Memur Devletinin Batışı (1/2)

Prof. Dr. Ata ATUN

Onursal Üye
Katılım
9 Nis 2008
Mesajlar
806
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kıbrıs
Web sitesi
www.ataatun.com
Memur Devletinin Batışı (1/2)

Kıbrıslı Türklerin büyük bir kısmı bir şekilde her ay sonu devletten maaş almakta. Özel şirketlerde çalışanların da hayali bir gün devlet dairesinde memur olmak.

KKTC'de memurlar, 1970 yılında temelleri atılan, 1975 ve 1983 yıllarında da Anayasallaştırılan kurallarla, hem son derece verimsiz çalışıyorlar hem de devletin bütçesine adeta el koymuş durumdalar. Vatandaştan haklı veya haksız bir şekilde, direkt veya da endirekt vergi ve harçlarla toplanarak oluşturulan bütçeyi adeta sonuna kadar sömürüp silip süpürüyorlar.

Bütçenin tamamı memurlara gittiği için bugün ülkemizdeki tüm altyapılar çökmüş durumdadır. Sendikaların geçmiş yıllarda büyük bir marifetmiş gibi, grev üstüne grev yaparak, sonucunu hiç düşünmeden devleti maaş artışına mecbur etmeleri, günümüzde tüm kesimlerde parasızlıktan dolayı alt yapı eksikliği olarak geriye dönmeye başladı.

Elektrik Kurumu, çalışanlarına her ay "Maaş, Tazminat ve K Değeri" adı altında 3 ayrı maaş, yılda da toplam olarak 39 maaş ödediği için batmak aşamasını bile geçmiş durumda. Kurum içindeki "Fazla Mesai" düzeni ise bazı kişilerin maaşlarını aylık 15-20 bin TL'ye kadar çıkmasını sağlamış. Kurum, "emperyalizm, haklarımızı söke söke alacağız, sömürü, proletarya, burjuva, işçi" gibi klasik lafların arkasına saklanılarak süreç içinde adeta içten kemirilerek batma aşamasına getirilmiş. Kurtarılmasının bile hayal olduğunu söylüyor bir çok ekonomist artık.

Zaten elektrik faturalarının yüklü olmasının nedeni de gelirlerinin dikkate değer ve dünya standartlarının çok üstünde bir kısmının personel giderlerine gitmesinden dolayı. Bir takım kişiler de halkı düşünmekten çok kendilerini düşündükleri ve ballı maaşlara da veda edecekleri için Türkiye'den elektrik gelmesine karşı çıkıyorlar.

Vatandaşın, Türkiye'den gelecek ve halka kilovat maliyeti 15-20 kuruş arasında olacak olan elektriği kullanması yerine kendilerinin ürettiği ve ballı maaşlar aldıkları kilovatı 49-72 kuruş arasında olan elektriği almalarını istemektedirler, fakiri fukarayı, asgari ücretle geçinenleri ve ekonomimizin elde edeceği rekabet şansını ve düşecek maliyetler ile fiyatları düşünmeden.

Telekomünikasyon dairesi ise yıllar önce hatanın nerede yapıldığının farkında. Maaş artışı yerine alt yapının yenilenmesini istiyorlar, özel sektörle rekabet edebilmek için. Yıllarca maaş ödemekten ve ballı emekli maaşları vermekten devlet alt yapıya kaynak ayıramadığı için telekomünikasyon sistemi de çökmemin aşamasına gelmiş durumda. Zaten böyle giderse devletin elindeki tek seçenek, çağ dışı kalmış Telekomünikasyon dairesini kapatmak ve tüm hizmeti özel şirketlere devretmek olacak.

Bir yıl içindeki tatil, hastalık ve mazeret izinlerinin toplamı 100 iş günü civarında. Buna 104 günlük hafta sonu tatilleri ve 15 günlük de resmi tatiller eklendiğinde geriye yıllık çalışma günü olarak sadece 146 gün kalmakta. Yani memurlarımız yıl içinde yasalar ile kendilerine tanınmış tüm izinlerini kullanırsa sadece 146 gün çalışıp 219 gün tatil yapmakta buna karşın bütün bir yıl çalışmış gibi 13 maaş almakta.

Memurumuzun cebinden kendi sağlık sigortası, kendi emeklilik maaşı ve kendi emeklilik ikramiyesi için bir tek kuruş para çıkmaz. Bu yük, zamanın sosyalist geçinen abileri tarafından çok başarılı bir şekilde vatandaşımızın sırtına yüklenmiştir. 1975 ve 1983 yıllarında gene bu kişilerce yapılan Anayasamızda da "Muktesep haklara dokunulmaz" şeklinde bir madde konmuş ve vatandaşın sırtına yüklenen yük ile ballı emeklilik maaşlarının yaşam boyu sürmesi sağlanmıştır. Bizim ülkemizde memurumuz sadece almayı bilir ama devlete hiç bir para ödemez.... (Devam edecek)

Prof. Dr. Ata ATUN
08 Aralık 2014
 

Prof. Dr. Ata ATUN

Onursal Üye
Katılım
9 Nis 2008
Mesajlar
806
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kıbrıs
Web sitesi
www.ataatun.com
Cevap: Memur Devletinin Batışı (2/2)

Memur Devletinin Batışı (2/2)
Ülkemizde kurulu olan sistem, maalesef geçmişte ve günümüzde milletvekillerinin çoğunluğunun aktif kamu görevinden siyasete geçmiş kişiler olduğundan, çıkarılmış yasaların önce kendi çıkar ve menfaatlerini korumak amaçlı olmasına yol açmış ve sistem de devletin halka hizmet vermesi yerine halkın memurlara çalışması şekline dönüşmüş. Diğer ülkelerde ve özellikle de Türkiye'de devlet ve memurlar halka hizmet ederken, bizim ülkemizde halkımız memurların emrindedir, memurlar için çalışır ve memurun asli görevini yapmasına da yardımcı olur adeta.

Devlet sistemi, vatandaşı yolmaya, ezmeye ve bıktırmaya, memuru da çalışmadan maaş almaya göre düzenlenmiştir. Devlet dairelerinde inisiyatif kullanarak vatandaşın sorununu çözmek için uğraşan memur sayısı neredeyse yok denecek kadar azdır ve bulmak da hemen hemen imkansızdır.

Osmanlı dönemindeki Maarif Nazırı Emrullah Efendi'nin "Şu mektepler olmasa maarifi ne güzel idare ederdim" sözü KKTC'de sadece Eğitim Bakanlığı için değil, tüm Bakanlıklar için geçerlidir. Memurlar iş yapmak için değil, vatandaşı bıktırmak ve işini yapmamak için görev yapmaktadır adeta.

Nüfusumuzun yaklaşık 280 bin olmasına rağmen halen daha e-devlete geçebilmiş değiliz.
Hiç bir devlet dairesi, bir diğerine internet üzerinden bağlı değildir. Zaten olamazda. Her bakanlık ayrı bir krallıktır bizim ülkemizde. Bir bakanlık diğerinden bilgi istemez çünkü bir züldür başka bir krallıktan bilgi istemek. Bunun yerine vatandaşı gönderir ve falan evrağı veya da görüşü al gel diyerek. Zavallı vatandaşımız da işinin olması için gider gelir devlet dairelerine günlerce, bazen de haftalarca.

Türkiye'de kimlik kartınızı, istediğiniz şehir veya kasabanın nüfus dairesine giderek en fazla 2 dakika içinde basılmış, mühürlenmiş ve kaplanmış olarak alırsınız. Bizde ise önce Lefkoşa'ya İçişleri Bakanlığına gitmeniz gerekmektedir. Dosyanızda eksik evrak varsa önce eksikleri tamamlamak lazımdır. Devlet bunu yapmaz, memur hiç yapmaz. Öncelikle sizden hemen ve derhal "Doğum Kağıdı" istenir. Beş kere pasaport, üç kere kimlik yenilemesi dahi yapmış olsanız size söylenen ilk söz, "Dosyanda doğum kağıdın eksiktir, git getir"dir. Yıllar içinde belki de on kere getirip sunduğunun doğum kağıdınız bir türlü dosyanıza konamaz. Ne olduğunu ve doğum kağıdınızın nerelere gittiğini ise kimseler bilmez.

Doğum belgesini veren birim karşı kapıda bile olsa, memur sizin doğum belgenizi karşı kapıdan istemez, devletin kamuya özel internetinden de almaz. Utanmadan sizi gönderir ve al getir der. Müdür içerdeyse evrakınızın imzalanması şansına sahipsiniz. Yok eğer meçhul bir nedenle yerinde yoksa yandınız demektir. Hangi şehirde ikamet ettiğinize bakılmaksızın, "Bu gün git yarın gel" uygulamasının esiri olursunuz. Çoğu zaman Müdürün lütfedip işe geldiği ve imzaladığı evrakınızı ancak 3 gün içinde alabilirsiniz.

Gereğinden dört misli fazla memur istihdam edilmiştir devlete ama nüfus dairemiz hala daha 280 bin kişinin bilgilerini maalesef devletin merkezi bilgisayarına girememiştir. Türkiye, 80 milyon kişilik nüfusunun tamamını e-devlete geçirebilmiştir ama bizim her konuda ahkam kesen memur ve yöneticilerimiz 280 bin kişilik nüfusumuzu bir türlü e-devlete geçirememiştir. Grev yapmakta, çalışmamakta, kaytarmakta, iş üretmemekte, şikayet etmekte ve başkalarını beğenmemekte ne kadar başarılıysak, iş yapmak ve bir şeyler üretmekte de o denli başarısızız. Ahkam kesmekte ise üstümüze yoktur. Kimseleri beğenmeyiz, dünyanın en arı ırkıyız ama hiçbir işe de yarayamayız.

Çevrecilerimiz çok başarılı bir şekilde protesto gösterisi yapar ama protesto sonrası terk ettikleri alan adata bir çöplüğü andırır. Bizim çevre anlayışımız sadece protesto etmek ve şov yapmakla doğru orantılıdır. Arabamızdan dışarıya çöp atmak, elimizi çıkarıp sigaranın külünü sokağa silkelemek ise doğal hak olarak görülür çoğumuz tarafından.

İşte biz böyle, "sistemsizliği ve tembelliği" başarılı bir şekilde sistem haline getirmiş bir ülkeyiz. Buna da şükür etmek gerekir aslında, çalışıp çabalayıp bir şekilde olsun işe yaramasa da bir sistem kurabildiğimiz için....


Prof. Dr. Ata ATUN
10 Aralık 2014
 
Üst