Cevap: KKTC’nin Tarih Kitaplarında Neler Oluyor, Gözden Geçirilmesi Gerekenler (İncel
Sayın Akıncı iyi bir inceleme ve araştırma yapmışsınız. Zihnime intikal ettire ettire yazınızı okudum. Kutlarım sizi. Bende sizin kadar olmasa da duygularımı aktarıyorum, bilmem hoş olur mu?
İNSANLAR DEĞİŞİR, DEVLET POLİTİKASI DEĞİŞMEZ
Bizde her yeni gelen siyasetçi eski siyasetçinin bakışını beğenmez, dolayısıyla değişmez görünen devlet politikasını, siyası ahlak terbiyesi almamış ehliyetsiz siyasi kimlikli kişilerce değiştirilmeye çalışılır ve devlette işler alt üst olur, halkın beyni bulanır.
Dolayısıyla “derin hayal kırıklığını” hep yaşıyoruz. Kızlarımız-oğullarımızın aklını bulandıran iç ve dış namert niyetler hep var olmuştur, olacaktır da. Dikkat edilmeli!
şöyle söylersek; ihanet cehaletten doğar. Cahilin ihaneti doğaldır; bilmeyerek yapar. En tehlikeli bilerek; bilinçli olarak yapılan ihanettir. İhanetle tarihin akışını doğal yolağından çıkartıp başka yolaklara akıtmak çok tehlikelidir...
Ben şöyle söyleyeyim: bir kere Osmanlı felsefesinde “ümmetçi kavrama” olduğundan millici değildi bir kere. Eğer millici olmuş olsaydı Kıbrıs’ta bir tek bile Rum kalmazdı, hep Türk oludu...
Sayın Akıncı! “Milli Eğitimin önemi iyi anlaşılmalı” sözüne elbette canı gönülden katılıyorum. Dahi “Türkleri kültürsüzleştirme” sözleriniz doğrudur; hep dikkatimi çeken ve bende karın ağrısı yaratandır...
Bunlar ulus devlet olma önündeki stratejik ittifak
Ulus devletleri Batılılar oluşturmuşlardır. Türkiye’nin ulus devlete geçiş sürecini gayri millicilerin içlerine bir türlü sindiremedikleri bir gerçek.
1876- 1920’ye kadar zamanda ulus devlet olma hızlı adımlar atıldı... Osmanlı devletinde “vatan” diye bir kavram yoktu. İlk kez Namık Kemal “vatan” ne anlama gelir Türk milleti anlar hale gelir. Öncelere Türkler de vatan: “Memalik-i Osman-i” anlayışının söyleniş biçimine karşı kullanılırdı...
Daha bu millet “Türk” sözcüğünü; kendinin “Türk ulusundan olduğunu” bilmezdi. Türk ulusu yerine kimlik tanımını “Devlet-i al-iyeyi Osmaniye” olarak bilirdi. Öyle öğretildiler.
Türk ulusundan olduklarını Türklüklerini, Ziya Gökalp, Gaspıralı İsmail, Mehmet Emin Yurdakul, Ahmet Ağaoğlu, Yusuf Akçura gibi aydınların uğraşıları sonucu “Türk olma” kavramıyla tanışırlar. Türk halkı böylece kendi kimliğini tanımlar hale gelir...
Dahi Çok dilli, çok milletli Osmanlı da Türkçe, saygınlığı olmayan bir dildi. Ancak Türkçe saygınlığını Mustafa Kemal’le kazanır ve ulusumuzun adı “Türk” dili de “Türkçe” olur.
Nasıl olurda Osmanlı Rumları Türkleştirir, dillerini Türkçeleştir, Tarihe iyi bakmak lazım?
Türklerin tarihinin Osmanlılardan daha evveliyatları olduğunu bu Türk ulus 1920’den sonra Mustafa Kemal’le gelişen tarih bilinciyle öğrendi. Üç bin yıllık tarihi kökenlerimizi Osmanlı sakladı; bu milletten tarihini, dilini ve kökenlerini esirgedi. Asya Bozkırlarında M.Ö. 300’lerde atalarımızın kurduğu devletler olan Hunlar, Uygurlar, M.S. Göktürkler, Karahanlılar, Gazneliler, gibi dev devletler kurduğumuzu cumhuriyetten sonra öğrendik.
Hedef kitlenin beynini yıkama işi
İnsanın beynini karıştırıp bulandırma işi, hedef ülkenin insanlarının düşüncelerini istenilen biçimde etki altına alarak milli reflekslerini köreltip sanal âlemlere kaydırmaktır.
Hedef ülke insanlarının beyinleri milli düşünme yeteneğinden mahrum bırakmak kaydı ile dış etkenlerin hâkimiyetine hizmet eder hale getirmek (Türkiye’deki Soros yandaşları gibi) şuurlu milli reflekslerin köreltilip liberalleşmiş refleksler haline getirerek, beynelmilel bir dünya görüşü aşılanması...
Batılı ulus devletler, milli gelirlerinin önemli bir bölümünü istihbarat ve propaganda için harcarlar. ABD bu işi iyi yapmaktadır. Şöyle: Filimler de sahnede oyuncular film gereği rollerini yaparla ama filimin derinliğindeki fonda uzaklarda gönderde dalgalanan Amerika bayrağını, ya da bir kilise çan kulesi görürsünüz, belirli bir süre sonra hafızanıza kazınır; kanıksar hale gelirsiniz...
En basitiyle, Türkiye ve ya dünyanın başka ülkelerinde bazı insanların giydikleri giysiler üzerinde Amerikan bayrağı yapışlıdır. Türkiye de, sağcısından en solcusuna kadar fark edilmez, kanıksanmış olarak insanlar bakarlar. Ama aynı kişinin, aynı giysisi üzerinde Türk bayrağı yapışık olsaydı “ırkçı, faşist” damgası yerdi dahi, başına bir bela bile gelebilirdi...
Kaygılandığınız sözleriniz bu milletin üzerindeki tehlikeli oyunlar
Soğuk savaşın en etkileyicisi psikolojik propagandadır...
Propaganda; tanım olarak; hedef toplum ve şahısların fikirlerini tutum ve davranışlarını bilerek tesir altına almak ve ya değiştirmek amacıyla hazırlanan mesajların uygun haberleşme araçlarıyla hedef topluma iletilmesidir.
Propaganda üç türlüdür:
Propaganda türleri içerisinde en tehlikelisi: KÜLTÜREL PROPAGANDADIR...
Bir milletin bireylerinin başka milletlerden sever kazanma gayretidir. Batılı güçlü ülkelerin diğer ülkelerde yaygın biçimde kültür merkezleri vardır. Oralarda kültürel propagandalar yaparlar... Bu tür propaganda sinsice yapılanıdır. İnsanlar zamanla farkına varmadan başka milletin kültürünü kanıksar hale gelir...
En acımasızı olan propaganda ise: KIŞKIRTICI PROPAGANDADIR...
Bu tür propaganda ülkemizde defalarca denenmiştir Alevi yurttaşlara karşı Sünni yurttaşları kışkırtarak Çorum’da, Kahramanmaraş’ta ve dahi “Yunanlılar Selanik’teki Atatürk’ün evine bomba attılar” diye yayılan şayiadan dolayı misilleme olarak İstanbullu
Rumlara karşı kışkırtılarak 6- 7 Eylül 1955 İstanbul da Rum evleri ve iş yerleri yağma ve talan edilir...
Kışkırtıcı propagandanın temelinde çırpıntı vardır. Genelde hakikat ve yalan bir birine karıştırılarak yapılır. Rivayet ve şayialara dayanır. Amaç; hedef toplumu ayaklandırmak, ayağa kaldırmaktır... Bir milletin üzerinde hassasiyetle durduğu konuları kullanarak işe girişirler. Gaza gelen millet, ardını önünü hesap edemeden sinirlerine hâkim olamayıp işi fena hale kadar götürür...
Hedef toplumu canından bezdirme yoluna gidilen KORKUTUCU-YILDIRICI-EZİCİ PROPAGANDA. Bunun adı: terörle yapılandır ki bizim ülkemizde, normal dışı yollardan, tehdit içerikli siyasal davranışları etkilemek için tasarlanmış bir tür eylemdir. Dış destek olmadan milli sınırlar içinde fazla yaşayamaz...
En çok istismara açık; hedef toplumun durumuna göre eyleme geçirilmesinde ilgi alanına giren sembol sözcükler: Türban, adalet, eşitlik, milliyetçilik-vatanseverlik, demokrasi, aş, iş, insan hakları, laiklik, İslamcılık, şeriatçılık, barış, etnik, din gibi sözcüklerdir. Bu sözcükleri mekânlara göre iyi kullanıldığı zaman iyi iş görürler...
Tehlike, sabit fikirli haline gelmişliktir. Düşman; sabit fikirlilere tarih diye masalımsı hikâyeler anlatır; o hikâyeleri sanal kahramanlar yaratarak süsler. O kahramanlara hayranlık uyandıran davranışlar sergileyen halk kitlelerine tesir eder ve sahte kahramanlar özentili insanlar türer meydanlarda... Bu türler, (okuma alışkanlığı olmadığından) görsel olan sinema, televizyon propagandalarıyla etkilenir...
Zihin yorgunluğu ve bıkkınlık
Bilinçli, bilgili kişiler için ülkesine, milletine karşı sorumluluk bilinci taşımak, ulusuna, yurduna saygı ve sevgi beslemek kutsal bir görevdir. Büyük ya da küçük boyutta kötü olanla bu toplumu yönlendirmeye yönelik yöneticilere karşı duyarlı olmak bir vazifedir...
Bir milletin ümüğünü sıkıp nefes almasına engel olmaya çabalayan düşmanlar her daim olacaktır. O nedenle sürekli düşmanın yanında diri, varlıklı güçlü olmak için düşmanın niyetini önceden bilip, umudunu kırma mücadelesinde sürekli uyanık olmakla sağlanır...
Değişen dünya da değişik ülkelerin çıkarları birbirleriyle örtüşebilir. Zamanla çıkarlar çatışmaya dönüşebilir. Bu çatışmalar tank, top, tüfekle olmayabilir. Güçlü istihbarattık bilgilerle hedef ülkeyi güçsüzleştirerek kendine bağlı hale gerebilirsin...
Düşman ülke istihbarat ajanları, hedef ülkenin yöneticilerine dolaylı yollardan buhranlı günler yaşatırlar; zayıf düşürürler. Bunun yapılmasında birçok argümanlar kullanırlar:
Zihinsel durgunluklar: Beynin ablukaya alınması ile sağlanır...
Zihinsel yorgunluklar: Beynin işlevini kaybetmesi ile sağlanır...
Bedensel yorgunluklar: Girdiğin mücadelede becerememe paniğine kapılarak elden ayaktan düşürülmesi ile sağlanır... Mesela: “Ankara’nın şerrinden, Brüksel’in şefkatine sığınmaktır bizim yaptığımız” diyen vekillerle ülke yönetilmesi bir tür yorgunluktur. Yapması gereken görevini Brüksel’in insafına bırakmaktır...
İnsan zihnini denetleme merakı
Bir insanın öteki insanın zihninden geçenleri hep merak etmiş durmuştur. Bu yüzden beriki ötekinin zihnini kontrol etmek ister. Rakibinin beyninden geçenleri, tasarılarını ve
kendi hakkında ne düşlediğini bilmek istemesi, insanda bulunan hırs denen duygunun esiri oluşundandır. Hep güçlü olmak, düşmanının zihninde tasarladığını önceden sezip tedbir almak, tez davranmaktır...
Psikolojik savaş tekniği, hedef ülkenin temelini sarsmak için, kurumsal ve toplumsal çözülmesiyle başlanır. Bu yaparken, toplumda duyarsızlık, güvensizlik ve korku salarak kitleleri milli olan şeylere duyarsızlaştırmak, işte durağanlaştırarak yaratıcılığını köreltip, tüketici toplumuna yönlendirmektir...
Mesela Yunan papazları kendilerine biçtikleri görev: “Yunan milli çıkarları” koruyup, kollamaktır. Yunan papazların birinci görevleri Yunan halkına verilmesi gereken dini görevden (Kıbrıs’ta Makariyos gibi) önceliklidir Yunan millicilik görevleri. Hatta komşu ülkeler ile didişmede papazların büyük rolleri vardır...
Hedef ülkenin etnik yerde etnik kavgalarını, dinin ağırlıklı olduğu yerde dini kullanarak kendi aralarındaki ufak tefek kavgaları büyüteceksin; daha çok kan akıtılmasına neden olacaksın. Hatta eski kabuk bağlayan yaraları kaşıyacaksın kanatacaksın...
Kapitalizmin adını değiştireceksin: Global Sermayeci” diyeceksin. Emperyalizmin adını değiştireceksin: “Yabancı Sermayedar” diye telkin edeceksin. “Avrupalıların namusuna güvenemeyiz” diye Atatürk’ü gale almayarak hiçleştireceksin: “Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şefkatine sığınırız” diyen vekilleri bolca yetiştirilmesine yardımcı olacaksın...
Sonuç olarak; Milli reflekse dikkat etmek gerek...
Bir ülkenin idaresini elinde bulunduranların akıllı olmaları, milleti adına her doğabilecek belayı önceden fark etmeliler. Oysa cahil, yeteneksizlik içinde biri olaylara çabuk kızar, kızgınlık, öfkelenip muhaliflerden öç alma peşinde koşma “öfkeyi hitabet sanatı” olarak anlama iddiasında bulunan liderler öfkesinin esiri olurlar ancak...
Dünya üzerinde devletlerinin hesaplarına çalışan ajanlar, hedef ülke insanlarını zihinlerine intikal ederek fikirlerini okurlar, duygu ve düşüncelerini sezerler. Sonra insanların beyinlerindekileri okuyarak ülkelerine naklederler...
Türk toplumunun din duygularını sömürerek strateji oluşturmak...
Örneğin; Türk toplumunun gelenek yapısında biat kültürü yoktur. Milli kimliğin eritilme kazanı olarak kişileri, dinsel tarikatlar ve cemaatler tesir altlarına alarak milli kimlikleri yok sayılarak aidiyet sorunu yaşarlar...
Milli reflekslerin yansımaları...
Bir ulusun varlığı tarihi; dili ise hayat damarlarıdır kişileri birbirlerine bağlayan ve dahi kenetleyendir. Kültür ise milli şuurudur. Ulusun temsilcileri halk teşekküllü, teşkilatlı, ne fert, ne zümre, ne nüfuz diktatörlüğü olmadan, ortak hedeflere doğru el ele aynı ülkede ortak yaşanılan topraklar üzerinde, ortak nefes alınan hava, içilen ortak pınar, paylaşılan ekmek, heyecanla yüreğin sevdaya çarpması yurt sevgisi aşısıyla başlar...