Ney'de Tavır ve Aziz Dede Tavrı

Firuze

Dost Üyeler
Katılım
18 Tem 2011
Mesajlar
1,270
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Maviliklerde
Ali SARIGÜL

Sazda tavrı; bir sazın icrasında sazendenin diğer icracılardan kayda değer biçimde ayrı özellikler göstererek sazını icra etmesi ve bunun bir çizgi oluşturarak sazendenin çıraklarının da aynı üslubu sürdürmesi diye tarif edebiliriz. Ya da saz tekniğinin bir kişilik göstermesi de denebilir. Sazlarını aynı tavırla icra eden sazendeler şüphesiz ayrıntıda kalan farklar göstermekle birlikte sanki hep aynı kişi icra ediyormuş gibi bir izlenime kapılmamıza yol açar ki işte bu tavırdır.

Klasik Musikimizin en önemli ve en eski sazlarından olan neyde de zaman içinde belli tavırlar ortaya çıkmıştır. Özellikle 19. yüzyılda ortaya çıkan belli başlı üç ney tavrı bilinmektedir:

1. Aziz Dede Tavrı

2. Hüseyin Fahreddin Dede Tavrı

3. Hakkı Dede Tavrı (1)

Bu üç ney tavrı da günümüzde kaybolmuş veya kaybolmaya yüz tutmuştur. Ancak bazı neyzenlerde bu tavırların bakiyeleri görülebilir. 19. yüzyılda ortaya çıkan bu üç ney tavrına 20. yüzyılda ortaya çıkan bir ney tavrını daha ekleyebiliriz:

4. Niyazi Sayın Tavrı.

Biz bu yazımızda Aziz Dede ile başlayan Hacı Emin Dede ve Halil Dikmen’le devam eden Aziz Dede tavrı üzerinde durmak istiyoruz. Tekke Tavrı olarak da nitelenen bu tavır yukarıda da belirttiğimiz gibi kaybolmaya yüz tutmuştur. Belli ölçülerde bazı neyzenlerde yaşadığı gözlenebilir. Bizim kendi çevremizden bildiğimiz bu ney tavrının, Hacı Emin Dede’den Dr. Emin Kılıç Kale’ye ondan da çırakları rahmetli hocam Neyzen Polat Kale’ye ve Neyzen Yılmaz Kale’ye intikal ettiğini söyleyebiliriz. Yine günümüzün önemli neyzenlerinden değerli hocam Mahmut Ekrem Vural’da da bu ney tavrının izlerini görmek mümkündür. Ancak bizim bilmediğimiz, ulaşamadığımız özellikle amatör neyzenlerde bu ney tavrının izleri görülebilir.

Günümüze Aziz Dede’den her hangi bir ses kaydı kalmamıştır.”7 Mart 1905’te sabah namazının ardından ne yazık ki hiçbir nağmesi zaptedilemeyen ‘hoş sâdâ’lar bırakarak göçmüştür.”(2) Büyük Ney virtüözü olan Neyzen Aziz Dede’den ney edebiyatımıza armağan edilen ve Neyzen Hacı Emin Dede ile zirveye çıkan bu muhteşem ney tavrı konusunda aktarılan rivayetlerden ve çıraklarının ses kayıtlarından yola çıkarak bir sonuca varabiliriz.

“Aziz Dede bir efsaneydi; gözlerini kısıp başparesi bıyıklarının altında kaybolan neyini üflemeye başladımı yer gök kulak kesilirdi.”(3)

“Salim Bey’den çok şey öğrenen Aziz Dede’yi dinleme şansına erişenler, Hakkı Süha Gezgin’in yazdığına göre onun on neyzene bedel olduğunu söylermiş. Üflemeye başladığı zaman, dinleyenlerde neyin yarılıp parçalanacağı vehmi uyanırmış Hatta bir donanma gecesi bando çalarken mansuruyla ortaya atılıp Giuseppe Verdi’nin La Traviata operasından bir parçayı kusursuz bir biçimde üflemiş. Ali Rıfat Bey, Hakkı Süha’ya bu sahneyi anlatırken ‘O kadar gürültülü, gümbürtülü sazlar arasında Dede’nin neyi bir havai fişek parlaklığıyla ortalığı kamaştırıyordu2 demiştir.Rivayete göre bir sabah , ezandan sonra Dolmabahçe’de üflediği neyin sesi Üsküdar’dan işitilmiştir. Mansur’dan çıkardığı ses hem böylesine gür, hem de yumuşak ve sıcakmış.”(4)



Aziz Dede’nin ölümsüz çırağı Neyzen Hacı Emin Dede ile Aziz Dede tavrı bütün ihtişamıyla devam etmiştir. Çok şükür ki Hacı Emin Dede’nin ney icrasına ait elimizde bir ses kaydı mevcuttur(4). O tek ses kaydı bile Aziz Dede tavrı’nın ne olduğu konusunda bize çok önemli ip uçları vermektedir.

“Emin Dede’nin bazan da ders esnasında birden coşup ilhamının saltanatlı enginlerine açıldığını hatırlatan Hakkı Süha, o zaman dinleyenlerin kendilerini bir rüya alemine girmiş gibi hissettiklerini, gözlerinin önünde adeta lav çağlayanlarının uçuştuğunu ve kalplerin ışıktan oklarla delik deşik olduğunu anlatıyor.”(5)

“Emin Dede’yle hoca-talebe ilişkisi yıllarca devam eden Saadettin Kaynak bir gece Haseki’deki Kadiri dergahında, zikir ortasında, arkadaşlarıyla birlikte okuduğu Hüzzam Durak’ı ve Emin Dede’nin şah neyiyle yaptığı taksimi hiç unutmamıştır. Aynı durağı bir seferinde de bestekarı Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin Kadirhane haziresindeki mezarı başında okumuşlardır.saadettin Kaynak, Emin Dede tarafından o gün yapılan taksimi dostlarına anlatırken kullandığı ifade dikkat çekicidir. -zemzemeleri bir şelale gibi akıyordu”(6)

“Neyzen Halil Can 1943 yılı Ağustosunda bir vesileyle Ankara’dan İstanbul’a gelmiş ve bir Pazar günü arkadaşı Selim Aru’yla birlikte hocasını ziyarete gitmişti. Eve yaklaştıklarında mevsim yaz olduğu için açık bırakılmış pencerelerden taşıp adeta çevreyi tutuşturan yakıcı ney nağmelerini işittiler.”(7)

Ahmet Hamdi Tanpınar Huzur adlı romanında Hacı Emin Dede’yi romanın baş kişilerinden birisi olarak işlemiştir. Bu romanda Emin Dede’nin ney üfleyişini şu satırlarla anlatır:

“Ve ney üflüyordu. Ney yapıcı ve yıkıcı hilkatin sırrı olmuştu. Her şey, bütün kainat onun nefesinde şekilsiz bir oluş içinde değişiyordu. Ve kendisi külçelendiği yerden belkemiğinde olan bu ameliyeyi büyük bir tevekkülle seyrediyordu. Orada bir umman kabarıyor, burada bir orman kül oluyor, yıldızlar birbirleriyle öpüşüyorlar, Mümtazın elleri erimiş baldan imişler gibi dizinden aşağı akıyordu”(8)

Huzur’dan ve diğer kaynaklardan bu alıntıları uzatmak mümkün. Ancak bu aktarılanlar bile Emin Dede’nin ney icrası ve dolayısı ile Aziz Dede tavrı hakkında bir fikir vermede yeterlidir kanımızca.

Hacı Emin Dede’den sonra Aziz Dede tavrını devam ettirme konusunda bayrağı Neyzen Halil Dikmen teslim alır. Halil Dikmen de geleneğe ve hocası Emin Dede’ye sonuna kadar bağlı kalarak bu muhteşem ney tavrını sürdürür. Elimizde Halil Dikmen’e ait ses kayıtları mevcuttur. Bu kayıtlardaki ney tavrı nerdeyse hocası Hacı Emin Dede’nin ney tavrına tıpatıp benzemektedir. Halil Dikmen’in öğrencisi Neyzen Ahmet Yakupoğlu hocası hakkında şunları söylüyor:

“Aman yarabbi ! Kamış aynı kamıştı, fakat onun çıkardığı ses nerede, benim ki nerede? Mevlana’dan mı geliyordu, Meragi’den mi, Itri’den mi? Bir esrar ki bilinmez! Öyle süslemeler ve öyle çarpmalar yapıyordu ki, mucize gibi bir şeydi! Ağzım açık dinleyip bakakaldım ve o günden sonra teslim oldum kendisine.”(9)

Neyzen Halil Dikmen’den sonra sahneye bu gün yaşayan en büyük neyzen olan Niyazi Sayın çıkmıştır. Kanımızca Niyazi Sayın’ın ney tavrında her ne kadar hocası Halil Dikmen’in izlerini, dolayısı ile Aziz Dede’nin ney tavrının renklerini görsek de yine de Niyazi Sayın’ın tavrı yeni bir tavırdır ve bu tavır günümüzde tüm ney dünyamıza damgasını vurmuştur. Ve nerdeyse diğer ney tavırlarını silmiştir. Artık günümüz neyzenleri az çok ama bariz şekilde Niyazi Sayın’ı andıracak şekil de ney üflemektedirler.

“Yaşadığı kültür muhitinde hocalarından muhteşem bir geleneği titizce koruma şuuruyla birlikte devralan Niyazi Bey, bu gerçeğin gözden kaçırılmaması için getirdiği yeniliğin abartılmaması gerektiğini, yaptığının Halil Dikmen’den öğrendiği üslûba Tanburi Cemil Bey sevgisini ilave etmekten ibaret olduğunu söylese de ney icrasında yeni kalıplar ve pozisyonlarla bir dönüm noktası teşkil ettiği , bu mânâda geleneği kendi içinde yenilediği ortak kanaattir. Yani artık neyde bir Niyazi sayın öncesi ve Niyazi Sayın sonrasından söz etmek gerekir. Tekke Tavrı, Niyazi Bey’den sonra büyük ölçüde terkedilmiş gibi görünüyor...Perdeleri büyük bir titizlikle kullanması, nefes hakimiyeti ve benzersiz legatosuyla şimdiden musiki tarihimizde seçkin bir yer edinen Niyazi Bey’in eskilere nazaran ‘daha esnek ve nüanslı, daha lirik, yerleşik kalıplara daha az bağımlı üslûbu’, bu gün bir ekolün üslûbudur, Niyazi Sayın ekolünün..”(10)

Buraya kadar yazdıklarımızdan ve elimizdeki Hacı Emin Dede ve Halil Dikmen’e ait ses kayıtlarının incelenmesinden edindiğimiz sonuca göre Aziz Dede tavrı hakkında şunları söyleyebiliriz:

Aziz Dede tavrı her şeyden önce çok güçlü(fort) üflemeyi esas alıyor. Bunun yanında bol çarpmalı ve süslü bir üfleyişe dayanıyor. Baskıları belirgin, vurgulu,parlak, nüanslı, yakıcı, neyin olanaklarını sonuna kadar zorlayan bir ney bir tavrıdır bu. O, mızmız değil ben buradayım diyen bir ney tavrıdır ki Aziz Dede’nin öğrencisi olan Neyzen Tevfik Kolaylı’da da bunu görmek mümkündür.Hacı Emin Dede’nin öğrencilerinden Dr. Emin Kılıç Kale bu tavrı tarif ederken “Üflerken, ney cayır cayır yanacak” derdi.

Sonuç olarak; derin bir aşkı ve arayışı yansıtan, deruni duyguları ifade etmeye son derece elverişli, Hacı Emin Dede’nin Huzur romanındaki ifadesiyle, sanat yapanların değil dua edenlerin meşrebine uygun bir ney tavrı Aziz Dede tavrı. Kaybolmuş olmasına ney dünyamız ve klasik musikimiz adına ne kadar esef etsek azdır.


DİPNOTLAR:

(1) Ney Metod-Süleyman Erguner-İstanbul, 1986

(2) Neyin Sırrı Hâlâ Hasret-Beşir Ayvazoğlu- İstanbul,2002

(3) Age.

(4) Hacı Emin Dede’nin Saadettin Kaynak ile yaptığı ve Colombia Plak tarafından kaydedilen Hüzzam Durak

(5) Neyin Sırrı Hâlâ Hasret-Beşir Ayvazoğlu- İstanbul,2002
 
Üst