Rauf Denktaş'tan Bir Alıntı

Gökçen

Dost Üyeler
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,079
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Web sitesi
www.kibris1974.com
Rauf Denktaş'tan Bir Alıntı
BİR İLETİŞİM SORUNU


Çok yazdım. Her konuşmamda da vurgulamaktayım: Kıbrıs konusu, Türkiye'nin en haklı ve en güçlü olduğu bir konudur. Milli davasıdır. Stratejik açıdan 1960 uluslararası antlaşmalarla elde ettiği haklardan (garantörlük haklarının temelini teşkil eden Türk - Yunan dengesinden) kendi güvenliği için asla vazgeçemez / vazgeçmemelidir. Dolayısı ile AB ülkelerinin Kıbrıs meselesinin Türkiye'nin AB yolunda önüne koyma hakkı yoktur. Yasal olarak yoktur, ahlaki olarak yoktur, gerçekler açısından bakıldığında da yoktur. Ancak, gerçekler bilinmiyor, Türkiye yasal haklarını ve Kıbrıs üzerindeki hak ve statüsünü yeterince dünyaya anlatabilmiş değildir. Sıkıntısı ve karşılaştığı zorluklar buna dayanmaktadır.

Rum liderliğinin Kıbrıs Türklerine yaptıklarını, "milli siyaseti" Enosis için yapmadığını bırakmadığını, insanlık dışı muameleyi, toplu mezarları, ölümcül beyanatları, kayıplar konusunu propaganda için kendi insanlarına zulüm haline getirdiklerini Avrupa`da bilen var mı? Bunun cevabını 29 Temmuz tarihli Hürriyet Gazetesinde Zeynep Göğüş`ten öğrenelim! Belki harekete geçen olur:
Geçenlerde gazeteci eski arkadaşımla Brüksel`de buluştuğumda gerçeğin farkına vardım. Bu arkadaşlar önemli basın yayın organlarında çalışan uluslararası gazeteciler olmalarına rağmen hemen hiçbirinin Kıbrıs sorunu hakkında kapsamlı bir fikri yoktu.
Genelde Avrupa kamuoyunda hâkim olan görüş neyse, gazetecilerin ki de aynısı... İçlerinden biri Kıbrıs sorununa bakışlarını samimiyetle anlatırken bakın ne diyordu.

Haritayı açınca algıladığımız manzara şu: Türkiye işgalci konumunda kocaman bir ülke, üstelik şeceresi de parlak değil. Hemen aşağısında ise "Kurtarın beni" diye feryat eden küçük bir ada var. Kimsenin aklına büyük ülkenin haklı, küçük adanın haksız olacağı gelmiyor. Kıbrıs`ı yukarısında Türkiye ile birlikte algıladıklarında gördükleri resim bu. Bu adanın içinde de küçük bir taraf olduğunu ve asıl o küçük kısmın başının dertte olduğunun farkında değiller. Bunun için daha incelikli bir algı mekanizmasının işlemesi gerekiyor. Gelgelelim bu mekanizmayı işletecek yeterli dürtü yok. Dürtüleri ise ancak Türkiye taraf yoğun ve etkili bir iletişim kampanyasıyla var edebilir.

Kıbrıs meselesini kavramak, kim olursanız olun "etkin dinleme" yöntemlerinin kullanılmasını gerektiriyor. Oysa Avrupalı kamuoyu önderlerinin Kıbrıs`ta ne olup bittiğine ilişkin etkin dinleme yapmaları için üzerlerinde herhangi bir vicdani baskı yok. Önemli olan bu ihtiyacı doğurtabilmek. Örneğin "AB aktörleri" dediğimiz, tüm Avrupa`da karar mekanizmalarını etkileyen yaklaşık 100 bin kişi var. Bu insanların onda biri bile bugün artık asıl sorunun, Güney Kıbrıs'ın adadaki sorun çözülmeden önce AB`ye alınması olduğunu bilmiyor.

Öte yandan, Türk limanlarını açmak keşke sorunu çözmeye yetseydi. Diyelim ki limanları açtık. O lök gibi Türkiye'nin midesine oturan, birinci derecede taraf olduğu, adadaki mülkiyet sorununu kim çözecek? Kıbrıs'ın lideri Papadopullos'un Türkiye - AB müzakerelerini şantaj unsuruna dönüştürüp KKTC`yi ve hatta Türkiye`yi teslim alma politikası izlediğini birilerinin AB aktörleri denilen kitleye anlatması gerekiyor. Fetih mantığından kurtulup önümüzdeki beş yılda Kıbrıs için yapılacakları kapsayan bir iletişim eylem planı yazılması gerekiyor. Sağa sola atılan tek kurşunlarla olacak bir iş değil bu.

Kıbrıs sorunu yeni girişimler gerektiriyor. Bir yanda bizim toplumsal blokajlarımız, diğer yandan AB`dediklerin saplantı derecesine varan algı sorunu. Öyle olmasaydı koskoca AB'nin Kıbrıs ve hatta Türkiye politikasını Kıbrıs Rumları belirleyebilir miydi?
AB`ye neye teslim olduğunu hatırlatırken, bizim de bu konuda AB sektörlerini sürekli bilgilendirmemiz gerekiyor. AB, Kıbrıs konusunu düzeltecek ilgi, bilgi ve kapasiteden yoksun. Böyle olduğunun farkında olmamaları ise büyük sorun.



Rauf DENKTAŞ
 
Üst