KKTC İçin "Birlik" Olma Zamanı

Emine Sütcü

Onursal Üye
Katılım
15 Kas 2008
Mesajlar
16
Tepkime puanı
0
Puanları
0
KKTC İÇİN “BİRLİK” OLMA ZAMANI
Evet seçim artık geride kaldı.


Halk siyasi tercihini ortaya koymuştur ve hiç şüphesiz KKTC’deki bu rüzgâr değişikliğinde AB’nin Kıbrıs Türklerine yaşattığı hayal kırıklığının etkisi büyüktür. 2004 referandumunda “Evet” diyerek cezalandırılan Kıbrıs Türk Halkı bu seçim sonucuyla aslında dünyaya da bir cevap vermiştir.
“Biz artık yalan vaadlerle oyalanmak istemiyoruz” dedi.
Dolayısıyle de Kıbrıs Türk Halkı artık hayallerle değil, gerçeklerle yaşamak istediğini ortaya koymuştur. 19 Nisan seçimlerinde, 1. Parti olan UBP sadece bugünü değil, yarını da düşünerek bir hükümet modeli oluşturmalıdır.
Hatta, gelmiş geçmiş hükümetlerde yaşanan onca tecrübeden sonra, mecliste bir uzlaşı ortamı kurmalıdır. Herkesi kucaklamak ve iç barışı sağlamak adına önce mecliste, halkın vekillerini kucaklamakla işe başlamalı..
İdeolojiler farklı olsa da, üzerinde yaşadığımız bu adanın hepimize yaşattığı huzursuzluklar ve acılar yanında, ona olan bağlılığımız asla eksilmemiştir..
Ülkemize olan sevgimiz derindir.
Bu nedenledir ki kavgalarımız da derin olmuştur. Oysa her birimiz bir başka tarafa çekip kendi kendimize zaman kaybettireceğimize, hep birlikte uzlaşılan tarafa adım atmış olsaydık, bugün çok daha güçlü bir şekilde haklılığımızı ve saygınlığımızı ortaya koymuş olacaktık.

Ve belki de, KKTC çoktan hak ettiği noktaya gelmiş olacaktı.
Bugüne kadar yaşanan kavgalarımız ve heyecanlarımızın aslında hep daha müreffeh bir gelecek için kendi halkımıza en iyiyi layık gördüğümüz için yaşandığınının da sanırım hepimiz farkındayız..
En azından insan olayların dışına çıkıp da değerlendirdiği zaman bu fotoğrafı çok daha iyi görebiliyor.
Her yeni başlangıç bir dönüm noktasıdır. Dileyelim ki bundan böyle kavgaları geride bırakıp KKTC’yi daha iyiye ve daha ileriye nasıl taşıyabileceğimiz konusunda el ele veririz.
İktidarda olan icraatlarıyla, muhalefette olan da muhalefetinde ülkemize faydalı olmalıdır..
Kurulacak hükümetin onurlu bir hükümet olması, özellikle de müzakereler sürecinde, görüşmeci olan Cumhurbaşkanı ile hükümetin uyum içerisinde çalışması uluslararası siyasi arenada da daha etkili olacaktır. Bu tutum ayni zamanda ülkedeki iç huzura da katkıda bulunacaktır.
Gelelim ilk 100 saate ve ilk 100 güne...
İlk 100 saat, yani 4 gün koltuklara oturmakla ve ısınmakla geçer. İlk günlerde biraz makam, biraz da tebrik sarhoşluğu yaşanır. Ama unutulmamalıdır ki; oturulan koltuklar çok sıcak sorumlulukları da beraberinde getirecektir. Dolayısıyle hiç vakit kaybetmemek lazım.
Ve bir an önce özellikle ekonomiye rahatlık getirecek adımlar acilen atılmalı.
Seçim sıkıntısı bitti ama milletin derdi olan geçim sıkıntısı devam etmektedir.
Hele de seçimler için de yapılan onca harcamalardan sonra ekonomide, ozon tabakasındaki kara delik gibi büyüyen kayıp, acil neşter beklemektedir.
Seçimler gelir geçer ama geride eserler kalır.. Seçimlerde harcanan rakamlar düşünülünce, tüm siyasi partiler içinde bulunduğumuz ekonomik şartları gözardı ederek, sorumsuzca savurganlık yaptıklarının da farkında olmalı..
Harcanan milli servettir ve büyük bir israftır..
Sırf gövde gösterisi yapmak uğruna ne paralar harcandı ? Sanırım tüm partiler artık seçimlerin cığırtkanlıktan uzak, sakin ve bilimsel bir şekle dönüştürülmesi konusunda da uzlaşı içerisinde yenilikler üretmeli. Dolayısıyle de biz seçmenlere düşen uyarı gibi görevler vardır.
Nasrettin Hoca’nın testiyi kırmadan önce hatırlattığı gibi; Hükümet daha kurulmadan, seçilenlere ne kadar büyük bir sorumluluk yüklendiklerini vatandaşlar olarak hissettirmeliyiz.
Seçimden zaferle çıkma sarhoşluğuna kapılmadan, halka verilen sözler unutulmadan, birşeyleri işin daha başındayken hatırlatmakta fayda var.
Hükümeti ister tek başına, isterse başka partilerle birlikte oluştursun, UBP’nin boynunun borcu olan şey var. O da ülkede artık “birlik ve beraberlik” için örnek bir tavır sergilemektir. Asgari müşterekler konusunda iç barış için her zaman uzlaşıcı olmalıdır. Siyasi partilerin ve beyinlerdeki anarşist ruhu devreye koyacak ortamı ortadan kaldırmalıdır.
Güç bende egosuyla” değil “birlikte bir güç” yaratarak hareket etmelidir.
Zaten “Yetki bende, güç bende” anlayışı artık tarihe karıştı, demode ve halkın kesinlikle kabul etmeyeceği bir yönetim modelidir. İlk 100 günde yapılacak çok iş olmalı.
Herşeyden önce ülkede heryerde disipline ihtiyaç var.
Yönetim disiplini; Özellikle de Kamu yönetim disiplini. Hizmette en iyiyi hedefliyorsak ceza ve ödül sistemini de devreye koymak gerekir. Kamuda kusur ve ihmal cezasız bırakılmamalı.
Bütçe disiplini sağlanmalı. Ülke genelinde savurganlığa son vermeli.
Etkili denetim mekanizmasının acilen kurulması şarttır.
Kendi kendini denetleyen bir sistem oluşturmak için gerekli her türlü alt yapıyı acilen kurmak gerekir.

Hele de benim gibi daha birçok köşe yazarının önemseyerek vurguladığı gıda denetiminin mutlaka uygulanması, ülkemizde yetiştirilen veya yurt dışından gelen her türlü meyve ve sebzelerin sağlığımıza uygunluğu açısından kontrol edilmesi ve yiyecek ve içeceklerin güvenirliliğini belgeleyen bir denetleme biriminin oluşturulması en acil ihtiyaçlarımızın başında gelmektedir.. Neden acil? Çünkü ülkemizde kanser hastalıkları her geçen gün korkunç sayıda artmaktadır. Bunun sebebleri olmalı.
Gelelim Kıbrıs konusuna:

“KKTC” hassasiyeti olanlar, 19 Nisan’da zaten seçim sonucunu belirlemiş oldular. Dolayısıyle şimdi UBP, çözüm sürecinde herhalde bugüne kadar savunduğu anlayıştan ve çizgiden ödün vermeyecektir.
Dolayısıyle; Hristofyas’ın ne istediği değil, Kıbrıs Türk Halkının ne istediği önemli olmalıdır.
İktidarın, müzakereler sürecine katkı koyması elbette faydalı olacaktır. Uzlaşmaz tarafın Rum tarafı olduğunu dünyaya hep birlikte kanıtlamakta yarar vardır.
Hatta “Toplumsal uzlaşı” bir ilke olarak kabul edilmeli.
Maalesef, bu uzlaşıyı bugüne kadar sağlayamayışımızda herkesin payı vardır.
Tıpkı Sezen Aksu’nun şarkısındaki gibi..
Masum değiliz, hiç birimiz, eller günahkâr, diller günahkâr, bir çağ yangını bu
bütün dünya günahkâr
, Masum değiliz hiçbirimiz”
Bu ülkeyi seviyorsak artık birbirimizi de suçlamaktan vazgeçmeliyiz... Kimse tek başına suçlu değildir...Bu ülkede tek başına yaşamıyoruz...
Bu ülke herhangi birine ya da birilerine ait değil, ülke hepimize ait, hepimizindir....Birlikte sevmekten, birlikte hizmet etmekten, kime ne zarar gelir ki ?
Haydi KKTC için el ele....


Emine Sütcü
22 Nisan 2009
 
Üst