Kırım Türklerine uygulanan topyekün sürgün ve soykırım

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
Karadeniz'in kuzeyinde Ukrayna'ya bağlı özerk cumhuriyet olan Kırım'daki gelişmeler; Türkiye'yi çok yakından ilgilendirirdi. Kırım Yarımadası tarihi bakımdan, soydaşlarımız açısından , hem de stratejik konumu nedeniyle çok önemlidir

Çünkü Karadenizin güvenliği Kırımdan geçiyordu. Akdeniz de Kıbrıs neyse Karadeniz de, Kırım odur.Türkiye için Kırım, Ukrayna'ya, Rusya Federasyonuna ve bütün Türk Cumhuriyetleri'ne de açılan bir kapı konumundadır.

Sovyet hakimiyeti altındaki Kırım Türklerini top yekun imha etmek, milli kültürlerini ortadan kaldırmak kısaca Kırım'ın Ruslaştırılması politikası sonucu Kırım Türkleri'nin 1918-1941 devresinde uğradığı katliamların her biri başlı başına ayrı araştırma konusudur.

Sadece imha edilmek istenen fiziki yapı değildi, edebiyat, folklor, milli benlik, milli kültürdü, Slav alfabesine mecbur bırakılıyorlardı.

Kısaca katliamlara değinirsek, en vahşi katliama dek geçen süreci daha net görebiliriz.
Katliamın ilk perdesi Milli Hükümet Başkanı Çelebi Cihan'ın vahşice katledilmesi ile başlar, kısa zamanda milliyetçi olarak gördükleri aydınların imhası tamamlanmış olur. 1920 yılında 60-70 bin Türk kurşuna dizilmiş bir kısmı Sibirya'ya sürülmüştür.

Katliamın ikinci perdesinde ise 1921 yılında yaratılan suni kıtlık olmuştur.Türkiye'nin buğday yardımları yerine ulaştırılmamış, İtalyan Kızılhaç'ın yardımları ise reddedilmiştir. Açlık sonucu ölenlerin yüzde 60 Türk'tür. Üçüncü perdesinde ise 1927 yılı sonunda Veli İbrahim'in kurşuna dizilmesi ile onun 724 kişilik kadrosu da sürgüne gönderilmiş, hemen arkasından 3500 kadar Türk aydını da kurşuna dizilmiş, bir kısmı tekrar sürülmüştür.

Dördüncü perdesi ise büyük ve orta çiftlik ağaları olarak 40-50 bin Kırımlı Türk köylüsünün Sibirya'ya ve Ural'ların işçi kamplarına sürülmesi ve bir çoğununda ulaşmadan yolda ölmesidir.

Beşinci perdesi ise 1929'da Alakat ihtilali ile başlar ve bu ihtilale katılan binlerce Kırım Türkü kurşuna dizilir ve yine sürgün edilirler.

Altıncı perdesi ise Sovyet hükümetinin 1930-1933 yılları arasında Ukrayna ve Kırım'a ait buğdayları elinden zorla alarak Avrupa'ya ihraç etmesi sonucu kıtlıktan ölenlerin sayısı yedi milyonu bulmuştur.
Yedinci perdesi ise 1931-1936 yılları arasında din adamlarının tasfiyesidir, Sibirya'ya çalışmaya kısacası ölüm kamplarına gönderilmiş bin kadar da camide kapatılmış ve din üzerine baskı uygulanmıştır.

Moskova, direnen halk karşında istediği sonuca ulaşamamış yapılan tüm baskı ve katliamlar halkın bütünleşmesine neden olmuştur. Kırım Türklerinin tarihlerini unutturmanın mümkün olmadığını milli kültürlerini bu şekilde yıkamayacaklarını anlayınca, top yekun sürgün etme planını devreye sokmuştur. Dünyada Kırım Türkleri kadar sürgün edilmiş başka bir millet yoktur.

İkinci Dünya Savaşının sürdüğü dönemlerde ise Kırım Türklerinin acıları katlanarak çoğaldı.
Savaş sonunda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB) Devlet Başkanı Stalin Rus olmayan milletlerin sürgün kararını müzakere edilerek karara bağlanmıştır.

Stalin Kırım Türkleri'nin savaş sırasında Almanlarla işbirliği yaptığını iddia ederek top yekûn sürgüne gönderilmesini emreder. 18 Mayıs 1944 gecesi gelen emir" in ardından 100 binin üzerinde soydaşımız katledilmiştir.

Stalin'in emri Kırım Türkleri'ne iletilir. 15 dakikada içerisinde, evlerinden hiçbir eşyayı almaksızın, bulundukları şehrin meydanında toplanmaları istenir. Evini terk etmek istemeyenler zorla götürülür. Direnenler, dipçik darbeleriyle hemen oracıkta öldürülür. Sağ kalan Kırım Türkleri hayvan taşınmasında kullanılan tren vagonlarına, âdeta istif eder gibi yerleştirildiler. İki ay süren bu zor yolculukta çok sayıda insan öldü. Ölüm sebebi susuzluk, hastalık, açlık, havasızlık, ve pislikti. İlk göç ettirilenler eşler, çocuklar ve yaşlı insanlardı; erkekler savaşa devam ettikleri için onlar daha sonra göce tabi tutulacaklardı. Dayanamayıp yolda can verenlerin gömülmesine bile izin yoktu , cesetlerini dışarı çıkartamazlar yaşayanların arasında çürürdü, ancak kısa molalarda demiryolu hattı üzerine bırakırlardı. İnsanlar havasızlıktan boğuluyor, bir çokları da akıllarını kaybediyordu.

Kırım Türkleri Ural, Sibirya, Kazakistan, Özbekistan, Orta Asya'nın binlerce kilometre içlerine naklediliyorlardı. Sürgün işlemleri tamamlanınca hayatta kalmayı başarabilenler ulaştıkları yerlerdeki kötü şartlar altındaki hayata dayanamadılar. Açlık, sıtma, verem ve diğer hastalıklar sebebiyle ilk altı ay içerisinde de yarısı ölür, kalanların ise bulundukları yerleşim alanının dışına çıkmaları yasaktır. İzinsiz çıkanların cezası yirmi beş yıl mahkumiyetti. Eğitim görmeleri engelleniyor, kültürlerini korumalarına izin verilmiyordu. Kırım şivesiyle konuşanlar, şarkı-türkü söyleyenler cezalandırılıyordu. Adeta açık hava hapishanesi şartlarında yaşamaya mahkûm edilmişlerdi. Bütün Türkleri ayrı ayrı yerlere sürerek aralarındaki iletişimi koparıp direnişi kırıp parçalamaktı amaçları.

1956 yılına kadar bu zor koşullar altında yaşamlarını sürdürerek, ülkenin ahalisi içinde erimeyerek milli benliklerini korumayı bilmişlerdir.

Sürgünün ardından Kırım'ın Arabat bölgesinde bir köyde, 150 civarında Türk'ün unutulduğu anlaşıldığında Stalin'den gelen emir şöyleydi "Bunların işini 24 saat içerisinde bitirin !" Emir yerine getirildi: Bebek, ihtiyar ve genç... köy halkı, küçücük bir tekneye dolduruldu. Tekne, kıyıdan bir-kaç mil açılınca batırıldı. Karadeniz'in hırçın dalgaları soydaşlarımıza mezar olmuştu.

Kırımlıların dışında aynı akıbete uğrayan diğer milletler şöyledir, Kalmuk, Çeçen-İnguş, Volga-Germen, Kabartay-Balkar, ve Karaçaylılar da sürgüne tabi tutulmuşlardır. Sovyet Hükümetleri tarafından Kırım Türkleri ve diğer halkların halen bulundukları yerler, ısrarla gizli tutulmaktadır ve dünya kamuoyundan da büyük bir maharetle de yıllarca gizlenmiştir.

5 Eylül 1967 tarihli kararname ile Kırım Türklerinin itibarının iade edilmesine karar verildi. Bundan cesaret alan Kırım Türkleri, kitleler halinde vatana döndüler ama bunun aldatmaca olduğunu ve yerleşme izinlerinin olmadığını, görünce tekrar geri dönmek zorunda kaldılar.

Kırım Türkleri'nin millî mücadelesi, kitle hareketine dönüşmüştü. Miting ve protesto toplantıları düzenlendi. Toplantılara katılanlar ağır şekilde cezalandırıldı. 23 Nisan 1978 günü Musa Mahmut isimli bir Türk, soydaşlarına yapılan haksızlığı protesto etmek için kendisini yakarak intihar etti. Kırım Türkleri'nin efsaneleşen lideri Abdülcemil Mustafa Kırımoğlu hapse mahkûm edildi. Moskova gösterilerinden sonra, SSCB'yi yönetimi, Kırım Türkleri'nin haksız yere suçladıklarını anlamış "vatana ihanet suçlarını" kaldırmıştır.

Sovyet hükümetinin Kırım Türklerini vatanlarından uzak tutmak için gösterdikleri gayretlerin hepsi boşa çıkıyordu. Onlara sunulan "yeni vatan" seçeneği kabul görmemiş anavatanlarına dönme kararlılığından asla taviz vermemişlerdi. 1990 yılının Temmuz ayında VATANA DÖNÜŞ'E izin çıktı. Kırım Türkleri'nden bir grup, 2-3 ay süren çileli yolculuktan sonra ata yurduna dönmüşlerdir. 1944'de ayrılırken üzerlerindeki elbiselerden ve gönüllerindeki vatan aşkından başka hiçbir şeyleri yoktu. Dönüşte; ceplerinde diplomaları, altlarında arabaları, cüzdanlarında az veya çokça bir paraları vardı, meslek sahibi olarak dönmüşlerdir. 15 dakikada terk ettikleri evlerine Ruslar yerleştirilmişti, hükümet de ev ve toprak vermediği için birçoğu vatana döndükten sonra aylarca naylondan yapılmış çadırlarda yaşadılar. İmkânı olanlar kendi evlerini kendileri inşa ettiler.

Olmayanlar, zor şartlar altında, fakat vatanda olmanın huzuru içerisinde yaşamaya çalışıyorlardı. Sürgünden dönenlerin sayısı 260.000 civarındadır. Daha bir o kadarı dönüş izni bekliyor ve imkân arıyorlar.

SSCB'nin dağılmasından sonra Kırım, Rusya Federasyonu ile Ukrayna arasında çıbanbaşı olmuştur. 1774 yılında Osmanlı İmparatorluğu'ndan koparılan Kırım Türkleri, bugün Ukrayna sınırları içinde bağımsızlık mücadelesi devam etmektedir. Dönüş yapan Kırım Türklerinin 50-60 bin kadarı Ukrayna vatandaşlığı hakkını elde etmiştir. Bugün büyük bir bölümü ise, Özbekistan vatandaşı durumundadırlar. Efendi değiştirerek yeni esaret zincirleri takmak değil, milli istikbale kavuşmaktı amaçları. İşte bu yüzden son Kırım Türkünün de anayurduna dönmeden, Kırım'ın gelecekteki durumunu belirlemek zor görülüyordu.

Kırım Türkleri; büyük önderleri Gaspıralı İsmail Bey'in söylemi ile: "Dilde, fikirde ve işte birlik" sağlayabilirlerse, arzuladıkları çözüme ulaşabilirlerdi.

Tarihte olduğu gibi ve halende devam eden Türklere karşı yapılan katliamlar incelendiğinde bütün belgeler karşılaştırıldığında esas katliamlara kimlerin maruz kaldığı çok net görülecektir.

Kırım Türkleri dünyada ilk defa SOSYALİZM" in kurulmuş olduğu memlekette, bir millet olarak, hor görülüyor, atalarının mezarları yeryüzünden siliniyordu! ve bütün bunlar "halkların kardeşliğin, eşitliğin ve mutluluğun" ilan edilmiş olduğu zamanda yapılıyor olması gerçekten düşündürücüydü.

Kırım da, Balkanlar da, Kafkaslar da, Azerbaycan da, Irak da, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yaşanan katliamlar soykırımın hangi çeşidine giriyor?.

Bu soykırımlara sahip çıkmak sadece tarihi ve insani bir borç değildir. Uluslar arası arenada başvurabileceğimiz karşı koz, dış politikada kullanabileceğimiz stratejik öneme sahip bir olgudur.
Kendi gücümüzü kendimize karşı kullanmayıp dünyanın önde gelen gerçek soykırımcılarına karşı kullanabilirsek bu olguyu yakalayabiliriz.


Not: Kırım'a MÖ VII. yy'da ilk defa yerleşen Türkler Ak Topraklar dedikleri Türkiye'den de beklediği desteği bulamamanın da acısını yaşamaktadırlar
 
Üst