Patrikhane ve Pontus Dosyası : Niçin Pontus?

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
Patrikhane ve Pontus Dosyası : Niçin Pontus?



Prof. Dr. Kenan Erzurumluoğlu

Değişen ve gelişen Orta Doğu ve Orta Asya jeopolitiğinde Türkiye, hitap ettiği 250 milyonun üzerindeki Türk varlığı, 6-7 milyon kilometrekarelik kendi sahası, yaklaşık 5 milyon kilometrekarelik muhtemel etki sahası nedeniyle, güç merkezleri açısından ihmal edilemeyecek bir devlettir. Ülkemizin yaklaşık 20 yılına, 30 cana ve 110 milyar dolar servetine mal olan PKK ve Kürtçülük olayları, değişen Orta Doğu jeopolitiğinin sonucu olarak şimdilik -nispeten de olsa- etkisini kaybetmiştir. Tüm olumsuzluklara rağmen dünyanın en güçlü ilk 20 ekonomisine sahip olması, bölgemizde hedefleri olan güç odakları açısından göz ardı edilemeyecek bir durumdur.

Dünyadaki gelişmeleri kendi arzuları doğrultusunda yönlendirmek durumunda olan güç odakları, ülkemizin parlak geleceğini kendi istedikleri doğrultuda şekillendirebilmek için yeni problemler yaratmaktan çekinmemektedirler. Batıdan Yunanistan, Almanya ve ABD'nin desteklediği; son derece hareketli olan Kafkasya ile tarihî coğrafî yakınlığı, Karadeniz bölgemizin hedef alınmasında temel sebeptir. Bu noktada kaşınmak ve yeni bir mücadelenin temeli olması doğrultusunda yaratılmak istenen Sünnî-Alevî ayrımının, Türk milleti tarafından engellenmesi önemli bir stratejik adım olmuştur. Bu sonuçta katkısı olan tüm aydınlarımıza şükranlarımızı sunarız.
Şüphesiz Pontusçuluk çalışmaları sayısal olarak henüz ciddî boyutlara ulaşmamıştır. Bu konudaki hassasiyeti de abartarak olumsuzluğun propagandasına sebep olmamak gerekir. Ancak, unutulmaması gerekir ki: 1960'lı yıllarda Doğu ve Güneydoğuda başlayan Kürtçülük çalışmalarına dikkati çeken büyük dâvâ adamı ATSIZ'ı 141 ve 142. maddeden hapse mahkûm eden yaklaşım; 1970'lerde A.Ö.'ın etrafındaki 3-5 kişiyi ciddiye almayan ve hattâ devlet kurumlarında(?) görevlendiren anlayış, 1984'te Şemdinli ve Eruh baskınlarında gösterilen"3.5 eşkıyanın işi" söylemleri bu yüce devlet ve millete çok pahalıya patlamıştır. Pontusçuluk çalışmalarına dikkat çekmek isteyen tüm çalışmaların amacı, bu devletin yeni bir 20 yılının, 30.000 canının, 110 milyar dolarının kaybolmaması; parlak geleceğinin engellenmemesi içindir.
Pontus: Adı, Coğrafya ve Nüfusu
"Pontus" veya "Pontos" kelimesi Yunanca'da "Deniz" anlamına gelmektedir. Tarih içerisinde Karadeniz'in güneydoğu kısımlarına, bu arada Karadeniz'e de verilmiş coğrafî bir addır. Kelime en eski dönemlerde daha çok "Pont(us) Euksinos" şeklinde kullanılmıştır. "Euksinos" sözü ise, "Karanlık, uğursuz" anlamı taşımaktadır.
Kuzey ve doğu yönlerinden Türklerle çevrili olduğu binlerce yıllık sürede, bölge "Karadeniz" olarak anılmıştır.
Tarihî süreçte Kelkit havzasından Sinop'a kadar uzanan, Sivas, Tokat ve Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun, Sinop, Gümüşhane, Şarkî Karahisar, Tokat, Amasya, Çorum, Yozgat, İspir, Bayburt, Refahiye, Sivas, Koçgiri, Hafik, Yenihan, Tosya, Taşköprü, İnebolu'yu da içine alan bölgenin Pontus olduğu iddiaları bulunmakla birlikte; 200 yıllık tarihî süreçte "Pontus ve Pontusçuluk" yaklaşımlarında Samsun-Merzifon-İnebolu merkez olmuştur. Son 50 yılda ise Pontusçu çalışmalarda Trabzon ve Doğu Karadeniz'in hedef alındığını görmekteyiz.
Bu hayâlî ülkenin başkenti olarak da Samsun gösterilmekte ve yüzölçümü 70.000 km2 olarak kabul edilmektedir. Rum ve Yunan kaynakları 20. yy'ın başında bölgede, 700.000 Rum ve 422.000 Türk bulunduğunu iddia etmelerine karşın; 1914'te yapılan nüfus sayımında Sivas, Kastamonu ve Trabzon vilâyetlerindeki Rum nüfus sayısının 361.656; Türklerin ise 3.263.396 kişi olduğu tespit edilmiştir. (Bölgedeki Rum nüfusun genele oranı % 9.97'dir.) 1897 tarihli Vital Cuinet'in "Sarı Kitap"ında verilen rakamlar da buna yakındır. Bu nüfustan önemli bölümü Yunanistan'a göç etmiştir. Nitekim 1928 Yunanistan nüfus sayımı istatistiklerine göre Karadeniz'den göç edenlerin sayısı 182.169'dur. Ek olarak, 1922-1928 yılları arasında ABD, Kanada ve Avustralya gibi ülkelere göç edenler de eklendiğinde rakam 210.000 ulaşmaktadır.
Pontusçu Örgütler ve Faaliyetleri
Yazılı kaynaklarda geçen ilk pontusçu faaliyetler, -Yunanistan'ın bağımsızlığı ve Doğu Roma İmparatorluğu'nun yeniden ihya edilmesi amacıyla- ilk kez 18. yüzyılda kurulan ve 1798'de dağıtılan, gizli bir ihtilâl örgütü olan Etniki Eterya (Etniki Hetairla) çalışmalarıdır. (Rus Çarı I. Aleksandr, bu örgütün gizli genel başkanı idi.) Yunanistan'ın bağımsızlığını almasından sonra görülen ilk Pontusçu faaliyetler ise, (Yunan Megalo İdeasının bir bölümü olarak) 1829 yılına kadar uzanmaktadır. Günümüze kadar yoğunlaşarak gelen Doğu Karadeniz Bölgesi'ndeki Pontusçuluk çalışmaları, -tümüyle- başta Yunanistan olmak üzere bazı batılı devletlerin kışkırtması ve örgütlemesiyle yürütülmüştür.
Etniki Eterya ile başlayan çalışmalarda tarihî süreçte ismi duyulan, resmî kayıtlara geçmiş faaliyetleri saptanan örgütlerden en önemlileri: Etniki Eterya, Filiki Eterya, Mavri Mira, Asya-yı Sugra, Rum-Yunan Müdafaa-i Milliye Örgütü, Rum-Yunan İttihad-ı Millî Örgütü, Rum İzci Örgütleri, Yunan-Rum Salib-i Ahmer örgütü, Trakya Komitesi, Rum Matbuat Örgütü, Beyoğlu Rum Edebiyat Örgütü, Kordos Komitesi'dir.
1840 yılına kadar "Megalo İdea" amacına paralel olarak çalışan derneklerin, Anadolu'da doğrudan Karadeniz'i hedef alan çalışmaları (Pontusçu faaliyetler) ilk kez 1840 yılında "Merzifon Amerikan Koleji"nde okuyan Rumlar tarafından atılmıştır. 1904'te ilk kez İnebolu'da Amerikalı Rum göçmenlerden rahip Klematyos tarafından kurulan Pontus Kulübü ile legalleşen çalışmaları, aynı yıl Merzifon Amerikan Koleji'nde kurulan Rum İrfan Kulübü ve Pontus Kulübü ile devam etmiş; daha sonra bunlara Pontus Oerfas Müzik Kulübü ve Pontus Spor Kulübü katılmıştır. Bu çalışmalarla, Merzifon'da 100'e yakın Rum genci yetiştirilmiştir. 1908'de Müdafaa-i Meşruta adını alan örgüt, 1910'da "Pontus" adlı bir mektup yayımlamıştı.
1910'lu yıllara kadar kültürel çalışmalarla zaman geçiren Pontusçu dernekler; bu yıllarda Yunanistan'ın verdiği ekonomik ve eğitilmiş insan gücü destekleri ile çetecilik çalışmalarına başlamışlardır. Bölgede ilk silâhlı çetenin kuruluş tarihi ise (Yunanistan'ın silâhlı mücadele için Samsun'a gönderdiği 130 subay-çete reisi ile birlikte) 1908'dir. Doğu Karadeniz Bölgesi'nde, Mütareke döneminde yoğun faaliyet gösteren Pontusçu çetecilerin sayısı 25 bin civarındadır. Bu cümleden olarak, 1920'ye gelindiğinde Merzifon civarındaki Pontusçu Rum çete sayısı 130, Havza'da ise 43'tür. 1920'de, Merzifon'da Pontusçuluk çalışmalarını devlete ihbar ettiği gerekçesiyle, Merzifon Amerikan Koleji öğretmenlerinden Zeki Bey'in öldürülmesi ile ciddî bir karşı mücadele başlamıştır. Bu olaylar sırasında, tüm Karadeniz bölgesinde Pontusçu Rum çeteciler tarafından 1.814 Türk öldürülmüş, 3.713 ev yakılmıştır. Bu mücadele sırasında 1.118 Rum çeteci öldürülmüştür.
Günümüzde Pontusçu Faaliyetler
Günümüzdeki Pontusçuluk çalışmaları ağırlıklı olarak, yabancı devletlerde ve yurt içinde gerçekleştirilenler başlıkları altında incelenmelidir. Hemen belirtelim ki; Pontusçuluk akımına dinî bir veche vermek ve kiliseleri olayın içine çekmek isteyen kurum ve kişiler de önemli roller oynamaktadır.
Almanya:
Yakın tarihte Pontusçuluk konusunda en yoğun faaliyet gösteren devletlerin başında gelmektedir. AB'nin merkezini oluşturmak iddiasındadır. Yaşlanmış ve gücü azalmış Avrupa medeniyetinin yeni kaynaklara açılım yollarının başında gelen Anadolu ve T.C.'ne özel ilgi göstermektedir. Gerek 1. ve gerekse 2. Dünya savaşlarından sonra güçlenme dönemlerinden itibaren Türkiye ve Orta Doğu'da (yakın zaman içinde Orta Asya da bu alana dahil olmuştur.) söz sahibi olmaya çalışmaktadır.
Denebilir ki Türkiye'deki her ayırımcı ve huzursuzluk yaratan olayların destekleyicisi durumundadır.
Almanya bu tutumuyla, 1950'li yılların sonundan itibaren, millî bütünlüğümüz açısından ciddî sorunlara neden olmaktadır. Alman Parlâmentosu üyesi Roth'un deklare ettiği "Türkiye'de Hristiyanlar meclise giremiyorlar". tezi veya Diyarbakır Belediye Başkanına hitaben kullandığı, "Sayın Büyükelçi" hitabının iyi niyet ve karşılıklı olması gereken millî bütünlüğe saygı esasları ile uyuştuğunu söylemek imkânsızdır.

Öte yandan Almanya, gizli servisi ve değişik vakıfları aracılığıyla, Pontusçu faaliyetleri desteklemekte ve hattâ plânlayıp yürütmektedir. Bu cümleden olarak, Bundesnachrichtendienst (BND- Batı Alman Gizli Servisi) üyesi olan Wolfgang Feurstein laz dili ve kültürünün Türk millî kimliğinden ayrı olduğunu ispatlamaya ve bu görüşünü yaygınlaştırmaya çalışmaktadır. İleri sürdüğü "Kaçkar Kültür Halkası" teorisi çerçevesinde etnik ayrımcılık gayreti içerisindedir. Türkiye'ye sayısız kereler giriş-çıkış yapan söz konusu kişinin 20 yıl önce ülkeye girişi yasaklanmış olmasına karşın; çevresine aldığı çok az sayıda kişi ile çalışmalarına devam etmektedir. Önder Soysal, Neal Ascherson, Cengiz Kibaroğlu ve Ali İhsan Aksamaz'ın aktif olarak katıldığı bu çalışmalarla laz dili ve alfabesi yaratılmaya çalışılmakta; Almanya'da basılan kitaplar ve periodikler gizli olarak Türkiye'ye sokulup dağıtılmaktadır.
Bu çalışmalar sonucunda, 1992'de İstanbul Üniversitesinde ilk lazca bildiri dağıtılmış, 1994'te lazca duy-anla anlamına gelen "OGNİ" dergisi yayınlanmaya başlamıştır. (Daha sonra bu dergi mahkeme kararı ile yasaklanmıştı.) Hâlen bu çalışmalar giderek artan yoğunlukta devam etmektedir.
Öte yandan, söz konusu ekip Türk diye bir milletin olmadığını, Anadolu'daki Türk varlığını (milletini) Atatürk'ün içki sofralarında zorlama ile yarattığı ifadelerini tahkir ve tahrik edici bir üslûpla ifade etmektedir: "... Bu arada bir sıradan katil diktatör çıkıp, içki sofrasında uydurduğu ve o ülkenin hiçbir halkının dili, dini, genel olarak kültürü ve tarihi ile hiçbir alâkası olmayan bir uydurma ulus tasarlasın. Bu ulusa gerçek dışı bir tarih uydursun. Bir dil uydursun...... İçki sofrasında uydurulan bu ulus zırvasına dayanan proje önce Kürt ulusal mücadelesinin yükseldiği 1984 sonrası dönemde yerle yeksan oldu..."
ABD:
19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Yakın Doğu ve Asya'ya açılmanın kapısı olarak gördüğü Türkiye'ye yoğun bir kültürel saldırı uygulamıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında Anadolu'daki Amerikan kolejlerinin sayısının 250 civarında oluşu dikkati çekmektedir. Bunların içinde 3'ü ayrımcı faaliyetlerde son derece önemli roller üstlenmişlerdir. Harput Amerikan Koleji'nin Ermeni ve Kürt ayrımcılar, Merzifon Amerikan Koleji'nin Pontusçular, Robert Koleji'nin ise Bulgar ayrımcılar konusundaki faaliyetleri inkâr edilemez gerçeklerdir. Bu noktada 1904'te ilk kez İnebolu Pontus Kulübünün Amerikalı Rum göçmenlerden rahip Klematyos tarafından kurulması; Merzifon Amerikan Koleji müdürü White'ın, kulüplerin kurulması ve gelişmesine yaptıkları yönlendirici katkıları, bilinen tarihî gerçeklerdir.
Hemen belirtelim ki: ABD'nin günümüzdeki çalışmalarında, Rum-Yunan lobisinin etkisi son derece büyüktür. Bu cümleden olarak, Lozan Antlaşması'nın Amerikan Senatosunda hâlâ kabul edilmemiş olması dikkat çekicidir. Bunun sonucu olarak Rum Ortodoks Kilisesi patriğine ilk kez uluslararası kimliğin verilmesinin de Amerika'da oluşu, son derece önem taşımaktadır.
1999'da ABD büyükelçisinin Karadeniz'deki vatandaşlarının durumunu görmek amacı ile, Trabzon'a yaptığı gezide (bölgede sadece 2 adet ABD vatandaşı vardı.) sorduğu: "Karadeniz'de Hristiyan var mı?", "Bölgede Müslümanlaşmamış Rum ve Hristiyan var mı?" sorularını kendi vatandaşları ve iyi niyetle bağdaştırmak mümkün değildir.
Bölgede, ABD kuruluşları tarafından, bilimsel araştırma kisvesi altında antropolojik çalışmalar yapılmaktadır. Örnek olarak Karadeniz yöresindeki koroner kalp hastalığı risklerini araştırmak bahanesiyle, "Gladstone Institutes University of California" 2001 başında Trabzon ve yöresinden kan örnekleri toplamıştır. Araştırmanın amacı ve sonuçları bilinmemektedir. Aynı çalışmanın devamı olarak deklare edilen 2. çalışma için istekte bulunulmuş; ancak devletimizin izin vermemesi üzerine gerçekleşmemiştir.
Yunanistan:
Türkiye-Yunanistan ilişkilerini tahrik etmeyi alışkanlık hâline getiren Yunanistanlı politikacılar, medyatik yakınlaşmalara rağmen anti-Türk politikalarını sürdürmektedirler.
Örnek olarak: 1993 Ağustosunda "Sümelalı Meryem Ana Vakfı"nın düzenlediği toplantıda konuşan o tarihteki Başbakan Mitsotakis şunları söylemiştir: "Anadolu'daki Helenizmin bu bölgedeki köklerinden kopmasından 70 yıl sonra, milletimizin tarihinde bir daha böyle bir trajedi yaşanmaması için dua etmeliyiz. Dedelerimiz, Pontus topraklarına dönüş hayâlini size miras bırakarak öldüler. Bu mirası kalbinizin içinde koruyun. Pontus'u ve kökeninizi asla unutmayın. Kaybedilmiş vatanın anası, Helen ırkının en güzel idealleri ile bağdaşmıştır..."
24 Şubat 1994 tarihinde Yunanistan Parlâmentosu'nda "19 Mayıs" gününü sözde "Pontus Soykırımını Anma Günü" olarak kabul eden bir yasa kabul edilmiştir. Oybirliği ile kabul edilen bu yasa, Mart 1994 tarihinde cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak, yürürlüğe girmiştir. Söz konusu yasa ile, 19 Mayıs gününün millî bir bayram olarak anılması, bütün eğitim kurumlarında konuyla ilgili konuşmalar yapılması ve kiliselerde ayinler düzenlenmesi ön görülmüştür. Yakın tarihte, (Eylül 1998) Kültür Bakanı ve İçişleri Bakan Yardımcısı tarafından hazırlanan, "14 Eylül Küçük Asyalı Helen'lerin Türk Devleti Tarafından Soykırımını Anma Günü" kararnamesi Şubat 2001'de cumhurbaşkanına sunulmuştur. Uluslararası plâtformdaki yumuşamaların ve baskıların sonucu olarak kararnamenin ismi "14 Eylül Küçük Asya Felâketi Sırasında Hayatını Kaybedenleri Anma Günü" olarak değiştirilmiştir.
Siyasî plâtformda Demokratik Bölgesel Birlik Partisi (Başkanı Haralambidis'tir), parlâmento bünyesindeki çalışmaların en önde gelen plânlayıcısıdır.

Yunanistan'ın Pontus konusundaki en çarpıcı faaliyeti, bu amaçla kurdurduğu derneklerdir. Yunanistan, yurt içi ve dışında toplam 176 Pontus derneği kurdurmuştur (son bilgilere göre 200'ü aştığı ifade edilmektedir). Bu derneklerin, koordineli bir şekilde çalışmalarını sağlamak amacıyla da federasyon oluşturdukları dikkat çekmektedir.
Sivil toplum örgütlerinden "Kentro Pontokon Meleto" (KEPOME-Pontus Etütler Merkezi), Kuzey Yunanistan Dernekleri Federasyonu, Atina Sürmene Pontuslular Birliği çalışmalarında aktif rol oynamaktadır. Bu cümleden olarak, son kuruluş "İki Cephede Mücadele" adıyla hazırladığı kitabı 2.000 adet bastırmış ve propaganda amacı ile ilgili olabilecek kişi ve kuruluşlara ücretsiz olarak dağıtmıştır.
Yunanistan'da, bu dernek ve federasyonlar vasıtasıyla periyodik olarak ülke içinde ve dışında uluslararası "Pontus Helenizmi Kongreleri" düzenlenmektedir. Bu kongrelere Başbakan dahil üst düzey devlet görevlileri bizzat katılmakta ve teşvik etmektedirler.
Yunanistan; aynı zamanda, kurduğu ve kurdurduğu Pontus dernekleri vasıtasıyla turizm mevsimlerinde Doğu Karadeniz bölgesi'ne "Unutulmayan Kaybolan Vatanlara Gezi" adı altında periyodik geziler de düzenleyerek olayı canlı tutmaya çalışmaktadır. Geziler sırasında tanıştıkları gençleri eğitim ve maddî destek vaadiyle kandırarak Yunanistan'a götürmektedirler.
Yunanistan'ın Ankara Büyükelçiliği 2000-2001 ders yılı içinde lisans ve yüksek lisans düzeyinde devlet bursu vermek için Karadeniz Teknik Üniversitesi'ne teklif yapmıştır. Teklif üniversite yönetimince reddedilmiştir. Keza Yunanistan'ın Trabzon Konsolosluğu açma isteği de reddedilmiştir. Türkiye'deki 72 üniversite içinde KTÜ'nin tercih edilmesi dikkat çekicidir. Bu çalışmaların Yunan gizli servisi aracılığıyla yürütüldüğüne dair kuvvetli kanıtlar bulunmaktadır. Nitekim Yunan gizli servisinde görevli olan Kalenderides'in organizasyonu ile Karadenizli 2000 civarında genç (özellikle Trabzon ilçelerinden Of, Vakfıkebir, Tonya başta olmak üzere) eğitim amacı ile Yunanistan'a götürülmüştür.
Öte yandan, eski Pontus kültürünün canlandırılması amacına yönelik olarak, Rumcadan gelen yer isimlerinin muhafazası ve artırılması, göç eden Rumların mal varlığının araştırılması, "Müslümanlaşmış Rumlar" iddiaları için sözde kanıtlar yaratılmaya çalışılması, kandırılan gençlerin teşkilâtlandırılması dikkatleri çekmektedir.
Yurt içi:
25-29 Ekim 2000'de İstanbul'da yapılan Organ Nakli Kuruluşları Koordinasyon Derneği II. Kongresinde "Çukurova yöresindeki HLA antijenlerinin dağılımı ve diğer bölgelerden farklılıkları" başlıklı bildiride kullanılan ifadeler çarpıcıdır. Söz konusu bildiride "Etnik köken açısından heterojen bir yapısı olan Türk toplumunda yöreler arası HLA sıklığında farklılıklar"dan bahsedilmekte; "Çukurova bölgesinin HLA antijenleri, Türkiye'nin güney bölgesinde Antalya'nınkine daha yakın, kuzey batıda bulunan ve Türkiye'nin genelini temsil edebilen sonuçlarıyla farklı olduğu görüldü." denmektedir.
1997 yılında Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nde, zamanın cumhurbaşkanı himayelerinde olduğu belirtilerek Karadeniz'in Özelliklerini Koruma Derneği (KÖK) tarafından gerçekleştirilen kurultayın dergisinde, bölücülüğe ve Pontusçuluğa zemin hazırlayıcı ifadeler bulunmaktadır. Söz konusu derneğin başkanının bir eski parlâmenter olmasına (Ali Rıza Uzuner), cumhurbaşkanının himayelerinde yapılarak makamın adının kullanılmış olmasına, bir eski başbakanın dergide mülâkatının bulunmasına karşın; "Her Karadenizli laz değil" başlığı ile yazılan makalede "Bu çeşitlilik, Doğu Karadeniz'in etnik yapısı içinde geçerli. Doğudan başlayarak ilk beş ilçenin sahil kesiminde lazlar yaşar....... Artvin'de Gürcüler var. Eskiden Ermeniler de varmış, ama kalmamış....... Daha batıya doğru ise eskiden Rumlar varmış, onlar da kalmamış, ama hâlâ Rumca konuşulan köyler var....... Velhâsıl biraz gayret ederseniz Türklere bile rastlayabilirsiniz bu coğrafyada! (Şaka şaka. Özellikle Ordu ve Giresun'da çok sayıda varlar)........ Hemşinlilerin dili de tamamen ayrıdır; Bir Ermeni lehçesi, Hemşinliler Müslümanlaşmış Ermenilerdir......" denilmektedir. Hemen belirtelim ki, biz bu olayın, eski cumhurbaşkanımızın bilgileri dışında olduğuna inanmaktayız. Ancak, ortaya çıkan tablo ayrımcı faaliyetlerin ulaştığı nokta açısından son derece düşündürücüdür.
2000 yılında Eskişehir'de cadde ve sokak isimlerinin dahi değiştirilerek eski Yunan kültürüne ait isimlerin konulmasını da kabul etmek mümkün değildir.
1995'te gerçekleştirilen Çevre ve Vahiy Sempozyumuna, çevrecilik şemsiyesi altında dünyanın dört bir tarafından Yunanistan sempatizanı olarak tanınan önemli kişiler ile Türkiye'den Fener Rum Patriği Barthalomeos ve Rahmi Koç gibi Helenperver bazı iş adamları katılmışlardır. Bu toplantılarla patrikhanenin evrensel kimliği kabul ettirilmeye çalışılmıştır.
Bu çalışmanın devamı niteliğindeki 1997'de yapılan "Din, Bilim ve Çevre Sempozyumu"nda ise, Karadeniz kıyısında yerleşmiş olan değişik ülkelerden 8 şehirde (Batum, Novorossisk, Yalta, Odessa, Köstence, Varna, İstanbul ve Selânik) birer oturum gerçekleştirilmiştir. Trabzon'da yapılmak istenen toplantı ve Yunan kültürünü sergilemek isteyen gösteriler halkın reaksiyonu üzerine iptal edilmiştir. Bu olaylarda dikkati çeken, bazı iş adamlarımızın verdikleri maddî-mânevî destek, gemilerin adının "Elefteros Venizelos" oluşu, patriğin her gittiği yerde devlet başkanı gibi karşılanması, elinde çift başlı Bizans kartalı başlıklı asa taşımasıdır. Bilindiği üzere Elephtherios Venizelos, 1919'da Anadolu'yu işgal eçin Yunanistan ordusunu İzmir'e yollayan Yunanistan başbakanıdır. Aynı dönemde Rumları ayaklandırıp Pontus Devleti'ni kurmak için Samsun'a 100 subay yollayan kişi de yine Venizelos'tur. Bu nedenle, sempozyum için Yunan bandıralı yüzlerce geminin içinde El. Venizelos'un seçilmesi dikkat çekmektedir.
Öte yandan Rum Ortodoks Kilisesi ile birlikte yapılan çalışmalarda hiçbir cemaati bulunmayan kiliseler dahi yeniden açılmaya, canlandırılmaya çalışılmaktadır. Bu çalışmalara Yunansever iş adamlarımız ve bazı sermaye grupları da destek vermektedir. Rize ve Trabzon'dan başlayıp, Sinop ve İstanbul'da devam eden bu gayretler özellikle son 10 yılda giderek daha da yoğunlaşmıştır. Örnek olarak, Silivri'de 1846'da doğan, Atina'da eğitim gören ve patrikhanede sekreterlik yapan Nectorius, günümüzde aziz kabul edilerek evi ve Silivri Ayazması restore edilmektedir.
Yurt içinde uygun kişiler bulunarak Pontus kültürü canlandırılmaya çalışılmaktadır. Son aylardaki TV programlarından hatırlayacağımız Yorgo Andreadis, damadı Turan Paşaoğlu ve çevresi bu çalışmalarda aktif rol oynamakta; ortaya, yazdığı kitaptaki bilgilerden haberi olmayan, "Pontus Kültürü" yazarı Ömer Asan gibi tipler çıkmaktadır. (Kişisel kanımız Ömer Asan'ın böyle bir kitap yazacak bilgi ve birikime sahip olmadığıdır).
Ne yapmalı?
1. Karadeniz yöresindeki üniversiteler başta olmak üzere, tüm üniversitelerimizde sosyal bilimler sahasında etnoloji, dilbilim, tarih ve sosyoloji konusunda araştırmalar özellikle desteklenmeli ve teşvik edilmelidir.
2. Yörede kullanılan ve tarihî süreç içinde Rumcadan geçmiş kökenli olan tüm yer isimleri Türkçe karşılıkları ile değiştirilmelidir.
3. Pontusçu faaliyetler sırasında hizmet veren ve hayatlarını kaybeden Türk evlâtları mutlaka onore edilmeli (Pontusçuların Şehit Ettiklerini Anma Günü, Topal Osman Ağa'yı Anma Günü gibi...) ve unutulmamaları için anma programları düzenlenmelidir.
4. Kapanmış olan ve hiç cemaati bulunmayan kiliselerin canlandırılması faaliyetleri önlenmelidir.
5. Dış ülkelerin bölgedeki faaliyetleri ciddiyetle takip edilmelidir.





 
Üst