Rauf Denktaş Makaleleri-Hata Kimde

KÜLTEGİN

Genel Koordinatör
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,731
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Tanrı Dağlarında
Tek başlarına “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Meşru Hükümeti” olup Enosis’e sıçramak için 1960 Antlaşmaları ile kurulmuş olan düzeni ve garantilenen olguyu (State of Affairs’ı ) bozarak bize yapmadığını bırakmayan Rum liderliğinin ABD-Garantör İngiltere ve diğerleri tarafından “meşru hükümet” olarak tanınmasından sonra Rum tarafının “Enosis’e yeniden kapalı, azınlık addettikleri Kıbrıs Türklerine yeniden ortaklık hakkı veren, onları eşit egemen bir HALK olarak kabul etmelerini beklemek” mantıkla bağdaştırılabilir mi?

Rumların bu durumlarını destekleyen devletlerin hukukun üstünlüğüne, uluslararası antlaşmalardan kaynaklanan yasal haklarımız gibi iddialarımıza sıt çevirmelerinin mantıkla, hak ve adaletle bir ilgisi olabilir mi?
“Rum liderliği uzlaşma istemiyor, elinden gelse oksijenimizi de kesecek” gerçeğini nihayet görebilmiş olan liderliğimizin sanki Rum’la “eşit egemen iki halktan biri olarak” adil bir uzlaşma şansımız varmış gibi “barış elimizi uzattık, bekliyoruz” yaklaşımının mantıkla ne ilgisi olabilir?

Tarafların yasal ve doğal haklarını kaale almaksızın, kavgayı kim niçin başlattı sorusuna cevap vermeksizin, mesele nedir sorusunu sorup meseleye gerçekçi bir teşhis koymaksızın “uzlaşma reçetesi” yazıp tarafların önüne dıştan kaynaklı plan ve program koymanın mantıki bir yaklaşım olduğunu kim söyleyebilir?

Rum-Yunan ikilisinin Megali İdea kavramındaki siyaseti ve yüz yılı aşkın bir zamandır Enosis için yaptıkları, toplu mezarlar ve gasplar ortada dururken bunları bir kenara itip “barışınız” demenin hangi mantıkla izahı mümkündür?

Bunlara tevessül edenler yağ gibi su üstüne çıkarken ve suçlu durumundan mağdur durumuna geçebilirken, kimse kendilerine gerçekleri söyleyip hizaya geliniz demezken, bu insanların Türk tarafı ile barış yapmasını kim mantıken bekleyebilir?

O halde kendimize gelelim. Biz olanı ölesiye desteklemek kararlılığımızı ve bu ırkçı kavgada, Kıbrıs’taki 500 yıllık Türk varlığını inkâr edenler karşısında, “hodri meydan” diyecek durumda olduğumuzu davranışlarımızla kanıtlayalım. Varsınlar kendi mantık dışı davranışlarıyla, haksızlıklarıyla Kıbrıs meselesinin 43 yıldır halledilmesini önlemiş olanlar bize “uzlaşmaz” desinler ve bize “nimet” olarak gösterdikleri aşağılayıcı marjinal hediyelerden bizi mahrum etsiler. Karşılarında başımız dik olarak durmasını bilelim.

İki ırk arasındaki kavgada uzlaşmanın formülü taraflara eşit muameledir. Katıksız eşit muamele! Bundan ısrardan vazgeçmeyelim. Kissinger bu konuda gerçekleri vurgulamıştır. Taraflardan biri diğerini mâğlup edememişse, uzlaşmanın yolu her iki tarafa katıksız eşit muameledir demiştir. Tarihçi Arnold Tonybee de “Filistin’de olsun, nerede olursa olsun doğru ve yanlış (hak ve haksızlık ) aynıdır (değişken değildir). Filistin ihtilâfında acayip olan şey, dünyanın suçu işleyen tarafı dinleyip tecavüze uğrayan tarafa kulaklarını tıkamış olmasıdır” der. Bu nedenle Filistin-İsrail ihtilafı kaç on yıldır halledilememiştir. Kıbrıs’ta da süper güçler aynı hatayı hesaplı bir şekilde, işlerine öyle geldiği için yapmadılar mı? Halâ yapmaya devam etmiyorlar mı? Bu haksızlık ve mantıksızlık karşısında Türkiye’ye eli kanlı terörist Rum idaresini meşru hükümet olarak tanı diye dayatmakla sonuç alamayacaklarını anlamadıkça bu hayasız baskılardan vazgeçmeyeceklerdir. Türkiye’yi bu baskılardan kurtarmanın yolu “uslu çocuk” olduğumuzu göstermek değil, tam aksine Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin vatandaşları olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden asla ve ölesiye vazgeçmeyeceğimizi sözle ve icraatla kanıtlamaktır.
 
Üst