Ortak Açıklama Mı ? Teslimiyet Mi ?

Kamil Özkaloğlu

Onursal Üye
Katılım
6 Ara 2008
Mesajlar
359
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ORTAK AÇIKLAMA MI?
TESLİMİYET Mİ?

Bir süredir ortak açıklama gündemi meşgul etmekteydi...

Nihayet dün (11 Şubat, 2014) Kıbrıslı Rumların ve Kıbrıs Türklerinin Liderleri bir araya gelerek yeniden başlayacak görüşmelerin temelini oluşturacak ön koşullarda mutabık kalarak ortak açıklamalarını yapmışlar...

En sonda söylenecek olanı peşinen söylemek gerekirse; ortak açıklamanın maddelerini tartışmanın Kıbrıs Türkleri açısından hiçbir önemi yoktur.

Çünkü bu anlaşma ile Kıbrıs Türklerinin DEVLETİ (KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ) çeke çeke elinden alınmaktadır. Kıbrıs Türk Halkının egemenliği çalınmaktadır. Anayasamızda Devlet ve egemenlik için şöyle denilmektedir:

Devletin Bütünlüğü, Resmi Dili, Bayrağı, Ulusal Marşı ve Başkenti

Madde 2

(1)Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti, ülkesi ve halkı ile bölünmez bir bütündür.

(2)Resmi dil Türkçe'dir.

Egemenlik Madde 3

(1) Egemenlik, kayıtsız şartsız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yurttaşlarından oluşan halkındır.

(2) Halk, egemenliğini, Anayasanın koyduğu ilkeler çerçevesinde, yetkili organları eliyle kullanır.

(3) Halkın hiçbir zümresi, kesimi ve kişisi, egemenliği kendine mal edemez.

(4) Hiçbir organ, makam veya merci, kaynağını bu Anayasa'dan almayan bir yetki kullanamaz.
Ve bu maddeler değiştirilemez maddelerdir.
Bunun anlamı; ortak açıklamanın imzalanması anayasal suç teşkil etmektedir.

Ortak açıklamada Güvenlik Konseyi Kararları ile Doruk antlaşmalarından söz edilmektedir...


Güvenlik Konseyi Kararları, Birleşmiş Milletler Örgütünün Kıbrıs Türklerine karşı sürdürdüğü düşmanca saldırılarından başka bir anlam taşımamaktadır. Bu kararlar hakkın, hukukun, adaletin değil Kıbrıs'ta saldıranın, öldürenin, katliamlara baş vuranların, Türklere etnik temizlik uygulayanın savunmasını, aklanmasını sağlamak için alınmış kararlardır. Birleşmiş Milletler Örgütünün Güvenlik Konseyi Kararları öyle övünülecek veya Kıbrıs Türkleri için kabul edilebilecek kararlar değil. Sadece bu kararlarla BM örgütünün eli Türk kanına bulaşmıştır. çok açıktır ki BM Güvenlik Konseyi Kararları geçerliliği olmayan ve ayırımcılığı öne çıkaran gerekçelerle alınmış, Kıbrıslı Rumları kayıran kararlardır.

Sözü edilen Doruk Antlaşmaları ise 1977 ve 1979 da gerçekleştirilen görüşmelerde alınmış kararlardır. Neresinden baksanız 36 yıl önce alınmış kararlar. Peki ama o doruk antlaşmalarında Federasyon çözümünü kabul ederken Kıbrıs Türklerinin durumu ne idi?

Adanın %3'lük bölümüne hapsedilmiş, ağır ambargo ve izolasyonlarla inim inim inlemekte idik. Bugün bu ortak açıklamayı yere göğe sığdıramayanlar o günleri ne çabuk unuttular. Kıbrıs Türk Halkı yine o, yere göğe sığdırılamayan yüksek değerlere sahip batının emperyalist güçleri Kıbrıs Türklerine uygulanan saldırılara seyirci kalmamışlar mıydı? O koşullarda Kıbrıs Türk Halkının Federasyon'u çözüm olarak kabul etmesi normal değil miydi? Yine unutmayalım ki Federasyon Çözümünü o günlerde Rumlar ret etmişti.

Doruk antlaşmalarının Federasyon Çözümü bugün önümüze zorla sürülürken; yine Doruk Antlaşmalarında var olan Nüfus mübadelesi de bugün niye kabul edilmiyor? Mülkiyet sorununun çözümü de Nüfus Mübadelesinin gereği olan topyekun takas ve tazminat yöntemiyle niye çözülmüyor? Bu yönde de Rumlar üzerinde niye baskı oluşturulmuyor?

Utanmasalar bize, "Siz 1943 yılında KATAK'ı (Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu'nu) kurarken AZINLIK olmayı kabul etmiştiniz, onun için 'AZINLIK'sınız." diyecekler...

37 yıl önce dünyanın baskısı altında idik Federasyon dedik... Bugün, bir HALK konumundayız, Allahına kadar hakkettiğimiz bir devlete sahibiz. Ve bu devleti 31 yıldır şanla şerefle ve gururla yaşatmaktayız.

Devletten ve tam egemenlikten asla geri adım atmayacağız...

Şimdi bizden ne istiyorlar?

Devleti tasfiye edecekmişiz,
Birleşik Kıbrıs'ın getireceği kavga ve savaş ortamını yeniden yaşayacakmışız,
Yeniden şehitler verecekmişiz,
Yeniden analar ağlayacakmış...
ve bunun adı BARIŞ'mış, ÇÖZÜM'müş...

Biz devlet ve egemenlik konusunda direndikçe Ortak Açıklamanın 3. Maddesine koydukları bir sürü uyduruk gerekçe ile Kıbrıs Türklerini mahkûm etmeye çalışıyorlar.

"KURUCU DEVLET" diye anılan ucube kesinlikle, Uluslararası Hukukun belirlediği devlet kriterlerinin hiçbirini taşımamaktadır. Sadece aldatmacadır.

Kısacası, Ortak açıklama ile mutabık kalınan maddeler Kıbrıs Türklerinin adadan yok oluşunu getirecektir...

Anayasamıza aykırı olarak, bile bile Anayasal suç işleyerek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin tasfiyesini isteyenlerin, Ortak açıklamaya onay vermesi yadırganacak bir konu değildir. Ancak her seçimde meydanlarda KKTC Bayraklarını sallayarak, "KKTC'yi biz kurduk biz yaşatacağız" veya "KKTC bize babamızdan mirastır, sonuna kadar savunacağız" diye ahkâm kesenlerin Ortak Açıklamaya onay vermesini anlamak asla mümkün değildir. Kıbrıs Türklerini gerçekten sırtından hançerleyen, sadece, açıkça KKTC'yi tasfiye etmek için mücadele verenler mi?

Peki ya! Seçim zamanı başka, bugün başka türlü davrananlar?

Bu Ortak Açıklamanın kabul edilmesi için gerek Emperyalist Batı gerekse çok daha yakınımızda olanlar tarafından baskılar yapılmış olabilir.

Kıbrıs Türk Halkının oyları ile o koltukları işgal edenlerin, Kıbrıs Türk Halkının büyük bir çoğunluğunun iradesi "KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ'Nİ SONSUZA DEK YAŞATMA" doğrultusunda iken halkın iradesine saygı göstermek durumunda olması gerekirdi...

Bir gün Kıbrıs Türk Mücadele Tarihi mutlaka yazılacaktır.

Ve bugün yaşananlar mutlaka en doğru şekilde değerlendirilecektir.


13 Şubat 2014
Kamil Özkaloğlu
 
Üst