Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Milli Konseyi Basın Toplantısı

Kamil Özkaloğlu

Onursal Üye
Katılım
6 Ara 2008
Mesajlar
359
Tepkime puanı
0
Puanları
0
KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ
MİLLİ KONSEYİ
BASIN TOPLANTISI
01 Şubat 2012


Kıbrıs Türk Milli Konseyi; halkımızın çeşitli kesimlerinden, mukavemetçi ruha sahip vatanseverlerin, Atatürkçülerin ve Anavatan sevdalısı insanların bir araya gelip, Kıbrıs Türkü’nün varlık ve bekasını ilgilendiren gelişmeleri değerlendiren, tutum belirleyen ve uygun gördüğü zamanlarda görüşlerini insanımızla paylaşan sivil, demokratik bir girişimdir.


Kıbrıs Türk Milli Konseyi’nin varlık nedeni; Kıbrıs Türk Halkı’nın bu topraklardaki tutunma, var olma ve özgür kalma mücadelesini daha ileri boyutlara taşımak ve soylu Türk Mukavemet Teşkilatı’nın halkımızla birlikte vermiş olduğu soylu mücadelenin ve bu mücadelede şehit düşen kahramanlarımızla gazilerimizin, fedakârlıkları ile Anavatan Türkiye’mizin her türlü destek ve katkıları sonucu kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bir Türk Adası olan bu coğrafyada ilelebet, bağımsız ve egemen bir devlet olarak yaşaması mücadelesini kararlılıkla sürdürmektir.


Bu ana düşünceden hareketle yola koyulan Kıbrıs Türk Milli Konseyi; Devletimizin varlık ve bekasını, bu topraklar üzerindeki özgürlük ve egemenliğimizi, halkın refah ve mutluluğunu her şeyin, her türlü değerin üzerinde tutmakta; devletin ve halkın varlığını hedef alan her türlü girişim, baskı, entrika ve senaryolara karşı hazırlıklı ve uyanık olmayı asli görevlerinin başında saymaktadır.


Devletimizi çökertmeyi ve tasfiye etmeyi, halkımızı Rum’un azınlığı konumuna düşürmeyi ve Türk Ulus Devleti’nin Doğu Akdeniz’deki varlığını sonlandırmayı, Anavatanla, Yavru-vatan arasındaki soy ve kültür bağlarını koparmayı hedefleyen açık ve gizli birçok tehdit ve tehlikenin bilincinde olan Kıbrıs Türk Milli Konseyi, bu duyarlılıkla; KKTC’nin tüm yerleşim yerlerinde aynı kaygı ve düşünceleri paylaşan insanımızla, ortak değerler temelinde demokratik örgütlenmeyi gerçekleştirmeyi bir vatanseverlik görevi addetmektedir. İnisiyatifimiz; aynı gerekçelerle, ortak değerleri paylaşan diğer tüm sivil toplum örgütleri ile de bir araya gelerek, ortak bir örgütsel güç oluşturmaya da katkı sağlamayı hedeflemektedir.

Özetle, yukarıda ifade edilen, değer ve idealleri savunmak amacıyla çalışmalarını sürdüren Kıbrıs Türk Milli Konseyi; yaptığı en son değerlendirme toplantısında Kıbrıs Türk Halkı’nın varlık ve bekası ile devletimizin özgür ve egemen bir varlık olarak devamını tehdit eden gelişmeleri değerlendirmiş ve aşağıdaki hususları halkımız ve yüce ulusumuzla paylaşmayı gerekli görmüştür.


1- İnisiyatifimiz; “Kıbrıs sorunu” olarak takdim edilmek istenen sorunu, Rumların Megali-İdea düşüncesi çerçevesinde ısrarla ve inatla, planlı ve programlı bir şekilde Kıbrıs’ı bir Yunan adası haline getirmek üzere sürdürmekte olduğu mücadele karşısında, Kıbrıs Türkü’nün bir varlık, özgürlük ve egemenlik mücadelesi olarak görmektedir.


2- İki Halkın eşitlik ve ortaklığına dayalı “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin silah zoruyla yıkılması ve bir Helen devletine dönüştürülmesinden sonra yıllardır sürdürülen müzakere süreçlerinin hiçbirinden olumlu bir sonuç çıkmaması, değişmez hakimiyetçi ve Enosisçi egemen Rum düşüncesinin doğal bir sonucudur.


3- İki taraf arasında sürdürülen ve artık sona yaklaşıldığı söylenen müzakere sürecinden de, hiçbir sonuç çıkmayacağı ve Rum’un sorunu zamana yayarak Kıbrıs Türk Halkını içten çökertme ve Anavatan Türkiye ile olan bağlarımızı kopartma stratejisi uyguladığı açık bir gerçektir.


4- BM Güvenlik Konseyi’nin 186, 541 ve 550 sayılı kararları ile ilgili diğer tüm kararları Kıbrıs Türk Halkını Rum’un esaretine sokacak bir çerçeveyi dayattığı ve bu çerçeve zemininde bulunacak en iyi çözümün bile Kıbrıs Türk Halkı için tehlikeler içereceği açıktır.


5- O nedenledir ki; bu süreçte bulunabilecek en makul çözüm bile KKTC’nin egemen bir devlet olarak varlığını sürdürmesinden daha iyi ve daha güvenli bir çözüm olamaz. Yeni bir ortaklık devleti için asgari koşullarımız; iki ayrı egemenlik, sınırları ayrı iki coğrafya, Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünün güçlendirilerek devamı ve çözümün AB’nin birincil hukuku olması, ayrıca eş zamanlı olarak Türkiye ile birlikte AB’ye girmektir.


6- Çözüm, dayatma öneriler ve Annan Planı benzeri planlarda aranmamalıdır. Tarafların birbirine ihtiyaç duymaları için onlara katıksız eşit muamele gerekmektedir. Aksi takdirde Rum liderliği “AB üyesi Kıbrıs” adına AB’den alacağı destekle, Türkiye’nin AB’ye üye olmak istemesinden yararlanmak isteyecek ayrıca bu süreçte Kıbrıs Türklerini içten parçalamaya yönelik stratejisine devam edecektir.


7- Eşit şartlarda çözüm isteyenler KKTC’ni güçlendirmek için ellerinden geleni yapmalıdırlar. Ortaklık ancak o zaman gündeme gelebilir. Ortaklık eşitler arasında kurulabilir. Tarafların eşitliği karşılıklı bağımsızlıktan kaynaklanır. Hükümet unvanını terörle kapıp kaçan ve eski ortağını kendine tabi bir azınlık olarak görenle, hakkı gasp edilmiş taraf arasında ortaklık kurulamaz.


8- Sürdürülen müzakerelerde, hakemlik ve plan talebi gibi yaklaşımlar Türk tarafını Annan Planı benzeri dayatmalarla karşı karşıya bırakabilir. Emperyalist güç odaklarının egemen olduğu BM Güvenlik Konseyinden Türk Halkı’nın haklarını içerecek, eşitlik ve egemenlik gibi temel haklarımızı gözetecek bir yaklaşım beklemek yanlış olur.


9- Kıbrıs Türk tarafı; mutlak surette, halkımızın 1963-74 yılları arasında uğradığı her türlü zararın tazminatları ile ortaklık haklarımızın gasbından doğan tazminatları mutlaka müzakere masasına sürmelidir. Ayrıca; Rumlar mülk iadesini de öngören yasa iptal edilmeli bu tür tek yanlı uygulamalar sonlandırılmalıdır.


10- Kıbrıs Türk Halkına ve devletimize yönelik tüm insanlık dışı ambargolar, emperyalist güç odaklarının, Kıbrıs Türk Halkını çökertmeyi öngören planlama ve metotlamaların bir parçasıdır. Tüm vaatlere rağmen Ambargoların devam edeceğini düşünerek, devletimizin her alanda kendi ayakları üzerinde durabileceği bir planlamaya gitmek ulusal bir strateji olarak gündeme gelmelidir.


11- İçimizdeki kimi siyasi parti, sendika, örgüt ve çevrelerin; illa ki, çözüme muhtaç bir taraf olduğumuzu lanse etmeye çalışmaları ve Türk tarafının önerilerini uzlaşma yolunu tıkayan öneriler gibi takdime yeltenmeleri, Rum tarafının elini güçlendirmekte olduğu gibi, uluslar arası çevrelerde de haksız yere suçlanmamız sonucuna yol açmaktadır. Bu türden görüş ve davranışları iyi niyetle bağdaştırmak mümkün değildir.


12- ABD ile AB’nin çeşitli fonları ve Rum yönetiminin ayırdığı mali kaynaklarla desteklenen gençlik dahil çeşitli kesimlere yönelik iki toplumlu etkinlik ve örgütlenmeleri başından beri kaygı ile izlemekte ve bu kapsamdaki faaliyetlere devletin ilgili kurumlarınca kayıtsız kalınmasını anlamakta güçlük çekmekteyiz. Devletin temelini oymayı ve insanımıza “Kıbrıslılık” adı altında suni bir kimlik giydirmeyi amaç edinen bu tür faaliyetleri temel hak ve özgürlükler kapsamında masumane, barışçıl etkinlikler kapsamında değerlendirmek gaflet ve dalaletle eşdeğerdir.


13- Bütün uyarılarımıza rağmen okullarımızda kimi öğretmenler eliyle sürdürülen öğrencilerimize yönelik faaliyetlerin amaç ve hedefi ortadadır. Milli eğitim Bakanlığının eğitimi millileştirmek adına gerekli etkin önlemleri hala almamış olması ve okullarımızda devletin varlığını, halkın milli kimliğini ve Anavatanla ilişkilerimizi yozlaştırmayı hedef alan her türlü önlemin devletçe alınması ülkenin geleceği açısından kaçınılmazdır. Gençlerimizin; milli bilinçle, nereden gelip nereye gittiğinin bilinciyle, Atatürkçü temelinde yetiştirilmesi yasal ve anayasal zorunluluktur.


14- Gençlerimizin ruh ve beden sağlığını bozan, inanç sistemini hedef alan, misyonerlik faaliyetleri ile alkol ve uyuşturucu kullanımı gibi alışkanlıkların yaygınlaşmasını kaygı ve endişe ile izlemekteyiz. Bu gibi alanlarda gerekli etkin önlemlerin alınması, gençlerimizin sağlığı ve milli manevi değerlerine bağlılığı açısından kaçınılmazdır. Bu konuda ilgili kurumları göreve davet ederiz.


15- Sendikal hak arama kılıfı altında uzun bir süredir, toplumu meşgul eden eylemlerin, hak arama eylemi kapsamından çıkıp, devletin varlığı ile halkın mutluluğunu ve Anavatanla olan ilişkilerimizi koparmayı hedef alan dış destekli, sistematik eylem ve girişimler olduğu açıktır. Meclis ve Hükümet, halka, ülkeye, eğitime, sağlığa ve ekonomik yaşamımıza zarar verici ve tahrip edici boyutlara ulaşan bu tarz eylemlerin sonlandırılması ve sendikaların sadece temsil ettikleri katmanların sosyal ve ekonomik haklarını savunacak bir çerçeveye çekilmesi elzemdir. Devletin stratejik kurumlarının, halka karşı bir silah olarak kullanılması mutlak surette engellenmelidir. “Bırakın yapsınlar” felsefesi, gaflet ve dalaletle eşdeğerdir.


16- Ülkemizde Siyasi iktidarlar, kamuda, sağlık ve eğitimde, yargı ve adalette, ekonomide ve sosyal yaşamda gerekli yapısal değişim ve reformları cesaretle yapma zorunluluğundadır. Bu, devletimizin varlığı ve geleceği açısından önemlidir. Partizanlık, adam kayırma, devlet sırtından avanta dağıtma, rüşvet, iltimas, yetkiyi kötüye kullanma, yolsuzluk ve kamu kaynaklarını birilerine peşkeş çekme gibi devleti yozlaştıran, halkın adalet duygusunu zedeleyen, siyasette güveni sarsan popülist yaklaşımların hiçbir KKTC yönetiminde yeri yoktur. “önce devletim, halkım ve ülkem” heyecanıyla temiz, dürüst, saydam ve hesap verebilir bir anlayış siyasal partilerin ve iktidarların varlık nedeni olmalıdır. Hukuk ve adalet devleti olmanın gereği de budur.


17- Muhalefet partileri, yaşanan sıkıntılar üzerinden politika yürütmek yerine, halkın önüne hesabı kitabı yapılmış projelerle çıkmalı, sokak eylemlerine başvurmak yerine, seviyeli bir muhalefet yapmayı erdem haline getirmelidir.


18- Halkımızın hür iradesinin ve kendi geleceğini belirleme hakkının doğal bir göstergesi olan KKTC’nin yaşatılmasını, bir emanet ve miras kabul ettiğini iddia eden kimi siyasal partilerin; devleti çökertmeyi ve Rum’un azınlığı haline getirmeyi hedef seçen kimi örgütlerle, muhalefet yapma adına işbirliği yapmaları anlayışla karşılanamaz. Siyasal yaşamda; söz, davranış ve eylem tutarlılığı esastır.


19- “Kendi kendimizi yönetmek istiyoruz” iddiası ile Anavatan Türkiye’yi hedef alan kimi siyasi parti ve örgütlerin, aynı duyarlılığı hâkimiyetçi Rum faşizmine karşı göstermemeleri toplumca sorgulanan trajik bir çelişkidir.


Anavatanımızın; kKTC’deki Büyükelçisini hedef alan söz, eylem ve davranışları iyi niyetle bağdaştırmıyor ve şiddetle kınıyoruz.


20- 20 Temmuz 1974 sonrasında çeşitli adlar altında yönetim ve devletlere sahip olduk. En son, 15 Kasım 1983 tarihinde Devletler Hukukunun ‘DEVLET’ tanımında yerini bulan tüm devlet olma kriterlerine sahip Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilan ettik.


29 yıldır bu Cumhuriyeti onurla ve gururla yaşatmaktayız.


29 yıldır bu topraklarda kendi yönetimimizde kendi bayraklarımızın gölgesinde güven içinde yaşamaktayız.


Bu döneme gelene kadar neredeyse sıfır noktasında olan ekonomimiz, bugün Kişi Başına Düşen Gelirin 10 bin dolarlara eriştiği noktaya Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sayesinde geldik.


Sosyal gelişmemiz ve her konudaki örgütlenmemiz Kuzey Kıbrıs Türk

Cumhuriyeti sayesinde bugünkü noktalara geldi.

Artık açıkça anlaşılmıştır ki Kıbrıs Türkleri için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yaşatılmasından başka bir seçenek yoktur, olamaz.


Bu koşullar altında, bir an evvel müzakerelere son verip TANINMA için yola çıkmamız kaçınılmaz olmuştur.


Konsey olarak, Kıbrıs Türklerine verilen sözlerin de beklentisi ve bilinciyle, Kıbrıs Türk Halkına olan saygı ve sorumluluklarımız gereği;

‘Bugünden itibaren Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınma hareketini başlatmış bulunuyoruz’.
Tanrı yardımcımız olsun…

21- İnisiyatifimiz; bu görüş ve düşüncelerle, başta hükümet ve muhalefet partileri olmak üzere bu devletin Anayasa ve yasaları altında faaliyet gösteren bütün çevreleri sorumlulukla hareket etmeye davet eder.



KIBRIS TÜRK MİLLİ KONSEYİ
Merkez Yürütme Kurulu adına
Kâmil Özkaloğlu
 
Üst