Mâte Reîsü'l–Bahr

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
Mâte Reîsü'l–Bahr

Istanbul_Deniz_Kedi.jpg


"Yattığımız limanın yalı kenarında sanki karada birçok ufacık serdin (sardalya) balığı çıkmış, amma ol ufacık serdin balıklarının içinde iki tane karnı yarık iri balık vardı. Bunları seyreder dururken, bir şahıs al renkli bir ata binmiş dolu dizgin yanıma geldi, atın başını çekip durdu. Bir peştimal dolusu ufacık balığı elime verip:

– Al bunları ya Hayreddin! Halife–i ruy–ı zemin olan şevketlü hünkarımız Sultan Süleyman'a peşkeş sun, dedi. Sonra çıkarıp elime bir rik'a vererek kayboldu. Ben de rik'ayı açıp baktım. Gördüm ki beyaz kağıt üzerine yeşil hat ile "Bm. Nasrun min Allâhi ve fethun karîb ve beşşiri'l–mü'minîne (ya Muhammed). (Mü'minlere müjdele ki yardım ancak Allah'tandır ve fetih yakındır)" deyu yazılmış. Bunu okuyup yüzüme gözüme sürdüm. – Ya İlahe'l–âlemîn! Sana hamd ü şükürler olsun, diyerek uyandım."


Bu rüya 27 Eylül 1538 Salı günü seher vaktinde görülür ve rüyanın sahibi keşf ü keramet sahibi büyük amiral Hızır Hayreddin Reis'tir. O günlerde bütün Hıristiyan dünyasının birleşerek meydana getirdikleri 230 parelik Haçlı armadası ile Hayreddin Paşa'nın 80 parelik donanması arasında Akdeniz'e hakimiyet mücadelesi bütün şiddetiyle devam etmekte ve hatta iki taraftan birinin galebesine kapı aralayacak son hamle beklenmektedir. Bir gün evvel Hızır Hayreddin Paşa ile levendleri, Preveze önlerine gelip demirlemişlerdir. Akşam bütün savaş hazırlıkları gözden geçirilir. Gecenin ilerleyen saatlerinde herkes istirahate çekildiği sırada Hızır Hayreddin Reis teheccüd namazını kılmış, zikir ve Kur'an ile meşgul olduktan sonra şöyle dua etmiştir:

– Allahım! Habibin Muhammed Mustafa hürmetine bu gece rüyamda ilan eyle ki düşman üzerine gitmem mi iyidir; yoksa durmam mı? Ola ki hücum etmem iyi ise bir alamet göster ki bu zamana gelene kadar birçok yerlerde yardım ettin ve bizleri zafere ulaştırdın. Bu defa da inayet ve hidayet eyle ve İslam adına biz aciz kullarını muzaffer kıl.

Barbaros_Hayrettin_Pasa.jpg


Kadırgada sabah ezanı okunurken geceki duasını ve gördüğü rüyayı hayra yoran velî amiral, hemen düşman üzerine gitmek üzere emir verir. Rüzgar kah levendlerin lehine, kah Andrea Doria'nın askerleri lehine devamlı yön değiştirmektedir. Hatta bir aralık Osmanlı kadırgaları rüzgar altında kalmış ve haçlı barçalarının yelken doruda üzerlerine geldiklerini görerek karamsarlığa düşmüşlerdir. O sırada Hızır Hayreddin rüyasını hatırlayıp iki pare kağıda gece rüyasında kendisine işaret edilen ayet–i kerimeleri yazdırarak kadırgasının sancak ve iskele bordalarına astırır. Ayetlerin altına da Hz. Süleyman'ın mühründe kazılı olan İsm–i Azam remzini çizdirir. İşte o saatte bi–iznihi Taala rüzgar birden yön değiştirip haçlı kalyonlarını, levendlerin kadırgaları önüne düşürdü ve o zaman Hızır Reis, "Bismillahi tevekkeltü ala'llah; niyyet–i gaza kasd–ı kafir" deyip hücum emrini verdi. Bütün bir gün devam eden savaşın son sahneleri, alacakaranlıkta fenerlerini söndürüp kaçan birkaç haçlı gemisi ile deniz üzerini aydınlatan alevlerden ibaretti. Alevler yanan düşman armadasından geliyor, deniz üzerinde gemi iskeletleri ve çırpınan kafir askerinden başka bir şey görünmüyordu. Doria o zamanın âdetince çok aşağılayıcı bir hareket olarak fenerlerini söndürüp kaçarken şüphesiz Hıristiyan dünyanın şerefini de söndürüyor ve artık Akdeniz'de bir Müslüman–Türk asrı başlıyordu.

O gece sabaha kadar esir toplamakla meşgul olundu ve düşmandan arta kalan gemilere çıkıldı. Gerçekten de serdin balıkları kadar çok küçük gemi ele geçmiş, iki adet de içi boş kadırga sapasağlam teslim alınmıştı. Ertesi gün Barbaros hem duasını, hem rüyasını düşünüp zaferi öylece yorumladı. Bunun hatırasına olmak üzere gümüş hilalli al bayraklarına ilaveten kendi adına bir sancak yaptırmak üzere emir verdi. Sancağın üzerinde kuşak halinde ve celi sülüs hat ile "Nasrun min Allah..." ayeti yer alıyordu. Ortaya gelecek yere şecaat timsali olarak Hz. Ali'nin kılıcı Zülfikar'ın şekli işlenmişti. Bunun dört köşesine birer daire içerisinde Hulefa–i Raşidin'in isimleri yazdırılmıştı. Zülfikar'ın hemen sağında Hz. Peygamber ve kutlu soyunu temsilen Pençe–i Al–i Aba (Hz. Peygamber, Fatıma, Ali, Hasan, Hüseyin) şeklinde bir el resmedilmişti. Zülfikar'ın çatalı uçlarına da rüzgara hükmetme mânâsına Hz. Süleyman'ın altıgen mührü işlenmişti. Bu altıgen yıldız, İsm–i Azam duası mesabesinde olup denizde rüzgarın önemine binaen sancakta yer almıştı. İsrail din devletinin bayrağındaki yıldız (siyonizm sembolü) ile aynı olmasının sebebi Hz. Süleyman'ın mühründe kazılı olmasından dolayıdır. Yoksa bazı aydın geçinen gafillerin cehalet eseri olarak velî bir kul olan Hızır Hayreddin Reis'i masonluk yahut siyonizm taraftarlığı ile itham etmeleri için değildir.

Şerefli kadırgalar devrindeki bu en ünlü ve en büyük amiralin adı Hızır idi. Fatih'in Türk ve İslamlaştırdığı Midilli'de Yakup Bey ismindeki sipahinin oğlu olarak 1467 yılında doğdu. Deniz ve denizcilik, ruhunun en derin köşelerinde bütün gençliğini yakıyordu. Nihayet kader onu denizlerle buluşturdu ve Osmanlı'ya, Cezayir'in ve Afrika kıtasının kapılarını açtı. Hayreddin (dinin hayırlı evladı) lakabını kendisine bizzat cihan padişahı Kanuni vermişti. Avrupalılar ise ona kızıl sakalları yüzünden Barbaros diyorlardı ve bütün Akdeniz yalılarında "Barbaros geliyor" cümlesi dehşetle dolaşıyordu. 1534 yılında Kaptan–ı Derya sıfat ve yetkileriyle Türk donanmasının kumandasını üzerine alıp 1546 yılına kadar peşpeşe parlayan zaferler kazandı.

UYDU_HARITA.jpg

Defalarca keşif ve kerametleri görülmüş bu büyük kumandan 4 Temmuz 1546 tarihinde bu fani alemi terketti (rahmetullahi aleyh). Geçtiğimiz perşembe günü onun tam tamına 450. vefat yıldönümü idi. – Öldüğüm zaman beni denizin sesini duyacağım bir yere gömünüz diye vasiyyet ettiği rivayet olunur. Mimar Sinan eseri olan sekizgen kesme taş türbesi İstanbul Beşiktaş'ta, adını taşıyan parkın içindedir. Eskiden bu park ve çevresindeki arazi Deve Meydanı adıyla anılır imiş. Bu meydanda Hızır Hayreddin Paşa'nın kendisine ait bir yalısı, bir medresesi, bir mescidi, bir hamamı ile çeşitli binaları varmış ve asar–ı hayriyesinden olarak asırlarca halkın hizmetinde kalmış. Bugün bu arazi üzerinde park ile birlikte Deniz Müzesi bulunmaktadır. Kanuni onun vefatı üzerine teessürünü gizleyemeyip, – İçimiz kan ağlıyor. Cihan, böyle bir derya adamını bir daha göremez, buyurmuştur. Vefatına, Daldı rahmet denizine kapudân mısraı ile "Mâte reîsü'l–bahr" ibaresi ebced hesabı ile tarih olmuştur.

İnşaallah makamı Cennet–i A'la'dır. Söze Yahya Kemal'in mısralarıyla nokta koyalım:

Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros belki donanmayla seferden geliyor,
Adalardan mı, Tunus'tan mı, Cezâyir'den mi
Hür ufuklarda donanmış ikiyüz pâre gemi..
Yeni doğmuş ayı gördükleri yerden geliyor,
O mübârek gemiler hangi seherden geliyor?
 
Üst