Nebi (sav)'in Evlilikleri

İl_Bilge_Katun

Dost Üyeler
Katılım
5 Nis 2009
Mesajlar
175
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Nebi (sav)'in Evlilikleri


"Size helal olan kadınlardan ikişer, üçer ve dörder nikahlayın. Şayet, adaleti gözetmeyeceğinizden korkarsanız bir tane ile yetinin veya eliniz altında bulunan cariyelerle yetinin"

ayeti, hicri sekizinci yılın sonunda, Rasulullah (s.a.v.)'in eşlerine birer ev yapmasından sonra indi. Ayet indiği zaman Rasulullah (s.a.v.) dörtten fazla kadınla evliydi. Fakat O, hanımlarının hiçbirini terk etmedi ve hepsiyle evliliğini devam ettirdi. Bu durum, Rasulullah (s.a.v.)'in Müslümanlardan ayrı olan bir özelliği idi. Görülüyor ki, evlenmeyi dört kadınla sınırlandıran ayetin inmesinden sonra Rasulullah (s.a.v.)'in dörtten fazla hanıma sahip olması ona ait bir özellikti. Çünkü Rasulullah'ın yaptığı iş söylediği söze muhalif olamazdı. Şayet böyle bir şey söz konusu olursa bu demektir ki yaptığı iş özel, sözü ise ümmet için geneldir. Fıkıh usulünde bilinen bir kaide vardır: "Rasulullah (s.a.v.)'in kendisine ait olan halleri hariç, ümmete ait olan sözü ile fiili arasında çelişki yoktur". Çünkü Rasulullah (s.a.v.)'in ümmete ait olan emirleri onlara aittir. Bunlar, fiillerinde ve sözlerinde Rasul’e ittiba etmede ve O’nun yaptıklarını yapma hususunda daha özel olan delillerdendir. Genel kurallar özel kuralların üzerine bina edilmiştir. Bu nedenle ümmete olan emir ile çelişen dörtten fazla kadınla evlenme hususunda Rasulü’n yaptığı gibi yapılması caiz değildir. Rasulullah'ın dörtten fazla kadınla evlenmesi veya kendisine hibe edilenler hakkında Kur'an'da ayetler vardır. Allah (c.c.) şöyle buyurur:

"Ey Nebi! Biz, mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği cariyeleri, seninle beraber hicret eden amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve bir de mü’min bir kadın nefsini peygambere (mehirsiz olarak) hibe eder ve peygamber de onunla evlenmeyi isterse onu -ki bunu, mü’minlerden ayrı olarak yalnızca sana has olmak üzere- senin için helal kıldık. Sana bir zorluk olmasın diye mü’minlerin eşleri ve cariyeleri hakkında ne hükmettiğimizi bildirdik."

Bu ayet içerisinde yer alan; "...ki bunu, mü’minlerden ayrı olarak yalnızca sana has olmak üzere..." cümlesi bu hususu açıkça vurgulamaktadır. Çünkü ayette geçen kelimesi önceki evlilikler müekked için masdardır. Yani sana helal kıldıklarımız sana halistirler hükmünün öncekileri de kapsadığına delildir. Dört kadın ile evlenebilmeyi helal kılan ayetin inmesinden sonra; mevcut ailelerini, cariyelerini, kendisiyle hicret eden yakınlarının kızlarını, kendisine nefsini direkt (mehirsiz) hediye eden kadınları helal kılması bu durumun sadece Rasul’e has olduğunu göstermekte ve bunu tekid etmektedir. Yine ayetin devamında yer alan ve anlamı tamamlayan "...mü’minlerden ayrı olarak..." ifadesi ile "...mü’minlerin eşleri ve cariyeleri hakkında ne hükmettiğimizi bildirdik" kısmı bunu iyice kuvvetlendirmektedir. Bunun anlamı şudur; bu durum senin dışındakilere farz kılmadıklarımızdandır. Bu nedenledir ki aynı ayette: "...Sana bir zorluk olmasın diye..." ifadesi yer almaktadır. Yani bu durumdan dolayı sen herhangi bir şekilde sıkıntıya düşmeyesin.

Bundan dolayı Rasulullah (s.a.v.)'ın evlenme durumu amelde örnek alınmaz. Teşri'de bunun yeri yoktur. Çünkü bunlar, Rasulullah (s.a.v.)'e has olan özelliklerdir. Ayrıca bu evlenme, risalete has bir evlenmedir. Yoksa, cinsiyete düşkün olan bir insanın evlenmesi değildir. Veya erkeklik ve dişilik duygularının tatmin edilmesi için değildir. Tarihe baktığımız zaman, Rasulullah (s.a.v.)'in yirmi üç yaşındayken Hatice (r.anha) ile evlendiğini, 28 yıl boyunca evliliğini sadece Hatice (r.anha) ile sürdürdüğünü, peygamber olarak gönderilişinin on birinci yılında yani hicretten iki yıl önce ise Hatice (r.anha)'nın vefat ettiğini; bu yıl içerisinde Mekke'lilerin anlaşıp Kabe'ye astıkları sahifenin yırtıldığını, Rasulullah (s.a.v.)'ın Taif'e gidip döndüğünü -ki, bu yıl Miladi 620 idi- ve 50 yaşlarında olduğunu görürüz. Bunca zaman içinde yaşadığı Arap toplumunda fazla kadınla evlenme yaygın bir halde iken, Hatice (r.anha)'den başkasıyla evlenmeyi düşünmemiştir. Risaletten önce on yedi yıl Hatice ile mutlu ve huzurlu bir evlilik geçirdi. Peygamber olarak gönderilişinden sonra davet hayatında, küfür düşünceleri ile mücadele yıllarında da yaklaşık on bir yıl Hatice (r.anha) ile evli kalmıştır. Tüm bu gelişmelere rağmen bir başka kişi ile evlenmeyi düşünmemiştir Ne Hatice ile evlenmeden önce ne de onunla evlendikten sonra, Rasulullah'ın kadınlara rağbet ettiği söz konusu değildir. Üstelik bu dönemlerde cahiliye toplumu; kadınların aşırılaştırdıkları, tüm cazibelerini ortaya koyarak sokaklarda cirit attıkları, insanların ihtiraslarını harekete geçirdikleri bir dönemi yaşıyordu. Elli yaşına girdiği bu zaman içinde cinsi bir güdünün kendisini birden bire etkilediğini, ardından da bir kadınla yetinmeyerek birden fazla kadınla evlenmek istediğini, hatta ve hatta onbir kadınla evlendiğini; ömrünün altıncı diliminde beş yıl içerisinde yediden fazla kadınla, ömrünün altıncı diliminin sonları ile ile yedinci diliminin başlarında ise dokuz kadınla evlendiğini söyleyemeyiz. Elli yaşını aşmış olan böylesi bir kişinin kadınlara olan düşkünlüğünden ya da cinsi arzularını tatmin etme arzusundan dolayı birden fazla evlilik yaptığını söylemek mümkün müdür? Yoksa Rasulullah'ın hayatının diğer yönlerine bakarak böyle bir netice çıkarabilir miyiz? Ki bu hayat, insanlara tebliğ edilmesi gereken Rasulullah'ın hayatıdır. İşte tüm bunları anlayabilmek için Rasulullah (s.a.v.)'ın evlenmesine neden olan olayları açıklama gereğini duyuyoruz.



Aişe ve Sevde binti Zem'a (r.anha) ile

Evlenmesi

Peygamberliğinin on birinci yılında yani Hatice (r.anha)'nın vefat ettiği yıl Rasulullah (s.a.v.) evlenmeyi düşündü. Yaşı elli idi. En yakın arkadaşı ve erkeklerden kendisine iman eden ilk kişi olan Ebu Bekir'in kızı Aişe'yi istedi. Nikahı kıyıldığı zaman Aişe henüz altı yaşında idi. Üç yıl onunla evlenmedi. Hicretten sonra dokuz yaşına girinceye kadar bekledi. Ancak bu iki sene zarfında, Sevde binti Zem’a ile nikahlandı. Bu hanım, Habeşistan'a hicret eden müslümanlardan Es-Sukran bin Amr bin Abdü’ş-Şems'ten dul kalmıştı. Daha sonra beraberce Mekke'ye döndüler ve bir müddet sonra Abdü’ş-Şems vefat etti. Sevde (r.anha) kocası ile birlikte müslüman olmuş, hicret etmiş, birçok meşakkatlara katlanmış, kocasının karşılaştığı eza ve cefalarla o da karşılaşmıştı. Kocasının vefatından sonra Allah Rasulü onunla evlendi. Sevde anamızın ne güzelliği, ne yüksek bir makamı ne bir zenginliği ve ne de zevk alınabilecek yönü vardı. Anlaşılıyor ki Sevde anamızla evlenmesi, onu korumak ve mü’minlerin anası olmasını sağlamaktı. Hicret ettikten sonra Sevde annemizin evini mescide yakın yaptırdı. Bu ev, Rasulullah'ın hanımları için yaptırdığı ilk evdi.

Hicretin birinci yılında Ensar ve Muhacirler arasında kardeşliği tesis ettikten sonra, Sevde binti Zem’a'nın evinin yanında, caminin etrafında Aişe için de bir ev yaptırdı ve onu oraya yerleştirdi. Böylece yardımcısı ve arkadaşı Ebu Bekir'in, kızının yanına gelmesini ve her zaman evini ziyaret etmesini ağladı.

Hafsa (r.anha) İle Evlenmesi

Hicretin ikinci yılında Bedir Gazvesinden sonra ve Uhud Harbinden önce Ömer b. el Hattab'ın kızı Hafsa (r.anha) ile evlendi. Annemiz Hafsa, İslâm'a ilk girenlerden Haniş'in hanımı idi. Rasulullah onunla evlenmeden yedi ay önce kocası vefat etmişti. Ömer'in kızı Hafsa annemizle evlenmesi ile diğer yardımcısı ve arkadaşı Ömer'in, evine kızının yanına kolaylıkla gelip gitmesini sağlamış oluyordu. Aişe ve Hafsa (Allah onlardan razı olsun) ile evliliği, iki yardımcısının kızı ile evliliğidir. Ebu Bekir ve Ömer, (Allah onlardan razı olsun) davette, yönetimde, savaşta ve diğer hususlarda kendisine yardım eden yardımcılarıydı. Yoksa bu iki evliliği, sadece kadınlarla yapılan birer evlilik olarak anlamak doğru değildir. Her ne kadar Aişe (r.anha) annemiz güzel ve genç ise de Hafsa annemiz (r.anha) bu vasıflardan mahrumdu. O halde böyle bir evliliği, cinsi arzuları tatmin etme açısından değerlendirmek doğru olmaz.



Cüveyriye (r.anha) İle Evlenmesi

Rasulullah (s.a.v.), Hicri beşinci yılda Beni Mustalık Gazvesi esnasında el Haris bin Ebu Dırar'ın kızı Cüveyriye ile evlendi. Onunla evlenmesi iki sebebe dayanmakta idi. Birisi; babası ile yakınlık sağlamak, diğeri de onun şerefini yükseltmekti. Cüveyriye annemiz Beni Mustalık esirleri arasında idi. Ensardan birisinin hissesine düşmüştü ve Mustalık oğulları reisinin kızıydı. Esir düştüğü efendisinin kendisini fidye karşılığı serbest bırakmasını istedi. Efendisi, onun kabile başkanının kızı olduğunu bildiği için fazla fidye istedi. Babası fidye ile Rasulullah'a geldi ve Rasulullah (s.a.v.) onu serbest bıraktı. Daha sonra Rasulullah'a iman ettikten sonra Müslüman oldu. Sonra kızı Cüveyriye'yi Rasulullah'a götürdü. Babası Müslüman olduğu gibi o da Müslüman oldu. Rasulullah onu babasından istedi. Babası onu Rasulullah ile evlendirdi. Bu evlilik, bir kabile reisinin kızı ile oldu. Ki söz konusu kabileyi esir almış, onların şerefini alçaltmıştı. İşte bu evlilik, bu durumu ortadan kaldırıp kabile reisinin sevgisini celbediyordu.



Safiye (r.anha) İle Evlenmesi

Bundan sonra Rasulullah (s.a.v.), Hayber zaferini müteakip Yahudi reislerinden Huyey bin Ahtab'ın kızı Safiye annemizle evlendi. Safiye validemizin evlenme olayı şöyle oldu: Kendisi, Hayber kalesinden esir alınan kadınlar arasında idi. Bazı Müslümanlar Rasulullah'a gelerek şöyle dediler: "Ya Rasulullah! Safiye, Beni Kureyza ve Beni Nadir'in başkanlarının kızıdır, ancak senin için uygundur.” Rasulullah onu azad etti ve onunla evlendi. Bununla onu korudu, onu esaret duygusundan kurtardı ve şerefini yükseltti. Rivayet edilir ki, Safiye annemizin Rasulullah ile ilk gecesinde Ebu Eyyub Halid el-Ensari, Allah Rasulü’nün bir suikast ile karşılaşa-bileceği korkusuna kapılmış ve bu nedenle de Hayber'den dönüş yolunda çadırının yanında kılıcı ile nöbet beklemişti. Çünkü Rasulullah onun babasını, kocasını ve kavmini öldürtmüştü. Sabah olunca Rasulullah onu gördü ve ona: Sana ne oluyor? dedi. Cevaben şöyle dedi: Bu kadının seni öldüreceğinden korktum. Çünkü sen onun babasını, kocasını, kabilesini öldürttün. Bunun üzerine Allah Rasulü ona güven verdi. Safiye anamız Rasulullah (s.a.v.)'ı, sadakatla ölünceye kadar beklemiş ve sadık kalmıştır.



Meymune (r.anha) İle Evlenmesi

Rasulullah (s.a.v.) Hicretin sekizinci yılında Abbas bin Abdülmuttalib'in hanımı Ümmü'l Fadl'ın kız kardeşi Meymune validemizle evlendi. Bu evlenme Umretü'l Kaza sırasında oldu. Bu sırada Meymune 26 yaşında idi. Meymune, evliliğinde Ümmü'l-Fadl'ın vekili idi. Meymune (r.anha) umrede Müslümanların durumunu görünce İslâm'a yöneldi. Abbas (t), durumu Rasulullah ile konuştu, onunla evlenmesini teklif etti ve Rasulullah (s.a.v.) evlenme taklifini kabul etti. Günler, Hudeybiye antlaşma metinlerinin yazıldığı üç gün idi. Allah Rasulü Meymune ile evliliğini, kendisi ile Kureyş arasında anlaşma ortamının artması için bir vesile olarak kullanmak istedi. Kureyş'in elçileri Süheyl bin Amr ve Huveytıb b. Abdü'l Uzza geldiklerinde; “artık ziyaret günü bitti, buradan çık” demişlerdi. Bunun üzerine Allah Rasulü (s.a.v.) onlara şunu söyledi: “İster misiniz sizin aranızda güveyi olayım ve ilk gecemi geçireyim; sizlere, sizin de bulunacağınız bir yemek vereyim.” Ona şöyle cevap verdiler: “Bizim, senin yemeğine ihtiyacımız yok, buradan bir an önce çık.” Rasulullah bir şey söylemeden çıktı, Müslümanlar da O’nun arkasından çıktılar.



Zeyneb Binti Huzeyme ve Ümmü Seleme

(r.anhüma) İle Evlenmesi

Zeyneb binti Huzeyme ve Ümmü Seleme; ashabından savaş meydanlarında şehid olan iki adamın hanımlarıydı. Zeyneb binti Huzeyme, Bedir'de şehid olan Ubeyde bin el-Haris ibni el-Muttalib (r.a.)'ın hanımıdır. Zeynep annemizin hiç güzelliği yoktu. Ancak iyiliği ve ihsanı ile tanınmış bir hanımdı, hatta miskinlerin annesi lakabı takılmıştı. Rasulullah, Bedir Harbinde kocasının şehid olmasından sonra, hicri ikinci yılda onunla evlenmişti. Rasulullah ile ancak iki yıl kalmış ve Allah (c.c.) onun ruhunu kazbetmiştir. Hatice'den sonra vefat eden ilk hanımıdır.

Ümmü Seleme Ebu Seleme'nin hanımı idi. Kocasından, kendisinin birçok çocuğu vardı. Ebu Seleme (r.a.) Uhud'da yara almış, daha sonra yarası iyileşmişti. Allah Rasulü (s.a.v.) Beni Esed Harbinde onu kumandan yaptı. Onları yendi ve Medine'ye ganimetle döndü. Daha sonra Uhud'da aldığı yaralar deşildi. Bu yaralarla vefat etti. Ölüm yatağında iken Rasulullah (s.a.v.) yanına geldi ve onu ziyaret etti; yanı başında vefat edinceye kadar bekledi ve ona dua etti. İki gözü yaşla doldu. Allah Rasulü, Ebu Seleme'nin vefatından dört ay sonra Ümmü Seleme'ye evlenme teklif etti. Ümmü Seleme, çocuklarının çokluğu dolayısıyla özür beyan etti. Rasulullah onunla evleninceye kadar teklifine devam etti; böylece, onun çocuklarına bakma ve onları yetiştirme işlerini üzerine aldı. Bu iki hanımla Rasulullah'ın evleniş gayesi, vefat eden kocalarından sonra onların geride bıraktığı çocuklarına sahip çıkmaktı.

Ümmü Habibe (r.anha) ile Evlenmesi

Ebu Süfyan'ın kızı Ümmü Habibe (r.anha) mü’mine olarak İslam için kocasıyla Habeşistan'a hicret etti. Daha sonra kocasının mürted olması üzerine İslam uğrunda sabretti ve dinini değiştirmedi. Asıl adı Remle olan Ümmü Habibe, Mekke'nin efendisi ve müşriklerin lideri olan Ebu Süfyan'ın kızıdır. Rasulullah'ın halasının oğlu Ubeydullah bin Cahş el-Esedi'nin karısı idi. Ubeydullah Müslüman oldu, hanımı da Müslüman oldu. Babası ise kafir idi. Babasının işkence edeceğinden korkarak, hamileliğinin son günlerinde olmasına rağmen kocası ile Habeşistan'a hicret etti. Hicret yolunda kızı Habibe binti Ubeydullah'ı dünyaya getirdi, böylece; ona, Ümmü Habibe künyesi verildi. Ancak kocası Ubeydullah b. Cahş, Habeşlilerin dini olan Hıristiyanlığa geçti. Karısı Remle'nin de İslam'dan dönmesi için uğraştı ise de başaramadı; Ümmü Habibe ise müslümanlığında ısrar etti. Sonra Rasulullah, Necaşi’ye kendinin vekili olarak evlenmek üzere Ümmü Habibe'yi istemesi için haber yolladı. Necaşi, durumu Ümmü Habibe'ye haber verdi. Ümmü Habibe ise Halid ibni Said el-As'ı evliliği için kendisine vekil tayin etti. Böylece, Rasulullah'ın vekili Necaşi ile Ümmü Habibe'nin velisi Halid ibni Said el-As olmak üzere nikah akdedildi. Hayber Gazvesinden sonra Habeş muhacirleri geri döndüklerinde, Ümmü Habibe de döndü ve Rasulullah'ın evine girdi. Medine şehri Rasulullah'ın bu düğününde toplandılar. Onun evinde ikamet etti.



Zeynep binti Çahş (r.anha) ile Evlenmesi

Rasulullah (s.a.v.)'in Zeynep binti Cahş (r.anha) ile evlenmesi teşriî açıdan birçok yönü bulunan bir evliliktir. Bunlar:

A- Evlenmede erkek ile kadın arasındaki denkliğin bulunmasını gerektiren geleneği yıkıyordu. Halasının kızını -ki Kureyş'in ileri geleni idi- kölelikten azad edilen birisi ile evlendiriyordu.

B- Arap adetlerine göre bir kişinin evlatlığı onun oğlu gibi sayılıyordu ve evlatlığının karısı ile evlenemezdi. Bu evlilikle Allah Rasulü, bir kişinin evlatlığının boşadığı kadınla evlenememesi düşüncesini yıkıyordu.

Zeyneb binti Cahş; Rasulullah (s.a.v.)'ın halası, Abdulmuttalib'in kızı Umeyme'nin kızı idi. Hz. Zeynep, O'nun gözü önünde ve gözetiminde yetişmişti. Bu nedenle Zeyneb Rasulullah için bir kız veya küçük bir bacı gibi idi. Onu çok iyi tanıyor, Zeyd'le evlenmeden önceki durumunu, çekici olup olmadığını iyi biliyordu. Rasulullah, çocukluğuna ve gençliğine kadar küçük yaşından beri ona şahid olmuştu. O, Rasulullah için meçhul değildi; adeta kızı gibi biliyordu onu. O'nu, azadlısı Zeyd ile evlendirmek istediğinde kardeşi Abdullah bin Cahş karşı çıktı. Bu karşı geliş iki şeyden kaynaklanıyordu:

a-) Zeyneb (r.anha) Kureyşli ve Haşimi idi.

b-) Rasulullah'ın halasının kızı idi. Nasıl olurda Hatice (r.anha)'nın köle olarak alıp daha sonra azad ettiği bir kişi ile evlenecekti. Bunu, Zeyneb'e büyük bir ar gördü. Arabların yanında da bu, büyük bir ar sayılırdı. Şereflilerin şerefli kızları, kölelikten kurtulsalar da kölelerle evlenemezlerdi. Ama, Rasulullah istiyordu ki bu tür gelenekler yıkılsın. Ve insanlar bilsin ki üstünlük Arab Acem olmakta değildir. Üstünlük takvalı olmadadır. Allah'ın şu sözü anlaşılmalıydı:

"Şüphesiz, sizin en ekreminiz Allah katında takvalı olanınızdır."

Rasulullah (s.a.v.) bu türden bir itirazın akrabalarının dışındaki bir kadından gelmesini hoş karşılamıyordu. Halasının kızı Zeyneb binti Cahş'ın, Arabların bu çirkin geleneklerinden kurtulma onurunu yüklenmesini istiyordu. Bu, onların adetlerinin yıkılışı olacaktı. İnsanların söyleyeceğinden korktuğu sözlere, ancak onun dayanabileceğini düşünüyordu. Kendisinin büyüttüğü, Arapların adet ve geleneklerinin gölgesinde yetişmiş olan Zeyd (r.a.)'in, diğer çocuklar gibi bu verasete sahip olma hakkının bulunmasını istiyordu. İşte bu zat Zeyneb'le evlenecekti. O, yüce Şari’nin, evlatlıklarını çocukları olarak görenler için hazırladığı bir olaya hazırlanmış oluyordu. Rasulullah (s.a.v.), Zeyneb'in ve kardeşi Abdullah'ın kabul etmeleri için ısrar etti. Zeyneb (r.anha) ve kardeşi Abdullah, Zeyd ile evlenme olayının gerçekleşmemesi için direndiler. Bunun üzerine Allah (c.c.), şu ayeti inzal buyurdu:

"Bir mü’min erkek ve kadın için, Allah ve Rasul'ü, bir işe hükmettiğinde, o işlerinde, kendileri için, muhayyer değillerdir (seçme hakları yoktur). Kim Allah ve Rasulü’ne isyan ederse o, apaçık delalet içindedir. "

Bundan sonra, Zeyneb ve Abdullah için bir seçenek kalmadı ve "biz bunu kabul ediyoruz ya Rasulullah" dediler. Rasulullah mihrini verdikten sonra gerdeğe girdiler. Ancak Zeyneb ve Zeyd'in evlilikleri istenildiği gibi devam etmedi; sıkıntılar ve hoşnutsuzluklar başladı. Allah ve Rasulü’nün olmasını istediği bu evliliğe, Zeyneb'in gönlü yatmamıştı. İsteklere boyun eğmemişti, bu evliliğe karşı yumuşak olmamıştı. Bilhassa Zeyd'e karşı gururlu idi; bir köleye rıza gösteremiyordu. Zeyd’e sıkıntılı bir hayat yaşatıyordu. Zeyd (r.a.), bu durumu kaç sefer Rasulullah'a anlattı; kötü muamelesini izaha çalışarak defalarca Rasulullah (s.a.v.)'tan onu boşamak için izin istedi. Ancak Rasulullah (s.a.v.) eşini elinde tut diyordu. Öte yandan Allah’tan Rasulü’ne gelen vahiy, Zeyd'in boşamasından sonra Zeyneb'in kendisinin olacağını bildiriyordu. Muhammed, oğlunun karısı ile evlendi denilmesinden korktuğundan bu olay, kendisine çok ağır geldi. Kendisini ayıplayacaklarından korkuyordu; çünkü Zeyd, O'nun evlatlığı idi. Bundan dolayı Zeyd'in boşamasını istemiyordu. Fakat Zeyd (r.a.), Zeyneb'i boşamak için ısrar etti. Zeyd Zeyneb'i boşadıktan sonra Zeyneb'in kendisiyle evleneceğini Allah'ın vahyettiğini bildiği halde: "Eşini yanında tut Allah'tan kork" diyordu. Bunun üzerine Allah Rasulü’ne Rabbin'den bir itab geldi. Yani yüce Allah Rasulü’ne şöyle diyordu: Ben sana, Zeyneb'in evleneceğin kadınlardan birisi olduğunu bildirdiğim halde sen, Allah'ın açığa vuracağı şeyi içinde gizliyorsun. Bu husus ayette şöylece yer alıyordu:

"Fakat Allah'ın açığa vuracağı şeyi içinde gizliyordun." Ayette de belirtildiği üzere Allah Rasulü, evlatlığının boşadığı hanımın daha sonra kendisinin hanımı olacağını bildiği halde bunu gizliyordu. Allah'ın sonradan açığa vurduğu şey de işte budur. Yani evlatlığının boşadığı hanımı ile evlenmesi mutlaktır, değişmez.

Rasulullah (s.a.v.)'in, daha sonra vahiyle açıklanacak olan şeyi gizlemesinin nedeni şuydu: Arablarda, evlatlıklar neseb ve miras hususunda eve aittirler. Çocuklarına ait olan tüm haklar evlatlıkları için de geçerli idi; mirasta ve nesebin haramlılığı gibi tüm hususlarda aynen öz çocuklar gibi işlem görürlerdi. İşte bunun içindir ki Allah Rasulü’ne, evlatlığının boşayacağı hanımıyla kendisinin evleneceği vahyedilince; Zeyd’in Zeyneb'i boşama yönündeki tüm ısrarlarına, Zeyneb'den şikayetçi olmasına, aralarında bir sıcaklığın bulunmamasına, evlendikleri günden beri evlilik hayatının uyumsuz bir şekilde sürdüğünü bildirmesine rağmen Zeyd’e hanımını elinde tutması ve boşamaması için ısrar etti. Ancak Zeyd boşanmada ısrar edince Rasulullah ona izin verdi. Rasulullah'ın Zeyneb'le evleneceğinden hem kendisinin hem de Zeyneb'in haberi olmaksızın Zeyneb'i boşadı. Ahmed, Müslim ve Nesei'nin Süleyman b. el-Muğire yoluyla Sabit’ten, onun da Enes'ten rivayet ettiğine göre: “Zeyneb iddetini doldurduğu zaman Rasulullah (s.a.v.) Zeyd’e Zeyneb’i çağırmasını söyledi. Zeyd şöyle anlatıyor: Hemen Zeyneb'e gittim ve Zeyneb'e: “Seni müjdeliyorum, Rasulullah seni çağırıyor. Rasulullah beni sana gönderdi ve gelmeni istedi.” Zeyneb şöyle dedi: “Allah bana emretmedikçe bir şey yapmayacağım.” Gitti mescidine girdi ve bu sırada Kur'an indi, Rasulullah da izinsiz olarak gelip Zeyneb'in yanına girdi. Allah Rasulü Zeyneb'in yanına girdiğinde ilgili ayetin şu kısmı nazil olmuştu:”

“Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz, onu, sana nikahladık ki, bundan böyle evlatlıkları kadınları ile ilişkilerini kestikleri zaman, o kadınlarla evlenme hususunda, mü’minlere bir güçlük olmasın."

Şayet Zeyneb, Rasulullahla evleneceğini daha önce bilseydi, ben Rabbim'in emirlerini bekliyorum, yani O'nunla evlenmeyi tercih ediyorum demezdi. Şayet Zeyd, onu boşadıktan sonra Rasulullahla evleneceğini bilseydi, seni müjdeliyorum demezdi. Dolayısıyla bu evliliğin sebebi, mü’minlerin evlatlıklarının boşadığı hanımlarla evlenmelerinde bir sakınca olmadığını göstermek içindir.

İşte Rasulullah'ın, hanımları ile evlenme hadiseleri bunlardan ibarettir. Görülüyor ki, hemen hemen bütün evlilikler, sadece evlenme gayesinin ötesinde başka gayeleri gütmektedir. Böylece, Rasulullah'ın dört hanımdan fazla hanımla evliliğinin sebebi ve dört kadından fazla kadınla evlenmesinin yalnızca kendisine ait bir özellik olmasının anlamı ortaya çıkmış oluyor. Elli yaşını aşmış olan Allah Rasulü’nün dört kadından fazla kadınla evlenmesi, sadece cinsi arzularını tatmin etmek için çaba gösteren bir adamın davranışları olarak kesinlikle düşünülemez. Zira onun asıl meşgalesi risalet ve devlet işleri ile uğraşmaktır. O, Rabbinin risaletini tüm dünyaya ulaştırmak, içerisinde yaşadığı toplumu bir ümmet haline getirmek, bu risaletle halkını kalkındırmak için uğraşıyordu. Hayattaki tek gayesi, Allah'ın risaletini dünyaya taşımak, toplumun eski halini bütün özellikleriyle değiştirerek yepyeni bir toplum ve devlet ikame etmekti. Zira O, İslam daveti için insanların her türlü davranışlarına katlanmış ve bu uğurda önüne konan dünyaları reddetmişti. Zihni sürekli olarak, ümmeti kalkındırmak, yepyeni bir devlet ve toplum kurmakla meşgul olan bir kimsenin kadınlarla meşgul olması mümkün değildir. O'nun kadınlarla meşgul olacak zamanı yoktur. Her yıl bir kadınla evlenmiş olması ancak daveti taşımak içindir. Zira onun evlilik hayatından faydalanması herhangi bir insanın evlilik hayatından farklı değildi.






TAKİYYUDDİN EN-NEBHANİ
 
Üst