Kırk Bir Deliler Fıkraları

DEMİR

Beğ Yönetici
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
374
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Kırk Bir Deliler Fıkraları

1
Vaktin birinde, zamanın ikisinde bir memlekette kırk bir deliler yaşardı. Bir gün kırk bir delilerin canı sıkıldı, oyalanacak bir şeyler aradılar, bulamadılar. Tavuk kümesine giderek kümesin kapısını açarak tavukları kovalamağa başladılar. Tavuklar can korkusuyla sağa sola dağıldılar. Bir tavuk kuyuya düştü, bunu gören dediler kuyunun başında toplandılar. Kuyunun içindeki tavuğu görünce hep birlikte göğüslerini döverek ağlamağa başladılar.

- Kuyuya tavuk yerine çocuğumuz düşseydi halimiz ne olurdu , kuyudan kim çıkarırdı, acısına yüreğimiz nasıl dayanırdı,daha dünyasına doyamadan kara toprak olacaktı ?

Bir yandan da:

- Ah yavrum sen öleceğine ben öleydim demeye başladılar. Çığlıkları yeri göğü inletiyordu. Bu sefer de kuyuya beddua ettiler.

-Kör olası kuyu , can aldın , kim bilir daha kaç can alacaksın ? demeye başladılar.

Ağlamaları duyup işitenler delilerin yanına gelerek ne olduğunu sordular. Deliler hem ağladılar hem de anlattılar. Bu sırada bir çocuğun ayağı kuyunun kapağına takılınca kuyunun kapağı kapandı. Kırk Bir Deliler kırk yıllık kuyularının kapağı olduğunu o gün fark ettiler.

* * *

2
Kırk Bir Delilerden birinin düğünü vardı. Gelinin başını süslediler püslediler, gelinliğini giydirdiler. Sıra gelinin odadan çıkmasına geldi. Odanın kapısı alçaktı. Gelin her dışarı çıkmağa çalıştığında kafasını kapının üstüne çarpıyordu. Gelin bütün uğraşmasına rağmen kapıdan dışarı çıkamadı. Bunun üzerine çare bulmaları için Kırk Bir Delilerin en akıllılarını çağırdılar. Akıllılar geldiler.

Birisi:

-Bu gelinin dışarı çıkabilmesi için ayaklarını kesmek gerekir.

Öteki Deli:

Hemen yatağına yatırdılar. Dışarda bol güneş vardı. İçlerinden en akıllıları:

-Hanım ninemizin yattığı yerde güneş yok, oysa dışarda bol güneş var. Haydiyin kalburları alalım, arkadaşımızın yattığı yere güneş taşıyalım,dedi.

Hepsi de:

- Doğru söylersin, hekim de ‘’Güneşten bol bol yararlansın’’ dedi. Haydiyin kalburları alalım, taşımağa başlayalım.

Kırk Bir Deliler kalburları alıp güneşe koştular. Kalburları yere koyup biraz bekledikten sonra kalburları aldıkları gibi kocakarının evine koştular. Gün boyu içerisiyle dışarısı arasında mekik dokudular.

O sırada köye gelen bir yabancı boş kalburla koşuşanları görünce merak edip sordu.

-Yaptığınız nedir?

Kırk Bir Deliler hep bir ağızdan :

-Hanım Ninemizin soğuktan ciğerleri hastalandı, onun için odasına güneş taşırız,dediler.

Köydeki yabancı Kırk Bir Delilere bakıp güldü. Sağına soluna bakınarak bir kazma buldu. Kocakarının evinin güney duvarını yıkarak bir pencere yaptı. Güneşi evin içine taşıdı. Kırk Bir Deliler alaylı gözlerle baktılar,

En akıllıları:

-Duvarı yıkarken onca toz duman çıkardın, oysa biz tertemiz güneş taşıyorduk. Bizleri de işsiz bıraktın, biz şimdi ne yapacağız?-Yok , ayakları kesik gelin olmaz, iyisi mi evi yıkalım.

Tartışma uzayıp gitti. O günlerde köyde bir gezgin vardı, kalabalığı görünce merak edip eve gitti. Tartışmaları dinledikten sonra başını eğerek odaya girdi. Gelinin omzuna kuvvetli bir yumruk vurunca gelinin beli büküldü. Gelin korkuyla kapıdan dışarı savruldu.

* * *

3
Kırk Bir Delilerden birinin çocuğu çok yaramazdı, ele avuca sığmazdı, ne bulursa karıştırırdı. Çocuk yine bir gün sağda solda dolaşırken bir ceviz testisi buldu. Ceviz almak için testinin ağzından elini soktu. Cevizleri avuçladı,elini dışarı çekti, avucunu açmayı akıl edemediği için elini testiden çıkaramadı. Çocuk elinde asılı testiyle geziyor bir yandan da:

-Elimi testiden kurtarın , diye bağırıp ağlıyordu.

Çocuğun sesini duyup gelen deliler çocuğun çevresinde toplanarak , çocuğun elinin testiden nasıl kurtaracaklarını tartışmaya başladılar. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Sonunda içlerinden biri:

-Bu çocuğun elini kurtarsa kurtarsa en akıllılarımız kurtarır. En akıllılar çocuğun yanına gelsin dedi.

En akıllıları geldi, içlerinden biri:

- Bu çocuğun kolunu kurtarmak için elini bileğinden kesmek gereğir, dedi

Bir diğer akıllı :

-Yok öyle şey olmaz, en iyisi testiyi kıralım, çocuğa da zarar vermemiş oluruz, dedi.

Tartışmalar sürüp gitti, ama ne yapacaklarına bir türlü karar veremediler. O günlerde köye alış veriş için gelen bir yabancı vardı. Kalabalığı görünce topluluğun yanına giderek konuşulanları dinledi. Çocuğun yanına yaklaşarak cebinden bir altın lira çıkardı. Altın lirayı gören çocuk , elindeki cevizleri bırakarak, elini testinin içinden çekti. Çocuk altın liraya uzanınca yabancı altını cebine koyarak kalabalıktan hızla uzaklaştı.

* * *

4
Kırk Bir Delilerin yaşadıkları yerde kış çok soğuk geçmişti. Her yan dondu, sular buz kesti. Kırk Bir Delilerden bir kocakarı vardı. Soğuklara yenik düşerek hastalandı, ciğerleri iflas etti. Kocakarıyı arkadaşları işinin ustası bir hekime götürdüler. Hekim kocakarıyı iğneden ipliğe muayene ederek kocakarının soğuktan titreyen yaşlı bedeninin sıcaklığını ölçtü. Gerekli ilaçları verip ardından da :

-Yemene içmene çok dikkat et, bedeninin sıcaklığı çok düşük. Bulutlu günlerde ocak başında otur, güneşli günlerde de güneşten bol bol yararlan, bilirsin güneş girmeyen eve hekim girer, dedi.

Kırk Bir Deliler kocakarıyı evine götürdüler. Kocakarı ayakta duracak halde değildi.

Köydeki yabancı boynunu büktü, kendi kendine mırıldanarak:

-Ben kendimi aklı kısa sanırdım, meğer neler varmış neler? Şükür halime , diyerek köyden hızla uzaklaşıp yerine yurduna gitti.

* * *

5
Cuma günleri Kırk Bir Delilerin helva günüydü. Tencereler ateşin üstüne kondu, yağlar, şekerler, unlar çıkarıldı. Topak topak un helvaları yapılarak her bir deliye birer topak verilerek dağıtıldı. İçlerinden iki akıllıcası helva topaklarını ellerinde evirdiler, çevirdiler. Biri:Seninki daha büyük onu isterim , dedi.

Öteki:Yok, seninki daha büyük , dedi.

Tartışma büyüdükçe büyüdü, sonunda tartmağa karar verdiler. Bir terazi bularak yol ortasında tartmağa karar verdiler. Terazinin bir gözü ağır gelince ağır taraftan bir parça kopararak öteki tarafa koydular. Bu sefer de öteki taraf hafif geldi. Saatlerce uğraşmalarına rağmen bir türlü kefeleri denk getiremediler. Köye uzun yoldan bir gezgin geldi, karnı da zil gibi açtı. Bunları gördü:

-Tartmanıza yardım edeyim, dedi. Deliler de:

-Yardım et , dediler.

Gezgin helvaları terazinin kefelerine koyarak kolu çekti. Bir kefedeki helva ağır gelince helvayı ısırdı. Ağır gelen taraftan tekrar ısırdı. Maksadı helvaları eşitlemek değil yemekti. Her tartışta bir lokma ısırdı. Tarta tarta kefelerden birinde helva bitti, diğer kefede çok küçük bir parça helva topağı kaldı. Gezgin ağızlarının suyu akarak bakan delilere;

- Helvalarınızı tartacağım diye kan ter içinde kaldım, yoruldum. Bu topak da emeğime tutar diyerek son kalan helva parçasını ağzına attı. Delilerin şaşkın bakışları arasında çekip gitti. Deliler de ağızları açık arkasından bakakaldı.

* * *

6
Kırk Bir Deliler kırk yıldır değirmene giderlerdi ama değirmenin yolunu bir türlü öğrenemediler. Eşeklerine buğdaylarını yükleyip, hangi yoldan gideceğini düşünmeğe başladılar. İçlerinden en akıllılarından biri :

-Haydi diyelim ki siz delisiniz, ben de deliyim, eşekleriniz de delimidir? Düşelim eşeklerimizin peşine, onlar bizi değirmene götürür, dedi.

Öyle de yaptılar, eşekler önde Kırk Bir Deliler arkada değirmenin yolunu tuttular. Yarı yola geldiklerinde delilerden biri öne atılarak yol kenarındaki arı kovanına elindeki çirpiyi soktu. Bütün arılar dışarı püskürerek insanları hayvanları sokmağa başladı. Canları yanan eşekler var güçleriyle koşmağa başladılar. Eşeklerin sırtlarındaki buğday denkleri dökülüp saçıldı,deliler hayvanları güçlükle toparlayabildiler. Değirmene boş çuvallarla geldiler. Olanları uzaktan gören değirmencinin küçük oğlu delilere:

-Bu delicesine koşma da niye, diyelim ki eşekleriniz delidir, siz de mi delisiniz ?

* * *

7
Kırk Bir Delilerin yaşadığı yerde koskoca kış boyu yağmur tıp bile demedi . Yiyecek ne unları ne de bulgurları kaldı. Komşu köyde çok varlıklı bir adam vardı, ambarları arpa ve buğdayla doluydu. Kırk Bir Delilerin durumunu görünce acıdı, yüreği dayanamadı. Hepsini köylerine çağırarak hepsine birer kile buğday verdi . Deliler para vermek isteyince almadı :

-Güle güle yiyin , ölmüşlerime dua edin bu bana yeter, dedi.

Kırk Bir Deliler çuvalları omuzlarına vurdular, köylerinin yolunu tuttular, epeyce yürüdükten sonra yorulup bir ağacın gölgesine oturdular. Konuşmaya başladılar, en akıllılarından biri:

-Bu adam bize birer kile buğday verdi, ama hiç düşündünüz mü ? Kilesi eksik mi, tamam mı, hileli mi , hilesiz mi ? Ben böyle hileli ölçülmüş buğday istemem. Ya siz....?

Öteki deliler de :

-Doğru söylersin, geri dönelim buğdayları verelim , dediler.

Hep birlikte geri dönerek kendi çuvallarıyla buğdayları zengin adamın kapısına bırakıp köylerine geri döndüler.

* * *



Kaynak:Gökçeoğlu, M.(1999), Kıbrıs Türk Halkbilimi, Toplu Hikayeler ve Tekerlemeler,Hikayelerimiz, Tekerlemelerimiz, Lefkoşa, s. 7-11
 

Dr.Yalnızefe

Dost Üyeler
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,339
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Fıkralar ve hatta anekdotlar için teşekkürler....
Emeğine sağlık...
 

cemalksk

New member
Katılım
2 Ağu 2008
Mesajlar
10
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Kırk Bir Deliler Fıkraları

Eline ve emeğine sağlık.
Paylaşımın için çok teşekkürler.
 

Firuze

Dost Üyeler
Katılım
18 Tem 2011
Mesajlar
1,270
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Maviliklerde
Cevap: Kırk Bir Deliler Fıkraları

Geçikmişliğimi bağışlayın.Harikaydı vesselam.
 
Üst