Mehmet Altan'ın Kıbrıs Yanılgısı (1/3)

Prof. Dr. Ata ATUN

Onursal Üye
Katılım
9 Nis 2008
Mesajlar
806
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kıbrıs
Web sitesi
www.ataatun.com
Mehmet Altan'ın Kıbrıs Yanılgısı (1/3)
Dün yerel bir gazetemizde Prof. Dr. Mehmet Altan’ın, söz konusu gazetenin muhabiri ile yapmış olduğu röportajı büyük bir merak ve ilgi ile okudum. İlgimin nedeni, Van 100. Yıl Üniversitesinin kurucu rektörü olan rahmetlik babam Prof. Dr. Hakkı Atun’un bir Çetin Altan fanatiği olmasından kaynaklanmıştı.

Babam, Türkiye’nin önde gelen yazarlarından biri olan Çetin Altan’ın hemen hemen tüm yazılarını okumuştu. Günlük gazeteleri alınca ilk işi Çetin Altan’ın ve diğer kıymetli yazarların köşe yazılarını okumak olurdu. Köşe yazılarını okuması bittikten sonra da ön sayfaya geçer, neler olup bittiğine bakardı.

Bu nedenle de Sayın Mehmet Altan’ın röportajını söz konusu yerel gazetemizin ön sayfasında görünce, kaçırılmaması gereken bir fırsat diyerek soluk almadan okudum ve büyük bir düş kırıklığına uğradım. Kıbrıs’ın gerçeklerini iyi bilmeyen kişilerin, Kıbrıs konusunda genelin dışına çıkıp konuştukları vakit maalesef sonucu düş kırıklığından, güven kaybına, karizmanın çizilmesinden, inanılırlığın yitirilmesine kadar uzanıyor.

Sayın Mehmet Altan, röportajında özetle 1974 öncesinde Kıbrıslı Türklerin Kıbrıslı Rumlarla mesut ve mutlu bir şekilde yaşadıklarını, kültür birliktelikleri olduğunu, birlikte sosyal faaliyetlerde bulunduklarını ve Kıbrıslı Türklerin zenginlik ve refah içinde yaşamlarını sürdürdüklerini “o dönemde her iki toplumun Rumca ve İngilizceyi çok güzel konuştuğu, kendilerine ait bir kültürel paylaşımlarının olduğu, dolayısıyla adadaki yaşam standartlarının bugünden daha iyi olduğu” sözleri ile dile getirmiş.

Bence birileri Sayın Mehmet Altan’ı hayali bir geçmişi anlatarak yanıltmış.
Kıbrıslı Türklerin 1963-1974 yılları arasında, toplamı Kıbrıs adasının yüzölçümünün yüzde 3’ünü bile geçmeyen büyüklükte, bölük pörçük, bir biri ile bağıntısı olmayan küçücük alanların içinde silah zoru ile yaşamaya zorlandıkları kendisine anlatılmamış herhalde.

Bu gettolardan her ne sebeple olursa olsun, tarlasına veya da işine gitmek için dışarı çıkanın acımasızca öldürülüp kuyulara atıldığı kendisine hiç söylenmemiş anlaşılan.

1963-1967 yılları arasında Kıbrıslı Türklerden devlet dairelerinde çalışanların veya da mücahit olanların, Cumhurbaşkanından kapıcısına kadar herkesin eşit bir şekilde, Türkiye’den gönderilen 30’ar Kıbrıs Lirası maaş alabildiklerini ve zar zor hayatta kalmayı başarabildiklerini, 1967 yılından sonra da maaşların kademeli olarak 60 Kıbrıs lirasına çıkarıldığını anlatmamışlar kendisine.

Bırakın Rumlarla ortak yaşamı, 103 tane köyden Kıbrıslı Türklerin kovulduklarını ve 34 bin Kıbrıslı Türk’ün arkalarında evlerini, bağlarını, bahçelerini, tarlalarını, hayvanlarını, zahirelerini ve en önemlisi de hatıraları ile mezarlıklarını bırakarak 1963 yılının soğuk kış günlerinde göçe zorlandığını söylemediler herhalde Sayın Mehmet Altan’a.

1955’leri, 57’lileri, 63’leri, 64’leri, 67’leri ve 1974 Barış Harekatını yaşayan jenerasyonun içinden kaç kişinin Sayın Mehmet Altan’ın dediği gibi Rumcayı iyi bir şekilde konuştuğunu, okuyabildiğini ve yazmayı bildiğini çok merak ediyorum doğrusu. Rum okullarında okuyan veya jimnasyoya (Rum Lisesine) gitmiş olan hiçbir arkadaşım yok benim. Benden önceki jenerasyonda da bu sayının yok denecek kadar az olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim…
(Devam edecek…)


Prof. Dr. Ata ATUN
23 Mart 2015
 

Prof. Dr. Ata ATUN

Onursal Üye
Katılım
9 Nis 2008
Mesajlar
806
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kıbrıs
Web sitesi
www.ataatun.com
Cevap: Mehmet Altan'ın Kıbrıs Yanılgısı (2/3)

Mehmet Altan'ın Kıbrıs Yanılgısı (2/3)
1955’leri, 57’lileri, 63’leri, 64’leri, 67’leri ve 1974 Barış Harekatını yaşayan jenerasyonun içinden kaç kişinin Sayın Mehmet Altan’ın dediği gibi Rumcayı iyi bir şekilde konuştuğunu, okuyabildiğini ve yazmayı bildiğini çok merak ediyorum doğrusu. Rum okullarında okuyan veya jimnasyoya (Rum Lisesine) gitmiş olan hiçbir arkadaşım yok benim. Benden önceki jenerasyonda da bu sayının yok denecek kadar az olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Bu dönemi yaşamayanların kafadan attıkları veya da hayal dünyalarında yaratıp zenginleştirdikleri gibi Kıbrıslı Türklerle Rumlar arasında ortak bir kültür ve yaşam hiç olmadı bu adada.

Karma köylerde, Kıbrıslı Türklerin kahvehanesi ile Rumlarınki ayrı ayrıydı. Bakkalları da, fırınları da, kebapçıları da, dülgerleri de, ayakkabı tamircileri de, köy kooperatifleri de, köy muhtarları ile destebanları da (kır bekçileri) ve diğer halka hizmet veren, mal satan işletmeler ve kuruluşlar da hep ayrı ayrı idi. Hiçbir şey, hiçbir iş ve hiçbir görev ortak değildi.

Kız alıp vermek bile neredeyse hiç olmadı. 1960 yılında öylesine bir anayasa kabul edilmişti ki, Kıbrıslı bir Rum ile Kıbrıslı bir Türk’ü evlendirmek, deveye hendek atlatmaktan daha zordu. Zaten 1960 öncesinde de adadaki mevcut ve yaşamlarını sürdüren iki halk (Türk ve Rum) ile 3 azınlık (Ermeni, Maronit ve Latin) arasındaki evlilikler bir elin parmaklarını bile aşmayacak sayıdaydı. Kıbrıslı Türk ile Kıbrıslı Rum hasbelkader birbirine aşık olmuşsa, toplum tarafından dışlanır, yaşamlarını ancak ada dışında sürdürebilirlerdi. Karışım olmadığı için asimilasyona uğramadık ve erimedik. Yüzyıllarca kimliğimizi, geleneklerimizi, örf ve adetlerimiz ile dinimizi korumayı da başardık.

1974 öncesi bir Türk köyü ile bir Rum köyünü sormadan ve adına dahi bakmadan ayırabilmek çok kolaydı. Hangi köyün yolu asfalt, elektrik direkleri mevcut, damlarda TV antenleri bulunuyor ve evlerindeki çeşmelerden su akıyorsa, o köy kesinkes bir Rum köyüydü. Makarios hükümeti hiçbir şekil ve koşulda Türk köylerinin yolunu yapmamış, elektrik götürmemiş ve su bağlatmamıştı. Hangi köyün yolu topraksa, bilin ki Türk köyüydü orası. Ne yolu vardı, ne elektriği ne de suyu Türk köylerinin.

1974 yılına kadar Mağusa’da ikamet eden Kıbrıslı Türklerin kullandıkları tüm arabaların plaka numaralarını ezbere biliyor, sahiplerini de ismen tanıyordum. Birçok ailede araba alacak para bile yoktu. Alabilenlerin sayısı da çok azdı.

Ve şimdi birileri çıkıyor ve Türkler 1974 öncesi refah içinde yaşıyordu diyor. Bu sözlere çocukluğumun unutulmaz arkadaşları “Kantara’nın (yaban) keçileri” bile güler, hem de kahkahalarla.

1963 yılında, Rumların Kıbrıslı Türkleri adadan yok etmek amacı ile silahlı saldırılara başlamasından ve BM’nin yüzkarası 4 Mart 1964 tarihli ve 186 No.lu kararından sonra Makarios Kıbrıs Cumhuriyetine el koymuş ve Rumlar da bu şekilde adanın mutlak yönetimini ele geçirmişlerdi. Makarios hükümeti Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Dünya Bankasından aldığı hibe ve kredilerinin yüzde 30’unu Kıbrıslı Türklere vermek yerine Rum yatırımcılara yüzde sıfır faiz ve 20 yıl vade ile vermeye başlaması ile Mağusa’nın Maraş bölgesinde oteller yükselmeye başlamış, Maraş’ın her köşesini bir inşaat furyası kaplamıştı.

1970’li yılların başında, bu beklenmedik yatırım gelişmesinden sonra Mağusa Rum Belediyesi, izinlerin verilmesi ve yapılan inşaatların kontrolü için bir İnşaat Mühendisi istihdam etmek gereksinimini duydu ve yerel gazetelere “İnşaat mühendisi alınacaktır” başlığı ile ilan verdi, “Rumca, İngilizce veya Türkçe dillerinden herhangi ikisini iyi konuşan ve yazan” diye başlıyordu ilan…

(Devam edecek…)

Prof. Dr. Ata ATUN
25 Mart 2015
 

Prof. Dr. Ata ATUN

Onursal Üye
Katılım
9 Nis 2008
Mesajlar
806
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kıbrıs
Web sitesi
www.ataatun.com
Cevap: Mehmet Altan'ın Kıbrıs Yanılgısı (3/3)

Mehmet Altan'ın Kıbrıs Yanılgısı 3/3
15 Kasım 1967 tarihinde Grivas komutasındaki Rum Milli Muhafız Ordusunun Geçitkale (Köfünye) ve Boğaziçi (Ayios Theodoros) köylerine saldırmasından sonra Türkiye’nin ağır protestosu ve müdahale kararı ile karşılaşan Makarios, silah zoru ile Kıbrıslı Türkleri adadan yok edemeyeceğini anlayarak strateji değiştirmiş ve kendi tarafında ekonomik gelişmeye hız verirken, Kıbrıslı Türklere de ekonomik baskı ve ambargo uygulamaya başlamıştı.

Dünya Bankasından Kıbrıs Cumhuriyetine verilen hibe ve kredilerden Kıbrıslı Türklerin payına düşen yüzde 30’luk kısmının, yüzde sıfır faiz ve 20 yıl vade ile Rum yatırımcılara verilmesine başlanmasından sonra 1970’li yılların başında, Maraş’ta başlayan otel inşaatı, apartman ve ev inşası furyasından sonra Mağusa Rum Belediyesi, izinlerin verilmesi ve yapılan inşaatların kontrolü için bir İnşaat Mühendisi istihdam etmek gereksinimini duymuş ve yerel Rumca ile İngilizce gazetelere “İnşaat mühendisi alınacaktır” başlığı ile ilan vermişti. “Rumca, İngilizce veya Türkçe dillerinden herhangi ikisini iyi konuşan ve yazan” diye başlıyordu bu ilan… Söz konusu ilanı Türkçe gazetelere vermek gereğini duymadı Mağusa Rum Belediyesi ne hikmetse.

Kıbrıslı Türklerin işsizlikten kırıldığı bu dönemde ilanı gördüm ve Rumların Kıbrıslı bir Türkü istihdam edebileceğini düşünerek -veya etmek zorunda kalacağına inanarak- başvurumu yaptım.

55 Kayıt numarası ile Kıbrıs Cumhuriyeti Mimarlar ve Mühendisler odasına kayıtlı olmam, imza hakkımın bulunması, istenilen 3 dilden 2 buçuğunu konuşup yazabilmem ve en önemlisi de o dönemde koskoca Maraş ve Mağusa’da bu ilana başvurabilecek kıstaslardaki kişinin sadece Rumların ünlü zengin ailesi Lordos’un oğlunun olması beni çok cesaretlendirmişti. Aile şirketlerinin Belediye’den bile büyük bir yapıda olması nedeniyle Lordos’un oğlunun başvuracağını sanmıyordum…

Tahminim doğru çıktı ve başvuran sadece ben oldum. Aranılan tüm evsafa sahiptim ve işe alınmamam için de hiçbir neden ve de engel yoktu. Maaşı da aylık 108 Kıbrıs lirasıydı. Rahmetlik Kıbrıs Türk Yönetimi Başkanı ve Cumhurbaşkanı Muavini Dr. Fazıl Küçük ile Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi Başkanı rahmetlik Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf R. Denktaş bile o dönemde 60 Kıbrıs Lirası maaş alırken benim 108 Kıbrıs Lirası maaşlı bir işte çalışmamı- o günlerde- rüyamda bile görsem inanmazdım.

Mağusa Belediyesi tarafından ilan edilen “İnşaat Mühendisi mevkiine başvuru” tarihinin bitiminden sonraki ilk iş gününde Mağusa Belediyesi’ne gittim ve başvurumla ilgili olarak Belediye Reisini görmek istedim. Beni Belediyenin ilgili birime yönlendirdiler.

Mevkiinin Belediye Başkan Yardımcısı veya da İdari Amiri olduğuna inandığım bir kişi beni karşıladı ve konuşmak için odasına kabul etti. Sıcak ve samimi bir sohbet ortamında çaylar kahveler geldi. Adının Bambos olduğunu hatırladığım kişi sözlerine, gayet sevinçli ve mutlu bir şekilde “Giriye Anton (Atun bey), sen aradığımız her evsafa sahipsin, seninle çalışmak bizim için büyük bir zevk olacaktır” diye başlayınca, benim yelkenler suya indi ve yüzde yüz işe alındım duygusuna kapıldım. O dönemde 4-5 yaşında kaliteli bir araba 250 Kıbrıs Lirasına satılıyordu. 2 aylık maaşla güzel bir arabayı satın alabileceğimin hayalini kurdum hemen.

Sonra ağzından bal akarak sözlerine devam etti Bambos; “Biliyorsun Bay Glafkos Klerides (Dönemin Rum Cemaat Meclisi Başkanı) ile Bay Rauf R. Denktaş (Dönemin Türk Cemaat Meclisi Başkanı) adada yaşanan sorunlara bir çözüm bulmak için görüşmeler yapmaktalar. Görüşmeler bitsin, bir çözüme ulaşılsın, sen hemen gel ve işine başla” dedi ve beni kibarca kapı dışarı etti. Aslında hala bekliyorum müzakerelerin bir çözümle sonuçlanmasını. İlk işim bir yolunu bulup Mağusa Belediyesine gidip işe başlamak olacak, öbür dünyada olsam bile.

Sayın Mehmet Altan, 1974 öncesi yaşamımızla ile ilgili düşüncelerini, herhalde tekrardan gözden geçirir ve duyduklarının doğruluğunu da araştırır bu yazdıklarımdan sonra. Tabii yazım bir şekilde eline geçerse...


Prof. Dr. Ata ATUN
27 Mart 2015
 
Üst