Rauf Denktaş Makaleleri-İlk Adım Atılırken

KÜLTEGİN

Genel Koordinatör
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,731
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Tanrı Dağlarında
AB’nin ricası üzerine ve “40 yıllık yanlış siyasetten kurtulup” doğruyu yaparak “çözümsüzlük çözümdür” diyenleri sollayıp Kıbrıs’a mutlak barış getireceklerine inanmış ve inandırılmış olanlar, Annan Planı’na evet derken ve Kıbrıs Türklerine de evet dedirtirken, “Rumlar hayır derlerse ve bize vaad edilenler yerine getirilmezse ne yaparız” sorusunu kendi kendilerine sormuşlar mıydı? Hiç böyle bir şey düşünmedikleri başımıza gelenlerle iyice anlaşılmaktadır. AB’nin ricası üzerine sakıncalarını bildiğimiz halde Annan Planını kabul ettik ve ettirdik fakat bizi AB aldattı diyen Sayın Başbakan kendisine verilen sözler karşısında besbelli ki söz verenlere sorması gereken soruyu sormamıştır. “Ya Rumlar Hayır derlerse KKTC’yi tanıyacak mısınız? Rumlar Hayır dedikleri halde Evet diyen KKTC halkının üzerinden ambargoların tümünü kaldıracak mısınız?” soruları sorulmamış, her şey Rumların da Evet diyecekleri hesabına göre yapılmıştı. İçinde bulunduğumuz çıkmaz yolda tek bir seçenekle karşı karşıya kalmamızın nedeni işte budur. Annan Planı’na Rumlar da Evet diyecekler inancı içinde atılan o ilk adımın bizi getirmiş olduğu nokta, teslimiyet yolunun başlangıcıdır. Çare? Kırmızı çizgilerimize dönüştür. Aldatılmış olmanın verdiği en doğal hak aldatılarak sürüklendiğimiz yoldan geri dönüş hakkıdır.

“40 yıllık yanlış siyaset” ve “çözümsüzlük çözümdür” gibi suçlamaların muhatapları arasında -belki de öncelikle- ben de bulunduğuma göre bu konulara da açıklık getirmekte yarar olabilir. Kimse beni “çözümsüzlük çözümdür” formülüne bağlayamaz. Hiçbir zaman böyle bir şey düşünmedim. İçimizden bazıları bunu düşünmüş olsalar da bu deyim bize ait değildir. Bunu Klerides söylemiştir: İçimizde bir Türk Cumhurbaşkanı muavini yok, üç Türk bakan yok; buna rağmen dünya bizi meşru Kıbrıs Hükümeti olarak tanıyor. O halde Türklere ne diye taviz verecekmişiz? Ya istediklerimizi kabul edecekler ya da çekip gidecekler. “Çözümsüzlük denilen durum esasta çözümdür” demiştir. Ancak bu sanki bizim (benim) siyasetimmiş gibi bu siyasetten “40 yıllık yanlıştan dönüş” felsefesi ile “uzlaşmazlığın suçlusu biziz, Türk tarafıdır” demenin sonucunu yaşamakta ve bize de yaşatmaktadırlar. Kırk yıllık “yanlış” addedilen siyasetler devam ederken Kıbrıs meselesi bu kadar Rum- Yunan ikilisinin lehine seyretmemişti. Bu kırk yıl içinde Kıbrıs meselesi “kırmızı çizgilerden” ve “milli bir stratejiden” bu kadar yoksun bırakılmamıştı. Annan Planı’na Evet diyenlerin ve dedirtenlerin dünyaya verdikleri mesaj, “Kıbrıs Türklerinin ayrı egemen, self determinasyon hakkını haiz bir HALK olmak iddiasından ve KKTC’den vazgeçtiği; Türkiye’nin garantörlük haklarının iyice sulandırılabileceği; Rumlarla Türklerin bu şartlarla bütünleşebileceği” mesajıdır. ABD ve AB bunu böyle görmekte, böyle yorumlamaktadır. Ne yazık ki kimse bunlara “Yanılıyorsunuz beyler; devlet kurmuş olan Kıbrıs Türkleri, devletlerinden asla vazgeçmeyeceklerdir” dememiştir. Aksine, sanki bizim öneri sunma hakkımız yokmuş gibi “her öneriyi görüşmeye hazırız” diyebiliyoruz. Bu rahatlık içinde Finlandiya öneriler üretiyor ve biz de bunlara sıcak baktığımızı duyuruyoruz. Sonra da birden bire KKTC’nin varlığı hatırlanıyor ve Türkiye’nin sıcak baktığını açıkladığı Fin önerilerinin muhatabı KKTC Cumhurbaşkanı Talat’tır deniyor!
Bu gidiş kurtuluşa mı, teslimiyete mi? Aklı olan düşünse iyi eder.
 
Üst