RAUF DENKTAŞ "Değişen birşey yok"

DOĞUKAN

New member
Katılım
18 Eki 2008
Mesajlar
2,057
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
K.K.T.C.

Rauf R. DENKTAŞ

Değişen birşey yok (1)

Uluslararası Sosyalim (Dietnis Sosyalizmos) dergisinin 2. sayısı Temmuz-Ağustos 1991’de Lefoşa’da yayınlandı. Tuğrul Berkay kardeşimizin tercüme ederek yayınladığı bir makalenin başlığı İLK ATİLLA ETEK GİYİYORDU. Burada “etek” Yunanistan’daki Efzun askerlerinin giydikleri etek anlamına kullanılmaktadır. Yazı Yunan işgali olmasaydı Türkiye adaya gelmezdi temasını işlemektedir.

Yazı şöyle:

Yıllardan beridir Kıbrıs’ta, Kıbrıs sorununu 1974 savaşıyla yaratılan bir sorun ve Kıbrıs Rumlarını da bunun “Masum kurbanları gibi göstermek isteyen bir siyasi anlayış egemendir. Bütün Rum siyasi partileri, Kıbrıs sorununu Türk yayılmacılığının bir sonucu, bir istila ve işgal sorunu ve bir özgürlük davası olarak gösteriyorlar. “Masum Kurban” masalını güçlendirmek için, “eskiden Kıbrıslı Türk kardeşlerimizle barış içinde yaşıyorduk” izlenimini yaramak ve tarihi unutturmak için sistemli çaba harcıyorlar.

İngiliz idaresinden bağımsızlığa geçişle birlikte, Kıbrıs Rumları, Kıbrıs Türkleri aleyhindeki egemenlik dönemi başladı. Kıbrıs Rum iktidar sınıfının amacı, Kıbrıs Türklerine egemen olmak ve yeni kurulan devletin kontrolünü tekeline almaktı. Makarios bağımsızlığı Enosis yolunda atılan adım” olarak algılıyordu. Stratejik hedefi Yunanistan’la birleşmek olan Kıbrıs Rum burjuvazisi, anayasanın koyduğu kısıtlamaları bir kenara itmeye çalışıyordu oysa kenara itmeye çalıştıkları anayasanın mürekkebi henüz kurumamıştı. Burjuvazi, bunun uygulanamaz olduğunu iddia ediyor ve bu iddiasını kanıtlamak için de gerekli bütün önlemleri alıyordu.

Anayasayı değiştirme süreci, 1963 sonbaharında Makarios’un “13 Madde” olarak bilinen planını öne sürmesiyle sonuçlandı. Böylece 1963 Aralığına geldik. Rumlar anayasa değişikliklerini tek yanlı olarak uygulamak yolunda adım adım ilerliyorlardı. Rum silahlı kuvvetleri bütün adaya dağılmış durumda olan Kıbrıs Türklerine karşı süpürücü bir saldırıya girişti. Yüzlerce Türk katledildi veya kayboldu. Onbinlerce Kıbrıs Türk ada toprağının yüzde 4’ünü oluşturan küçük bölgelere kapanmak zorunda bırakıldı… Kıbrıs Türklerinin devlet yönetiminden dışlanmasıyla Rum burjuvazisi Zürih rejimini de-facto olarak ortadan kaldırdı. Bütün bunlar elbette ki Anayasanın “olumsuz noktalarını” düzeltmeyi amaçlayan şeyler değildi. Amaç Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmesine zemin hazırlamaktı.

****

Maria Rossidou ve Tinos Iasonos tarafından yazılmış olan bu yazı Kıbrıs meselesini Rum liderliğinin hangi maksatla başlattığını belgelemektedir. Türklere yapılanların da bir belgesini teşkil eden bu değerlendirmeyi yapmış olan iki yazar bu gün nerededirler, ne yapıyorlar; Uluslar arası Sosyalizm gazetesi veya dergisi ikinci sayısında bu gerçekleri yazdıktan sonra yayına devam edebildi mi? Bilmiyoruz. Bildiklerimize bakalım. Sosyalizm adına yapılan bu yayında komünist Akel partisinin katkısı var mıydı? Bu partinin sorumlusu, bu günün sözde Kıbrıs Cumhurbaşkanı Hristofyas’ın bu yayından haberi var mı? Hristofyas, Maria ile Tinos’un bildiği gerçekleri bilmiyor muydu ki hala, hiç utanmadan bütün dünyaya “Kıbrıs meselesi 1974’de başlayan Türk işgalinden kaynaklanan bir meseledir yalanını söyleyebilmektedir?
 

DOĞUKAN

New member
Katılım
18 Eki 2008
Mesajlar
2,057
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
K.K.T.C.
Cevap: RAUF DENKTAŞ "Değişen birşey yok"

Değişen birşey yok (2)

Maria Rosidou-Tinos Iasonos ikilisinin “İlk Atilla Etek Giyiyordu” başlığı altında yazdıkları inceleme yazısına devam edelim:

Kıbrıs Türklerinin küçük bölgelere kapatılmasından sonra Makarios’un verdiği bir demeç dikkat çekicidir: “çok kısa bir zamanda ya anlaşmaya varacağız ya da çıkmaza gireceğiz. Ben şimdiki durumu, kötü bir çözüme her zaman tercih ederim. Halen adada tamamıyla Rumlardan oluşan bir hükümetimiz var. Türkler hükümete katılmıyorlar. Onun için acele etmemiz gerekmediğine inanıyorum”.

Makarios, Şubat 1967’de aynı dille ve hatta daha sinsi bir dille şöyle diyordu: “Türkler bugün çok kötü koşullar içinde bulunuyorlar. Kendilerinin yarattıkları toplama kamplarında yaşıyorlar. Ancak bu durum ne kadar sürecek? İlelebet sürebilir mi? Zaman kendilerini etkilemeyebilir, ama bu durumdan usanmış olabilirler. Bizim için yaşam sürüyor. Fakat hiçbir meslek edinmeyen ve sürekli olarak parmakları tetikte oturanlar için ayni şey söylenemez. Her şey Rumların eline geçtiği zaman nasıl bir Türk nesli yetişecek? Ve bu nesil ne kadar zaman dayanacak? Ama dayanabilirler de. 3, 5 veya 10 ay sonra Türklerin teslim olmak isteyeceklerini sorumlu şekilde söyleyemem. Ama sonucun böyle de olabileceğini ihtimal dışı etmiyorum. Türklerin morali çok düşüktür. Türkiye’ye gittiklerinde geri dönmelerine biz izin vermiyoruz. Şimdiye kadar Türk öğrencilerin Kıbrıs’a dönmelerine, Türkiye’de bulundukları süre içinde askeri eğitim gördükleri bahanesiyle izin vermedik”… Yazarlar, o günün çalışma Bakanı olan Papadopullos’un da “bu zorunlu işsizliğin tam sonuçları, kendini daha sonra gösterecektir çünkü moral çöküntüsünün kaynağı işsizliktir ve ekonomik ve psikolojik sorunlar yaratır” dedikten sonra Sosyal Sigorta projesinden bahsettiğini ve bu konuda “Kıbrıs’ın Yunanistan Devletine ilhakı gerçekleştiği zaman, Yunan toplumuna bu alandaki katkısı büyük olacaktır” dediğini de kayda geçiriyorlar. Yazarlar devamla şunları yazıyorlar:

1964’de Milli Muhafız Ordusunun kurulması ve bir Yunan Tümeninin adaya gelmesiyle Türklere karşı girişilecek yeni askeri harekâtın zemini hazırlanmış oldu. 1967’de Milli Muhafız Ordusu Geçitkale ve Boğaziçinde, devriyelere engel olunuyor bahanesi ile Kıbrıslı Türkleri gelişigüzel katlederek bu iki köyü kana boğdular. Dolayısı ile şiddetin yarattığı oldu-bittiler olarak nüfusların ayrılması ve göçmenler 1974’den önce de vardı ve bunun tek sorumlusu da şimdi insan haklarından söz eden ve “istilânın yarattığı oldu-bittilerden” acı acı şikâyet eden Rum burjuvazisinden başkası değildir.

1974’de Taşkent’te Kıbrıslı Türklerin topluca katledilmesi Rumlar savaşı kaybettiler diye daha küçük bir kıyım addedilemez. Kıbrıs Rum propagandası, Türklerin kuzeye kaçışını,”zorla yerlerinden edilmelerinin sonucu1 olarak gösteriyordu. Bu da başka bir yalandır. Türklerin topluca kuzeye kaçmaları, güvensizlikten bir kaçıştı. Birçok fırsatçılar, bir bedel karşılığında Kıbrıslı Türkleri Kıbrıs’ı kuzeyine taşıdılar. Bu bedel çoğu kez, Türk aileleri “özgür bölgeleri” terk ederken arkalarında bıraktıkları mallardı.

Bu gerçekler Hristofyas’ın ve destekçisi olan herkesin önüne konmalı ve 1963-74 arasında Türklere yapılanların itiraf edilerek tazminat konusunun masaya yatırılmasında ısrar edilmelidir.
 
Üst