Rauf Denktaş Makaleleri-Kolay Olmadı

KÜLTEGİN

Genel Koordinatör
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,731
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Tanrı Dağlarında
Hür bir muhalefet demokratik yaşamın kaçınılmaz gereğidir. Ancak bir ulusun kaderi bahis konusu olduğunda -milli bir davada- muhalefetin görevi karşı tarafla pazarlık masasında ter döken iktidara yardımcı olmaktır. Bunun klasik usulü muhalefetin iktidardan önde olması, daha fazlasını istemesidir. Bu gerçeği 1959 yılında rahmetle andığım değerli devlet adamı İsmet İnönü’den öğrenmiştim. İnönü, Zürih Anlaşmalarını sert bir dille eleştiriyor; “bu anlaşmalar ileride Enosis’i engellemeyecektir” diyor ve ileride yapılacağını bildiği pazarlıkta Türkiye’nin sağlam durmasını sağlamaya çalışıyordu. İktidar “askerimizle adaya giriyoruz; garantörüz; daha ne istiyorsunuz” diye İnönü’ye ateş püskürüyordu.

Dışişlerinde Sn. İsmail Soysal Bey bana bunu anlattı. Yardımcı oldu ve İnönü ile görüştüm. İnönü Sn. Soysal’ın söylediklerini teyid etti. “Benim görevim iktidardan ileride olmaktır, daha fazlasını istemektir ki, pazarlık masasında iktidarın eli güçlenmiş olsun, fakat bunlar bunu anlamıyorlar” dedi. Bu teyidi aldıktan sonra Sn. Soysal’a gittim. Çok tedirgindi. Ajanslar İnönü’yü ziyaret ettiğimi vermiş; Menderes İstanbul’dan talefon ettirerek bunun teyidi istemiş. Sn. Soysal “benim bu işten haberim yok” demiş. “Başbakan Menderes İstanbul’da seni bekliyor. Acele git. Sakın benden bahsetme” diyerek biletimi verdi. İstanbul’da Park Otel’de rahmetle ve minnetle andığım Adnan Menderes’i ziyaret ettim. İnönü’nün söyledikleri anlattım. Çok kızdı. “Kimmiş o? Kimmiş ki bize yardım edecek? O bir çıyan. Yakında benim ona yapacağımı göreceksiniz” mealinde sözler söyledi. İnönü’ye altı ay bir zaman tanıyordu. Genelde çok sakin, soğukkanlı ve nazik olan Menderes’i ilk defa öfke ile köpürmüş halde görüyordum. Kıbrıs’ta 1968’de Klerides ile “İstikşafi mahiyette, gayri resmi” görüşmelere başladık. Bölgesel otonomi önermiştim. Bunu konuşuyorduk. Herkeste bir inanç vardı: “Türkiye ile Yunanistan anlaşmışlardır. Denktaş ile Klerides birkaç ay görüşür gibi yapacak, anlaştık diyecekler ve Türkiye ile Yunanistan’ın anlaştıkları formül (Zürih’te olduğu gibi ) ilan edilecek”. 1963’den 1968’e kadar çekmediği kalmayan bir halkın bu hayalini yadırgamamak gerekir. Ancak bu bir hayaldi. Türkiye gerçekten bir anlaşma istiyordu. Bizim ise anlaşmaya büyük ihtiyacımız vardı. Çağlayangil bana “Halkının kabul edebileceği herhangi bir anlaşmayı yapmakta serbestsin. Seni sonuna kadar destekleyeceğiz” demişti. Ya garantiler? Garantiler devam etmezse bize verilecek hakların hiç bir geçerliliği olamazdı. Bu konuda Çağlayangil kesin konuşuyordu. “O konuda kuşkun olmasın. Hiç bir hükümet garantilerden ve haklardan vazgeçemez. O bizim işimizdir.” Çağlayangil dünyaya “Türkiye haritadan silinme pahasına Kıbrıs’la ilgili haklarından asla feragat etmeyecektir” diyen Dışişleri Bakanıydı! Kapalı kapılar arkasında çok çekişmiştik. Ancak güveniyorduk. Rahmetle anıyorum.

Halkın o günkü durumunu, moralini, ekonomisini, adanın yüzde üçüne sıkıştırılmış durumda devam eden akıl almaz direnişini göz önünde bulundurarak görüşmelerde bir anlaşmaya varabilmek için elimden gelen herşeyi yaptım sadece Türkiye’nin garantörlüğünden ve kurucu ortak olarak eşitliğimizden vazgeçmedim. İşte o yoğun görüşmeler devam ederken o günkü CTP liderliği beni uyuşmazlıkla suçluyor ve kendilerine kalsa üç ayda meseleyi halledebileceğini savunuyorlardı. Bu nedenle de Rum liderliği ile birlikte yabancı diplomatlara benimle anlaşma, uzlaşma olamayacağını yayıyorlardı.

Görüşmelerin her safhasında bu CTP-AKEL, Türk- Rum birliği devam etti. Her ileri adım attığımızda bunlar bunu uzlaşma istemediğimin kanıtı olarak değerlendirip dünyaya yaydılar. Diğer muhalefet örgütleri de bundan geri durmadı. Bu birlik ve beraberlik referanduma kadar amansız bir şekilde devam etti. Türkiye’ye vaki akıl almaz saldırılar Hristofyas’a verilen “Türkiye adadan askerini ve elini çekmeli; yerleşikleri gitmeli, göçmenler yerine dönebilmeli” vaadlerine dayanmaktadır.

Bir düşünelim, biz federasyon konuşurken muhalefet konfederasyon demiş olaydı muhakkak sağlam bir ortaklığın temelini birlikte korumuş olacaktık. Ancak geçmişle uğraşmayalım. CTP liderliği, AKEL ile yaptığı anlaşmayı açıklamalı ve süratle “iki toplumlu federasyon” formülünden vazgeçerek Cumhurbaşkanı Sn. Sezer’in milli formülüne sarılmalıdır. O zaman herkesi arkasında bulacaktır.
 
Üst