Osmanlı Devleti’nde ortaya çıkan ve hâlâ devam eden Vehhâbî hareketinin aslı nedir?

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
Osmanlı Devleti’nde ortaya çıkan ve hâlâ devam eden Vehhâbî hareketinin aslı ve esası nedir? Nasıl siyasî bir harekete dönüşmüştür?



Bilindiği gibi, Vehhâbîller kendilerine Selefiye adını vermekte ve hedeflerinin İslâmı Hz. Peygamber zamanındaki safiyetine kavuşturmak olduğunu iddia etmektedirler. Bu mezhebin kurucusu, asıl itibariyle Necid ahalisinden ve Hanbeli mezhebinin âlimlerinden olan Muhammed bin Abdülvehhâb’dır. Müseylemet’ülKezzâb’ın memleketi olan Yemâme’ye bağlı olan Ayniyye’de 1143/1730 yılından itibaren kendi mezhebini yaymaya başladı. Her konuda cahil ve bedevî olan Necid Arapları, kendi içlerinden çıkmış ve Şam ile Kahire gibi ilim merkezlerinde tahsil görmüş olan bu âlime önce iyi bir nazarla bakmadılar. Hatta tasvip edenlerin yanında, Müseylemet’ülKezzâb nazarıyla bakanlar da çıktı.
Necid Şeyhi diye bilinen Muhammed bin Abdülvehhâb, 600 seneden beri insanların dalalette kaldığını, Müslüman denilenlerin müşrik olduklarını, bu sebeple malları ve kanlarının helal olduğunu ve isyan edilmesi gerektiğini söylemeye başladı. 1766’da 39 yıldır Osmanlı Devleti’nin tayin ettiği Necid Emîri ve Der’iyye Şeyhi Muhammed bin Suûd’a müracaat etti. Mezhebine uyduğu takdirde büyük bir saltanata kavuşacağını ifade ederek ve kızını da ona vererek, Emir’i kandırdı.
Vehhâbîlerin temel inançları şöyledir: Allah’a doğrudan doğruya ibâdet etmek farzdır; dolayısıyla bu konuda bir şeyi vesile kabul etmek caiz değildir (tevhid esası). Buna göre enbiya ve evliyanın birinden manen yardım talep edenler, adak ve tasadduk ve benzeri yollarla türbelere hürmet edenler hep müşriktir. Muhammed bin Abdülvehhâb, bu görüşlerini müdâfaa için kitaplar kaleme aldığı gibi, çevreye tebliğ için mektuplar da göndermiştir. Buna karşı ehli sünnet âlimleri de cevap ve reddiye mahiyetinde eserler kaleme almışlardır.
Vehhâbilerin kendilerine kaynak aldıkları görüşler, bazı meselelerde itidal yolundan uzaklaşan ve ifrata giden İbni Teymiyye ve onun talebesi İbn’ülKayyım’ın bazı fetvalarıdır. İbni Teymiyye, kabir ziyaretinin aleyhinde şiddetli fetvalar verdiği gibi, peygamberler ve evliya kabirlerinde namaz kılmanın ve bunlardan manevi yardım talebinde bulunmanın asla caiz olmadığını müdâfaa etmiştir. İbni Kayyım da, üstadına tabi olarak, kabir ziyaretinin, kabirlerde kurban kesmenin ve ehli kuburdan manen yardım dilemenin asla caiz olmadığını ısrarla ve sert bir üslupla anlatmıştır. Kısaca türbelere tazim konusunda halkın ifratına karşılık, İbni Teymiyye ve İbn’ülKayyım da ifrat etmişlerdir. Hatta bu fiilleri şirk kabul edecek kadar ileri gitmişlerdir.
İşte Necid Şeyhi Muhammed bin Abdülvehhâb, bu konularda iyice yolunu şaşırarak İbni Teymiyye ile İbn’ülKayyım’ın şer’an yasaktır dedikleri fiilleri, tamamen küfrü gerektiren şeyler olarak takdim ve ilan etmeye başlamıştır. Hatta bu fiilleri işleyenleri tekfir etmeyenleri de kâfir ilan etmeye başlamışlardır. Bu Necid Şeyhi, asırlardır gelip geçen İslâm âlimlerini dalâletle suçlamakla kalmamış, sahabelerden nicelerini da hatalı davranmakla suçlamıştır. Kendisinin müctehidi mutlak olduğunu iddia eden ve Müseylimet’ülKezzâb ile yapılan harpte şehid düşen sahabelerin kabirlerini yıktıran Necid Şeyhi, vatandaştan alınan zekât dışındaki vergilerin de caiz olmadığını iddia ederek halkı yanına çekmeyi planlamıştır. Artık 1745 yılında Necid Emiri Muhammed bin Suûd’un da Vehhâbî olmasıyla, Vehhâbîlik hem dinî ve hem de siyasî bir hareket haline gelmiştir.
Bilindiği gibi, Osmanlı Devleti zamanında asıl Arabistan, yerli hanedanlar ve bunların başında bulunan şeyh veya emîr denilen mahalli idareciler tarafından idare ediliyordu. Arabistan’ın batı kesimini Cidde’de oturan Osmanlı beylerbeyisi ve doğu kesimini de Basra veya Bağdad beylerbeyisi ve bir zamanlar da Lahsâ beylerbeyisi idare ediyordu. Bunlar, yerli emir ve şeyhleri sadece koordine etmekteydiler. Mekke ise, tamamen Hâşimîler neslinden gelen ve Şerîf denilen idareciler tarafından yönetiliyordu.
Osmanlı Devleti, başlangıçta Vehhâbi hareketine tepki göstermedi. Zira tam bir din ve vicdan hürriyeti vardı. Önce hac için izin istediler; ancak Mekke âlimleri durumlarını inceleyerek bâtıl itikâdlarından dolayı bunlara izin vermedi. Osmanlı Devleti, durumun ciddiyetinin farkında değildi. Hatta kazaskerlik makamına gelmiş bazı âlimler dahi, Vehhâbi hareketinin mahiyetini anlamakta âciz idiler. Göz göre göre tehlike geliyorum diyor; ama tedbir almak kimsenin aklından geçmiyordu. Arada sırada Vehhâbilerin çevreye akınlar düzenlemesi ve hatta Fas Hâkiminin onlarla akraba olması dahi meselenin ciddiyetini gösterememişti. Mekke Şeriflerinin mesela Şerif Gâlib’in karşı mücadeleleri muvakkat tedbirlerdi. Hatta 1798 yılında Şerif Gâlib ile Abdülaziz arasında hac için bir andlaşma yapıldı. Şerif Gâlib’in 1790, 1795 ve 1798 yılında Vehhâbiler üzerine düzenlediği hareketler ciddi bir netice vermedi. Nihayet Emir Muhammed’in yerine Abdülaziz bin Suud geçince, durum değişti ve Vehhâbiler Arabistan’da müstakil bir hükümet tesis etmeye muvaffak oldular. 1803 yılında Hicaz’a girdiler; Tâif’i ve Mekke’yi ele geçirdiler. Hicaz Beylerbeyi Şerif Paşa, kısa bir zaman sonra Mekke’yi geri aldıysa da, bu tasallut İslâm âleminde onların tanınmasına sebep oldu.
Kasım 1803’de Abdülaziz vefat etti ve yerine 1787’den beri babasına vekâleten Vehhâbilerin reisi olan oğlu Su’ud bin EsSu’ûd geçti. Maalesef gittikçe güçlenen hükümeti ile, 1805-1812 yılları arasında 7 yıl Medine’ye ve 1806-1813 yılları arasında ise 7 yıl Mekke’ye hâkim oldu. Osmanlı Devleti, Temmuz 1805 tarihinde, Vehhâbi hareketini tasfiyeye söz veren Mehmed Ali Ağa’yı Mehmed Ali Paşa sıfatıyla Mısır’a beylerbeyi olarak tayin etti. Oğlu İbrahim Paşa’nın 1830’da Der’iyye’yi işgal etmesi ile Vehhâbi meselesini halleden Mehmed Ali Paşa, 1831 yılında bu sefer kendisi isyan etti. Kısaca basit bir fikir hareketi olarak başlayan Vehhâbilik, 1. Dünya Savaşında, adı geçen Suudîlerin torunlarının ipleri ele almasıyla Suudi Arabistan Hükümetinin resmî mezhebi oldu.
 
Üst