2. 1864 Vilayet Nizamnâmesi
Bilindiği üzere 1864 Vilayet Nizamnâmesi Avrupa devletlerinin, İmparatorluk sınırları içindeki Hıristiyan tebaanın, kötü şartlar altında bulundukları iddialarını önlemek üzere yürürlüğe konulmuştur4. Ülke yönetimi için oldukça yeni olan bu mülkî düzenleme, önce Mithat Paşa’nın vali olarak tayin edildiği ve Niş, Silistre ve Vidin Vilayetlerinden oluşan Tuna Vilayeti’nde uygulanmış, kazanılan başarı, 1867’deki Nizamnâme ile uygulamanın genişletilmesine yol açmış, 1817’de kabul edilen Nizamnâme yoluyla bu sistem geliştirilmiştir. Bu tarihten sonra il oluşturulması uygulamaları yaygınlaştırılmıştır.
Esasında, Osmanlı Devleti’nin klasik eyalet örgütlenmesinin dışına çıkan ilk taşra örgütlenmesi 1861’de Lübnan’da gerçekleştirilmişti. O dönemde Avrupa devletlerinin baskıları ve azınlıkların başkaldırıları, Osmanlı bürokratlarını taşra yönetimini yeniden yapılandırmaya zorlamıştır. Bu konudaki ilk girişim ise, Cebel-i Lübnan verilen özerk statü oldu. Lübnan’da yaşanan karışıklıklar ve olaylar neticesinde, dış devletlerin de (İngiltere ve Fransa) müdahalesi ile, hükümet, bölgedeki egemenliğini korumak için Lübnan’a 1861 yılında özerk statü vermek durumunda kaldı. Bu doğrultuda hazırlanın “Cebel-i Lübnan Nizamnâmesi”ne göre, Cebel-i Lübnan, başkentten tayin edilecek Hıristiyan bir mutasarrıf tarafından yönetilecek ve bu mutasarrıfın başkanlığında Lübnan’daki etnik kesimlerin temsilcilerinden oluşan bir meclis görev yapacaktı. Cebel-i Lübnan’a verilen ayrıcalıklı statü, bazı endişeler dolayısıyla Bâbıalî’yi yeni arayışlara sevk etti. 1864 Vilayet Nizamnâmesi bu endişe ve arayışların bir neticesi olmuştur5.
Tanzimat hareketi güçlü bir merkezî yönetimi esas aldığından, bu amaca yönelik reformlara ağırlık verdi. Bu dönemde iltizam kaldırıldı, vergileri toplamakla Padişah tarafından atanan “muhassıl-vergi tahsildarı” adındaki memurlar görevlendirildi. II. Mahmut dönemini başlatan 1839 tarihli Gülhane Hatt-ı Hümayun’u ile birlikte valilerin yetkileri kısıtlanmış, özellikle malî işlere doğrudan müdahale etmeleri önlenmiştir. Mal, can, namus güvenliği ile birlikte vergi adaleti ve askerlik gibi konular fermanın özünü meydana getiriyordu.
Fermanın yürürlüğe girmesiyle başlayan yeni dönemde taşra yönetimini kapsayan nizamnâmeler birbiri ardınca uygulamaya geçirilmiş ve yeni bir takım kurumlar oluşturulmaya başlanmıştır. Yukarıda belirtildiği gibi 1860’lı yıllarda ilk vilayet uygulamaları başarıyla sürdürülürken bir yandanda meclisler kurulması, müslüman ve hıristiyan vatandaşların bu meclislere katılımı sağlanmaya çalışılmıştır. Özkaya’ya6 göre 1840’da kurulan meclisler, taşradaki işlerin yürütülmesinde ve taşranın düzeninde önemli bir role sahiptir. Memleket meclisleri, küçük meclis ve eyaletlerde ise büyük meclis adı altında görev yapan meclisler 1849’a kadar varlıklarını devam ettirmişlerdir. Muhassıl meclisleri bir çeşit yerel yönetim kurulu olup, bu meclise yörelerinin ileri gelenleri seçimle katılmaktaydı. Böylelikle, il yönetiminde Padişah (I. Abdülmecit), valilerin güçlerini hedef tutan ve halka danışma esasına dayanan farklı ve cesur bir deneye girişiyor ve illerde kurulan idare meclisleriyle gayri müslimlere kendi ruhanî önderleri aracılığıyla bu yönetim konseylerinde temsil edilme hakları veriyordu. Bakanlar Kurulu, 1 Mart 1840’dan itibaren vali ve diğer yöneticilere sabit maaşlar vermek, terfi etmek için çalışmalarını kanıtlayanları daha önemli görevlere getirmek, Bâbıalî’nin kullanacağı belirtilmiş olan vergilere valilerin el koymasını engellemek ve valilerin kendi çıkarları için, halkı suistimal etmelerine fırsat verebilen iltizam usulünü kaldırma kararlarını alıyordu7.
1876 Anayasası’na gelinceye kadar, Gülhane Hattı-ı Hümayun’unu izleyen yıllarda 1864 ve 1871 Vilayet Nizamnâmeleriyle Fransız örneğine uygun il birimleri kurulmakla yetinilmeyip, yerel ve bölgesel meclisler kurma yolunda da gidilmiştir. I. Meşrutiyet dönemine ait bu düzenlemeler bugün de ülke taşra yönetiminin temel birimleri olan illerin yönetsel ve hukuksal bir yapı olarak devlet yönetimi içine yerleşmesini sağlamış ve o dönemden bugünlere il sistemi çok büyük değişikliğe uğramamıştır.
Meşrutiyet dönemine geçmeden önce, il yönetiminin yasal çerçevesinin esasını ve ana ilkelerini ortaya koyan vilayet nizamnâmelerinde ön plana çıkan hükümlere eğilmek faydalı olacaktır.
Vilayet (il) ünvanının ilk kez kullanıldığı hukukî metin olan ve Mithat Paşa’nın tayin edildiği Niş Valiliği’ndeyken oradaki başarısı üzerine üç vilayetin (Niş, Silistre, Vidin) Tuna Vilayeti adı altında birleştirilmesiyle 1864’de Meslis-i Vala’dan çıkarılan Vilayet nizamnâmesi, taşra örgütlenmesini yeni baştan düzenlemiştir. “Eski eyaletlerin yerine sancak kaza ve nahiyelerden oluşan vilayetler kurulmuştu. Vilayetlerde valilerin, sancaklarda mutassarrıfların, kazalarda kaymakamların başkanlıklarında meclisler bulunacaktı”8. Esasen gerek II. Mahmut ve Abdülmecit’in, gerekse Mustafa Reşit Paşa’nın amaçları parlamenter bir sistem kurmak değil, merkezî otoriteyi sağlamlaştırarak, iyi işleyen modern bürokrasiye sahip bir devlet yönetimi kurmaktı9. 1864 Vilayet Nizamnâmesi, vilayetin mülkîye, maliye, güvenlik ve politika işlerinin, yönetim ve hukuka ait işlerinin ve hükümlerin yürütülmesinin Padişah tarafından atanan bir valiye verildiğini, vilayetin valisinin bütün devlet emirlerinin uygulanmasına memur olduğu gibi, belirlenen görev sınırları dahilinde vilayetin iç işlerini yürütmekle görevli ve yetkili olduğunu belirtir. Vilayette Defterdar, Mektupçu, Umuru Hariciye Memuru, Umuru Nafia Memuru, Umuru Ziraiye ve Ticariye Memuru bulunacağından bahseden Nizamnâme, valinin maiyetinde ve reisliği altında bir idarî meclis bulunacağını, bu meclisin, Şer’i Hükümler Müfettişi ile Defterdar, Mektupçu, Hariciye Müdürü ve ikisi müslim ve ikisi gayri müslim halktan seçilen kimselerden oluşacağını açıklar10. Bâbıalî’nin, Avrupa devletlerinin ıslahat istekleri ve bu yöndeki baskıları sonucunda girişilen taahhüd ve uygulamalarından biri olma özelliğini taşıyan, vilayet yönetiminin düzenlenmesinin ilk belgesi olan ve Tuna vilayetinde uygulanmaya başlanan 1864 Vilayet Nizamnâmesi, Osmanlı yönetim sistemi ve Osmanlı toplumu için oldukça farklı ve yeni bir yönetsel örgütlenme tarzıydı. Geçirdiği tecrübe devresi esnasında görülen noksanları giderilip yenilendikten sonra, Nizamnâme’nin hükümleri diğer vilayetlere yaygınlaştırılmıştır.
Osmanlı Devleti’nin, kurumsal kuralların ve tımar sisteminin yıkılmasıyla eyaletlerin yönetiminin yeniden organize edilmesi sorunuyla karşı karışıya kalması,11 vilayet uygulamasına geçilmesinde temel etkenlerinden biri olmuş, ayrıca 1839 ve 1856 Fermanlarıyla ortaya konulan yenilenme hareketlerinin de önemli unsurlarından birini oluşturmuştur.
Böylelikle III. Selim ve II. Mahmut’un sistemi yeniden düzenleme istek ve gayretleri temel yapıya dokunmadığı için somut sonuçlar getirmese de, Gülhane Hattı’nın ilaniyle başlayan Tanzimat döneminde, ülke yönetimi problemi daha temelli olarak ele alınmış ve il sistemine geçilmiştir