Narsistler ve Sonradan Görmeler

Hatice İntaç

Onursal Üye
Katılım
24 Mar 2008
Mesajlar
23
Tepkime puanı
0
Puanları
0
NARSİSTLER VE SONRADAN GÖRMELER

Önümdeki beyaz sayfa bomboş duruyor. Ne yazacağıma karar veremedim bir türlü. Oysa çok yakında KKTC de Cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Yazılacak konu belli ama yıllarca süren hayal sukutlarından sonra bu konuya dair bir şey yazmak gelmiyor içimden. Ne yazık ki seçim, bu sefer Kıbrıslı Türklerin birinci gündem maddesi değil eskisi gibi. Gerçi meydanlar yine dolup taşıyor; coşkulu nutuklar atılıyor, adaylar her zamanki gibi birbirlerine çamur atıyor ama yine de bu seçimlerde tansiyon, adaylar ve yakınları dışındakilerde eskisi gibi yüksek değil. İnsanların; bayrağı kimin taşıyacağından önemli sorunları var. İşsizlik gibi, ekonomi gibi. İç sorunlarımız saymakla bitmeyecek kadar çok. Öncelikli olarak bunların halledilmesi lazım ki seçmenin karşısında alnı açık durulabilsin. Cumhurbaşkanlığı seçimine sadece demokratik hayatın bir parçası olarak bakıyorum sukun içinde. Ne çok badireler atlatıldığını ama bunca yıl geçmesine rağmen hala bir çözüme ulaşılamamasını düşünüyorum acı acı. Moralim bozuluyor. Bu yüzdendir ki eski heyecanım yok bu seçim arifesi günlerde. Kim bu arap saçını yolmadan tarayıp çözebilecekse; o otursun Cumhurbaşkanlığı koltuğuna.Tebrikleri kabul etsin..

Moral bozan sadece Kıbrıs sorunu mu? Öyle olaylar yaşıyor; öyle insanlarla karşılaşıyoruz ki, hayal sukutlarımız her gün biraz daha çoğalıyor. Ne kadar boşvermeye çalışsak da, yaşadıklarımızın, gördüklerimizin ve duyduklarımızın etkisinden bir süre kurtulamıyoruz. Yolunda gitmesi için emek harcadığımız hayatımız; bazı insanların verdiği zararla kısa bir süre de olsa altüst oluyor. O kadar değişik kişilikler vardır ki dünya yüzünde; saymakla bitmez. Bunları tanımlamak psikologların işi. Ben bu hasta kişiliklerin hem kendilerine hem başkalarına verdikleri zarar üzerinde konuşabilirim ancak. Belki psikologların alanına haddim olmayarak küçük bir adımla girerek birkaç kişilik tanımı da yapabilirim. Ne de olsa serde öğretmenlik var ve genelde eğitimciler, bilgilerini her zaman paylaşmak ve aktarmak isterler. Meslek hayatım gereği insanlarla hep iç içe oldum. Bu yüzden değişik kişiliklere sahip pek çok insan tanıdım. Son günlerde bir yakınımın böyle birisi tarafından çok üzüldüğüne şahit olmak ; bana, bu konuyu irdeleme gereği duyurdu.

Bazı insanlar vardır ki, kendilerini aşırı derecede beğenirler. “ Herşeyi ben bilirim, en iyisini ben yaparım” yanılgısını kendilerine hayat tarzı edinirler. Kendi önemlerini çok abartırlar ve her zaman dikkat çekmek, ilgi odağı olmak isterler. Başkalarının haklarını düşünmezler. Kendilerini öne çıkarmak ve herşeyi istedikleri gibi yönlendirmek için başkalarını kullanırlar. Başarı,güzellik veya ideal aşk fantazileri geliştirirler.Aslında sergiledikleri bu üstünlük tavırları derin bir güvensizliği maskeler. Başka insanların düşüncelerine önem vermiyor gibi görünseler de bu, onlar için en önemli şeydir. Kendilerine hep hayran olunmasını istedikleri için hiçbir zaman tatmin olmazlar. Bunlar, halk arasında “ kendini beğenmiş” diye tanımlanan narsistlerdir. Narsizm hastalıktan da öte bir durumdur. Buna bir de sonradan görme karakteri eklenirse ortaya iyice karmaşık bir kişilik tipi çıkar. Sonradan görmeleri genelde; fakir olup da, aniden zenginleşince şaşkına dönen ve paranın sağladığı maddi şeylerle övünen insanlar olarak tanırız( Bu; her sonradan zengin olanın böyle olduğu anlamına da gelmez) Bu tip insanlar hep neler aldıklarından, nerelerde tatil yaptıklarından, arabalarından, mobilyalarından bahsederler. Hatta gittikleri yerlerin tabelası altında fotoğraf çektirip duvarlarına asmaya bayılırlar. Marka meraklısıdırlar. Modaya uymak adına kendilerine yakışmayan kıyafetlerle dolaşıp komik duruma düşerler. Sonradan görmelerin bir başka türü daha vardır ki , bunlar tehlikelidirler de. Gençlik yıllarında bir baltaya sap olamayıp hep başkalarının sırtından geçinmiş, başkalarını kıskanmış kompleksli insanlardır bunlar. Bu tipler; karınca kararınca bir yere geldiklerinde şaşkına dönerler. Küçük dağları kendilerinin yarattığını sanıp başkalarını küçümserler. Bir zamanlar kendilerine yardım eden insanların arkasından konuşurlar. Geçmişteki başarısızlıklarının intikamını alırcasına eski dostlarına saldırırlar. Dileyelim de bu tip insanlarla Allah bizi karşılaştırmasın.

Aslında kişilik gelişimi çocukluktan başlar. Karakterlerin oluşmasında birçok faktör rol oynar. Aile, okul , çevre gibi. Özellikle aileler bazan çocuklarına bilmeden iyilikten çok kötülük yaparlar. Sonunda da hem yetiştirdikleri ,hem kendileri hem de toplum bilinçsizce yaratılan bu karakterlerden büyük zarar görürler. Hepimiz biliyoruz ki her yönü ile ideal, dört dörtlük insan yoktur. Bazılarımız sevdiklerimizin,özellikle de çocuklarımızın hatalarını yapıcı eleştirilerle düzeltmek yerine onları kusursuz görmeye ve göstermeye çalışırız.Onları görmek istediğimiz gibi görürüz. Veya bunun tam aksini yapar; en küçük hatalarını affetmez,onların ‘kabuğuna çekilme’ sine neden oluruz. Her ikisi de yanlış. Çünkü gün gelir onlar da bizim bu görüşümüzü benimser ve gerçek öz’leri ile iletişim kurup kendilerini tanıma zahmetine girmezler. Sonucunda da yukarıda bahsettiğim hastalıklı karakterler ortaya çıkar . Oysa insan, kendi özünü tanımadan eksiktir, hatta hiçtir. Gün gelir bambaşka ortamlarda ve yabancı insanlar arasında bu acı gerçek ortaya çıkar. Bu yüzden şartlanmaları , kendimizi kandırmayı ve hatta ısmarlama kişilikler yaratmayı bir yana bırakıp; özellikle çocuklarımızı, kendilerini keşfetme ve kişilik kazanma konusunda, belli müdahaleler dışında özgür bırakmalıyız. Unutmamalıyız ki, her gün biraz daha yozlaşan dünyamızda bedenen olduğu kadar ruhen de sağlıklı insanlara ihtiyaç vardır.


Hatice İntaç
 
Üst