Kıbrıs'ta Kanlı Noel...

Hüseyin LAPTALI

Onursal Üye
Katılım
13 Ağu 2008
Mesajlar
465
Tepkime puanı
0
Puanları
0
KIBRIS'TA KANLI NOEL...


Megali İdea nedir?
1800’lerin başında zayıf düşen Osmanlıyı parçalamak için Batı Emperyalizmi bir taraftan, diğer taraftan Rusya büyük uğraş verirler.

Rus Çarı’nın yaveri İpsillati’nin liderliğinde, bu günkü Trakya ve Bulgaristan yörelerinde yaşayan bir kısım göçebe insanlara, tıpkı şimdi Doğu Anadolu’da yaşayan kimi soydaşlarımıza, Vahşi Batının “Siz Kürt soyundansınız” diyerek bir Kürt milliyetçiliği şahlandırmak istediği gibi, "SİZ GREK IRKINDANSINIZ" denilerek onların toparlanması sağlanır. Kendini GREK sanan bu toplama grup için 1814 yılında Bulgaristan’ın Odesa kentinde hırslı ve azılı "Filiki Eterya" (Kavimsel Dostluk Cemiyeti) örgütü kurulur. Bu örgüt Bulgaristan’da yahut yukarı Makedonya’da Yunanistan kurmak için isyan çıkarırsa da, başarı gösteremez.

Rus Çarı Yaveri İpsillati’nin organize ettiği Filiki Eterya´nın yemin felsefesi "Meğali İdea" idi. Bu yemine göre Büyük Yunanistan yaratılacaktı. Bu dostluk cemiyetinin maksadı antik çağdaki Grek Medeniyetini ihya ederek, bu günkü Yunanistan’ı ve sonunda İstanbul’u da içine alarak “Doğu Roma İmparatorluğunu hayata geçirmekti.

“Megali İdea” yemini, “Büyük Ebedi Umutlar” anlamındadır ve 10 maddelik ileriye dönük ebedi yayılmacı bir programın ifadesidir.

Program şöyledir. (6)

  • Yunan milletinin tam istiklalinin temini,
  • Batı Trakya ve Selanik’in Yunanistan’a ilhakı,
  • Ege Adalarının Yunanistan’a ilhakı,
  • 12 Ada’nın Yunanistan’a ilhakı,
  • Girit Adasının Yunanistan’a ilhakı,
  • Batı Anadolu’nun Yunanistan’a ilhakı,
  • Pontus Rum Hükümeti’nin kurulması,
  • Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı,
  • İmroz ve Bozcaada’nın Yunanistan’a ilhakı,
  • İstanbul’un işgal edilerek Doğu Roma İmparatorluğunun ihyası
Etniki Eterya Cemiyeti, 1894’de Megali İdea yeminine sadık kalarak “Megali Etniki Eterya” yani Büyük Kavimsel Dostluk Cemiyeti” ismini alacak ve yayınladığı bildirinin birinci maddesi şöyle olacaktır.

“Ezeli ve ebedi düşmanımız Türklerdir.”
“Yunan ulusu bağımsızlığını kazanmakla önemli bir kazanç sağlayamadı. Ulusun büyük bir kısmı Türklerin boyunduruğu altında kaldı. Bu vatandaşlarımızı kurtarmak hepimizin görevidir.
“Megali İdea mutlaka gerçekleştirilmelidir.”
“Ezeli ve Ebedi düşmanımız olan Türklere karşı, Yunanistan dışarıdan hiçbir yardım beklemeyecek ve yalnız kendine güvenecektir.”
“Tanrının yardımı ile “Megali İdea” kesin olarak gerçekleştirilecektir. (6)

Megali İdea’nın ilk 5 maddesi bu gün tartışmasız gerçekleşmiştir.
- Batı Anadolu’nun Yunanistan’a ilhakı ise Gazi Mustafa kemal Atatürk ve arkadaşlarının yarattığı “Anadolu İhtilali” ile durdurulmuştur. Batı Anadolu’ya saldıran ve Ankara açıklarına kadar gelen Yunanlılar hezimete uğratılarak İzmir’den denize dökülmüşlerdir.

- Karadeniz’de Pontus Hükümetinin kurulması ise sinsice devam etmektedir. Fener Rum Patrikhanesi bu gün İstanbul’un göbeğinde fitili ateşlenmiş her an patlamaya hazır atom bombası gibi içimizde yaşamaya devam etmektedir. Nitekim;
İnsan hakları, Türk-Yunan dostluğu, turizm getirisi gibi safsatalarla Sümela Manastırının15 Ağustos 2010 tarihinde ayin yapmak için Patrik Bartholomeos’a teslim edilmesi, Trabzon ilimize düşmüş bir bomba gibidir.

Hrıstiyan alemi için 15 Ağustos en kutsal günlerden biri olup, Meryem Ananın göğe yükselişi yani ölüm günüdür.

- Çanakkale boğazını düşmanın denizden bir saldırısına karşı koruyan İmroz ve Bozcaada’nın Yunanistan’a ilhakı sinsi sinsi sürmektedir. İmroz ve Bozcaada’da Rumlar özel imtiyaz sahibidir. Bu iki adaya Türk göçmenler girememektedir. Buralarda yaşayan Türkler ise zor geçim şartları yüzünden Anadolu’ya göç etmektedir. Burada ikamet eden Rumlara ise Yunanistan maddi yardım sağlamaktadır. Bu iki adada Türkiye’nin sadece savunma güçleri ve onların aileleri yaşıyor dersek çok da abartma yapmamış oluruz.

-İstanbul’un işgal edilerek Doğu Roma İmparatorluğunun yaratılmak istenmesi ise Rumların hayallerini süslemeye devam etmektedir.

"Megali İdea’nın 8.inci maddesi ise "Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı" yani "ENOSİS" tir.
Bu gün Kıbrıs üzerinde oynanan Bizans oyunları, bu idealin oldubittisini yaratmak ve Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını sağlamaktan ibarettir. Ada’nın tüm sahibi olarak “Kıbrıs Cumhuriyeti” adı altında Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Avrupa Birliğine alınmış olması bundandır.

“Ethniki Eterya”, 6 Nisan 1821´de Osmanlı´ya karşı Mora yarımadasında "MORA´DA TEK BİR TÜRK BIRAKILMAMALIDIR:" sloganı ile isyan başlatır.

Neticede Yarımadada 60 bin Türk soykırımdan geçirilerek yani, "TÜRK NESLİ YOK EDİLEREK" Yunan bağımsızlığı ilan edilir. Bu gün bu vahşetin estirdiği düşünce ile Mora Yarımadasında ilaç için Türk yoktur.

Mora’nın başkenti Tripoteritsa’ya isyancılar girdiklerinde, kale içinde bulunan 10 bin Türk´ü kılıçtan geçirdiler. O kadar ki cenazeleri kaldıracak insan kalmadığından, cesetler kokuşur, aç etobur hayvanlar tarafından parçalanır. Etrafa yayılan kötü kokular ve salgın hastalıklar başlar. Kendini GREK zanneden çapulcular ise, çoktan şehri yağmalamış ve kendi köylerine dönmüşlerdir.

Rum çapulcular aynı isyanı aynı tarihte Kıbrıs´ta da başlatırlar. Fakat burada hayalleri gerçekleşmez. Küçük Mehmet isimli Osmanlı valisi Kıbrıs’taki isyancıların elebaşı olan sadece 4 papazı asıverip isyanı bastırır.

Vay sen misin papazları asan!… "Barbar Türkler," sözü Avrupalarda yankılanır.
Tıpkı bu günkü gibi Rumlar, 1963-1974 Kıbrıs Türk´ünün şehitlerini, yaralılarını, açlıklarını, çektirilen acı ve sefaletleri görmezler de, Kıbrıs uyuşmazlığı olayını 1974´den başlatırlar. Türkleri işgalci ilan ederler.

Sanki Beyoğlu kabadayısı gibi Türkiye kafayı çekti. “Var mı bana yan bakan” narası atarak Kıbrıs’ı işgal etti. Hey gidi Vahşi Batı hey!..

Unutmayalım ki, "Girit Adası da Vahşi Batı’nın, Rum Yunan ikilisinin 90 senelik uğraşından sonra Yunanistan’a ilhak edilmişti.

Yukarıda da anlattığım gibi, 1800’lerin başından beri devam eden saldırgan Yunan yayılmacılığının eriştiği son nokta “KIBRIS’TAKANLI NOEL’İ” yaratmıştır.

1963 Kanlı Noel´inde 200 Türk´ün bir haftada katledilişi, Türk soyunun neden bitirilmek istendiğini, bu tarihsel ve bitmek tükenmek bilmeyen katliamların ebediyete kadar sürdürülme karalığından başka bir şey değildir.

Tarihin sessiz ilerleyişi, dava sahiplerini, davalarını bıkmadan usanmadan takip edenleri, küçük kazanımlarla büyük hedeflere ulaştırır. Onun içindir ki;
Tarihimiz gerçeklerini çok iyi bilmemiz gerekir. Bu gerçeği en iyi bilenlerden biri de Merhum Rauf R. Denktaş idi. Onun şu vasiyetini kendimize şiar edinmemiz yani duyuş düşünüş olarak kabullenmemiz, benimsememiz gerekmektedir.

“1963 “KANLI NOEL” saldırıları ile ortaklık Cumhuriyetini yok ederek adayı Yunanistan’a bağlamayı tasarlayan Rum liderliği, geçmişi unutma hastalığından maluldür. Biz ise geçmişi unutmamak zorundayız.”

Kıbrıs’ta Kanlı Noel olayları nasıl gelişti.
Her şey 1960 Londra Zürich anlaşmaları neticesi kurulan “Kıbrıs Cumhuriyeti” devletinin yaşama geçmesi ile başladı. Makarios bu anlaşmayı ilerideki hedefine yani ENOSİS’e ulaşmak için kerhen kabul etti.

Türkiye İngiltere, Yunanistan, Kıbrıs Rum ve Türkleri Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin kurulması yönünde anlaşmışlardı. Henüz anlaşma ilan edilmeden Rum lider Makarios 1 Nisan 1960 EOKA günündeki konuşmasında şöyle diyecekti.

“Artık ENOSİS’i bu muhkem (sağlamlaştırılmış) kalelerden gerçekleştireceğiz.”

Sağlamlaştırılmış bu kaleden maksat, ilan edilecek olan “Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı” idi. Londra ve Zürich anlaşmalarına göre Makarios Cumhurbaşkanı, Dr. Fazıl Küçük ise başkan yardımcısı oluyordu. Neticede;
16 Ağustos 1960 da Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilir.

Cumhuriyeti kuran Londra ve Zurich anlaşmaları özetle şöyle idi.

Anayasa:
- Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı yani Makarios) Rum, yardımcısı Dr. Fazıl Küçük Türk’tür.
- Resmi dil Rumca ve Türkçe olacaktır.
- Türk-Yunan bayram ve milli günleri adada her iki toplum tarafından ayrı ayrı kutlanır.
- Milletvekilleri, %70 Rum ve %30 Türk toplumundan ayrı ayrı seçilir.
- Bakanlar kurulu 7 Rum ve 3 Türk'ten oluşur. Bakanlar Kurulunda kararlar mutlak çoğunlukla alınır. Cumhurbaşkanı ve Yardımcısının alınan karaları ayrı ayrı veto etme hakları vardır. Veto kesindir ve bakanlar kurulu kararı uygulanamaz.
- Anayasanın hiçbir maddesi değiştirilemez. Anayasa'ya bağlı Garanti Anlaşması da değiştirilemez.
- Seçim kanunları, belediye kanunları, vergi ve harç kanunları, Türk ve Rum milletvekillerinin ayrı ayrı ve basit çoğunlukları tarafından onaylanır.
- Bürokrasinin %70'i Rum %30'u Türklerden oluşur.
- Beş büyük şehirde ayrı Türk belediyeleri kurulacaktır.
- Yargı, Yüksek Adalet Divanı tarafından yürütülür. Yargı komisyonu 2 Rum 1 Türk ve 1 tarafsız üyeden oluşur. Tarafsız üye divan başkanıdır ve 2 oya sahiptir. Bu halde divan başkanının iki oyu neticeyi gerek Rum, gerekse Türkler lehine bağlama gücüne sahiptir.
- Silahlı Kuvvetlerin yani Jandarma ve Polis Kuvvetleri %70 Rum ve %30 Türk olacak, komutanları Cumhurbaşkanı ve Yardımcısı tarafından belirlenecektir. Komutanlardan birisi Türk olacaktır.

Garanti ve İttifak Anlaşması:
Bu anlaşmanın Türkler ve Türkiye için en önemli iki maddesinden birincisi özetle şöyledir.
- Kıbrıs Cumhuriyeti başka devletlerle ekonomik ve siyasi işbirliğine giremez.

Buna rağmen;
“Kıbrıs Cumhuriyeti” adı altında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti hiçe sayılarak bütün adanın sahibiymiş gibi, tek taraflı Avrupa Birliğine alınmakla, uluslararası bu anlaşma, hukukun üstünlüğünü dilinden düşürmeyen AB tarafından gözünün yaşına bakmaksızın gasp edilmiştir.
Anlaşmanın ikinci önemli maddesi ise şöyledir.

- Bu anlaşma çiğnendiği zaman Garantör Devletler olarak İngiltere, Türkiye ve Yunanistan aralarında danışma yaparlar. Ortak karara varılamaz ise, garantörlerden her biri kendi adına hareket etmekte serbesttir.

Bu ikinci madde rahmetlik Fatin Rüştü Zorlu’nun etkili müzakereciliği sonucu oluşmuştur. Ulusu için mert, mücadeleci bu insanın niye idam edildiğine hala aklım ermiyor.

İşte bu maddeden yola çıkılarak ve bir hakkın korunması uğruna 1974 Barış Harekatı gerçekleştirilmiştir. Bu gün KKTC’ye dokunulamamasının haklı dayanağı da budur.

Ayrıca;
- İttifak Anlaşması gereğince adada 650 Türk ve 950 Yunan askeri konuşlandırılmıştır.
1878’de Ada’nın İngilizlere kiralanmasını yaşamış olan Merhum Rauf R. Denktaş’ın dedesinin, Sarayönü’nde göndere İngiliz bayrağı çekilirken izleme zorunda kaldığı Türk ordusunun gidişi için torun Denktaş’a söylediği sözler ilginçtir.
“Gittiler ama bir gün gelecekler. Ben göremeyeceğim ama sen göreceksin.”
Ve 1974 Mutlu Barış Harekatı ile tekrar geldiler.
Kim geldi?
Türk uçakları geldi, kuzey yıldızları geldi.
Göklerin hışmı, Tanrı’nın adaleti sanki.

* * * * *

Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası Rumlar tarafından hiçbir zaman uygulatılmadı. Çıkan ihtilaflar ise özetle şöyle idi.

1. Memurların %30 ve %70 nispeti
Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğu gün Ada’da İngiliz yönetimine hizmet veren 1912 Rum ve 307 Türk memur vardı. Yine İngiliz idaresine kayıtlı Türk işçilerin sayısı toplamın %10'u nu geçmiyordu.
Yeni yönetimde Rumlar, %30/70 oranını dengelemek için gereken tayinleri yaptırmıyorlardı. Her terfi ve tayin sırasında olay çıkıyor. Rumlar işe alınıyor, Türkler ise terfi bile ettirilmiyordu.

2. Bağımsız belediyeler ise hiçbir zaman kurdurulmadı.
Cumhurbaşkanı ve Muavini Anayasaya göre Lefkoşa, Limasol, Mağusa, Larnaka ve Baf'ta'ki belediyelerin Türk Rum olarak ayrılmaları gerekiyordu. Mesele dört sene tartışıldı.
Makarios, Türk belediyelerinin hukuken tanınmasının, Kıbrıs'ın taksimine doğru bir adım olduğu iddiası ile bağımsız Türk Belediyelerinin kurulması hakkındaki kanunu hiçbir zaman yasalaştırmadı.

Bu gaspa meydan vermek istemeyen Türk Cemaat Meclisi ise 31 Aralık 1962'de zorunlu olarak Türk Resmi Gazetesinde "Bağımsız Türk Belediyeler Kanunu" ilan etti. Rumlar Anayasa Mahkemesine başvurdular. Mesele Yüksek Mahkemeye intikal etti. Bir taraftan da Rumlar bu olay üzerine, Türk belediye bölgelerindeki elektriği 25 Ocak 1963 de kestiler.

Anayasa Mahkemesi Türk belediyelerinin kanunsuz olduğuna ancak ilgili kanunun biran evvel çıkarılması gerektiğine karar verdi. Anayasa Mahkemesi Başkanı Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasına göre tarafsız bir Alman idi. Oylamada iki oy hakkı vardı. Alman iki oyunu da Türkler lehine kullanmıştı. Anayasa mahkemesinin aldığı bu kararı Makarios ve EOKA’cılar yenilgi kabul ederek, Yüksek Anayasa Mahkemesi başkanını tehdit ettiler. Kıbrıs'tan uzaklaştırdılar. Bunun üzerine Alman Başkan görevinden istifa etti.

Bu halde esasında;
Rum tarafı Anayasayı çiğnemiş ve Makarios ise gayrimeşru ve asi durumuna düşmüştü.

Kıbrıs’ta Kanlı Noel olayları fiiliyatta nasıl gelişti?
Anayasa'yı hiçbir zaman tatbik etmek istemeyen Makarios 30 Kasım 1963 de Ankara'yı ziyaret ederek Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine 13 maddelik Anayasa değişikliği teklifinde bulunur. Kıbrıs Türkleri derhal, Türkiye Hükümeti de 6 Aralık 1963'de teklifi reddeder.

İngiltere ve Yunanistan, Anayasa değişiklileri konusunda Makarios'u destekledikleri bilinen bir gerçek olduğundan, hiç tepki göstermezler.

Makarios, Anayasa’daki değişiklik tekliflerinin Türkiye tarafından reddedileceğini tabiatıyla hesaplamıştı. Makarios’un Ankara'yı ziyareti ve Anayasa değişikliği teklifi, Türkleri katletmek suretiyle adaya sahip olmak için hazırlığı olan "AKRİTAS SOYKIRIM PLANI” uygulamasına bir sebep, bir kılıf bulmak içindi.

Türkiye’nin teklifleri reddetmesi karşısında Makarios, “Ben bu anayasa ile bu adayı idare edemem,” safsatası ile Ada’ya döndü.

Döner dönmez Akritas Soykırım Planını uygulamaya koydular. 20 bin kişilik EOKA tedhiş ordusu en modern silahlarla donatılmış, havan topları bazukalarla zaten harekata hazır bekliyordu.

Makarios, 4 Aralık 1963 günü Lefkoşa'da Baf Kapısı civarında dikili bulunan EOKA'cı Markos Drakos'un heykeline bomba koydurup, patlattırdı.

Markos Drakos Trodos dağlarında İngilizler tarafından öldürülen EOKA liderlerinden biriydi.
EOKA Rum Mücahitler Cemiyeti derhal bir bildiri yayınlayarak, bombaların Türkler tarafından heykele konulduğunu ilan etti. Ertesi gün Rum lise öğrencileri heykel etrafında mitingler düzenleyerek, Türkler aleyhinde müthiş gösteriler yaptılar.

Türkler bomba ithamını, şiddetle reddettiler. Fakat bu reddediş Rumlar için bir anlam ifade etmiyordu. Rum Temsilciler Başkanı Kleridis, İçişleri Bakanı Yorgacis ve meşhur EOKA'cı Nikos Sampson hazırladıkları planı derhal tatbikata koydular.

"AKRİTAS" Soykırım Planına göre EOKA en şiddetli darbeyi Lefkoşa'da vuracak ve 8 saat içinde Lefkosa'daki Türkleri katledecek veya esir alacaktı. Bu halde Adanın 210 bölge ve köycüğüne dağılmış bulunan Kıbrıs Türkleri de teslim olmaya mecburdular.

21 Aralık'tan 25 Aralık akşamına kadar oluşan kanlı olayların detaylarını vakit kalırsa ilerde anlatacağım. Bu konuda her Kıbrıs Türk’ünün bir acı hatırası vardır. Ancak burada öne çıkan bazı acı gerçeklere değineceğim.

Lefkoşa'da iki gece içerisinde 100 kişi, 5 gün içerisinde ise ada sathında toplam 200 kişi katledilmiş oldu. Lefkoşa Türk mahalleleri yakıldı, yıkıldı. 5 bin nüfuslu Lefkoşa varoşlarındaki Küçük Kaymaklı Türk köyü göç etti. Türk Alayı Doktoru Binbaşı Nihat İlhan'ın 3 çocuğu ve karısı saklandıkları banyo küvetinde kurşuna dizilerek hunharca öldürüldü.

Kıbrıs Radyo’su, televizyon ve PTT Rumların kontrolünde ulunduğundan TC Büyükelçiliği dahil Türklerin dünya ile her türlü telefon ve telgraf bağlantıları kesildi.

Türk Alayı dahi Lefkoşa’nın Rum bölgesi içinde olduğundan karargahını terk ederek Lefkoşa Türk kesimini koruyabileceği, daha stratejik Gönyeli, Ortaköy ovalarına konuşlandı.

Savunmasız Türk köylerinden hiçbir haber alınamıyordu. Ayvasıl köylülerinin toplu mezarlara gömüldüğü sonradan anlaşılacaktı.

Türkiye Garanti Anlaşmalarından aldığı yetkiye dayanarak İngiltere ve Yunanistan'ı katliamın durdurulması için müşterek müdahaleye davet etti. Olumlu cevap alamadı ve Türk Hava Kuvvetleri 25 Aralık 963 günü saat 14.00 de Lefkoşa üzerinde ihtar uçuşları yaptı. EOKA'cılar Türkiye'nin müdahalede kararlı olduğunu anladılar ve "Ateş-kes" anlaşmasını imzalamak zorunda kaldılar.

En büyük katliamlar 24-25 Aralık Noel günlerinde yapıldığından bu acımasız olaylar kendi adını yaratarak, tarihe "KANLI NOEL" olarak geçti. Kanlı Noel Olayları şimdilerde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde Şehitler Haftası olarak anılmaktadır.

Şimdi dudaklarınızın ucuna gelen şu soruyu yanıtlamak istiyorum.

Peki bütün bunlar oluşurken “Kıbrıslı Türklerin eli armut mu topluyordu?

Bir kere 1960 Anlaşmaları neticesi, Ada’daki Türk-Rum-Yunan gerilimi düşmüştü. Türkler bu hava ile kendi işlerine dalmışlar, artık bu derece şiddet olayları beklemiyorlardı. Türkiye’de 1960 ihtilali olmuş, Kıbrıs’taki Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) direnişinden haberleri yoktu.

1960 İhtilalinin Kıbrıs’a yakınlığıyla bilinen kuvvetli adamı Alpaslan Türkeş dahi Kıbrıs’taki direnişin derinliğinden haberdar değildi.

İhtilalden sonra Ordu Donatımda yapılan sayımda bir takım silah ve mühimmat kayıptı. Bunlar nereye gitmişti? Yoksa ortada bir kaçakçılık olayı mı vardı? Halbuki olay büyük gizlilik içinde “Seferberlik Tetkik Gurubu tarafından yürütülüyordu ve kaybolan silahlar Kıbrıs’a TMT’ye gönderilmişti,
16 Ağustos 1960’da Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilince İhtilal Hükümeti, Kıbrıs’a barış geldi varsayımı ile TMT Lideri Albay Rıza Vuruşkan’ı geri çağırdı.

Bu olaydan sonra 1963 “Kanlı Noel’e” kadar, Türkiye’nin Kıbrıs’ta ciddi bir direniş faaliyeti olmadı.

Bilakis Kıbrıs’ gönderilen Türkiye Büyükelçisi Emin Dırvana, olmuş onun için bu anlaşma çerçevesinde barışın idame ettirilmesi gereğine inanmış olarak Rumlarla ve hatta Rumlardan yana iyi niyet dostluklarını sürdürüyordu. Bu temaslar Türkleri azarlamak şeklini dahi alıyordu. Merhum Denktaş’la dahi arası çok da iyi değildi.

Kısacası Aralık 1963’de Kanlı Noel olayları başladığı zaman Kıbrıs Türk’ü şu veya bu ortamda gafil avlandı.

Aziz dostlar; şimdi KANLI NOEL olaylarının detaylarına geçebiliriz. Bu konuda yazılan çok şey, bitmez tükenmez anılar vardır, ancak biz bunları Kıbrıs’taki Türk Güvenlik Kuvvetlerinin dergisinden takip edeceğiz.

Güvenlik Kuvvetleri Dergisinde,KANLI NOEL…
KAYNAK: Abdulhaluk Mehmet Çay; Kıbrıs'ta Kanlı Noel-1963, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1989.

Kıbrıs'ta Türklerle Rumların eşit ortak olarak kurduğu Kıbrıs Cumhuriyeti'ni yürütmek yerine Türkleri ortadan kaldırarak tüm Kıbrıs'a egemen olmak için Rumlar, çeşitli planlar yaptılar. Bu çerçevede Anayasa'da 13 maddelik değişiklik önerisinde bulunan Rumlar, bu önerileri reddedilince önceden yaptıkları plan gereği, eğittikleri silahlı güçleri de devreye sokarak Türklere saldırı başlattı.

Tarihe kanlı Noel olarak geçen bu saldırılar 1963 Aralık ayında başladı.
20 Aralık gecesi Lefkoşa'nın Tahtakale semtinde evlerine gitmekten olan bir grup Türk'ün otomobillerine açılan ateş sonucunda Zeki Halil Karabülük ve Cemaliye Emirali adlı iki Türk şehit düştü, bir grup Türk de açılan ateş sonucunda yaralandı. 21 Aralık günü bu saldırıyı kınamak için Lefkoşa Türk Lisesi bahçesinde toplanan Türk öğrencileri EOKA çetesi mensupları tarafından kurşunlandı. Aynı gün Lefkoşa'daki Atatürk büstüne de saldırıldı(1). Bir gün sonra Türkiye Büyükelçilik binası ile Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı yardımcısı'nın ikametgahına ateş açıldı.

Akritas Planı artık fiilen uygulamaya konulmuştu.

1963 yılı Kanlı Noel saldırılarının hedefi Lefkoşa idi. Rumlar, merkeze hakim olmakla bütün Kıbrıs'a hakim olacaklarını sanıyorlardı. Bunun için de kendilerine en büyük engel Lefkoşa'ya bağlı Küçük Kaymaklı kasabası idi. 1960 nüfus sayımına göre kasabada 5.126 Türk, 1.133 Rum yaşıyordu. Kasaba önemli bir Türk yerleşme merkezi durumundaydı.

Kasaba çevresinde 19 Aralık'tan itibaren Rumların faaliyetleri gözlenmeye başlandı. Rum saldırısından şüphelenen Türk Mücahit Teşkilatı'na üye gençler, halkı olası bir saldırıya karşı hazırlamaya çalıştı (2).

Rum saldırısı 22 Aralık günü başladı. Küçük Kaymaklı'nın dış dünya ile bağlantısı tamamen kesilmişti. 23 Aralık'tan itibaren yeni takviye kuvvetleri alan Rum saldırganların başına, EOKA'cı katil Nikos Sampson geçmişti. Diğer yandan Ada'daki Yunan alayı da saldırganlarla birleşmiş ve Rumlar bütün güçlerini bölgeye teksif etmişti.

Makarios'un 22 Aralık günü Garanti Antlaşmaları’nı tanımadığını ilan etmesi, Rum saldırganlara daha da cesaret vermişti.

Türk direnişçiler, 5.000 Türk'ün sorumluluğunu üzerlerine almaları nedeniyle bölgeden ayrılmaya karar verdiler ve bunu 24 Aralık gününden başlayarak uygulamaya koydular. 3.000 Türk Hamitköy'e, 2.000 civarında Türk de Lefkoşa'nın emin bölgelerine gönderildi.

Rum çeteleri, kadın-erkek, genç-ihtiyar demeden Türklere karşı vahşice saldırırken; Türkler, Küçük Kaymaklı'da bulunan Rum aileleri de kendi korumaları altında Büyük Kaymaklı'ya göndermişti. Geride kalan 550 kadar yaşlı, kadın ve çocuk oluşan Türk topluluğu Rum çetecilerce esir muamelesine tabi tutuldular. Bu arada seksenlik İmam Hüseyin İğneci ve yatalak 18 yaşındaki oğlu, Rumlar tarafından vahşice şehit edildi.

Nikos Sampson'un anılarını yayınlayan Eleftheria gazetesi, 1963 Kanlı Noel'inin gerçek sorumlularını gözler önüne sermektedir.

Makarios hükümetinin, İçişleri Bakanlığı'nın ve üçlü karargahın Yunan kanadına mensup subayların emri ile hareket ettiğini açıklayan Nikos Sampson, Küçük Kaymaklı savaşlarını da "Yunanlıların Balkan Savaşları dışında Türklere karşı elde ettikleri tek zafer" olarak ilan etmiştir(3).

Bu gelişmeler üzerine Türkiye, 23 Aralık 1963'te İngiltere ve Yunanistan hükümetleri nezdinde harekete geçti. Rum saldırılarının önlenmesi için birlikte harekete geçilmesini istedi.
Türkiye'nin bu girişimi üzerine, 24 Aralık 1963'te Lefkoşa'da Türkiye, Yunanistan ve İngiltere adına bir ortak bildiri yayınlandı.

Bildiride şu ifadeler yer aldı:
"Türkiye, İngiltere ve Yunanistan hükümetleri Garanti Antlaşmasını imza eden devletler sıfatı ile Kıbrıs Hükümeti ile Türk ve Rum cemaatlerini halihazır karışıklıklara son vermeye müştereken çağırırlar. Üç hükümet, bu gece ateş kesilmesi için uygun bir saatin tespitine ve her iki cemaatten buna riayetini istemeye Kıbrıs Hükümeti'ni davet ederler. Üç hükümet ayrıca hukuk nizamının korunması lüzumunu göz önünde tutarak bugünkü durumu doğuran güçlüklerin halline yardım maksadıyla tavassutta bulunmayı teklif ederler(4)."

Bu çağrıya rağmen çatışmalar durmadı. Rum silahlı güçleri 24 Aralık günü Lefkoşa ve diğer Türk bölgelerine saldırıya devam etti. 24 Aralık günü Kumsal bölgesine saldıran Rumlar, Kıbrıs'taki Türk Alayı'nda doktor olarak görev yapmakta olan Binbaşı Nihat İlhan'ın eşi ile üç çocuğunu vahşice katlettiler.

Saldırılar sonucunda 18.667 Kıbrıs Türk'ü yaşadığı 103 köyü terk etmek zorunda kaldı. Birleşmiş Milletler aracılığı ile köylerini terk etmek zorunda kalan Türklerle ilgili araştırma sonuçlarına göre; 1964 yılında Lefkoşa kazasında 39, Girne kazasında 7, Baf kazasında 49, Larnaka kazasında 21 ve Mağusa kazasında 21 köy olmak üzere 124 köy zarar görmüş, yüzlerce Türk ölmüş, binlercesi yaralanmış veya köylerini terk etmek zorunda kalmışlardı. 1963 yılında başlayıp 1964'te de devam eden olaylarda 364 Türk şehit olmuştur(5)

Makarios'un görüşmelere yanaşmaması ve saldırıların devam etmesi üzerine Türkiye, garantörlük hakkını tek başına kullanmaya karar verdi. 25 Aralık 1963 tarihinde Türk alayı, garnizonundan ayrılarak gerekli mevzilere yerleşti. Bu sırada Türk Hava Kuvvetleri'ne bağlı savaş uçakları da Lefkoşa üzerinde uyarı uçuşlarına başladılar. Diğer yandan, Türk toplumuna karşı acımasız bir şekilde saldırıya geçen Rum Radyosuna cevap vermek ve Türk toplumunun moralini yükseltmek gayesiyle "Bayrak Radyosu" yayına başladı.

Makarios meseleyi tüm dünyaya "Türkler mevcut idareye karşı isyan ettikler" şeklinde yaydı. Rum hükümet kuvvetlerinin isyanı bastırmakla uğraştığı yalan propagandasını bütün dünya ajanslarına geçti. Halbuki Kıbrıslı Türkler muhasarada ve her türlü haberleşmeden yoksundu.
"Ateş-kes"'ten sonra da olaylar söndürülmüş fakat, yangının yer yer parlamaları gibi devam etti. Makarios 1 Ocak 1964'de Garanti ve İttifak Anlaşmalarını feshettiğini ilan etti. Korumasız Türk köyleri daha emin Türk bölgelerine göç ettiler. Artık bütün Kıbrıs Türk Halkı yeni göç bölgeleri içinde hapsedilmiş olarak tamamen Rumların kontrol ve insafına terk edilmişti. 103 Türk köyü yerinden yurdundan oldu.

29 Şubat 1964 günü Yunan Başbakanı Papandreu Yunan halkına,
"Hükümetimiz bir Kıbrıs buhranı ile karşı karşıyadır. Zürich ve Londra Anlaşmalarının kötü sonuçları kendini göstermiştir. Bu anlaşmaların uygulaması artık mümkün değildir. Yunan hükümetinin Kıbrıslı Rumları kayıtsız şartsız desteklediğini de belirtmek isterim" diyerek Türkiye'ye savaş ilan etti. Yunan Kuvvetlerine alarm emri verdi.

Kıbrıs’a Barış Gücü Geliyor. Kıbrıs Rum yönetimi Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanınıyor.
Artık Kanlı Noel’den sonraki 1 Ocak 1964 tarihinden itibaren "Kıbrıs Cumhuriyeti" fiilen çökertilmiş oldu. Rum yönetimi gayri meşru bir duruma düştü. Fakat maalesef hukuki hükümet rolünü hala oynamaya devam ediyordu çünkü, Türkler "Kıbrıs Cumhuriyeti" otoritesine karşı sözde isyan etmişti. Dünya kamuoyu Yunanlı propagandacılar tarafından böyle kandırılmıştı.
Londra'da çözüm için yapılan 5'li görüşmelerde Türkleri tatmin edecek hiçbir netice alınamaz.

İşlerin sürüncemede kalması ise Kıbrıs'taki Türklerin açlıktan, sefaletten kırılması ve EKOA'nın insafına terk edilmesi neticesini doğuruyordu. Bunun için meseleyi BM'e götürmek istiyordu. Türkiye Adaya müdahale kararında ısrarlı ise de, her türlü barışçıl yolları deneme politikası güdüyordu.

H.L. Notu: Laf aramızda bu sıralarda “Türkiye’nin Kıbrıs’a çıkarma yapacak askeri hazırlığı ve gücü yoktu.

4 Mart 1964 tarihli Güvenlik Konseyi kararı ise Kıbrıs'a Uluslararası Barış Gücü gönderilmesi kararı alıyordu.

Bu karara göre:
Kıbrıs’a gidecek Barış Gücü lojistik desteğini “Kıbrıs Cumhuriyeti’nden yani Kıbrıs Rum yönetiminden alacaktı. Böylece Kıbrıs Rum yönetimi Birleşmiş Milletler tarafından “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak tanınmış oluyordu.

Artık;
BM’in bu kararlarına göre Kıbrıs Rum İdaresi, BM'in bir üyesi olan Kıbrıs Cumhuriyetinin sahibi olmuştur. Kıbrıs Cumhuriyeti Devleti artık BM'lerin Türkiye gibi tam bağımsız bir üyesidir, Kıbrıs Türkleri ise idareye karşı isyan etmiş bir azınlıktır.
Bu güne uzanan Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin dünyaca tanınmasının sebebi budur.

KUMSAL KATLİAMI NASIL OLDU?


Tarih 24 Aralık 1963, günlerden Salı. Yer Lefkoşa’nın Kumsal bölgesi, Mehmet Akif Caddesi ve Mürüvet İlhan Sokak (olay günkü ismi İrfan Bey Sokak). Saat akşam üstü 18.00 civarı. Hava kararmış, ısı yaklaşık 8 C.

Binbaşı Nihat İlhan ve çocukları evin kiracısıdırlar.

Pazartesi gecesi, yani bir gün evvelki 23 Aralık gecesi, ev sahibi Hasan Yusuf Gudum, karısı Feride Hasan Gudum, Meriç’li (eski ismi Mora) Ayşe (Cankan), kucağında iki yaşındaki kızı Işıl (Cankan) ve Ayşe hanımın kız kardeşi Növber İbrahimoğlu daha güvenli olduğu düşüncesi ile Kıbrıs Türk Alayında görevli Tabip Binbaşı (Em. TuğGn) Nihat İlhan ile eşi Mürüvet hanımın evine sığınmışlardı.

Hasan Yusuf Gudum dışarıda durup bir nevi gözcülük yaparken, Mürüvet hanım da çocuklarını pijamalarını giydirmiş, kahvaltı türü bir şeyler yedirmiş ve onları yatırmaya hazırlanıyordu. Evdeki komşu bayanlar ise hep birlikte yiyecek bir şeyler hazırlayıp masaya oturmuşlardı.

Evin batı tarafından geçen Kanlıdere’nin diğer kıyısından silah sesleri duyulmaya başladığı vakit Hasan Bey büyük bir telaşla içeri girmiş ve “Rumlar bizi basıyor” diyerek heyecanlı bir şekilde bağırarak evdekileri uyarmıştı.

Çok geçmeden Kanlı Dere tarafından eve kurşun yağmaya başladı. Kurşunlar yağmur gibi geliyordu. Mutfağın önündeki yemek odasının tehlikeli olduğunu ve eve pencerelerden giren kurşunlardan kendilerini koruyamayacağını hisseden masum ve savunmasız dokuz insan, elektrikleri kapattılar ve evin güvenli olduğunu düşündükleri yerlerine saklanmak çabası içine girdiler.

Dr. İlhan’ın eşi Mürüvet Hanım, eşi kendisine “Eğer ateş olursa duvardan duvara geçecek kurşunlara hedef olmazsınız, banyo sizi korur” dediği için, hemen daha 6 aylık olan Hakan’ı kucaklar, 6 yaşındaki Murat ile 4 yaşındaki Kutsi’yi de ellerinden sıkı sıkı tutarak evin sol arka köşesinde yer alan banyoya doğru koşar.

Kumsal bölgesinde yıllarca Türklere kapı komşuluğu yapan Ermeniler, bölgenin savunmadan yoksun olduğunu telsizle Rumlara bildirmişlerdi. Bu bilgi üzerine;
Rum saldırgan Savvas Selis’in grubu, “Enosis” naraları atarak ateş açmaya başlar ve İrfan Bey sokağı tarafından Türk bölgesine saldırıya geçerler.

Binbaşı Nihat İlhan’ın oturduğu Beyaz evden kendilerine karşı ateş açılmayınca daha da cesaretlenen Rum caniler, giriş kapısının önüne gelip kilidine ateş ederler ve sonra da tekmelerle kapıyı kırarak içeri girerler.

Ellerinde otomatik tüfek tutan iki cani, “Taksim istersiniz ha!” diye bağırarak her tarafa gelişi güzel ateş eder ve soldaki odaya çabucak göz attıktan sonra ileri seğirterek, önlerindeki kapıdan hole geçip soldaki yatak odasına yönelirler ve tekrar ateş etmeye başlarlar. İçlerindeki hınç önlerine çıkan her tür canlıyı öldürmelerini emrediyordu.

Arkadaki grup da önce sağdaki misafir odasına dalar, sonra da ateş ederek mutfağa geçer.

Ufacık banyo odasının içine sığınan masum ve savunmasız Türkler ise birbirlerine sarılmış Rumların kendilerini bulmaması için dualar ediyorlardı. Küvetin içinde Mürüvet hanım, üç çocuğuna sıkı sıkı sarılmış, bedenini siper etmişti. Ayşe hanım kızı Işıl’ı kolları ile sarmalamış, sırtını köşeye dayamış, lavabo ile köşe arasına sokulmuştu.

Növber hanım, kapının açılmasına mani olabilmek için kapının dibine çökmüştü. Hasan dede de, o küçücük banyonun içinde, lavabonun sağ tarafı ile küvetin arasına büzüşmüştü. Nefes bile almıyorlardı. Sadece Allah’a dua ediyorlardı.

Kapıyı eli ile sıkı sıkı kapalı tutmaya çalışan Növber hanım, elinden kötü bir yara alır ve yana kaykılarak kapının önüne yığılır. Kapının tam karşısında yer alan banyo küvetinin içindeki Mürüvet hanım ve üç çocuğu ise küvetin içine yığılırlar.

Kapıyı kırarcasına açmaya çalışan Rumlar, Növber hanımın kapının önüne yığılması nedeni ile kapıyı birazcık aralayabilirler ve o aralıktan sağa ve öne doğru tekrar ateş ederler. Vefakar anne ve çocukları o anda şehit olurlar. Etraf bir anda kan gölüne döndüğü için Rum caniler hepsini öldürdüklerini sanarak hemen yan taraftaki tuvalete yönelirler. Kapıyı açamazlar ama kontrplak kapıdan içeriye onlarca mermi sıkarlar. Kapının arkasına saklanmış olan Feride nine başına isabet eden kursunlar nedeni ile anında şehit olur ve yere yıkılır.

İçerdekilerin öldüğüne inanan iki cani geri çekilir ve diğer üç cani de banyo kapısının önüne gelip sıra ile aralıktan içeriye ateş ederler. Acımasızca silahsız, korumasız ve masum insanlara ateş eden Rumların silahından çıkan kurşunlardan birisi, önce kızı Işıl’ın dizini parçalar sonra da Ayşe hanımın bir bacağından girip diğer bacağından çıkar. Ayşe hanımın ayağında büyük bir yara açılır.

Feride nine ile banyoya çocukları ile saklanan Mürüvet hanım ve çocukları şehit olurken, Hasan Yusuf Gudum ile birlikte Ayşe hanım, kucağındaki kızı Işıl ve Növber hanım ağır yaralanırlar.
Evde bulunan 9 kişiden 7’si şehit olmuştur.

Kumsal bölgesinde yıllarca Türklere kapı komşuluğu yapan Ermenilerin, bölgenin savunmadan yoksun olduğunu telsizle Rumlara bildirdikleri, daha sonra TMT tarafından belirlenmesi nedeni ile Kumsal, Köşklüçiftlik ve Arabahmet bölgelerinde oturan Ermeniler, bu hainliklerinin ortaya çıkmasından sonra evlerini terk etmek ve Rum bölgesine kaçmak zorunda kaldılar.

Not: Kumsal Katliamı Nasıl oldu” başlığı altında anlatılan “Kumsal Katliamı”nda geçen olayların derlemesi, SAMTAY VAKFI arşivindeki belgelerin ve o günü yaşayan kişilerin anılarının, Prof. Dr. Ata ATUN tarafından derinlemesine incelenip, kronolojik olarak sıralanması ile yapılan araştırma yazısından alıntıdır.

Binbaşı Nihat ilhan’ın evine yapılan baskında ölenlerin sayısı yedi kişidir.
Binbaşı Nihat İlhan’ın evini basan Türklerdir diye kimse ahlaksızlık etmesin.
Bu olaydan sonra Binbaşı Nihat İlhan 40 sene hiç konuşmadı. Şimdilerde ise Elazığ’a 40 sene sonra dikilmiş “Kumsal Şehitleri Abidesini” seyrederek yaşamını idame ettirmektedir.

Benim Kanlı Noel’im ise şöyledir.
Şevket Kadır ile İbrahim Nidai TMT’ye üye olmuş çocukluk arkadaşlarım idiler. 24 Aralık 1963 günü teşkilata ne yapacaklarını danışmak için Girne’ye gitmişlerdi. Akşam Girne'den Lapta'ya dönerken, kaybolmuşlar, onlardan bir türlü haber alınamamıştı. Birkaç gün sonra Aya Yorgi kireç ocaklarında Rum çeteciler tarafından yakıldıkları haberi duyuldu.

Bu haber Türk tarafına gelip kahvehanede Türklerle konuşabilen bir mecnun Rum tarafından doğrulandı. Şevket Kadır ve İbrahim Nidai Karaoğlanoğlu (eski adı Ay Yorgi) kireç ocaklarında yakılmışlardı.

Onlardan şimdiye kadar bir daha hiç haber alınamamıştır.

Lapta Türk nüfusu 350 kişi idi ve 4500 kişilik Rum nüfus arasında yaşıyordu. 15 Ocak 1964'de köy terk edildi.

Lapta, Kanlı Noel'le başlayan mutlak soykırım döneminde, yerlerinden göç eden 103 köyden biriydi. Akrabaları yanında, çadırlarda, barakalarda 11 sene sığınmacı olarak yaşadılar.
Lapta köyü 1974 Mutlu Barış harekatına kadar 10 şehit vermiştir.

Demirel hükümeti döneminde 1967 olaylarından sonra Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahale edeceğine kanaat getiren Makarios artık, Türkiye’nin öfkesini çekmemek için “KİLL THE TURKS GENTLY” yani “Türkleri efendice öldürünüz,” politikası gütmeye başladı. Bu politika 1974 Mutlu Barış harekatına Türkler az az öldürülerek sürdü gitti. Ancak;
Dede Denktaş’ın dediğine göre tekrar geldiler ve kurtulduk.
Hepinizi hürmetle selamlarım.

DİPNOTLAR:
1) Aydın Olgun, Kıbrıs'ın Anatomisi, Dört Devir, Dört Lider, Ankara 1975, s. 23; Halil Fikret Alasya, Tarihte Kıbrıs s. 221; Pierre Oberling, s. 69.
2) Rum alayı ve EOKA çetelerine karşı koymaya çalışan Türklerin elindeki silahlar 6 piyade tüfeği, 5 sten, 2 bren, çeşitli tabancalar, 100 av tüfeğinden ibaretti.
3) TAK, Özel Sayı: 1/89.
4) Mehmet Gönlübol ve diğerleri, s. 407.
5) Zaim M. Nedjatigil, The Cyprus..., s. 17-18; Pierre Oberling, s. 97.
(6) TARİHTE KIBRIS, H. Fikret Alaysa, (Kıbrıs Türk Kültür Derneği yayını)
 
Üst