Mustafa Kemal'in Boğaz'daki işgal gemilerine bakıp geldikleri gibi giderler

Gök Yeleli Bozkurt

New member
Katılım
29 Nis 2008
Mesajlar
1,947
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Bozkurtlardan Birine Sorun
Mustafa Kemal'in Boğaz'daki işgal gemilerine bakıp

"geldikleri gibi giderler"

dediği gün üzerinden geçen on yıllar sonra Türk Devleti'nin başı İstanbul Boğazı'nda bir İngiliz askeri gemisindeki yemeğe davetli olarak katıldı.

Semboller üzerinden yapılan yüksek siyasetin duayeni İngilizler dünyaya çok derinden bir sinyal yolladılar; Türk Devleti'ni yönetme iddiasında olanların basiretsizliğinin işbirliği.

"Geldikleri gibi gideceklerini" bilenler;

"Gittikleri gibi geleceklerini" ve asla bu şehirden vazgeçmeyeceklerini de biliyorlardı.



Gençliğe hitabeyi yazacak kadar öngörülü olanların B planı olmadığını düşünmek İstanbul'a yeniden göz koyanların yapacakları en büyük hata olacaktır.

Türk Devleti'nin dış kaynaklı "Ergenekon" hikayeleri üzerinden "çeteleştirilmeye" çalışıldığı bu dönemde sitemiz yazarlarından Behiç Gürcihan'ın Güncel Yayınlarından çıkan 2012 Üçlemesinin ilk kitabı "İlk Şehit" ;

İstanbul'dan asla vazgeçmeyeceklerini ve ilk fırsatta gittikleri gibi geri döneceklerini bildikleri için İstanbul'a Kırık Ay'ı gömenleri bir gelecek kurgusu üzerinden anlatılıyor.

İhanete ilk İstanbul'da şahit olanların;
İlk Şehit'in gözünün içine bakanların;
Sahnedeki ekibi tek tek deşifre edip;
ve kuklayı değil kuklacıya yönelik planlarını zamana yayanların romanının önsözünü aşağıda sizlerle paylaşıyoruz :

---------------------------------------- 2012 İlk Şehit Önsöz ----------------------------------------------

Şehitleri şehirlere gömmeliyiz. Meydanlara. Şehitlerin kanı üzerinden edebiyat yapıp da edebini taşımayanların çöreklendiği İstanbul’un meydanlarına özellikle.

Mezar taşları ile karşılaşmalıyız sinemalarımıza, barlarımıza, cafelerimize, brunchlarımıza , o küçük gündelik kaygı ve telaşlarımıza koşuştururken. Ayaklarımıza dolaşmalı, üzerlerinden zıplamak zorunda kalmalıyız ; birkaç satır edebiyatını yapıp uzak toprak parçalarına gömdüğümüz şehitler.

Sadece anasının, babasının ziyaret ettiği köşelerden çıkarıp, keyfimizin ortasına dikmeliyiz onları. Keyfimizden utanmalıyız. Evlatlarını dağlarda harcarken; şehirlerinde terörü besleyen bir ülke olmanın girdabından kurtulmalıyız.

2012 Üçlemesi bir gelecek kurgu üzerinden bu girdaptan nasıl çıkacağımızı anlatıyor. Kolay olmayacak. Bu kadar kan üzerinden sefahat süren bir Millet’in tarihin sınavını kolay atlatacağını düşünmek iyimserlik olurdu.

Elinizde tuttuğunuz bu roman ; önümüzdeki süreci geçmişten alarak kurguya oturtan bir üçlemenin ilkidir. Eruh baskını ile başlayıp, Öcalan’ın teslim edilmesi ile sonlanan süreçte geçen ilk romanı;
“çuval” olayı ile sonlanan süreci anlatan “2012 – Kerkük” ve
2012’de sona erecek “2012-Kırık Ay” takip edecek.

Sabırla, özenle ve çok çalışarak aşmamız gereken bir döneme girerken; Anadolu üzerine plan yapanların karşılacağı süprizleri bu toprak uhdesinde barındırıyor.

Aşağıdaki pasaj ; elinizde tuttuğunuz bu ilk roman ile perdesini açtığımız bu üçlemenin son kitabından bir sahneyi anlatıyor. 2012’ye geri sayım bu romanla başlıyor…


Karşısına oturan iki gencin masum ve davetkar yüzleri sabah mağmurluğu ile dalga geçercesine dinçti. Sabaha kadar çalışmış, ayakta kalabilmek için damarlarına kafein yüklemesi yapmıştı. Şu anda karşısına oturmuş İncil propagandası yapan çifti izlerken çatalını batırdığı çam şurubu şerbetli "waffle"’dan bir dilim kesti.

Sabahın köründe yemekhanede onlardan başka kimse yoktu ve bu ikisi kendisini Pazar günü gerçekleştirecekleri İncil okumasına davet ediyorlardı. Gülümsedi. Bu kadar çabuk karşısına çıkmalarını beklemiyordu.

Beyazla işli 2012 yazısı bulunan şapkaları ile kısmetin ayağına geldiğini düşündü.

1990 yılının güneşli bir sabahında, ABD’deki görevini yerine getirmesi için daha 22 sene varken; 18 yaşında bir genç olarak kurbanlarının ayağına gelmesi onu gülümsetmişti. Onlar ise o sahte saflıkları ile günahkar ve batılı bir Müslüman’ın zihninde ilk kapıyı araladıklarını düşünüyorlardı.

Waffle’ın ilk dilimi ile keyiflenmişti.

“Şu şapkanızdaki 2012 rakamı neyi ifade ediyor?” diye sordu…

“Kurtarıcımız İsa Mesih o o tarihte dünyaya geri dönecek”

cevabını aldı. Gülümsemesini kontrol altına almak için waffle’a iyice yumuldu.

“Sizi şaklaban kuklalar; İsa Mesih’i daha çok beklersiniz”

diyemezdi.

“İlginç; şu seanslarınıza bir kerelik de olsa katılmak isterim, biz de İsa’yı peygamber olarak kabul ederiz” dedi karşısında gülümseyip duran çifte.

ABD denizine av olsun diye salınan iki elin parmağını geçmeyecek sayıdaki balıktan biriydi. Onları bu denize salanlar eninde sonunda sistemin balıkçılarının onlara olta atacağını biliyordu. Bunun bu kadar çabuk gerçekleşeceğini ise kimse tahmin edemezdi.
 
Üst