Nereye Kadar?

Makbule ÖTÜKEN

Onursal Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
532
Tepkime puanı
0
Puanları
0
NEREYE KADAR?

Ülkemiz manzarasına şöyle bir göz attığımızda; insanın içini karartan çirkinlikler kadar, umutlarımızın yeşermesine geçit vermeyen, ayrık otlarının boyutu da giderek artmaktadır.


Bunun inkar edilecek görmezden gelinecek bir tarafı yoktur.


Devletin halka dönük yüzü kamu hizmetleridir. Eğer bir ülkede kamu yönetimi tamam değilse, o ülkede bir şekilde A’dan Z’ye her şey olumsuz etkileniyor demektir.


Bu konuda bir kanaat edinmek için her hangi bir daireye, bakanlığa, kamu iktisadi kuruluşuna ya da yerel yönetime işiniz olmasa bile uğramaya yeter...


Bir de yapmak ve sonuçlandırmak durumunda olduğunuz işiniz varsa, işte o zaman yandığınızın günüdür!..


Açıkçası kamu yönetimi baştan aşağı laçka! Hatta ha çöktü ha çöküyor…


Sizin anlayacağınız; sorumsuzluk, ilgisizlik hatta başıbozukluk almış başını gitmektedir.


Kamu yönetiminde en çok yapılan ne yazı ki; bol keseden zaman harcama, elektrik tüketimi ve bitmek bilmeyen çene çalmalardır.


Bir bakıyorsunuz; personel sayısından geçilmiyor ama ortada üretilen bir doğru dürüst bir hizmet yok. Zaten çoğu zaman derdinizi, meramınızı anlatacak birini dahi bulmakta zorluk çekiyorsunuz.O ona gönderiyor, bir diğeri de öbürüne!


Hizmet almak için birine gidiyorsunuz, o sizi başka bir yere gönderiyor. Oraya gidiyorsunuz, ya makamda bulabildiğiniz biri yok ya da bulsanız bile sorununuz orada da tıkanıp kalıyor.


En sonunda illallah çekip kaçıyorsunuz. Dahası; bazı hizmet birimlerinde personel arasında öyle ‘abuk -subuk’ şakalaşmalara ve öyle davranış biçimlerine rastlıyorsunuz ki, ben nereye geldim diye isyanlara oynuyorsunuz.


Kimselere de bir şey diyemiyorsunuz. Çünkü halka hizmetle görevli olanlar,öylesine dejenere olmuşlar ki, hemen zeytinyağı misali sizden üstün çıkıp ya azarlamaya kalkarlar, ya da en azından “bu kadar paraya bu kadar iş deyip” kestirip atarlar. Daha ne istiyorsunuz? Aç mısınız,açta açıkta mısınız?


Sırtını bir yerlere dayayanlar, ya da haksız yere atandığı makamların meddahlığını üstlenenler daha da pervasızlaşıp neredeyse sizi hırpalamaya kadar işleri vardırırlar.


Uzatmayalım. Bunlar bildiğimiz şeyler?


Asıl önemli olan ve sorulması gereken ise; devletin temeli olan kamu yönetiminin neden böyle bu derece yozlaştığı konusudur. Bizler de çalıştık. O yollardan bizler de geçtik. Ama gerek yöneticilerimiz ve gerekse çalışanlar olarak; aza kanaat edip, verimli çalışmayı öne çıkardık…Vatandaşı canından bezdirmedik! Bugün git yarın gel havalarına girmemeğe özen gösterdik.


Şimdi ki, olumsuz tablonun gerçek sorumluları kimlerdir sorusunun yanıtı: Kamu yönetimindeki Bakanın müdüre, müdürün amire, amirin memura söz geçiremediği, iş yaptıramadığı bir mekanizmanın sorumluları ; etkin bir yönetim mekanizması oluşturamayan siyasal iktidarlardır.


Bir bakıyorsunuz; kimi personel geçici işçi, parti ya da bakan kanalıyla istihdam edilmiştir. Daimi işçi, geçici personel yine partiden gelen ya da Bakanın, başbakanın listesinden gönderilen partili insanlardır. Hatta parti delegeleridir. Delege değilse delegelerin çocukları, eşleri, kızları veya oğulları hısımları akrabalarıdır.


Danışmanlar, müdürler, müsteşarlar yine siyasi tercih ve saikler nedeniyle atanan insanlardır.


Sonuçta bir bakıyorsunuz; bir kamu kurumundaki personelin büyük çoğunluğu ihtiyaç olmadığı halde sırf partilileri tatmin amacıyla yapılan gereksiz istihdamlardan oluşmaktadır.


Yerel yönetimler de ne yazık ki; bu hastalığın girdabında, verimsizlik denizinde çırpınmaktadır.


Tabi bu hastalık sadece bu günkü hükümetle sınırlı bir konu değildir. Her gelen hükümet; aynı yoz anlayışı sahiplenmekte ve kamu hizmetlerinin hantallığı,ekonomiye verdiği ağır yük ve verimsizliği, dağınıklık ve laçkalığı katmerlenerek sürüp gitmektedir.


Kanımca siyasal iktidarların güven yitirmesinin en büyük nedenlerinde biri de kamu yönetimindeki iç karatan manzaralar ve halka sırtını dönen boş gezenler ordusudur.! Uzatmayalım. Zaten kamu yönetiminin içler acısı hali ciltler dolusu kitaba yetecek nitelikte materyallerle doludur.


Peki; böyle geldi böyle mi gidecek? Böyle giderse ortada ne etkin bir devlet yapılanması ne de devlete güvenecek insanı mumla arar hale geleceğiz.


Kamuoyu araştırmalarında hükümete duyulan güvenin %18’lere düşmesinin elbette birçok nedeni vardır. Ancak bence ana neden; kamu yönetimindeki derin yozlaşmadır.


Bu yozlaşmayı önce frenlemenin, sonra da söküp atmanın ve etkin bir kamu yönetimi oluşturmanın yolu öncelikle siyasi sistemin sorgulanarak, siyasi reformlara öncelik verilmesiyle olanaklaşacaktır…


Peki; bunu nasıl ve kimlerle yapacağız. Sistemden beslenenler, sistemle siyaset yapmayı alışkanlık haline getirenler, milletin vekilliğini ikinci bir kazanç kapısı sayanlar; kendilerini de dönüştürecek bir değişime izin verirler mi? Hiç sanmıyorum.


Demek ki daha tam olarak dibe vurmadık.


Baksanıza; günlerdir, haftalardır artık mecliste nisap da sağlanamıyor.


Peki; milletin vekilleri görev ve sorumlulukla hareket etmezse; bunların eliyle atanan görevlilerden nasıl hizmet ve sorumluluk bekleyeceğiz?


Ancak her şeye rağmen çaresiz değiliz. Çare vardır ve bu çareyi biz bulmazsak; bir yerler bizi buna zorlar. Sonra da ‘vesayete hayır’ diye bağırmağa başlarız!


 
Üst