Pontus İddaları

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
PONTUS İDDİALARI



Pontus meselesi, 19. yüzyılın ilk çeyreğinde başlayan ve 1830 yılında Yunanistan’ın bağımsızlığı ile sona eren Yunan İsyanı ve bu isyanı yönlendiren Megali İdea (Büyük İdeal)in bir gereği olarak ortaya çıkmıştır. Bu mesele, özellikle İstanbul Ortodoks Rum Patrikhanesinin büyük çabaları sonucu 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren iyice kökleşmiştir.

Yunanistan’ın Osmanlı Devleti aleyhinde batılı devletlerin ve Rusya’nın yardımıyla toprak koparmak suretiyle giderek büyümesi, Rum azınlıkların yaşadığı yörelerde büyük bir heyecana ve ileriye dönük gizli yapılanmaya neden oldu. Bu yörelerden biri de Rum azınlığın % l0’dan daha az bir nüfus potansiyeline sahip olduğu İnebolu’dan Batum’a kadar uzanan Karadeniz Bölgesidir. Patrikhanenin kışkırtması ile bölgede merkezi Samsun ya da Trabzon olacak bağımsız bir Pontus Devleti kurmak ve bunu ileride Büyük Yunanistan’la birleştirmekti.

Pontus Devletinin hayata geçirilmesi için Yunanistan ve patrikhanenin faaliyetleri bölgede yaşayan hıristiyan Rum azınlık üzerinde Yunan propagandası ve Helenleştirme siyaseti yoğunluk kazandı. Bu propagandaya Avrupa ülkelerine yerleşen zengin Rumlar da finansal kaynak sağlamaktaydı. Pontus’un sınırlarını belirleyen harita ve broşürler yayınlanarak Rum azınlığı bilinçlendirmeye, onları azınlık olmalarına rağmen ütopik vaatler vererek silahlanmaya ve isyana yönelttiler. Yayınladıkları haritalarda Karadeniz Bölgesi, Sivas ve Yozgat vilayetleri hayali Pontus Devleti’nin sınırları içerisinde belirtilmekteydi.

Birinci Dünya Savaşı esnasında Rusya’nın Giresun sınırlarına kadar Doğu Karadenizi işgal etmesi, bölgedeki, özellikle de Trabzon’daki Rumları oldukça şımarttı. Bu heyecanla hareket eden Rumlar, Rusların da göz yummaları ile Türk halkına saldırılarını artırdılar. Zaten büyük bir kısmı işgal nedeniyle batıya muhacir olarak göç eden Türkler, bu saldırılara karşı koymaya çalıştılar. Fakat Rusların 1917 Bolşevik İhtilaliyle dağınık biçimde işgal ettiği toprakları terk etmesi sonucu bölge yeniden Türklerin kontrolüne girdi.

Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşından Mondros Mütarekesi ile yenik ayrılması sonucunda, mütareke şartları hiç tavizsiz uygulamaya koyuldu. Galip devletlerin katılımı ile gerçekleştirilen Paris Barış Konferansında Türkiye’ye yönelik paylaşma planları ele alınırken, azınlık durumundaki Ermeniler ve Rumlar da Wilson ilkeleri gereğince bağımsızlık talepleri ile dikkat çekmeye çalıştılar. Rumlar Paris’te isteklerine devam ederken, Samsun ve çevresinde çetecilik faaliyetleri ile Türk köylerini yok etmeye başladılar.

Paris görüşmelerinde İngiltere ve Fransa, doğuda kurulacak Ermenistan Devleti’nin yaşayabilmesi için Trabzon’un bu devletin sınırlarına katılmasını önerdiler. Buna şiddetle itiraz eden Patrikhane ve Pontuscular bölgede Ermenilerin Rumlara nazaran çok daha küçük bir azınlık olarak bulunduklarını bildirerek, Trabzon’un kendilerine bırakılmasını tekrarladılar.

Ayrıca Yunan başbakanı Venizelos’u da kendilerine gereken ilgiyi göstermediklerini ima ederek şiddetle protesto ettiler. Bu durum, Trabzon üzerinde Ermeni ve Pontus isteklerini alevlendirdi.

Patrikhane tarafından Paris’e gönderilen Trabzon Metropoliti Hrisantos, yaptığı temaslarla durumu kendi lehlerine döndürmeye çalıştı. Bu görüşmeler neticesinde Ermeniler istekierinden vazgeçerken, Rumların istekleri yoğunlaştı. Hrisantos, Paris’ten ayrılıp Trabzon’a geldikten sonra, ileri gelenlerle yaptığı görüşmelerde, Paris Konferansında Ermenilerin Trabzon üzerindeki yoğun isteklerini öne sürdüğü tezierle çürüttüğünü ve bölgede Türklerin ve Rumların meskun olduklarını belirterek Trabzonluları sakinleştirmeye çalıştı. Fakat Paris’teki görüşmeleri basın yoluyla ortaya çıkınca, Trabzonlular gereken tedbirleri almaya başladılar.


Bu amaçla Trabzon’da 12 Şubat 1919’da “Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti”ni kurdular. pontuscular ise, bölgede Rum nüfusunu çoğaltmak için Rusya’nın Karadeniz kıyılarında yaşayan Rumları ve Rusların çekilmesiyle onlarla birlikte Trabzon’u terk eden Rumları bölgeye aktarma propagandasına başladılar. Rumların her türlü gayreti Pontus Devletinin kurulması uğrunaydı. Nitekim bu gayretler gereken sonuçları vermekten de oldukça uzaktı.

Pontuscuların bu zararlı ve ayrılıkçı hareketi TBMM Hükümetinin aldığı önlemlerle 1921 yılında sona erdi. Amasya’da kurulan İstiklal Mahkemesi, isyana kalkışan Rumların ileri gelenlerinden büyük bir kısmını yargılayarak gereken cezaya çarptırdı. Bu olay sonucunda Trabzon ve civarındaki Hıristiyan ahali ve din adamları TBMM’ne başvurarak kendilerini boş bir hülya uğruna uçuruma sürükleyen İstanbul Rum Patrikhanesinden ayrılıp yeni bir Türk Ortodoks Patrikliği kurulmasını önerdiler. Patıikhanenin adeta Yunanistan’ın bir propaganda bakanlığı durumuna geldiğini savunan ahalinin, bu isteklerinde ne kadar haklı oldukları oldukça açıktır.

Böylece, 19.yüzyılın sonlarından itibaren etkisini hızla göstermeye başlayan ve kökenleri milattan önce 3. yüzyılda kurulan Pontus Krallığına bağlanan hareket sona erdirilmiş oldu. Halbuki bu krallığı kuranlar İranlı bir aile olup bunların Yunanlılıkla hiçbir alakaları yoktur. Yüzyıllardır Türklerle iç içe yaşayan Rumların büyük bir kısım Türkçe konuşmuş ve bir çok yönleriyle Türk Kültürünü benimsemişlerdi. Fakat Patrikhanenin yürüttüğü yoğun propaganda bu ateşi körüklemiş ve yine onların aleyhinde sonuçlanmıştır.

Pontus sorunu Lozan Antlaşmasından sonra tarihe karışmıştır. 1923’te Rumların, Türk-Rum Nüfus Mübadelesi Sözleşmesi gereğince, Yunanistan’a gitmeleriyle birlikte bölgenin nüfusu homojen bir yapıya kavuşmuştur

http://www.ktu.edu.tr




 
Üst