Mayın Konusu yine canımızı yakacak.

Bülent Baysal

Dost Üyeler
Katılım
21 Ağu 2008
Mesajlar
481
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Tanrı ve Hıra Dağlarında
YapMAYIN, satMAYIN...

Gün olmuyor ki bir şehidimizin, MAYIN'a basarak mukaddes bedeni parçalanmış anasının ve babasının yanmış yüreğine rağmen "VATAN SAĞOLSUN" dedirten bir Vatan Evladımızın Şehadet haberi ile içimiz kanamasın, yüreğimiz yanmasın. Bu mayınlardan çok çektik. Ama şimdi yazmak istediğim Mayın konusu bir başka, evlatlarımızı değil MİLLETİMİZİ PARÇALAYACAK BİR MAYIN bu. Okuyun...

Milletin Tanımı, Sosyologlara göre “Bir ruh, ülküler (idealler) ve duygulardaki birlikteliğin meydana getirdiği değerlerin bütünüdür.” şeklindedir. Bunun maddi yönü ve bu değerlerin tümünün adına VATAN denilen bir toprak, ama mukaddes bir toprak ki ona YURT da diyoruz,, bu değerlere sahip ve bir arada, aynı amaç ve değerlerle yaşayan insanların hak ve yetkilerini mutlak surette kullanabildikleri bir yeryüzü parçasında gerçekleşir.Bu Vatan’dır. Kutsal bir toprak parçasıdır Vatan. Her karışı Milleti için çok değerlidir. Her karış toprağı Misakı Milli sayılmalı ve geçmişte olduğu gibi cansiperane, can pahasına korunmalıdır. Vatanın korunması bir MİLLİ ŞUUR meselesidir. Milli Şuurun dayandığı en önemli ve etkili olgu, ÖZGÜRLÜK ve BAĞIMSIZLIK olgusudur. Özgürlük ve bağımsızlık veya bir başka güzel tanımıyla İSTİKLAL duygusunun temeli Türk Kültür ve Töresinin baş ana maddesidir. Türk’ün özüdür İstiklal, damarlarındaki asil kanda mevcut en etkili ve yoğun harstır, özelliktir İstiklal.
Milletin istiklal hedefinin işlerliği Milletin ve O’nu yönetenlerin birlikte düşünmesi gereken bir zorunluluk oluşturur. Yani yönetenler, demokratik rejimlerde seçim denilen olgu sonucunda yönetme yetkisini yasada belirtilen süre ile geçerli olmak üzere “Milletin Vekili” olarak elde edenler, bu yetkiyi kullanırken, Milletin ve Vatanın, yani KAMUNUN çıkarlarını ve hedeflerini
en üstte ve önde tutmak zorundadırlar. Kamutay sözünün oluşumu buradan gelir.
Yönetenler, bir gün halka ve sonunda kaçınılmaz olarak HAK’ka “Yevmi Yekumul Hisab günü” (Bütün hesapların görüleceği Gün) hesap vereceklerini daima düşünmelidirler. Bu nedenle, yetki ve sorumluluk daima birlikte düşünülmelidir. Gerçek yöneticilerin, karizmatik yöneticilerin böyle bir düşünce sorunu olmaz. Onlar zaten aldıkları yetkiyi kendilerine veren, egemenliğin kayıtsız ve şartsız sahibi olan GÜCÜN HER ÖZÜNÜ, ÖZELLİĞİNİ, VEÇHESİNİ özümlemiş kişilerdir. İdeal insanlarıdır onlar, Bu günü değil, adına tarih denilen geçmiş günleri ve İstikbal ve İstiklal demek olan gelecek günleri düşünen değerli insanlardır. Halka ve nihayetinde Hak’ka verecekleri hesap olamaz. Göçtüklerinde ahrette ve halkın gönlünde en güzel, en nadir ve en unutulmayacak yerleri alırlar. Nur içinde yatsın EN BÜYÜK TÜRK Mustafa Kemal Atatürk gibi…
Güzel Anadolu Türk Milletinin son olarak Yurt ve Vatan edindiği en önemli toprak parçasıdır. Gerçeklere ve koşullara göre de SON VATAN’dır. Bundan ötesi Ülkülerde yaşatılan Türk Birliği ve Kavuşmasıdır. 1071 Malazgirt Utkusuyla Anadolu Türk Vatanı olarak tescil edilmiş, Kurtuluş Savaşındaki hiç kimsenin bu gün dahi UNUTMAMASI GEREKEN Kutsal Bir Mücadele bu tescile son mühür Mustafa Kemal Atatürk ve Türk Milleti tarafından silinmeyecek, değiştirilmeyecek şekilde vurulmuştur.
Türk Milletinin tarihi ibretlerle doludur. Bu ibretler alınmazsa, bilhassa yönetenler tarafından iyi algılanmazsa hatalara düşmek kayıplara müessir olabilecek durumlarla karşılaşılması kaçınılmaz olacaktır. Burada Mustafa Kemal Atatürk’ün çok derin anlam taşıyan, Türk Milletinin hasletlerini değerlendiren, özelliklerini özetleyen çok veciz bir sözünü yazacağım BİRİLERİNE DERS OLMASI amacı ve düşüncesiyle….
Demiş ki Mustafa Kemal, “Vatanımızı paylaşma ve yok etme düşüncesini bu kadar açık ve haysiyet kırıcı şekilde ortaya koyan anlayış ve durumlar karşısında titremeyecek duygusuz bir Türk düşünemiyorum. Tanrı’ya binlerce şükredelim ki, Milletimiz, ruhundaki kahramanlık azmiyle, tarih boyunca sürüp giden hayat ve varlığını, hiçbir zaman ne kaderin akışına ve ne de böyle CELLATÇA hükümlere kurban etmeyecektir.”
Mustafa Kemal Atatürk’ün bu en Büyük Türk’ün, 1937 tarihinde 27 Temmuzda “Hakimiyeti Milliye” gazetesine verdiği demeç bu yazı için de konu olan Güncel Bir Konu için “Sınırlardaki mayın temizleme” konusu için ibret verici değer taşımaktadır. Keramet sahibinden menkuldür. Şimdi “van minüt” diyerek bu şahane demeci iletelim.
"Ortadoğu”da bütün bir bölgede çıban başı olacak bir Yahudi Devleti”nin kurulma aşamasında olduğunu sezinledikten sonra “Filistin”e el sürülemez. Türkler bölgedeki yabancı işgali kabul edemez. Hz. Muhammed”in ve kutsal değerlerin hürmetine İslam”ın mukaddes topraklarının Yahudilerin ve Hıristiyanların nüfuzuna girmesine engel olacağız. Ordumuzun buna gücü yeter. Birinci Dünya Savaşı”ndan sonra Arap kardeşlerimizden uzak kaldık ancak onların aralarındaki karışıklıkları kimse bizden iyi bilemez.” demiştir Atatürk.
Mustafa Kemal Atatürk gerekirse mukaddes topraklar için savaşmayı ön görmektedir. Mustafa Kemal”in bu kararlı tutumunu benimsemeyen ve halen ABD ve İsrail ekseninden bir türlü çıkamayan Türkiye; eğer böyle giderse yakın bir gelecekte Siyonist İsrail’in komşusu olacaktır. Plan tutar ve işlerse ileride neler olacağını düşünmek bile bir Türk için karabasandır, kabustur. Bu kabul edilemez, edilmeyecektir de.
Hal böyle iken, geçmişte yaşanmış düşünce ve gerçekler böyle iken son günlerde “minareyi çalan kılıfına uydurur” casına bazı yetki sahipleri geçmişi, tarihi unutma talihsizliği gösterircesine, Halka ve Hak’ka hesap vereceklerinin muhakkak olduğunu göz ardı edercesine yıllar önce ülkemizin güvenliği için sınırlarımıza TÜRK ASKERLERİNİN KISITLI İMKANLARLA döşedikleri mayınların temizlenmesi gerekçesiyle bir takım Ticari girişimlerde bulunuyorlar.
Bu mayınların temizlenmesinin gerekçesinin Ottawa Sözleşmesi olduğunu biliyoruz da, Yurtsever, devletçi, Ulusçu, Kamu yararı doğrultusunda olan tek görüş olarak, bu toprakların, bu değerli Vatan Parçalarının, binlerce dönüm miktarındaki bu toprakların Türk Ulusuna, ekonomisine ve insanına kazandırılmasından başka bir şey düşünülmesinin de Vatana İhanet olarak nitelenebileceğini de düşünmeden edemiyoruz.
Böyle bir ideal düşünce ile bu işin ülkemizin imkanlarıyla, ne olursa olsun BİZİM TARAFIMIZDAN yapılması gerekliliğinin de ön planda tutulması gerektiğini öne sürüyoruz. Yönetenlerimizin bizim düşüncemizin bu olduğunu bilmelerini istiyoruz. Vatan ve Millet Sevgileri DUMURA UĞRAMIŞLAR VARSA bunlar dışında bizi yönetenlerin bu isteğimiz doğrultusunda hareket etmelerini istiyoruz. Bu onlara açık hitabımızdır. Bu işi, bu mayın temizleme işini eğer Büyük Türkiye Devleti yapamıyorsa söylenecek başka şey olamaz. Ama Türk Milleti Devleti ile beraber zaten yabancı olmadığı bir “Kemer Sıkma” politikası ve anlayışı ile bunu yapabilir. Yapabilir değil YAPAR. Nitekim 1956 yılı Fakir ve gelişmekte olan Türkiye’sinin kendi kısıtlı imkanlarıyla döşediği bu mayınlar, gerektiğinde, istenirse, kutsal aile birlikteliklerinin anlamlı nişanesi olan nikah yüzüklerini devletine sıkıntısını gidermesi için vermiş bir Milletin anlayışı ile “toplumsal bir anlayışla” Milletin kendisi tarafından temizlenebilir yabancıları , niyeti Türk Milletini ve Devletini tarih sahnesinden silmek amacından başka bir şey düşünmeyen yabancıları karıştırmadan.
Yukarıda yazdığım gibi bu Millet Nikah yüzüklerini devletine vermiş fedakar bir millettir. Bu millet 1,20 TL ye alabileceği 1 litre benzini 3,17 TL ye alacak kadar “bonkör” bir millettir, Bu millet Başbakanına 250 milyon US dolarına uçak alabilecek güçte “büyük” bir millettir. Örnekleri uzatmaya gerek yok, muhalifi, taraflısı herkes biliyor.
Suriye sınırındaki mayınları 1956 yılında döşeyen 7. kolordu, İstihkam taburunun o zamanki komutanı, şimdilerde 80 yaşını aşmış bir Türk komutanı olan Kemal Güner, o zaman döşenen mayınlar için krokilerin tutulduğunu, her bir mayının yerinin bilindiğini ve bu yaşında olmasına rağmen kendisine tahsis edilecek bir tank ve birkaç tabur askerle bir mevsimde bu mayınların temizlenebileceğini söylüyor. Bu işe Türk Ordusunun muktedir olduğunu belirtiyor. Doğru söylüyor, Türk Milletinin sesini dile getiriyor Kemal Komutan. Çünkü O bu vatanın bir gerçek evladı, gerçek bir mensubu.
Medya, yazarlar, çizerler, düşünürler taraflısı ve tarafsızı ile bu konuya menfi bakıyor. Ama Türkiye Cumhuriyetinin Sayın Başbakanı, Davos’taki van minüt çıkışıyla israilin yaşlı Cumhurbaşkanının dizlerini titreten büyüğümüz bu konuda mutlaka bir düşünce ve amaca bağlı olarak çok ısrarcı bir tutum sergiliyor. Gazetelerden izlediğimiz kadarıyla işin bir İsrail şirketine kotarılması isteniyor. Keşke düşüncesinin gerekçesini bilsek de biz de kendisini desteklesek. Ama bilmiyoruz ve galiba bilmemiz de istenmiyor….
Bu işin İsrail şirketine kanun çıkarılarak 44 yıl işletme hakkıyla verilmesi konusunda ekonomik düşünürsek, realiteye ve sonuçlarına kendimizi teslim ederiz. Sınırlarımızdaki bu toprakların, atalarımızın kanıyla şekillenmiş, çizilmiş Vatan Topraklarının stratejik önemi olan sınırları olduğunun bilincinde olmamız gerekir. Sadece ekonomik veya materyalist düşünmek yetmez. Türk Ekonomisi, Türkiye’nin güvenliği var ise vardır ve gelişebilir. Türkiye’nin güvenliği ise şehit kanlarıyla çizilmiş sınırlarının korunması ile kaimdir. Sen şimdi tut, bu sınırların en uzun, en etkili, ve en stratejik olanını İdeali DİCLE VE FIRAT’a ulaşmak olan bir ülkeye ver. Bilinir ki İsrail bayrağının üstündeki MAVİ ÇİZGİ DİCLE VE FIRAT’ı alttaki MAVİ ÇİZGİ NİL NEHRİNİ temsil eder ve aradaki bölüm israilin idealindeki vatan topraklarıdır. İsrail şimdi bu idealinin bir kısmını, önemli bir bölümünü para ile satın almak üzeredir. Buna imkan ve çanak tutmamak ve engel olmak da her TÜRK’ün görevidir.İşbu yazı da bu görev bilinci ile kaleme alınmıştır diğer kardeşlerimin yazı ve yorumları gibi…
Türkiye bu yanlıştan dönmelidir. Telafisi mümkün olamayacak vahim sonuçlarını şimdiden görüp bu iş yapılmamalıdır. Bizi yönetenler karar verirken bu konunun Ülkenin menfaat ve İstikbali ile ve hatta İSTİKLALİ ile çok yakın ilintili olduğunun bilincinde olmalıdırlar. Türk Milleti her türlü iletişim aracı ile, medyası ile, sivil toplum kuruluşları ile böyle bir uygulamaya MİLLET’in KARARININ “HAYIR” olduğunu, bu uygulama ve yaklaşımın Ülke ve Türk Milletinin Ali menfaatlerine uygun olmadığını ilgililere anlatmalıdır. Bizi yönetenler Tanrı’nın da yardımıyla eninde sonunda gerçeği görüp ona göre hareket edeceklerdir. Yoksa SONUÇ HEPİMİZİN ZARARINA OLACAKTIR.
Saygılarımla.
 
Üst