Mangalda Kül Kalsın, Bize İcraat Lazım

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
MANGALDA KÜL KALSIN, BİZE İCRAAT LAZIM


(BU BİR ÖZELEŞTİRİDİR.)


İnsanoğlu bazen yazdıkları ile düşündükleriyle veya söylemleri ile sorunlara çözümler üretir. Bazen de çözümsüzleştirir. İşte ağzı olanın konuştuğu bir dünya da yeri geldi düşündüm, yeri geldi söyledim ve en sonunda da hep boş bir kâğıt parçasına düşüncelerimi, fikirlerimi karalayıp attım. Ve yazdıklarım karalamadan öte gitmedi. Okuyanların sadece gözlerinin önünden film şeridi gibi kayıp gitti. Bu durumda benim yerimde siz olsanız ne yapardınız? Bir düşünün!
Ben düşünmemeyi, söylememeyi ve en sonunda da yazmamayı denedim. Kısacası üç – dört ay da olsa kaçmayı denedim. O kadar çok konuşan vardı ki benim susmam bile önemli olmadı. Düşüncelerimi söylemlerimde ifade etmeyince dağlar üzerime geldi. O dağlar ki yüceliğinin altında eziliyordum. Ve silkindim, özüme döndüm. Yeniden düşüncelerimi yazmaya karar verdim.
Gene haberlere baktıkça efkârlanıp sigarayı yakan ben olarak yazıyorum. Bunları okurken “bizim deli gene bir yerlere çatacak” demeye başlayacağınızı tahmin ediyorum etmesine de. Bu sefer sizleri yanıltacağım. Üzgünüm! Bugüne kadar hep sizlere birilerini şikâyet ettim. Ya da vatanıma, milletime ve bayrağıma laf sayıp, ülkemin bölünmez bütünlüğünü tehlikeye sokup, vatanımı – milletimi – bayrağımı – toprağımı bekleyen, iç ve dış şer odaklarına karşı nöbet tutup, güvenliğimi sağlayan ve bu uğurda canlarını, kanlarını feda edip şehit düşen, gazi olan güvenlik güçlerimize laf sayan, kurşun sıkan hainlere laf saydım. Elbette onlara laf sayarım saymasına da bir dahaki yazı onlara olur herhalde. Neden mi?
Uzun bir sessizliğin ardından titreyip, özümü hatırlayınca yani uğuruna şehitler verdiğimiz ve aklımızdan hiç çıkarmadığımız ve her söylemimizde ifade ettiğimiz Türk – İslam davamız için bugüne kadar ne yaptım diye düşündüm. Ve ardından ben bunları yaptım ya da yapmadım da ya ağabeylerim ne yaptı diye düşündüm. Düşünmek güzelde gel de efkârlanma. Gel de sigarayı yakma. Beni tanıyanlar herhalde ne yapacağımı iyi biliyorlardır. İşte bende onları yanıltmıyorum. İğneyi değil çuvaldızı hem kendime hem de ağabeylerime batıracağım.
Otuz senelik ömrümde Türk – İslam davası için ne yaptım? Kocaman bir hiç. Neden mi? 1453’de Sultanların sultanı Fatih Sultan Mehmet daha 21 yaşında koskoca bir orduyu yönetip, karadan gemileri yürütüp, İstanbul’u fethetmemiş miydi? Ben ise 30 yaşında ne yaptım? Ya da yolun yarısını geçen ağabeylerim ne yaptılar? Toplansak hepimiz bir olsak, içimizden birini lider tayin etsek neler yapamayız ki? Off neler - neler yaparız da işte iş lider kim olacak sen mi ben mi meselesi var ya en can alıcı nokta. Yalan mı?
Bir bakın çevrenize. Herkes bir tarafa çekilmiş ve ağız birliği etmişçesine her birey Türk – İslam davası davam diyor. Peki, parça - parça Türk – İslam davamıza hangi katkıyı sağlayabiliyoruz? Çin’in zulmü altında ezilen hiçbir ülkenin vatandaşı olmayan Doğu Türkistanlı Türk kardeşlerimiz için ne yaptık? Bizler bir şey yapmadıkça hiçbir ülkenin vatandaşı olmadıklarından onlar için “Kimliksiz Türkler” tabiri bile kullanılır oldu. Oysa onların kimlikleri Türk. Onlarda Oğuz soyundan gelen öp öz Türk kardeşlerimiz değil mi? Elbette öp öz Türk kardeşlerimiz ama onlar için hiç bir şey yapmadık. Hani bizim davamız Türk – İslam’dı. Ya Sovyetlerin çökmesi ile bağımsızlığına kavuşan Türk devletleri için ne yaptık ve ne yapıyoruz? Ata topraklarımıza gittiğimizde Azeri gardaşlarımıza, Özbek gardaşlarımıza, Türkmen gardaşlarımıza, Kazak gardaşlarımıza, Kırgız gardaşlarımıza ve adını sayamadığım diğer gardaşlarımıza hep ne dedik? Biz bir millet, iki devletiz” dedik. Yalan mı?
Bölgenin lokomotifi olup gücümüzü gösterip, her türlü şer odaklarına karşı onları koruyacağımız yerde biz hiçbir şey yapamadık. Kuzey Kıbrıs Türk Devleti’ni korumaktan aciz bir Türkiye yaratılmasına sebep olduk. Kuzey Kıbrıs’ı koruyamayan bir Türkiye nasıl diğer bağımsız Türk devletlerini korusun ki? Akıl var mantık var. Birçoğunuzun buna karşılık “biz iktidar değiliz” diye cevap vereceğinizi biliyorum. Doğru biz iktidar değiliz. Doğru Türk – İslam davasının savunucuları Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yöneticileri değiller. Bu konuda çok haklısınız. Ama bana göre bu bir kaçamak cevaptan başka bir şey değil. Çünkü birlik olup beraber omuz omuza verip Türk – İslam davasını savunsaydık, iktidar olamaz mıydık? Elbette olurduk. Biz ne ettik? Birbirimizi yiyip, ben lider oluyum, benim etrafımda kenetlensin diye birbirimizin kuyusunu kazmadık mı? Hadi buna da yalan deyin? Oysa birlik olsaydık, davamıza sahip çıksaydık, seçimlerden en az yüzde 40 ile çıkmaz mıydık? Bizse tuttuk en kolay yolu seçtik ve iktidar gücünü elimizin tersi ile ittik. Ne oldu? Güya Türk – İslam davasını savunuyoruz oldu. Bu sayede ne bir Türk devleti için ne de emperyalizm altında ezilen, mücadele eden Türk kardeşlerimiz ile Müslüman kardeşlerimiz için bir şey yapamadık. Bunda suç onların mı yoksa bizlerin mi? Bir düşünün ya! Elbette suç bizim. Ama lafa gelince mangalda kül bırakmıyoruz. Oysa mangalda kül kalsın, bize icraat lazım. Ama biz icraatlarımızı yumruk atarak gösteriyoruz. Yalan mı? Yalan malan değil. Davamızın içinden gelen bir ağabeyimiz çıkıp Cumhurbaşkanı adayı oluyor. Biz destek olacağımız yerde, çıkıp köstek oluyoruz. Ya kimi destekliyoruz, davamızın içinden gelmeyen bir adama oy veriyoruz. Bu yumruk değil de nedir? Oysa hepimizin hayali değil miydi içimizden birinin Cumhurbaşkanı olması? Demek ki lafebeliği yapmışız yıllarca. Herhalde ben olamıyorsam O da olmasın diye düşündük. Oysa ben olmuşum O olmuş hiç önemli değildi. Davamızın içinden gelen biri olsun yeterliydi bizim için. Demek ki köprünün altından çok sular akmış, bir fincan kahvenin kırk yıl değil, kırk saniye hatırı bile kalmamış. Demek ki hepimiz “biz” değil “ben” kavramına düşmüşüz. Yani egomuzu tatmin etmeye çalışmışız.
Düşünüyorum “Kahpe Eylül” diye tabir ettiğimiz 12 Eylül sürecinde Türk – İslam davamız için şehit verdiğimiz şehitlerimiz bugün hayatta olsalardı onlar hangi tavrı sergilerlerdi. Elbette beş bin ana kuzusu şehitlerimiz bizim gibi egoist, şuursuz hareket etmezlerdi. Gene gözlerini kırpmadan Türk – İslam davamız için şehitlik şerbetini içerlerdi. Ya Çanakkale’de vatan için, millet için, bayrak için gâvura “Çanakkale geçilmez” diyerek ölümüne savaşıp şehit düşen şehitlerimiz bugün hayatta olsalardı bizim bu halimize ne derlerdi? Herhalde yüzümüze tükürüp, “Bizler sizler için mi savaştık, biz bu vatanı size mi emanet ettik” derlerdi. Her fani günün birinde ölümü tadacak tatmasına da bizlerde fani olduğumuza göre bu dünyadan göçtüğümüzde bırakın Çanakkale’de, Sakarya’da, Sarıkamış’ta şehit düşen şehitlerimizin değil 12 Eylül’de şehit düşen ülküdaşlarımızın yüzüne nasıl bakacağız? Nasıl hesap vereceğiz? Sizin bıraktığınız emanetinize nasıl sahip çıktık diyeceğiz? Hiç düşündünüz mü? Düşünmediyseniz yavaştan - yavaştan düşünseniz iyi olur. Azrail ensemizde gözüktüğünde düşünmeye vaktimiz olmayacak. Yalan mı?
İşte yazmıyorum, düşünmüyorum dediğim dönemde dahi bunları düşündüm. Türk – İslam davam için ne yaptım dedim. Sonuç ise işler acısı. Elde kocaman bir sıfır var. Demek ki bir hiçmişiz. O zaman titreyip özümüze dönüp davamıza sahip çıkmamız lazım. Yeri geldiğinde siyasette, yeri geldiğinde fikri platformda. İş işten geçmiş değil. Ama yarın çok geç olabilir. Hayallerimize kavuşmamız lazım. Onun içinde Türk – İslam davası davam diyen ve savunan herkes artık omuz – omuza verip, birlik oluşturup, sen – ben kavgasını bırakıp hayallerimizi gerçekleştirmeliyiz. Hiç kimsenin ne benim hayallerimi ne de bir başkasının hayallerini çalmaya hakkı yok.
Tek bir hayalim var. Türk’ün Kızılelması’na kavuşup, Turan Devleti’ni kurmasıdır.
7 HAZİRAN 2009

REYHAN İŞERİ
 

Kartal Gözü

Dost Üyeler
Katılım
6 Eki 2008
Mesajlar
1,388
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Mangalda Kül Kalsın, Bize İcraat Lazım

Reyhan hanım, ne yazık ki Çanakkale zaferinden iki sene sonra imzalanan mondros mütarekesi ile Çanakkale geçildi. İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan savaş gemileri boğazda Yıldız sarayı önüne demirlediler.

Nedense bu konu hiç düşünülmez. İşgal yıllarında o gemiler nereden gelip geçtiler demiyoruz, hepimizde var bu düşünce atlaması, sanki o utanç dönemlerini hatırlamak istemiyor gibi aklımızdan çıkarmışız.

Çıkartmışmıyız, çıkartılmak mı isteniyor?

Oysa en küçük hatada olacak olanları bilip tanımak bakımından asla akıldan çıkarılmamalı.
 
Üst