Kırım'ı Tanıyalım!!!

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
Kırım-Cufut kaLe
Kırım Özerk Cumhuriyeti'nde Bahcesaray civarında 8. ila 19. yy'lar arasında yerleşime açık kalmış Ortaçağ kalesi ve mağara kenti. Bahçesaray’ın bulunduğu dar vadinin doğu yönündeki ZincirLi Medrese’den yukarı bakıldığında, üzerinde Çufutkale’nin de yer aldığı büyük kaya kütlesi ile karşılaşılır. Çufutkale ya da Çufut Kale görülmeye değer, günümüze kadar ulaşabilmiş bir Ortaçağ mağara kasabasıdır. Kalenin doğu duvarı da hala ayakta kalabilmiş durumdadır (1396 - 1433).

Bahçesaray'dan 3,5 km mesafede, bir uçurum kenarında yer alan Çufutkale’ye ulaşmak için, Zincirli Medrese yolundan devam etmek gerekmektedir. Çufutkale asırlar öncesine uzanan tarihi, içinde barındırdığı eserleriyle önemli bir kültür hazinesidir. Aynı zamanda Kırım Tatar tarihinde de önemli bir yer tutmaktadır.

Bahçesaray civarındaki kireçtaşından kayalıklarda doğal aşınmalarla oluşan mağaralarda neolitik çağdan beri birçok milletten insanlar yaşamıştır. Yahudi kalesi de denen Çufutkale de bu sarp vadinin dik kayalıklarına inşa edilmiştir. Çufutkale’deki mağaraların her yere çıkışları vardır. Bu mağaralar barış zamanı depolama, savaş zamanı saklanma amaçlı kullanılmıştır. Savunma amaçlı güçlü istihkamları, kuleleri, mağaraları, zaptedilemez duvarları, doğal engelleri ve uçurumları vardır. Doğudan gelen tehlikelere karşı halk verimli ve uygun vadiler yerine bu mağaralarda yaşamışlardır. Mağaralarda keşişlerin yaşadığı hücreler, çile odaları, yeraltı mezarları, tapınaklar ve zirai amaçlı binalar yer almaktadır.

Çufutkale, Hazar Türkleri döneminde 8. yy’da yapılmıştır. En erken referanslar kasabanın bir Bizans ileri karakolu olduğunu gösterir. 1299’da Tatarlar tarafından ele geçirilmiştir.

Cenevizliler tarafından Potmay olarak adlandırılan Çufutkale’ye Altın Orda orduları tarafından fethedildikten sonra Gevherkermen adı verilmiştir. Yine bazı kaynaklarda buranın ismi Çiftkale olarak geçmektedir.

Tatarlar kasabada 16. yy’a kadar yaşamışlardır. Bu tarihten sonra vadinin aşağısına göçmüşler ve şimdiki Bahçesaray’da yaşamaya başlamışlardır. Tatar hakimiyetinde Karaim (Karay) Türkü esnaf ve tüccarlar kasabaya yerleşmişlerdir. Tatarlar göçtükten sonra da orada yaşamaya devam etmişlerdir.

Musevi dinine mensup Karay Türkleri, dinlerini yaşama imkanları sınırlanınca, 14. yy itibariyle bu yalçın ve sarp bölgeye çekilmişlerdir. Çufutkale tam bir "kaya şehir" görünümündedir. Kayalar oyularak merdivenler, yağmur sularının aktığı muhtemelen biriktirilmesine de yarayan su kanalları, gıdaların saklandığı depolar ve ibadet hücreleri, taştan binalar ve dini yapılar inşa edilmiştir.

Çufutkale’de binalar, birbirine paralel iki cadde üzerine yerleştirilmiştir. Karay Türklerinin Kenesa dediği ve 14. ile 18. yy’da inşa edilmiş günümüzde kısmen restore edili iki adet ibadethane, kalenin vadiye bakan sarp tarafında, vadinin başındaki platoda yer almaktadır.

Karaimlere göre, Karaizm bir Musevilik dini, bağımsız, bağnaz olmayan, tektanrılı İbrahim’in dinidir. Şu anki Karaite dininin kurucusu Anan Ben David Eski Ahit'te (Tevrat) yazılanlara geri dönüşü vaazında belirtir. O Talmudic düşünceyi reddetmiştir. Bu dini Rabbinical Yahudilikten çok farklıdır. Şu an Kırım’da aktif bir Karaim topluluğu bulunmaktadır.

Kalede Karay Türklerinin yaptığı eserlerin dışında başka eserler de mevcuttur. Özbek Han’dan sonra tahta çıkan altın Orda Hanı Canıbek Han tarafından 1340’larda yaptırılan ve Kırım Hanı Hacı Giray Han tarafından tamir ettirilen (1454) Canıbek Han Camii günümüzden harap bir vaziyettedir. Çufutkale’deki bir diğer tarihi eser olan Hanike (Canike) Hanım Türbesi ise nispeten iyi durumdadır. Altın Orda Hanı Toktamış Han’ın kızı olan ve Kırım genelinde oldukça etkin bir konumda bulunan Hanike (Canike) Hanım vefat ettiğinde kendisi için 1437 yılında bu türbe inşa edilmiştir. 6 ila 12. yy'la tarihlenen kalenin içinde han ailesine ait başka türbeler de bulunmaktadır.

Çufutkale, Hanlık döneminde Karay Türklerinin en önemli ikamet yerlerinden biri idi. Hatta Kırım Hanlığı’nın bir dönem darphaneleri de buradaydı. Çufutkale’deki darphanede Kırım Hanlığı’nın kurucusu Hacı Giray Han ile daha sonra I. Mehmet Giray Han, I. Sahib Giray Han ve I. Devlet Giray Han para bastırmış, daha sonraki hanlar zamanında ise paralar Bahçesaray’da basılmıştır.

Kırım Hanlığı döneminde Çufutkale’nin altındaki mağaralar aynı zamanda zindan olarak kullanılmaktaydı.

Korkunçluğu ile ünlü bu zindanlar o dönemde özellikle Han’a karşı gelen muhaliflerin ve esirlerin muhafaza edildiği yerlerdi.
Kırım’ın Ruslar tarafından işgal edilmesinin ve Karayların Bahçesaray ile diğer şehirlerde yerleşeceklerinin ilanının ardından, 19. yy’ın ortalarından itibaren yavaş yavaş terk edilmeye başlanmış, özellikle 1920’den sonra ise, tamamen boşalmıştır.

Livadiya Sarayı (Beyaz Saray), 1911

sh_Nic16596.jpg

Yalta'dan 3 km ötede Livadiya'da Mohabi tepesinde, sahil tarafında saray-park kompleksidir. Çar II. Nikolay için 1911'de yazlık saray olarak yaptırılmıştır.
Bizans, İngiliz, Gotik ve Arap mimarisinden de izler taşıyan saray İtalyan Rönesans tarzında 1910-1911 yılları arasında mimar Nikolay Krasnov tarafından inşa ettirilmiştir. İnşasında beyaz Kırım graniti kullanılmıştır. O dönemde pek moda olduğu üzere, sarayın bazı bölümlerinde ve arka bahçedeki çeşmede İslami motifler kullanılmıştır. Bahçe kısmı, özellikle sütunları, mermer fıskiyesi ve mükemmel kafes oymalı avlu kapısıyla İtalyan Bahçesi görünümündedir. Saray içinde bir tarih müzesi ve bir de resim galerisi vardır.
Çar II. Nikolay inşaat tamamlandıktan sonra saraya sadece iki defa gelebilmiştir. Çar ailesinin yazlık sarayı olarak ünlenen Livadiya, 1917 İhtilali’nden sonra sanatoryuma çevrilmiş, 1993 yılında da müze haline getirilmiştir. 1917 İhtilali döneminde ağır bir yağmaya uğrayan saraydaki kıymetli eserlerin pek çoğu hala kayıptır. Bir kısmı ise, çeşitli Avrupa ülkelerinden satın alınarak yeniden saraydaki yerlerine konulmuştur.
Saray dünya siyasi tarihi açısından da ayrı bir öneme sahiptir. 4 - 11 Şubat 1945 yılında Stalin, Churchill ve Roosevelt'in savaş sonrası Avrupa'nın geleceğini tartıştıkları YaLta Konferansı bu sarayda gerçekleştirilmiştir. Bu tarihi toplantının anısına üç lideri sembolize edecek şekilde sarayın avlusuna dikilen üç palmiye ağacına günümüzde de itina ile bakılmaktadır.
İki katlı Livadiya Sarayı’nın birinci katında Yalta Konferansı ile ilgili belgeler, fotoğraflar ve çeşitli hatıra eşyaları, ikinci katında ise Çar II. Nikolay ve ailesine ait eşyalar ile Çarlık dönemine ait eserler sergilenmektedir. Özellikle ikinci kattaki eserler çok daha gösterişli ve zengindir.
Çarların yazlık rezidansı olan Livadiya günümüzde aynı zamanda popüler bir kaplıca merkezidir.
Saray Lope de Vega'nın ünlü komedisi "Samanlıktaki Köpek" filmine de ev sahipliği yapmıştır. Sarayda çara ait çok sayıda meşhur şarap mahzenleri de vardır. Bu bölge bilindiği üzere şaraplarıyla ünlüdür.
Sarayın hemen aşağısından itibaren Oreanda sahil kasabasına nazır, çok hoş geniş bahçeler içindeki 1500 metrelik patika yürüyüş yapanlara ayrı bir haz verir.

Kırım-ZincirLi Medrese
zincirlimedrese.jpg
Zincirli Medrese Bahçesaray Salacık'taki Kırım Tatarlarının önemli mimari eserlerinden biridir. Doğu Avrupa'daki en eski eğitim kurumlarından biri olan Zincirli Medrese tek giriş yeri olan dar bir kapı üzerindeki kitabeye göre I. Mengli Giray Han tarafından 1500 yılında yaptırılmıştır. Avrupa’nın Ortaçağ taassubu içerisinde insanları diri diri yaktığı asırlarda ilim-irfan öğrenilsin diye inşa edilen bir yapıdır.
Medrese kısa aralıklarla Sovyet iktidarının Kırım'a yerleşmesine kadar faaliyetini sürdürdü. Bina günümüze kadar ayakta kalabildi.

Kırım Hanı I. Mengli Giray Han, medresenin inşasında bizzat kum taşımak suretiyle çalışmış ve inşaat bittikten sonra da "ilmin önünde her kim olursa olsun eğilmek gerek" diyerek medresenin tek giriş yerine zincir çektirmiştir. Kırım hanlarının ilme verdikleri önem ve saygının göstergesi bu zincir, medresenin ismi olarak kalmış ve büyük bir İslam üniversitesi sıfatıyla Zincirli Medrese, Kırım sınırlarının dışındaki Müslüman memleketlerde de büyük nam ve ün kazanmıştır. Medrese kapısında asılı bu zincir, geçmişte olduğu gibi bugün de ilmin önünde eğilmek gerektiğini hatırlatmaktadır.
Zincirli medresede Arap filolojisi, mantık, felsefe, hitabet, hukuk, matematik, astronomi ve diğer ilimler tahsil ediliyordu. Kırım Hanlığı'nın kültür hayatında ve bilginlerin yetişmesinde önemli bir rolü olan medresede İsmaiL Bey GaspiraLi da hocalık yapmış ve medresenin ıslahı için çalışmıştır.
Binanın planı kare şeklindedir. 30 küçük odası vardır. Anadolu medreselerinin bir benzeri olmakla birlikte farklı tarafları da vardır. Çok fazla küçülmüş ve ikiye bölünmüş olan avlu revaklar ile çevrilidir. Anadolu medreselerinde ise kubbeli revak görülmez. 10 adet revak kubbesinden biri girişin hemen önünde olup bunun altından geçilerek avluya girilmektedir. Arka arkaya iki kare bölümden oluşan uzun dikdörtgen avlu etrafındaki kesme taştan örülmüş kare planlı altı pâye, hafif sivri kemerler ile revak kubbeleri taşımaktadır. Diğer bir fark da medresede eyvan bulunmayışıdır. Revak kubbelerinin arkasında üç tarafta beşik tonoz ile örtülü medrese odaları ve dershaneler sıralanmıştır. Giriş tarafındaki üç revak cephe duvarına dayanmaktadır. Revak kubbeleri basık olup , dıştan az belirlidir. Avlunun arka bölümünde revak kubbesinin kemeri altında bir kuyu ile bağlantısı olan küçük bir şadırvan vardır.
Dıştan hiç bir özelliği olmayan düz cephe duvarının kesme taş kaplamaları yer yer aşınmış olup harap bir görünüşü vardır. Bununla beraber revaklı avlu kendi içinde rahat , sakin, huzur veren bir çalışma atmosferi yaratmaktadır.
Zincirli Medrese, 1917 yılındaki Bolşevik İhtilali'nden sonra tıp okulu olmuştur. 1939'da ise komünistler tarafından çıkarılan bir kararla, Mengli Geray Han'dan sonra gelen hanlar ve İsmail Bey Gaspıralı döneminde Medrese'ye ek olarak yaptırılan binalar akıl hastanesi yapılmış, Medrese'ye ait olan binalar ise depo olmuştur.
1995 yılında Medresenin gözetimi tekrar Kırım Tatarlarına geri verilmiştir. 1997 yılında Zincirli medresenin restorasyonu ve tarihi eğitim işlevinin yeniden kazandırılması amacıyla Zincirli Medrese Vakfı kurulmuştur.
Ancak Kırım Özerk Cumhuriyeti Meclisi'nin hiç gereği yokken aldığı "Zincirli Medrese'yi Kırım Kiliseler Birliği'ne tahsis etme" kararı, Kırım genelinde çok büyük gerginlik yaratmış ve Kırım Tatarlarının sert tepkilerinin karşısında Kırım Meclisi bu haksız kararından geri adım atmak zorunda kalmıştır. Ancak ileride buna benzer problemlerin yaşanmayacağını söylemek şu an için çok güçtür.
Geçen asırların özellikle Zincirli Medrese ve Hacı Giray Han Türbesi'ndeki tahribat ciddi boyutlara ulaşmış durumdadır. Bu iki tarihi eserin restorasyonu hususunda Kırım Tatar Milli Meclisi tarafından başlatılan "Zincirli Medrese'yi Birlikte Kurtaralım Kampanyası" ise, maalesef istendiği gibi sonuçlanamamıştır.
Zincirli Medrese eğitim işlevinin yansıra günümüzde Kırım Tatarlarının Kırım'da var olma mücadelesinin simgelerinden biridir

Kırım-KezLev Han Camii (GozLem Evi)Mimar Sinanin yapıtLarindandır.
kezlev_hancamii-1.jpg

Kırım'da bulunan Türk eserlerinin en önemlisi şüphesiz batı kıyısında KezLev (Gözleve) şehrinde Mimar Sinan tarafından yapılan camidir. Kırım Hanı I. Devlet Giray Han’ın Moskova’ya düzenlediği seferden zaferle dönmesinin şerefine 1552 senesinde Mimar Sinan’ın Kırım’da yaptığı ve günümüze ulaşabilen tek eserdir.
1551 – 1577 yılları arasında 26 yıl Kırım Hanlığı yapan I. Devlet Giray Han, Kazan’ın Rusların eline geçişi üzerine çıktığı Moskova seferinde şehri 40 gün muhasara edip yakıp-yıktıktan sonra, Rus Çarı 4. İvan’ı yıllık vergiye bağlayarak Kırım’a geri dönmüştür. Bu büyük başarılarından dolayı “Taht Algan” ünvanını alan I. Devlet Giray Han, bu zaferinin şerefine Mimar Sinan’a İstanbul Fatih Camii’nin küçük bir benzeri olan bu camiyi yaptırmıştır.
Sinan, tezkerelerde Tatar Han Camii, Tatar Han Türbesi olarak Gözleve'de yaptığı eserlerin adını vermektedir. Kırım hanları İstanbul'da gördüklerini veya bunların benzerlerini Kırım'da da yaptırmak istemiş, aynı ölçüye varmamakla beraber yine de önemli eserler meydana getirmişlerdir.
Kırım'ın, mimarî bakımdan, en gösterişli camii olan bu eserinde, Mimar Sinan dört paye üzerinde bir orta kubbe, mihrap tarafında aynı çapta bir yarım kubbe ve yanlarda üçer küçük kubbe ile, İstanbul'da Eski Fatih Camii'nin plânını avlusuz olarak, beş kubbeli bir son cemaat yeri ile tekrarlamıştır. Dıştan 14 m. lik kareye yakın duvarlar ve ancak 6 m. çapına varan orta kubbesi ile, pek tabiî Fatih Camii'nin 7 m. çapındaki yan kubbelerinden bile daha küçük kalmaktadır. 26 m. gibi pek büyük çapta kubbesi ile Fatih Camii, yalnız Osmanlı İmparatorluğu'nda değil, o zamanın bütün İslâm Dünyası'nda, hattâ Avrupa'da çok tanınıyordu. Bu tarihlerde Süleymaniye Camii de daha başlangıç halinde idi. Sinan Kırım Hanı için, bunun âdeta minyatür gibi bir benzerini düşünmüş olmalıdır. Plâna göre, cami iki minareli olup, minareler tam simetrik olmayacak şekilde yan duvarlara, birisi doğu kapısı kenarına, birisi batı kapısının biraz kuzeyine dayalıdır. Bugün dışarıya kapalı olan son cemaat yeri aslında beş kemerle öne açıktı. Yalnız yanları kapalı idi. Cephelerde göze çarpan aksaklıklar tamirler sonunda meydana gelmiş tir. Küçük ölçüde olduğu halde, içine girince mekân genişlik ve ferahlık hissi uyandırmaktadır. Kubbe kasnağındaki onaltı pencere ile yan ve arka duvarlardaki pencerelerden gelen ışıklandırma bu etkiyi sağlamaktadır. Bugün yalnız duvar hizasına kadar uzanan alt kısımlar kalmış olduğundan, resimlerde minareler belli olmamaktadır.
Sinan'ın İstanbul'da ve diğer şehirlerde bulunan eserlerinin tarihlerine bakılırsa, 1552 yılında tamamlanmış başka bir yapı bulunmadığı görülür. 1551 -1577 yılları arasında 26 sene Kırım hanlığı yapmış olan 1. Devlet Giray'ın hanlığının ikinci yılında, kendisine bir cemile olarak, Mimar Sinan'ın kısa süre Kırım'a gönderilerek bu camii, hiç değilse başlatıp plânladığı ve bir kalfası ile tamamlattığı düşünülebilir.
Evliya Çelebi; «Gözleve şehrinin kalesi yalın kattır, 40 arşın yüksekliği, dört arşın enliliği vardır. Gözleve kalesinde 24 mihrap (cami) vardır. Onikisi selâtin camiidir, gerisi mahalle mescitleridir. En güzel ve en mükemmel olanı Bahadır Giray (Han) camiidir. Cami ve sanatlı minaresi Mimar Sinan yapısıdır. Bahçesi küçük, cemaatı çoktur. Bahçesinin karşısında bir güzel hamam vardır. Cümleden âli ve mükellef ve mükemmel Bahadır Giray Han Camii'dir. Enine boyuna kıble kapusundan mihraba kadar 150 kademdir (ayaktır). Caminin sol tarafında hanların namaz kıldığı sanat eseri bir mahfil ve cümle iki ser (adet) âmed (yüksek) minaresi vardır. Birini zelzele yıkmış ama sağ tarafında halâ mevcut minaresine hakîr çıkıp seyr ve temaşa edip, inerken yüzbeş basamak saydım ama hakka ki ser âmed minaresi musannadır. Zira Sultan Süleyman Camii'ni İslâmbol'da (İstanbul’da) bina eden Koca Mimar Sinan Ağa bin Abdülmennan'ın kândır. Laâkin bu camie göre haremi küçüktür. Ce-mâat-i kesireye malik bir cami, ferahbahş selâtindir. Bin fersah yerden kubbelerinin kurşunları şaşaa verir. Bu şehrin içinde bu camiden başka mavi kurşun ile örtülmüş kubbeli cami yoktur. Mihrap önünde sultanlar medfundur. Haremine karşı yol aşırı bir hamam vardır kim misli meğer Şam'da Defterdar Hamamı ve Sinaniye Hamamı ola. Camii Nurüddin Sultan sade çatma kiramit örtülü, cami minaresi gayet mevzun ve musannadır.» demektedir. (Evliya Çelebi, cilt 7, s. 565).
Bu satırlardan anlaşıldığına göre Gözleve Han Camii'nin doğu köşesinde bir mahfili ve yüzbeş basamakla çıkılan, zengin süslemeli iki yüksek minaresi vardı. Doğu minaresi depremden yıkılmış batıdaki minare sağlam olup Evliya Çelebi üzerinden Gözleve şehrini seyretmişti. Camiye göre küçük olmakla beraber önünde bir avlusu vardı. Fakat, avlunun şekli ve revak durumu açıklanmıyor. Kubbelerin uzaklara kadar parıltısı akseden kurşun kaplamaları vardı. Mihrap duvarı arkasında, hazirede Kırım Hanları'na ait türbe veya mezarlar vardı şeklinde bilgi vermektedir. O'nun Kırım'a seyahat ettiği tarihlerde Bahadır Giray Han (1638 -1642) vardı. Evliya Çelebi de camii O'na maletmiştir.
Cami, 1830 depreminde ciddi biçimde hasar görmüş ve iki minaresi yıkılmıştır. Uzun yıllar tamir edilmeyen Han Camii 1925 yılı itibariyle iki minaresinin kuleleri yıkılmış ve onarıma muhtaç bir haldeydi. II. Dünya Harbi’nde Alman işgal kuvvetleri tarafından cami ve minareleri tamir edilmiştir. Kırım Tatarlarının 1944 sürgününden sonra domuz ahırı olarak kullanılan cami, daha sonra yine Komünist yönetim tarafından 1970 yılında propaganda maksadıyla tamir ettirilmiş ve caminin minareleri yeniden inşa edilmiş ardından da “Dinsizlik-Ateizm Müzesi” olarak kullanılmıştır.
Han Camii Kırım Tatarlarının yaşadıkları acı ve çektikleri zulmün şahidlerinden biridir. Cami avlusunda sol yan tarafta, 1918’de şehit edildikten sonra ölü bedeni Karadeniz’e atılan Numan Çelebi Cihan’a ait sembolik mezar ve bunun hemen yanında da babası Abdülkerim Çelebi ile dedesi Ali İbrahim Çelebi’nin kabirleri yer almaktadır. Yine avluda, 1853 – 54 Kırım Harbi’nde şehit düşen Türk subayları Selim Bey, Mehmet Bey ve Rüstem Beylere ait kabirler bulunmaktadır.
Han Camii, 1991 yılında Kırım Tatarları tarafından geri alınarak yeniden ibadete açılmıştır. Cami son zamanlarda nispeten tamir edilmesine rağmen, rutubetli iklimin de etkisiyle özellikle ana kubbenin çevresinde duvalarda yer yer çatlamalar meydana gelmiştir.
 
Üst