Hadımlık dinen caiz midir? Osmanlı Padişahları zorla insanları hadım ettirmiş midir? Hadımlar, Osmanlı haremindeki kadınlarla içli dışlı mıydılar?
Bilindiği gibi, hadımlık veya bir diğer ifadeyle tavaşilik, doğuştan veya sonradan yapılmış bir ameliye yüzünden erkeklik özelliğinin kaybedilmesi manasını ifade etmektedir. Hadım etme ameliyesinin nasıl yapıldığına dair ayrıntılı bilgilere sahip değiliz. Bir insanı, cinsî hayatından mahrum etmek demek olan hadımlık, İslâm hukukunda caiz görülmemiştir. Hadımlığa hisâ veya ihtisâ denilmektedir. Hatta bütün Osmanlı Şeyhülislâmları hadımlığın caiz ve meşru bir fiil olamayacağına dair kesin fetvalar vermişlerdir. İslâm Hukukunda erkeğin cinsel organının kesilerek hadım edilmesi tamamen yasaklandığı gibi, hayaları kesilerek veya tesirsiz hale getirilerek hadım edilme de yasaklanmıştır. Bu ikinciye ihtisâ denmektedir. Konuyla ilgili bir hadis-i şerifi buraya almak| istiyoruz:
Ebû Hüreyre (RA), Hz. Peygamber’e çıkarak, "Yâ Resûlellah! Yaşım çok genç, zinaya düşmekten korkuyorum. Evlenmek için gerekli maddi imkana da sahip değilim. Müsâade ederseniz, husye bezlerimi aldırayım". Dört defa sorması karşısında sükûtla cevap veren Allah’ın Peygamberi, sonuncuda biraz da kızgınlıkla "Ey Ebu Hüreyre! Senin kavuşacağın mukadderatı yazan kalemin mürekkebi kurumuştur. Durum böyle olunca ister hadımlaş ve ister hadımlaşma, müsavidir". Burada Ebu Hüreyre sadece muhayyer bırakılmamaktadır; belki azarlanmakta ve Allah’ın kaderini değiştirmeye yeltenmekle suçlanmaktadır.
İnsanları hadım etmenin İslâmiyette caiz olmamasının asıl delili ise, Kur’ân’daki şu âyettir ve bütün Osmanlı Şeyhülislâmları hadımlığı yasaklayan fetvalarını bu âyete dayanarak vermişlerdir:
"(Şeytan devamla şöyle der): Onlara emirler vereceğim, ta ki, Allah’ın yarattığını değiştirmeye kalkışacaklar. Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, açık ve büyük bir hüsrana maruz kalır".
Bu âyet-i kerîmeyi değerlendiren İslâm Hukukçuları, hadımlık konusunda şu görüşü açıklamışlardır: İnsanın hadım edilmesi, haramdır; ancak bir menfaat ve maslahat için olursa insanlar dışındaki canlıların mesela atın ve öküzün hadım edilmeleri caiz olur. Hatta İslâm Hukukçuları ve Osmanlı Şeyhülislâmları, hadım fiilini teşvik edeceğinden dolayı, başkaları tarafından hadım edilmiş insanların istihdamının dahi mekruh olduğunu ifade etmişlerdir. Mekruh ile haram arasındaki fark malumdur.
Bu konuda Osmanlı Şeyhülislâmı Dürrî-zâde Es-Seyyid Mehmed Arif Efendi’nin verdiği şu fetva yeterlidir zannederim:
"Habeş ve zenci taifesinden Mısır ve havalisinden celb olunan rical ve sıbyânm bazılarının âlet-i tenasüllerini kat’ edüb mecbûb (erkeklik organı kesik) yahud hasy (hayaları hadım eylemek) etmek şer’an caiz olur mu? El-Cevâb: Haramdır.
"Bu sûretde bu makûle rical ve sıbyânm bazılarının ol tarikle katillerine ve bazılarının inkıtâ’-ı nesillerine (ölümlerine veya nesillerinin kesilmesine) bâ’is olan fPI-i muharremi i’tibâr edenlere şer’an ne lâzım gelür? El-Cevâb: Ta’zîr-i şedîd ve habs-i medîd ile zecr olunub ol emr-i münkerin definde hükkâm (hâkimler) müsamaha ve iğmâz-ı ayn ederler ise âsimler olub azle müstahak olurlar."
İslâm hukukunun caiz görmemesine rağmen, başka eller tarafından hadım haline getirilen veya doğuştan hadım olan insanlarda, aynı zamanda bir takım ruhî bozukluklar ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple hadım erkekler, huysuz, çocuksu ve sinirli olmanın yanında basit, saf, zararsız, iki yüzlü insanlardır.
Bütün bu şervî hükümlere rağmen, Osmanlı Devlet adamları, Padişahlardan paşalara kadar, kendileri, insanları asla hadım etmemişlerdir. Ancak, hadım olarak Afrika’dan getirilen köleleri, evlerinde ve bu arada Harem’de istihdam etmek üzere satın almışlar ve hizmetçi olarak kullanmışlardır. Bu fiilin haram değil, sadece mekruh olduğunu daha evvel açıklamıştık.
Bu arada Harem’e hadım hizmetçi alırken de İlm-i Sima veya İlm-i kıyafet denilen ve insanların fizikî özelliklerinden onların ruh haletlerini ortaya çıkarmaya yarayan ilimden yararlanıldığını, Saraya alınan hadımların çok eskiden beri bu ilmi bilen insanların elemelerinden geçtiğini, Kâbus-nâme’deki şu tavsiyelerden anlıyoruz:
"Geldik imdi hadım olarak istihdam etmek için alacağın kulun nişanlarına... Gayet kara ve ekşi yüzlü ve yüzü buruş buruş olsun. Gövdesi zayıf, derisi kuru, saçı yufkacık, dişleri seyrek, sesi incecik ve baldırı ince olsun. Dudağı kalın, burnu yassı, parmakları kısacık, boyu büğrü ve boynu ince olsun. Bu dediğim gibi olunca sarayda hadım olmaya yarar. Amma sarayda ak hadım olması gerekmez. Hele ki benzi kızıl olursa. Sonra gayet sakın sarışın hadımdan, çok çekin bu cinsten. Hele saçı yoluk, gözü sulanır, çapaklı ve ya’şârır olursa. Derler ki, kendi sever avreti ya da başkasına sevdirmek için pezevenklik eder. Hâsılı bunun gibiden hayır gelmezmiş."
Hayaları veya erkeklik uzuvları kesilen hadımların, tamamında olmasa bile bir kısmında, sonradan erkeklik uzvunun yeniden geliştiği ve hatta cinsi hayata hazır hale geldiği de araştırmaların ve tarihî olayların ortaya koyduğu bir gerçektir. Osmanlı devlet adamlarının bizzat hadım işini yapmadıklarını biraz sonra ayrıntılarıyla anlatacağız. Ancak bu konuda gerçek olan bir husus da Osmanlı Harem’ine hizmetçi olarak alınan hadımların erkeklik hayatının yeniden başlaması ve ortaya çıkması halinde, muhtemel fitnelerin hemen bertaraf edilmesi için şu tedbirlerin alınmış olmasıdır:
A) İslâm’ın hükümlerine uyularak, hadım olan hizmetçiler, Harem’in antresinin dışında serbest dolaştırılmamışlar ve asıl Harem’e ancak izinle ve ailenin nezareti altında alınmışlardır. Nitekim asıl haremin kapısının başında yazılı olan konuyla ilgili Kur’ân âyetini daha evvel zikretmiştik. Bu konuyu teyid eden ve harem ağalarının hareme girmelerini yasaklayan bir yasak da IV. Mehmed’in tahta geçtiği yıllara rastlayan Kösem Sultân’a aittir. Şöyle ki:
"Ba’del-yevm kendü halinize olasız. Gerek harem umuruna ve gerek taşra umuruna karışmayasız. Cümleniz âzâdsız kölesiz. Ancak harem kapısı önünde oturmaktan gayrı işiniz yoktur. Size tayin olunan harem kapısı önünde olan odalardır. Eğer harem kapısından içeri bir adım duhûlünüz tezkire irsal eylediğiniz mesmû’um olur ise, bilâ emân velâ te’hir kati olunursunuz. Eğer umûr-ı mühimme olub tarafımıza bildirmek iktizâ eder ise, bir tezkire ile Kethüda Kadına ifade edesiz. Ol dahi bize ifade eder".
B) Batı ve Çin saraylarında meydana gelen ahlaksızlıklar hesaba katılarak, Osmanlı haremine alınan hadımların erkeklik organlarının tamamıyla kesilmiş olduğuna dikkat edilmiştir. Ayrıca alınan hadımların çirkin olmaları da dikkat edilen hususlar arasındadır.
C) İstisnai olarak hareme alınan hadımlarda sonradan erkeklik organının oluşması halinde, bunların belli bir maaş bağlanarak hemen haremden çıkarıldıkları görülmektedir. II. Mahmûd döneminde yaşanan bir olayı kısaca nakledelim. II. Mahmûd’a şöyle bir takrir gönderilmiştir: "Bab’üs-Sa’adet’ül-Aliyye neferâtından Gebzeli İbrahim Ağa ve Geyveli Ali Ağa ve Rumelili Abdullah Ağa kullarına recüliyyet arız olmaktan nâşi...". Bu takrire II. Mahmûd’un cevabi İse şöyle olmuştur: "Manzûrum olmuştur. Üç neferin beherine mahiye ellişer kuruş verilip mahalline masraf kayd oluna".
Burada önemle ifade edelim ki, bütün bu tedbirlerin yanında, elbette ki hem cariyelerden ve hem de hadım ağalarından tedbirlere rağmen bir kısım fitnelere sebep olanların çıkabileceğini, bu fitneleri şeytanın devamlı teşvik edeceğini ve hatta bazı çirkin olayların da olduğunu inkâr edemeyiz. Zira insan unsurunun bulunduğu ve hele de erkek ile kadının beraber olabileceği mekânlarda bu tür fitnelerin tamamen olmadığını iddia etmek mümkün değildir. Ayrıca başta Dâr’iis-Sa’âde Ağası olmak üzere, Osmanlı tarihi içinde bazı ağalarda hadım olma şartı aranmamış ve cariyelerle evlenmelerine ve odalık cariyelere sahip olmalarına müsaade edilmiştir. Mesela Baş Musâhib Rasim Ağa’nın odalıkları, Bâb’üs-Sa’âde Ağası Hayrullah Ağa’nın da nikâhlı haremi vardır