Rauf Denktaş Makaleleri-Şeffaflık Bumu

KÜLTEGİN

Genel Koordinatör
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,731
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Tanrı Dağlarında
Pek şeffaf olmayan usullerle ouşan ikinci Soyer hükümetinin proğramında şeffaflık konusu ağır basmaktadır. Bir Genel Sekreter'in, göreve devam ederken ve partinin içinde Parti Başkanı ile her hangi bir uyumsuzluğu da yokken, bir devlet memuru olan fakat kendini TC Başbakanının temsilcisi ve sözcüsü olarak tanıtan bir kişi ile perde arkasında temaslar yapıp, Ankara'da, partisinden habersiz CTP ile koalisyon kurmak planını oluşturmuş olanlardan beklenen şeffaflık herhalde oldukça gölgelenmiş olacaktır. Kendisinden çok şey beklediğimiz genç bir bilim adamının bu kadar erken siyasetin en kokuşmuş çamuruna saplanması herkeste hayal kırıklığı yaratmıştır. Geçelim.

Başbakan Soyer'in beyanatlarına bakıldığında ''Rumlarla anlaşmak zordur, hatta mümkün değildir''. Sayın Cumhurbaşkanı Talat, Sayın Babacan'ın ''yıl sonuna kadar kısmi veya bütünüyle bir uzlaşma bekliyorum'' beyanatına sanki cevap olarak ''yıl sonuna kadar bir uzlaşma beklediğini'' vurgulamıştır. Ancak yeni hükümetin programına bakacak olursak ''Annan Planı çerçevesinde ve Türk hükümeti ile işbirliği içinde uzlaşma ve AB üyeliği için uğraş devam edecektir''. Programda ''Türk halkının eşitliğinden ve haklarından '' bahsedilmektedir. Garanti Anlaşmasının kıymeti nihayet anlaşılmış olmalı ki, bunun de devamından bahsedilmektedir.

Herşey var da ''Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti''nden söz yok. Eşitlik denince ne anlaşıldığı da yok. Korunmaya alınmış bir azınlığın bireyleri de ''yasalar altında ülkenin diğer insanları ile eşit hakka sahiptir''. Programda ''eşit egemenlikten'' ses yok; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yok; TC Cumhurbaşkanı Sayın Sezer'in dünyaya duyurduğu milli davanın şaşmayan kriterleri hiç yok.

Haklarımızı koruyacağız! Nedir bu ''haklar''? Rum liderliğinin dünyaya duyurdukları var. Bunlar mı ''eşitlik'' diye sarıldığımız haklar? Allahtan ''cemaat'' sözcüğünden bahis yok! Ben üzerinde duruyorum diye geçmişte saldırıya uğradığım (ve bugüne kadar Rum tarafının kabul etmediği) HALK kelimesi var. O halde HALK kelimesinden esinlenerek ''Kıbrıs'ta İKİ EŞİT EGEMEN HALK vardır'' demek istiyorlar fakat ördekleri ürkütmemek için şimdilik bunu söyleyemiyorlar diye teselli mi olalım? ''Rumların dedikleri gibi yüzde 80 Rum'dan, yüzde 20 Türkten oluşan TEK HALK vardır'' yaklaşımlarını kabul etmiyorlar ama, sırtlarını okşayan AB yetkilileri okşamaktan vazgeçerler korkusu ile mi bunu reddettiklerini söyleyemiyorlar? ''Vallahi tanınma istemiyoruz'' diye geldikleri bu çizgide Annan çerçevesinde müzakereye başlamanın tek anlamı ''Annan Planındaki haklardan da taviz vermeye hazırıza'' geldiğini herhalde bilmektedirler. ABD Dışişleri Müsteşarı Bryza'nın ''Türk tarafı önerilerini Rumların kabul edecekleri kıvama getirsin'' çağrısına uygun olarak (ve Türk Hükümetini AB yolculuğunda karşılaşacağı zorluklardan kurtarmak pahasına) Yeni Soyer Hükümeti KKTC'nin kalıcılığını ele alamamıştır. Uzlaşma istemediklerini hergün vurguladıkları Rum liderler ile masaya oturulacak ve uzlaşmaya varılacaktır. KKTC'siz ve egemenlik talebinde bulunmaksızın! Kısacası Annan Planı'nda verilmiş olan tavizlerden de taviz verilerek halkımıza bireyler olarak AB kapıları açılacak.

Rum'un kabul edebileceği şartlarla AB üyeliğinin anlamı nedir? Bilmeyen var mı? Ve en önemlisi 1960 Antlaşmalarına göre Türkiye AB üyesi olmadan Kıbrıs'ın bir bütün olarak veya yarısının AB üyesi olabilmesi mümkün mü? Biz buna rağmen Rum'un kabul edeceği şartlarda uzlaşmaya vararak AB üyesi mi olacağız, yoksa 1960 Antlaşmalarını çiğneyip, Türk-Yunan dengesini yok farzederek, ''Kıbrıs Hükümeti'' ünvanını gasp etmiş olan AB üyesi Rum idaresine'' bireyler olarak katılmış mı olacağız? Osmosis budur işte!

Evet.... İkinci Soyer Hükümetinin programını okuduktan sonra ''siyasi hüllenin'' kimler tarafından hangi maksatlarla tezgahlandığı daha açık görülebilmektedir. Hedef Sayın Babacan'a yardımcı olmak ve ''önümüze konacak her öneriyi, her alternatifi görüşen uyumlu taraf olarak'' yeni bir kağıt anlaşmasına imzayı atarak Türkiye'yi, sözde, Kıbrıs belasından kurtarmak!.. Kırmızı çizgimiz diye bir şey yok artık. ''Eşitlik ve Annan Planı çerçevesi'' diyerek gözümüz kapalı KKTC'den vazgeçilme oyununun son perdesindeyiz. Ancak bu halk ve Türk milleti bu oyunda son sözü söyleyecek taraftır. Oyun bitmemiştir. Ancak bu oyunu oynamaya razı olanları siyasi tarihimiz hiç unutmayacak, şehitlerimiz ve gazilerimiz hiç affetmeyecektir.
 
Üst