Resmi Tarih ve Sonradan Öğrendiklerimiz - İlahi Dünyadan Kediler

Levent Akıncı

Onursal Üye
Katılım
12 Eyl 2008
Mesajlar
49
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Türklüğü ve Atatürkçülüğü şiar edinmiş, Kıbrıs 1974 panelinin değerli mütefekkirleri, Naçizane kitap çalışmamın içerisinde Türkiye'nin içinde bulunduğu durum, mizahi bir tarzda işlenmiştir. Belki bazı kardeşlerime ters gelebileceği için bu açıklamayı yapmayı vazife bildim. Kitabın yazılış tarzı bu şekildedir, önce konu işlenmekte ve sonra kara mizah, anlatımda daha da etkili verim sağlanması için kullanılmaktadır. Mizahın içinde anlatılmak istenilen bütün benzetmeler tamamen TÜRK tarihi içerisinde geçen olayların betimlemesi olup düşündürmek hedef alınmıştır.

Saygılar sunarım.


RESMİ TARİH VE SONRADAN ÖĞRENDİKLERİMİZ
(1)
haluk akalin <h_akalin@yahoo. com> wrote:
Arkadaşlar,
Birkaç yıl önce ben oradaydım, Myanmar'da. Şu fırtınadan 100 milyondan fazla insanın öldüğü ülkede. Üç aya yakın süre Myanmar devlet havayolları için uçuyorduk. Çok ama çok fakir insanların olduğu ülkelerden biri. Biliyorsunuz eski den İngiliz sömürgesiydi ve adı Burma idi. Sonra sömürge olmaktan kurtuldu ve demokratik bir ülke kurulmaya çalışıldı, ancak İngiltere ye ve batıya bağımlı konumu da devam ediyordu derken askeri darbe ve bugünkü askeri rejim. Çok kısa bir hatırlatma ile. Öncelikle orada tanıdığım bir dolu güzel insan için çok üzüldüm.
Oradan edindiğim bazı bilgi ve yaşadıklarımı sizinle paylaşmak istedim. Halk o kadar fakir ki açlık sınırında yaşıyorlar. Ülkenin muson yağmurları alması nedeniyle oluşan muson ormanlarındaki meyveler sayesinde açlıktan ölmüyorlar. Bir öğretmenin maaşı 5 usd civarında. Yönetimi elinde bulunduran generaller ise tam bir zenginlik ve refah içinde ülkeyi soyuyorlar. Halka hiç bir şey vermedikleri gibi tam bir despotizmle hiçbir yenilik ve gelişmiş sistemin ülkeye girmesine izin vermiyorlar. Örneğin internet, mobil telefon, uydu TV vs gibi birçok şey.
Ancak halkın ilginç bir takım özellikleri var bir kere bu kadar yokluk içindeki insanların sinirli, mutsuz, kötü (hırsızlık gibi) olması gerekirken oldukça farklılar. Mutlu görünmek ve iyi insan olmak için çok çaba gösteriyorlar. Hırsızlık, dolandırıcılık olayları münferit.
Yeri gelmişken hırsızlık, dolandırıcılık olaylarıyla en çok karşılaştığımız ülkeler İtalya ve Arap ülkeleri.
İnsanlar inanılmaz yokluk ve imkânsızlıklar içinde işlerini eksiksiz yapıyorlar ki hayret edersiniz. Kimse mazeret beyan etmiyor yapacağını tam ve eksiksiz yapıyor. Onları gördükten sonra mazeret beyan etmekten utanıyorum. Hep güler yüzlü ve iyi niyetli olmaya çalışıyorlar. Yabancılara karşı da son derece iyi davranıyorlar. Belki bunu çoğunluk halkın dini olan Budizm’e bağlıya bilirsiniz ama diğer Budist ülkelerde de bulunduğumdan öyle olmadığını biliyorum. Bu zavallı insanlara dikta yönetiminin normal zamanda bile hiç faydası yok ki bu felakette olsun. Yardımları bile kabul etmiyorlar, etseler de halka vermediklerinden eminim.
İlginç küçük ayrıntılardan bahsetmek istiyorum. Bir 70'li havacı kaptanımızın büyük babası birinci dünya harbinde İngiliz'lere esir düşmüş. İngilizler bu esirleri Myanmar (o zamanki sömürgesi) esir kampına getirmişler ve orada ölmüş. Daha sonra oradan kurtulan birkaç kişiden durumu öğrenmiş. Büyük babasının mezarını bulmak için resmi olarak yardım istedi ama hiçbir bilgi verilmedi. Daha sonra mahalli halktan aldığı bilgi ile safari sayılacak bir yolculukla Türk esir kampını buldu. Meğerse İngilizler esir aldıklar Japonları da buraya getirmişler. Japonlarda oraya güzel anıt yapmışlar. Ancak Türklerin mezarları ortada yok. Sadece mahalli halkın burası demeleriyle anlaşılabilen arazi olarak kalmış. Dönüşte resmi makamlara bilgi vermiş (Türkiye'de). Ancak hiçbir sonuç alınamadığını tahmin edersiniz. Gelibolu'ya bile bakmayanlar ne yaparlar ki.
Halkın azınlık bir kısmı da Müslüman. Orada da Fetullah’ın okulu var. Amerikan Okulu diye biliniyor. Oradaki en modern okul.
Biz oradayken gazetelerde çıkan bir haber bizi üzdü. 'Trafik kazalarının ve buna dayalı ölümlerin en çok olduğu ülkelerden bir olan Türkiye'nin başkenti Ankara'da, bir okul otobüsü tren geçerken hemzemin geçitten geçmeye kalktığı için içinde şoförün kendi oğlunun da olduğu çocuklar öldüler' diyordu.
Nisan ayında, su bayramı olarak kutladıkları, yılbaşı kabul ettikleri ve haç yaptıkları kutsal günleri var. Bu haç zamanı merak ettiğimden, öğrenmek amaçlı Budistlerin tapınağı pagodaya gittim. Herkesi alıyorlar. Tıpkı Mekke gibi ayakkabılı girilmiyor, yalınayak dolaşmak zorundasın. Çok iyi İngilizcesi olan bir rahip (monk diyorlar) bize arzu edersek rehberlik yapabileceğini söyledi. Ayrıntıları merak ettiğim için rica ettim. Bizi uzunca dolaştırdı, adetlerini ve felsefelerini anlattı. Özellikle dünya nimetlerinden arınabilmek önemli bir kısmını oluşturuyordu. En sonunda ne oldu dersiniz, her hizmetin bir karşılığı vardır dedi ve bizden para istedi. Hatırı sayılır bir meblağ verdik beğenmedi çok istedi. Daha fazla vermedik tabi. Pagoda yani tapınaklarda binlerce yıllık dev Buda heykelleri ve birçok aksesuar altından. Altını tapınağa verip ruhunu arındırıyorsun. Halkın cebinde üç kuruş var altını nereden bulacak diyorsunuz ama ona da çözüm bulunmuş. Pagoda da altın varaklar satılıyor. Küçük çıkartmalar halinde. Cebindeki üç kuruşu ona verip alıyor. Altın varağı da Buda heykeline yapıştırıyor, ruhu arınıyor ve kurtuluyor. İşte halk böyle sömürülüyor. Bu arada rahipler ve dikta yönetimi de çok iyi geçiniyorlar.
Ben nisan ayında gidip temmuzda döndüm, Oradan telefon imkânı bile olmadığından askerlik yoklamamı yaptıramadım. Zaten gelmeden önce hem yenilenen sefer görev emrinin tebliği ve kaybolan askeri kimliğim nedeniyle askerlik şubem ile irtibatım olmuştu (dolayısıyla son adres bilgileri vs ulaşmıştı). Ben emekli olurken bizzat elden alıp nüfus dairesine götürdüğüm subay olduğuma dair belgeyi ise 20 yıldır yollamayıp kaç kere asker kaçağı diye evimin basılmasına neden olan askerlik şubesi beni mahkemeye vermiş, görevde olduğuma dair belgeyi şirketten yolladım ama beni suçlu bulan askeri mahkeme cezalandırdı. Bu da çok ağırıma gitmişti.
Çok uzattım özür dilerim. Her türlü totaliter rejim, halk için tam bir felaket oluyor. Hele doğal felaket anlarında. Bunu, 5 dakika önce kalkış yaptığım Tayland'ın Puket adasının üzerinden tsunami geçtikten sonra Tayland'da da yaşadım. Dikta rejimlerinde doğal felaket olabilecek en korkunç şekilde yaşanıyor.
Haluk Akalın




(2)
From: Levent Akıncı <levent.akinci@ yahoo.com. tr>
Sevgili kardeşim, okul yıllarında uzaktan tanıdığım ama bir türlü yakın bir arkadaşlık kuramadığım, takdir ettiğim ağırbaşlı takdire layık bir kardeşimizsin.
Sağ ol Haluk o Burma hakkında o kadar güzel bilgiler vermişsin ki hazırladığım bir kitaba arşiv kaydıyla ve bu verdiğim cevapla birlikte depoladım.
Müsaade edersen sen yaşadıklarını gözlem olarak objektif bir şekilde yazmışsın. Kitaba girecek dersleri şimdiden sana yazayım da içim rahatlasın Halukçuğum asla Narsis değilim. Maksat duygularımızı aktarmak. Şöyle ki:
1.Karşılaştığın hırsızlık ve dolandırıcılık olaylarının başında gelen ülkeler arasında Arap ülkeleri geliyor demişsin, Kıbrıs ta yaptığım iş itibari ile tanıştığım Arapların şimdi hepsi hapiste veya ülkelerine kaçtı. Hiç şaşırmadım.
2.Burma halkının çok uysal ve her şeyi kabullenmiş olduğunu gözlemlemişsin bunların çok eski Kralları da şimdiki diktatörleri gibi nemrut, tiran ve hırsızlardı demek ki kabullenmişler, birilerine ne kadar çok benziyorlar!
3.Türk mezarının yerini tarifle bulmuşsun, gerek yok ki İstanbul da otoyol kenarında anıt mezar bulmak daha kolayımıza gelir. Elin oğlu ta Yeni Zelanda’dan Çanakkale ye mezar bakımına gelir. Biz?
4.Rahiplerin altın zengini olduğunu, bunu nasıl başardıklarını ve Dikta yönetimi ile içli dışlı olduklarını anlatmışsın. Eski Mısırdaki Firavun+ Rahip ilişkisine ne kadar çok benziyor, aynı zaman da Türkiye deki Politikacı+Tarikat+Şeyh+şıh İlişkileri nede cuk örnek olmuş. Hem de bu şeyhlerden biriside orada Amerikan Okulu açmış.
Çok sağ ol Halukçuğum bu gözlemin bana, hepimize ve hatta Türkiye ye mesajlarla dolu. Hoş ve esen kal.


(3)
Sevgili Levent,
Güzel sözlerin için çok teşekkür ederim. Yönetim-din adamı ilişkileri konusunda firavun-rahip ilişkilerini de çok güzel bir örnek olarak vermişsin. Laikliğin anlamı ve önemini bir kere daha düşünmek lazım. Konu din değil tabii ki, dinin halkı sömürmek ve yönetmek amacıyla kullanılması. Daha yeni Mısır'dan döndüm. Mümkün olduğu kadar arkeolojik yerleri gezdim. Gözüme çarpan en önemli şey, firavunlar ölümden sonra hayata inandıklarından ve o hayatta rahat yaşamak için tüm halkı tam bir köle olarak kullanıp temin ettikleri bütün serveti mezarları yapmak için ve içini doldurmak için kullanmışlar. Ölünce yeni firavun, her şeye yeniden başlanıyor, servet edin, mezar yap her şeyi göm. Peki, mezar ve tapınak dışında ne yapılmış. HİÇ. Koca bir hiç. Aynı yıllarda Anadolu’daki medeniyetlerden kalan eserlere bakıyorsunuz. Kentler, yollar, hamamlar, tiyatrolar, köprüler vs, yani halk için bir şeyler var. Ama firavunlar hiç bir şey yapmamışlar. Bundan dolayı olsa gerek firavunlar, binlerce yıl geçmesine rağmen hala nefretle anılıyor ve kötülüğün timsali olarak kullanılıyor.
Buradan benzerlik gösteren başka şey de sömürge ülkelerinde gördüklerim. Özellikle Afrika ülkelerinin, zengin altın, elmas, kömür, petrol, orman ürünlerini yüzyıllarca sömüren ülkeler bu ülkelere halkın işine yarayacak hiç bir şey yapmamışlar. Ancak kendileri için her şey var. Örneğin Mali, Tanzanya gibi ülkelerde 5 yıldızlı oteller var. Otellerde günlük olarak uçakla gelen her şey var. Hani kuş yumurtası eksik dedirtecek şekilde. Otelin kapısından çıkıp 20 metre yürüdün mü açlıktan yerde sürünerek ölmek üzere olan çocukları görüyorsun. Bu fotoğrafları görmüşsünüzdür. Çeken fotoğrafçılar 180 derece tersten çekse arkadaki Sheraton, Hilton yada benzer kalitede oteller fonda görünür.Irkçı batı, insanlığın evriminde geri kalmış ırk olarak gördükleri Afrikalıların 'aniden' (nasıl oluyorsa)ortaya çıkan birtakım hastalıklar, iç savaşlar ve açlık ile soykırıma uğramalarını bekliyorlar.
Yurtdışı-yurtiçi şehitliklerimize ilgimizden bahsederken, Doğan Aslan kardeşimden Gelibolu'da takriben 2000 yılından itibaren, 82 yıl sonra da olsa başlayan çalışmalarla bugün çok güzel duruma geldiğini, özellikle devre arkadaşımız Tümg.Gürbüz Kaya'ın emekleri olduğunu öğrenmemden çok mutlu oldum ve benim gibi uzun süredir gitmediği için bilmeyen arkadaşlarıma mutlu bir haberi aktarmak istedim.
Myanmar'daki Türk şehitliği ile ilgili olarak internette yaptığım araştırmada Faruk Budak isimli şahsın önemli çalışmaları olduğunu öğrendim.İlgilenen varsa
http://www.fotograf ya.gen.tr/ cnd/index. php?solanrenkler
adresindeki yazı ve fotoğraflardan yararlana bilirler.
Arap ülkelerinde karşılaştığım standart soru, Türk olduğumu öğrenince 'dinin ne' sorusu. Müslüman’ım deyince, Türkiye'de Müslümanların ne kadar olduğu. %95 deyince inanmıyorlar biz çok az diye biliyoruz diyorlar. Mısır'da da birkaç kişi, Müslümanların bir çatı altında toplanması gerektiği, bunun için Halifeye ihtiyaç olduğu, Türklerin halifeyi iptal ettiğinin hesabını sordular. Bende, Osmanlı Devleti zamanında Halife vardı ve biz Türkler yüzyıllar boyunca Arapları koruduk hiç kimse onlara dokunamadı, İsrail devleti de kurulamadı. Ama Araplar, para karşılığı Hıristiyan Avrupalılarla birlik olup, halifenin ordusu, Türk ordusuna saldırıp öldürdünüz, Bizde halifeyi iptal ettik. Para karşılığı sattığınız topraklarda kurulan İsrail'e karşı savaşmaya çalışıyorsunuz, dedim. Tabi cevap veremedikleri gibi hayret de ediyorlar, halk tarihi bilmiyor. Aynı cevabı, 'siz İsrail'in temsilcisi siniz' diyen, eğitimli bir Filistinliye de Kuveyt'te vermiştim. 'Tarihi biliyorum ama böyle değerlendirmemiştim ' dedi.
Sevgi ve saygılarımla.
Haluk Akalın

(4)
From: Levent Akıncı <levent.akinci@ yahoo.com. tr>

Sevgili ve saygıdeğer Haluk. Yazdıklarının hepsi yaşanmış bir kanıt. Ayrıca yanlış anlaşılmadığıma çok sevindim. Sana yaşadığım bir konuyu anlatmadan önce senden izin almak istiyorum. Bu ve daha önce yazdığın dış ülkeler konusundaki edinimlerini bir başka yerde yazmama,alıntı yapmama izin verir misin. Konuya gelince: İzmit Hundai otomobil fabrikasının hemen yanındaki yan sanayi konumundaki fabrikasında idare amirliği yapmıştım, Adı Assan-Hanil Oto. San. Yönetim Korelilerde, İngilizce konuşur anlaşırdık. Fabrikanın Gn. Md. Yrd. da Koreli Mak. Müh. Dünya tarihini çok iyi biliyor. Bir cuma günü yemekte işçiler Cuma namazına gitmek için kalktılar yemekhane boşaldı ve bana sordu. Siz bu namaz da ne yapıyorsunuz dedi. Bende dilimin döndüğü kadar izah etmeye çalıştım, çok iyi İngilizce bilen mali müdür devreye girdi yok adam ikna olmadı, adam dinsiz. Sonunda ne dedi biliyor musun sizin tanrınızın hiç işi gücü yok da bütün Peygamberlerini Orta doğudan mı gönderdi demez mi apıştık kaldık. Neden hiç Asya dan, Amerika dan falan yok. Sonra bana gene sordu Hanibal in mezarı nerede dedi. Allah dan İzmit-İstanbul arasında çok gidip geldiğim için Gebze yakınlarındaki Hanibal Mezarı yazan levhayı hatırlayıp Gebze de dedim. Ayrıca Hanibal in kim olduğu konusunda biraz açıklama yaptım. Fabrikadaki çalışmalarımı da gördüğünden olacak ki yine bana soru yöneltti Türk Ordusundaki Subayların hepsi böyle bilgilimi dedi. Şüphesiz dedim. Neden Türk ordusu Dünyanın en iyi ordularından şimdi anlıyorum dedi. Adamın beni övmeye ihtiyacı yok tabii son derece zeki aynı zamanda bilgili önemli olan Korelinin bizi nasıl tanıdığı. Sana Müslümanlığımızı soran Arap’ın bizi nasıl tanıdığı önemli değil. Şerefsizlerin yedikleri herzelere verdiğin cevaba nasıl mutlu oldum bilemezsin. Türk insanının senin gibilere ihtiyacı var. Bana yine anılarınla cevap yazıp onurlandırdığın için ayrıca teşekkür eder bu güzide sitede gözlemlerine her zaman (başkalarını bilemem) ihtiyacım olduğunu belirtirim. Saygılarımla.

5)
Sevgili Levent,
Nezaketin için çok teşekkürler. Her türlü yazdıklarımı tabii ki kullanabilirsin. Benim için onurdur. Bir konuyu biraz daha açmak istiyorum. Myanmar halkının mazeret beyan etmeden işlerini yapma özellikleri. Bunun nedeni sürekli dikta yönetimleri altında kalmaları olabilir. Ama sürekli dikta yönetimleriyle yönetilmiş birçok ülke halkında bu özelliği görmedim. Hatta kaytarmaya daha da meyilli oluyorlar. Basit bir örnek vermek gerekirse. Boşaltılması gereken bir kamyon kum varsa, boşaltılmasını istediğinde, kamyon dampersiz, kürek yok, yeterli adam yok gibi hiçbir mazeret beyan etmiyorlar. Avuçlarıyla bile olsa boşaltır hatta kamyonu temizlerler. Garsondan istediğin bir bardak çay soğuk gelirse, 'yeni su çekmiştik' gibi bir mazeret duymazsın, özür diler ve hemen yenisini getirir. Bu bana daha çok bizdeki, misafirperverlik geleneği gibi bir geleneksel davranış gibi geliyor. Kendine iyi bak.
Sevgi ve saygılarımla.
Haluk Akalın

Bu okuduklarınızı merak ediyorsanız açıklayayım. Subay olanlar Devre’leri ile anılırlar. Diyelim ki bir devre herhangi bir Harp Okulunu(kara, deniz, hava) 1976 yılında bitirmiş ise 1976’lıdır. Bende böyle bir devrenin mensubuyum ve 1976’lıyım. Bizim devremizin de elektronik ortamda haberleşmemiz için kurduğu e-mail sitesi vardır. Okuduğunuz numaralanmış pasajlar bir devre arkadaşımla yaptığım e-mail haberleşmemizin kitaba uyarlanmış halidir. Maillerde adı geçen devre arkadaşım Haluk Akalın halen özel bir hava yolu şirketinde Kaptan Pilottur. Sitemize yazdığı mektuplar 2008 senesinde Myanmar(eski adı Burma) da meydana gelen tabii afet (tsunami ) sonrasının anılarıdır.
Osmanlı döneminde, saray mensubu ve aynı zamanda din adamı olan Evliya Çelebi ‘Seyahatname’ kitabı ile ünlü bir şahsiyettir. Bence ‘seyahatname’de yazılanlar ile bu mail belgelerinde yazılanlar arasında bir fark yok. Arkadaşımız gezdiği yerlerdeki izlenimlerini bizlere aktarırken gözlemleri ile Dünya ülkelerini ülkemiz ile karşılaştırma olanağını bizlere sunmuş. Maillerde altı çizili olan yerler konumuzu ilgilendirdiği için tarafımdan altı çizilerek sizlere sunulmuştur. Altı çizili olan bölümler tarihsel ve sosyal içerikli oluşları nedeniyle özellik kazanmaktadır.
Hırsızlık ve dolandırıcılık olaylarında en çok karşılaştıkları ülkeler İtalya ve Arap ülkeleri olarak ifade ediliyor. Arap ülkeleri gibi Müslüman halkları barındıran toplumlar için bu çok anlamlıdır.
Myanmar’daki Fetullah okulunun Amerikan Okulu olarak adlandırılması sizi düşündürdü mü? Ülkemizin Cumhurbaşkanı Tanzanya’da bir Fetullah Okulu açılışında bulunurken acaba bir Türk Okulu açtığı için mi yoksa ABD Okulu açtığı için mi gururlandı? Cumhurbaşkanımız bu gerçeği acaba biliyor mu? Eğer bunlar Türk okulları ise Türkiye’den bu okullarda kaç öğretim görevlisi ne dersleri veriyor, MEB Bunu bizlere açıklar mı? Açıklandığını duymadım, duymadınız. Eğitim konuları Türkiye’den mi yoksa başka ülkelerden mi alınıyor işte bunlar önemli sevgili okurlar.
Din adamının maaşı olduğu halde yaptığı tanıtım ve rehberlik hizmeti için nasıl para talep ettiğini okudunuz. Pazarlıklarının nasıl gelişmiş olduğuna vakıf oldunuz. Din alet edilerek zavallı bir halkın altın karşılığında nasıl soyulduğunu okudunuz. Ülkemizdeki insan manzaralarını ve Allah ile aldatanların uygulamalarını çağrıştıran örnekler bunlar. Demek ki Dünyanın her yerinde tanrı adına soygunlar var.
Afrika ülkelerinde; Globalizm (Küreselleşme) uygulayıcılarının yaptığı hizmetler ve bu hizmetler sonucunda ortaya çıkan insanlık dışı görüntüler betimleniyor. Başımıza Ermeni soykırımını musallat etmek isteyenlerin yaptığı soykırımın suçüstü hali bu, ama ülkemizde Afrika da olan biteni anlayan kim.
Arap ülkelerindeki halkın ülkemizle ilgili sorduğu sorular. İşte, konumuzu ilgilendiren en önemli izlenim. Türkiye hakkında sorulara bakın Müslüman bir ülke halkı olan Türklerin Müslüman olmadığı gibi bir yaklaşım ifade ediyor. Doğrudur da. Nitekim Arap ülkelerinde bu sanki bir devlet politikası görünümünde. Laik, batılı anlayışı ile kalkınmış, demokrasisi olan, çağdaş, ileri teknolojiyi kullanan bir İslam ülkesi, Türkiye’nin Arap ülkelerindeki halklara yanlış örnek olacağı kesin. Bu örneklik Arap ülkelerini idare eden şeyhleri n, kralların, diktatörlerin işine gelmediği için bizi İslam dışı tanıtmak işlerine geliyor anlaşılan. Diğer bir önemli sonuç ise; Arapların tarihlerini bilmediği konusu. İsrail ile olan anlaşmazlıkları dâhil başlarına ne geliyorsa bu nedenledir. Tarihini bilmeyen devletler bir gün yok olur gider. Sevgili okurlar, Tarihi bilmemenin önemini Türkiye’miz açısından sizlere yansıtmak için okuduğunuz e-mailler benim için araç olmuştur.
Duymuşsunuzdur. Resmi Tarih anlayışı denir. Okullarda okutulan ve öğretilen tarihten söz edeceğim. Baştan sona doğrudur ama kronolojik bir anlatımın genişletilmiş bir açıklaması gibidir. Neden sonuç ilişkileri saklı, bağıntısız, yanlı bir süreçte anlatılır. Cumhuriyet tarihini bu açıklamamdan ayırmak zorunda olduğumu belirtmek isterim. Tarihimiz konusunda, okuduğumuz tarih dışında, tarihimizle ilgili kitaplardan değişik bilgiler edindiğiniz zaman şaşırır, kavram karmaşasından kurtulmaya çalışırsınız. Zihniniz karışır her şeyi yeni baştan öğrenme ihtiyacını duyarsınız. Biz kimiz? Ne yapıyorduk? İslamiyet’ten önce dinimiz ne idi? Kurduğumuz ve tarih sayfalarına gömülen Türk devletlerinin özellikleri nedir? Neden geçmiş tarihimiz boyunca öz be öz Türk devleti olan devletler birbiri ile savaştı ve birbirlerini ortadan kaldırdı? Anadolu Selçuklu devletinde ve Osmanlı devletinde çıkan iç isyanların asıl nedenleri nelerdir? Halifelik Türkler tarafından daha öncede kaldırıldı mı? Yakın tarihimizde müttefiklik ilişkisi kurduğumuz AB, ABD, İsrail gibi ülkelerin özellikleri nelerdir? İlişkilerimizde faydaları olduğu kadar zararları var mıdır? Öğrendiğimiz resmi tarih; bu sorulara tam ve kesin cevap alamayacağınız bir tarih bilgisi sunar. Bunu yeterli görürseniz bu günkü çalkantıların daha uzun yıllar Türk Devletini meşgul edeceğini var sayabilirsiniz!
İdeolojik yönden Türkçülük peşinde koşanlar, bir sürü devlet kurduğumuzla öğündükleri halde, bir zamanlar Şaman olduğumuzu, şamanlığımızdan gelen kültürümüzü İslamiyet ile nasıl yoğurduğumuzu bilmezlikten gelip, Türk –İslam sentezinin doruklarında gezinmeye başlarlar. Evet, bir zamanlar şamandık. İslamlaşmadan ve kimseye muhtaç olmadan devletler kurmuş Türkleri, belli bir kesim İslamiyet’i kabul ettikten sonra yükseltmeye çalışır.
Şaman olan Türklerin konargöçer yaşantılarında birbirlerinden haberdar olmadığı düşünülse de olağanüstü birliktelikleri dikkat çekicidir. Türk hakanlarının; bir savaş durumunda, en kısa zamanda, yüz binlerce kişilik bir orduyu toplamaları buna en güzel örnektir.
Tarihimizde şaman olan soyumuzun, Müslüman Araplar tarafından katliamlara uğratıldığı, köleleştirildiği hakkında bir bilginiz var mı? Deniliyor ki Araplar İslamiyet’i yaymak için Türk illerine girdiler. Peki, Türk illerinden İpek yolu geçmiyor muydu? Asıl amaç bu değil miydi? İmparatorluk kurmuş bir kavim ele geçirdiği yerde ne yapar? Vergi alır, esir alır, köle toplar, katliam yapar. Köle ne yapar? Efendisine hizmet eder ve efendisi İslamiyet’in ulu prensiplerinden sapıtınca efendisinin yerine geçip bir Türk devleti olan Kölemenleri kurar. Adı üstünde Kölemenler. Yavuz’un işini bitirdiği Mısır’da kurulmuş çoğunluğu gayri Müslim Kıpçak Türk devleti.
Şu katliam ve köle konusuna devam edelim. ‘’Arap Emevi halifesi Muaviye’nin 680 yılında Horasan’a vali tayin ettiği Hz. Osman’ın oğlu olan Said bin Osman, Horasan’a gelir gelmez, Buhara’ ya yönelmiştir. Vergiye bağlanmış olmalarına rağmen ikinci defa bu Arap felaketiyle karşı karşıya kalan Buhara’nın kadın hakimesi Türk Kıbac Hatun, Araplarla tekrar bir anlaşma yapmak zorunda kalmıştır. Anlaşmayla beraber, Türk asilzadelerin evlatlarından oluşan 50 kadar Türk çocuğunu Said bin Osman’a rehin vermek mecburiyetinde bırakılmıştır. Buhara’dan sonra Semerkand’a hücum eden Said bin Osman Semerkand’ı büyük kan dökerek yağma etmiş ve sağ kalan 30 000 Türk çocuğunu alarak Medine’ye dönmüştür. Buhara’dan anlaşma gereği iade etmek üzere aldığı 50 Türk asilzade çocuğunu da sözünde durmayarak, Semerkand’dan topladığı 30 000 esir Türk çocuğu ile beraber götürmüş ve Medine’de kendisine ait bağ – bahçe işlerinde köle olarak kullanmıştır.’’(Z. Kitapçı, Yeni İslam Tarihi ve Türkler, s. 284)
Tabii katliam olmadan köle alınmaz.’’ Zalim vali Haccac’ın komutanı Kuteybe bin Müslim el – Bahili ikinci defa Buhara üzerine yürüdüğünde şehri almakta zorlanmıştı. Kuteybe Arap askerlerin zaafını iyi bildiği için, her kim Türklerden bir baş getirirse yüz dirhem vereceğini ilan etti. Kaydedildiğine göre, o gün baş getirip para alanların sayısı 10 000 kişinin üzerindedir. Böylece bütün Türk ahalisi katledilmiş şehir yakılıp yıkılarak bütün varlığı talan edilmiştir.(Nihat Çetinkaya, Kızılbaş Türkler, s.89)
Ne dersiniz, doğu illerimizde kız alınıp verilirken verilen başlık parasının başka bir çeşidi buradaki başlık parası olmasın. Katliam denilince Yezid’i unutmadan geçemeyiz ki yaptığı bir Türk katliamında kestirdiği 40 000 kelleden bahsedilmektedir. Bu nedenledir ki Timur Yezid’in mezarını kazdırıp, kemiklerini yaktırarak, mezarın içerisine asker pisliği doldurtmuştur.
Ben Tarihçi değilim ama bilmek zorunda olduğum, vatandaşı bulunduğum Türkiye’nin milli politikalarında göz önünde bulundurması gereken bazı saptamaların yapılması kanaatini taşımaktayım. Tarih içerisinde katliamlarla yapılan ele geçirmeler, bu gün para ile yapılmaktadır. Tarihimiz, Arapların İslamiyet’i yayma maskesi ardında yaptığı Türk katliam ve soygunlarla doludur.
Örnek gösterdiğimiz nedenlerle Türklerin İslamiyet’i kabul etmeleri 300 yıl sonra olabilmiştir. Tabii davul ve tokmak Türklerin eline geçtikten, İslam’ın Türk töre ve geleneklerimizle karıştırılıp, tasavvufi (mistik) yorumlamalarımızla benimsenmesinden sonra.
Laisizm Cumhuriyet tarihimiz içinde Atatürk’ün altı ilkesi ve devrimleri ile yer bulur. Aslında öyle değil. Geçtiğimiz sayfada Kıbaç Hatun’dan bahsetmiştim. Buhara’nın Türk kadın hakimesi. Bakınız kadın idareci Türklerdeki laisizmin bir örneğidir. Yine yabancı bir tarihçiden alıntı yapalım. ‘’Baba İlyas’ın meclisleri’de, Elvan Çelebi’ye göre, Ahmet Yesevi’de ve şaman geleneğinde olduğu gibi, kadınlı erkekli bir arada yapılırdı ve kadınlar kapanmak gereği duymazlardı. İbn Batuta, Anadolu’da Türklerin, kadınlara çok saygı gösterdiklerini, Sünni muhitte bile örtünmediklerini, bütün törenlere katılıp, erkeklerle birlikte oturduklarını anlatır.’’(İrene Melikof,a.g.e.83) Togan’a göre ‘’Selçuklu Türkleri, din ile dünya meselelerine , pratik düşünceleri, halifeyi siyasete karıştırmamakta da menfaattar olmaları sayesinde İslam aleminde büyük inkılap vücuda getirdiler. Bunlar İslam âleminde ilk defa olarak saltanatı hilafetten, yani dünyevi ve siyasi idareyi, uhrevi ve dini işlerden ayırdılar’’ diyor. (Ord.Prof. Dr. A. Zeki Velidi Togan,Umumi Türk Tarihine Giriş, s.222) Araplar o zamanlarda aralarında yaşarken bu nedenlerle Rafızi( Sünni İslam dışı) olarak tanımlamışlardır. Türk tarihi bunlar gibi birçok örneklerle dolu. Resmi Tarihte Türk’ün yaşayış ve idare felsefesi, zamanımızdaki Türkiye Cumhuriyetinin yaşayış ve idare felsefesi ile karşılaştırmalı olarak yer bulmalı desem uygun olmaz mı sevgili okurlar.
Hz. Muhammed’in elçiliğinde insanlara tanrı tarafından sunulan en yüce din İslam’ın Farizaları, sünnetleri, her şeyi Hz. Muhammed tarafından ortaya konmuşken, Peygamber soyunun Kerbela’da katledilmesinden sonra bir kavram karmaşası oluşmuş. Deyim yerinde ise, benim dinim seninkinden iyidir diyemeyenler; benim mezhebim seninkinden iyidir demişlerdir. Bu günümüz anlamında benim partim seninkinden iyidir anlayışı ile aynı anlamdadır desem yanılmayacağımı söylemek isterim. İslam’ı düz ve tertemiz yaşamak varken ortaya çıkan tabloyu sizlere sunmak istiyorum. ‘’ Hanefi, Şafii, Hambeli, Maliki, Şii, Mutezile, Kerramilik, Karmatilik, Batınilik, İsmaililik, Haşhaşin.’’ Kafanız karışmasın bunlar mezhepler, Ortadoğu’daki her ırk, aşiret ve hatta cemaat İslamiyet’i kendine göre yorumlamış, kafalar karışmış, daha bitmedi. ‘’Süleymancılık, Nakşibendîlik, Mevlevilik, Alevilik, Bektaşilik, Nurculuk, Menzil, Kadiri,’’ bunlarda tarikatlar. Allah’a ulaşma yolları. Allah’a ulaşmada yollara gerek var mı? Ortaya çıkan tabloya cemaatleri de eklerseniz ne yapacağınızı söyleyeyim. ‘’Allah’a bol bol dua edin. Sonumuzun hayırlı olmasını dileyin!’’ Ama bu tabloda bulunan bazı mezhep ve tarikatların ‘’ kula kulluk ‘’ için uydurulduğunu da sakın unutmayın.
İslamiyet’in kötü durumlara düştüğü durumlarda bile durumu düzeltmek, İslam ülkelerinde huzuru sağlamak, yüce Tanrının görevlendirmesi gibi hep Türklere nasip olduğu halde maalesef Arap ülkelerinin takdirine mazhar olamamışızdır. İran; Fars, deyim yerinde ise ırki özelliğini İslamiyet’e yansıtıp kendine has Şii bir İslam tarzı geliştirmesine rağmen Türkler bu yolda çok mesafe kat ettiği halde Sünni İslam’ın taassup dehlizlerine hapsedilmeye mecbur bırakılmıştır.
Türkler İslamiyet’i kabul edip devletler kurmaya başladıktan sonra, kurulan devletler Türk devleti olsa da devlet idaresi yabancı tebaanın eline bırakılmış, devlet halktan kopmuş, huzursuzluklar neticesinde çıkan isyanlar neticesinde, devletin asıl sahibi olan Türk tebaa kıyıma uğratılmıştır. Bu gerçek; Selçuklular, Anadolu Selçukluları ve Osmanlı İmparatorluğu zamanında da aynen olagelmiştir. Anadolu Selçukluları zamanında çıkan Baba İshak isyanı; Devleti elinde bulunduran Fars asıllı idarecilerin Farsçayı resmi dil olarak kabul ettirip, Selçuklu sultanlarının kendi dil ve kültürlerine karşı yabancılaşmalarından dolayı çıkan bir isyandır. Çok elim bir vaka ki bu isyan; Frank askerlerinden kurulu Selçuklu ordusu tarafından Türkmenlerin imha ettirilmesi ile bastırılabilmiştir. ‘Frank askerleri’
Demek ki, Türk illeri, o zamanlarda dahi yabancı unsurlara peşkeş çekilmekten çekinilmemiş. Sevgili okurlar bu gün de böyle olayın meydana gelmeyeceğini söylemek saf dillik olur. Savaş sayılmasa da, son Anayasa Mahkemesinde bir partinin kapatma davasındaki karar aşamasında, AB, ABD, devletlerindeki yetkili ağızlardan bizzat yapılan yorumların, bu Frank askerlerinin yaptığından farkı var mı?
Ne yazık ki; bu yabancı devletler, Osmanlı İmparatorluğu kurucusunun adının Osman olmadığını biliyor ama biz bilmiyoruz. Osmanlı İmparatorluğu, İngilizcede ‘Ottoman Empire’ olarak yazılır. Yani Cengiz soyundan gelen Otman veya diğer bir Türkçe adı ile Utman beyin kurduğu imparatorluk. Biz yinede Osman bilelim.
Kırım savaşında başlatılan Osmanlının borç alma işlemleri İmparatorluğun asıl batış nedenidir. Aynı işlemin Cumhuriyet tarihimizin akışı içerisinde, 1946 dan beri devam ede gelmesi sonucu bu günkü sıkıntıları yaşamaktayız. Bu borç batağı devam ettiği sürece de Başımıza çuval geçirilen uygulamalara sessiz kalacağız demektir. Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün bu konuda yaptığı tesbit şu şekilde:
Egemenliğimizi tehdit eden üç bela


Türk Milleti'nin egemenliğini tehdit eden üç temel musibetle yüz yüzeyiz:
Aynı zamanda birer terör olan bu musibetler sırasıyla şunlardır:
1. Allah ile aldatma belası veya dinci terör,
2. Nifak belası veya bölücü terör,
3. Borç belası veya ekonomik terör.
Atatürk, Türkiye Cumhuriyetinin temellerini bu gerçekler ışığında attığı andan itibaren Allah ile aldatanlar bu gerçeklerin bilinmemesi için elinden geleni yapmış, siyasiler göz oy kaygısı ile bu duruma göz yummuş, beklenilen dik duruş gerçekleşememiştir.
Sevgili okurlar bunları anlatmak zor, aslında yazıcı, insana sevgiyi tattıran, dostluğu tavan yaptıran, güldüren, düşündüren yazılar sunacakken, hamaset yarısı yazılar sunmak hakikaten zor. Zorluğu yazmak değil. Kitap ve roman yazıcılığında dünya nerede, biz neredeyiz de onun için zor. Dünya deyince, bakalım İlahi dünyadan ülkemiz nasıl görünüyor. O dünyaya beraber gidelim bakalım neler oluyor.

İLAHİ DÜNYADAN KEDİLER
Osman Pamukoğlu Paşa ne demiş: ‘’Türk Devleti bir Aslan, aslan ne yapar; Kükrer. Atatürk öldüğünden beri hiç kükrediğimizi gördünüz mü, ya ne yapıyoruz miyavlıyoruz’’(ATV’ de Ali Kırca ile bir üniversitemizde yaptığı söyleşiden.)
Eski Mısır’ın hayvan başlı tek tanrısı Ra Dünyayı bilhassa hayvanları tayin ettiği vekiller vasıtası ile denetlermiş. Tayin edilen vekiller, yaşlı ve tecrübeli vekiller tarafından iyice eğitilip vekillik yapacağı kıvama geldiğinde hangi hayvan grubunu yönetecekse o gruba vekil tayin edilirmiş. Tanrı Ra Kediler gurubu için vekil tayin edeceği hayvan soyundan bir kuşu bir Angut’u eğitilmesi için bir Kartal’ın yanına eğitime yollar. Kartal Angut’u alır yanına, bir bulutun üstüne tünerler. Kartal Kediler Dünyasını öğretmeye başlar.

(K) Kartal (A) Angut

K- Bak Angut şu kıta Afrika. Üzerinde gördüğün şu aşağıdaki de kedigillerden Kaplan,
A- Şu sarı, siyah çizgili olanımı?
K- Evet, Hemen yanındaki ağaca çıkmış olanda Leopar
A- Benekli olan
K- Hah tamam
A- Ama diğer ağaçta siyah renklide var.
K- O da Panter, bak şu gördüğün de Çita
A- Hangisi? Şu Antilop un arkasından çok hızlı koşanımı?
K- Evet, hayret be Angut kedileri tanımayıp da aptal çift toynaklıları tanıman bana biraz garip geldi. Ne ise bak o antilop gurubunun yanında otlayan siyah renkli iri bir çift toynaklı gurubu daha var gördün mü, boynuzları da var.
A- Gördüm aaa ben bunları biliyorum bunlar Manda, Afrika Mandası.
K- Aferin be Angut. Bu aptal hayvanlarla nasıl bir bağın var bilmiyorum ama onları tanıman bana biraz garip geldi. Bak o gurubun sağında o tanıdığın mandalardan birisini yakalayıp indirmeye çalışan bir kedi grubu var, koca hayvanı nasılda yakalamışlar.
A- Aman Ra o ne öyle ne haşmetli kedi bunlar ne korkunç, Ra beni bunlardan korusun.
K- Angut, Ra seni onlardan korkasın diye vekil tayin etmeyecek, aptal hayvan, pardon vekil adayı, onları denetleyecek ve Ra’ya rapor vereceksin. İşte seni korkutan bu haşmetli Kedigillere Aslan denir. Çok güçlüdürler hayvanlar âleminin Kral’ı onlardır. Anladın mı?
A- Aaaanladım.
K- Bak aslanlar mandayı yediler, kalan leşin başına gelenleri gördün mü?
A- Gördüm, ama kuş olanlarda var köpek gibi olanda var,
K- Kuş olanlara Akbaba, köpek gibi olana da Çakal denir. Bu iki tip yemek bulmak için hiç emek sarf etmezler hep hazıra konarlar. Bilhassa çakal olanlara dikkat et iki türü vardır ki hazır yemek bulmak konusunda çok mahirdirler. Birinci tür ‘’Çakalis’’ Yunanistan da ve Ege adalarında yaşar. İkinci tür ‘’Çakalyan’’ Ermenistan’da yaşar. Bunları unutma anladın mı?
A- Anladım.
K- Bak şu çalının arkasında ince uzun iki metre boyunda üçgen kafalı siyah renkli bir hayvan var, pusu kurmakla meşgul. Bunlara ‘’Yılan’’ denir.
A- Gördüm S harfi çizerek ilerliyor.
K- Hah, bak şimdi çöreklendi avının üstüne atlayacak, Bu gördüğün ‘’Gözlüklü Kobra’’ yılanı. Çok zehirlidir, zehrini akıttı mı yaşama şansın hiç yok. Yılanların zehirli ve zehirsiz türleri vardır bu gördüğün zehirliydi, zehirsiz türlerden de bir örnek vereyim hah bak suyun içinde gidiyor kocaman sekiz metre falan var ona da ‘’Amerikonda’’ deniyor. Avını önce yakalar sonra çok sıkı sarılır, boğarak öldürür ve bir bütün halinde yutar.
A- Vallahi Efendi Kartal bu eğitim biraz zorlaşmaya başladı ne ilgisi var mandaların, çakalların, yılanların, Kediler dünyası ile algılamam biraz zorlaştı!
K- Ulan Angut vekil olmak kolay mı kedilerin bu hayvanlar ile hep ilişkisi olacak sende bu ilişkilere göre Ra’ya bilgi vereceksin Ra’da bu bilgilere göre Dünyadaki ilahi düzeni sağlayacak. Hatta Köpeklerle bile ilişkisi var kedilerin.
A- Köpeklerle mi nasıl?
K- İlerleyen derslerimizde öğreneceksin. Şimdi Afrika’dan Ortadoğu’ya doğru bakalım ne görüyorsun?
A – Bir sürü küçük kedi görüyorum. Her türlü rengi var. Sarı, siyah, gri, beyaz, siyahbeyaz, gri-siyah çizgili, alacalı bir sürü. Aaaaa şu Akdeniz’e bir mızrak başı gibi uzanan bir yer var oradakiler farklı hem çok iriler hem de Afrika da bana gösterdiğin o korkunç aslanlara benziyorlar. Hepsinin rengi de Türkuaz Ra onları ne kadar farklı yaratmış.
K- Evet farklıdırlar çünkü aslan soyudur onlar zaman zaman aslana dönüşürler.
A- Efendi Kartal aslana dönüşen kedi olur mu hiç, iyice kafam karıştı biraz açabilir misin?
K- Of Angut şu öküz başlı Ra seni niye başıma sardı bilmiyorum ama şimdi beni çok iyi dinle. Sana kısaca anlatayım. Bu Türkuaz renkli kediler Orta Asya da yaşarlardı, çok savaşçıydılar, kedileşmeden önce hepsi birer aslandı, dişilerini saklamazlar hep beraber avlanır, beraber savaşırlardı. Şamandılar tanrı Ra gibi hayvan başlı tanrıları yoktu, çok kuvvetli töreleri vardı. Hürriyetlerinden asla ödün vermezler, bağımsız şekilde yaylalarda yaşar, devletler kurar, batırır yine kurarlardı. Orta Asya dan batıya doğru gelirlerken şu Ortadoğu da gördüğün siyah renkli kara kedilerle tanıştılar, kedi soyu oldukları için onlara dokunmadılar bunu fırsat bilen kara kediler onlara karışarak aslanlıklarını bozmaya başladılar. Bu bozulma devam ederken kafileceler halinde o mızrak başı gibi Akdeniz’e uzanan topraklara akın akın gelip, koca bir Aslanlar İmparatorluğu kurdular. Kurdular kurmasına ama soy yitimi yüzünden yavaş yavaş kedileşmeye başladılar. Bu yüzdende başlarına gelmedik şey kalmadı. İmparatorluklarını yitirdiler, yok olup giderlerken bu aslan soyu kedi analardan birisi bir gün bir aslan doğuruverdi. Bu aslan büyüdü, gelişti bütün bu Türkuaz renkli kedi neslini aslanlaştırdı. Çünkü soylarında vardır, bu tür kediler aslan bir lider gördüler mi hepsi aslan olup kükremeye başlar. Kükrediler de, yurtlarına üşüşen başta çakalyan, çakalis olmak üzere tüm çakalları savaşarak yurtlarından kovdular yepyeni bir Aslanlar Cumhuriyeti kurdular.
A- Cumhuriyet mi, ne demek o kartalım.
K- Firavunların olmadığı, halkın özgürce yaşadığı, idarecilerin halkını ve yurdunu satmadığı, herkesin eşit olduğu bir idare şekli.
A- Ama kartalım bu bize inanan Firavunların canını sıkan bir idare olmaz mı?
K- Sıkar tabii ama Firavunlar yeni tanrılarla, bu idareleri hareketsiz ve etkisiz hale getirip kontrol edebiliyorlar.
A- Nasıl yani kartalım Tanrı Ra dan başka tanrılar damı var?
K- Var tabii ya bunlar Para tanrılardır bak bunlardan birkaçı şöyle, kara kedilerinki
Riyallah, çakalislerinki Drahman, sokak kedilerininki Lirallah, Yılanlarınki( O My God) dan adını alan Moneygod. Horoz ötüşünden adını alan Üürogod gibi.
A- ------------------------
K- Angut niye aptal aptal bakıyorsun suratıma. Haaa para kelimesi seni daha da aptallaştırdı anlaşılan. Kendine gel oğlum! burası ilahi ortam, burada para geçmez. Şimdi devam edelim, dahası o mızrak başlı ülkeyi daha yakından görmen için bulut değiştirelim haydi uç Angut beni takip et.
( Mızrak başlı ülkenin üstündedirler artık her şey daha açık ve berrak görülebilmektedir.)

K- Bak bakalım Angut, ne görüyorsun?
A- Vallahi Kartalım durum biraz karışık o Türkuaz renkli kediler azalmış ortalıkta bir sürü sokak kedileri var, her renkten, bir sürüde kara kedi görüyorum bu kara kedilerin birçoğunun yüzünü de göremiyorum, ellerinde de paketler var, paketlerin üstünde de yazılar var.
K- O göremediğin yüzler kara çarşaflıda ondan göremiyorsun, Yalnız paketlerin üstündeki yazıları oku, ne yazıyor anlayalım bakalım.
A- Hımm, se-çim-pa-ke-ti. Hah, seçim paketi yazıyor.
K- Anlaşılan bu mızrak başlı ülkede rüşvet! Pardon seçim var. Angut, bu kara kedilerin ortalıkta çok dolaşması da hayra alamet değil. Başka Angut başka ne var aşağıda?
A- Başkamı, başka of kartalım yığınla yılan var yılan. Her yere yayılmış bunlar.
K- Evet, Angut hepsini doğru gördün. Türkuaz renkli kedilerin azaldığını da gördün gel şunlara artık Türkuazlar diyelim. Türkuazların Aslanı; onları aslanlaştırmak için çok uğraşmıştı, hatta şu kara kediler bir ara manda olmak istemişlerdi de onlara, siz aslansınız olur mu öyle şey, manda olup kendinizi yedirmek mi istiyorsunuz deyip pusturmuştu onları. Şimdi anladın mı kedilerle mandaların ilişkisini. Angut, oğlum, aslanlar hür yaşar, mandalar gibi vahşi hayvanlara yem olmazlar. Ne ise devam edelim Türkuazların Aslanı birçok mücadeleden sonra bu mızrak başlı ülkede, senin o şaşırdığın idareyi, Cumhuriyeti kurdu Türkuazlar çok çalıştılar, herkesin takdir ettiği hür bir ülke yarattılar. Haklarını söke söke aldılar. Çağdaşlaştılar, hatta bu çağdaşlaşma hareketinde gördüğün bu sokak kedileri baş kaldırmıştı da, çoğunun kafası koptu.
A- Çağdaşlaşmak ne demek.
K- Ha ha ha ha Angutluğunun bittiği gün demek yavrucuğum.
A- --------------------------------
K- Bakma öyle yüzüme. Devam ediyorum Türkuazların aslanı her fani gibi öldü. Öldükten sonra O’ nu bak aşağıda görüyor musun ,şu sarı taşlı, yüksek yapının olduğu yere gömdüler.
A- Mızrak başlı ülkenin ortasındaki büyük şehrin içinde olanımı aaaaa hakikaten, taştan aslanların dizili olduğu bir yol dahi var, neden acaba?
K- Bu ülkeyi kuranların Aslan soyundan geldiğini hatırlatmak için.
A- Bu şehrin yüksek bir yerinde aaaaa birçok şehrinde de ata binmiş bu aslanın heykelleri var çok heybetli duruyor, hangi aslan ki bu?
K- ‘’O’’ işte o Türkuazların Aslanı.
A- Kartalım dediğin kadar varmış! ama aslan ata biner mi hiç?
K- Biner kuş beyinli biner, yalnız senin gibi Angutlar binemez.
A- Peki ,Ege denizinin kıyısındaki şehirde onun yine ata binmiş heykelinin altında yüz binlerce Türkuaz toplanmış, ellerindeki bayraklarla niye kükrüyorlar?
K- Bakayım, hımm bu ülkede bir şeyler oluyor anlaşılan, kükremeleri bir garip herhalde yavaş yavaş aslanlıklarını hatırlamaya başladılar. Ne ise canım, öyle dersi kaynatmak için sorular sorup durma sana ne bu yüz binlerden, hey bana bak Angut ‘’onlar kaç kişi’’ diye sayıp durma o meydandakileri. Hah şöyle yüzüme bak. Devam ediyorum, Türkuazların Aslanı öldükten sonra, bu ülkenin dışında yaşayan yılanlar hiç öldüremediği bu kedileri yakalayıp sıkıp öldürmek ve sonra yutmak için fırsat aramaya başladılar.
A- Ha hatırladım hani şu çok iri ve uzun olan yılan, amakondamıydı neydi.
K- Angut şimdi ben senin a... o amakonda değil Amerikonda o yılanın adı. Evet, bildin sayılır. İşte bu Amerikonda yavaş yavaş çoğalan sokak kedilerinin de yardımı ile Türkuazları Köpeklerle korkutmaya başladı.
A- Hangi köpeklerle o? Kartalım.
K- Rus köpekleri ilde. Şimdi başta söylediğim kedi köpek ilişkisini anladın mı? Yalnız, ne yazık ki sana bir itirafta bulunayım; benimde anlamadığım, aslında köpeklerden korkmayıp, bir tıslama ile onları geri püskürten bu Türkuazlar nasıl oldu da böyle korkutuldu! Geçelim Angut, dersimiz uzun köpeklerle uğraşacak halimiz yok. Asıl konumuz yılanlar. Şu aşağıda gördüğün, dünyanın büyük yılanları; Türkuazların ülkesine göz koyduklarından, onları parçalayıp yutmak amacı ile Kedullah türü sokak kedilerini kullanmaya ve aynı zamanda ki sende yukarıdan şaşırarak izlediğin gibi Türkuaz ülkesinde yılanları çoğaltmaya başladılar.
A- Bir dakika Kartalım. Bakın aşağıda bir dağda 10 ila 15 yılan var, hepsi sürünerek bir kaç Türkuazın bulunduğu yere doğru yaklaşıyorlar saldıracaklar galiba Türkuazların haberi yok. Öldürülecekler herhalde.
K- Bakayım, evet öyle, bak dediğim çıktı gördün mü. İşte bu büyük yılanların maşası olan bu küçük yılanlar, uzun bir süredir kurdukları pusularla Türkuaz anaların yavrularını öldürmekte. İşte bu yılanlara Kurda Yılanı denir.
A- Kartalım Kobra yılanı olmasın dersin başında Kobra demiştiniz.
K- Oğlum Angut hatırlamaz mıyım, orada dikkat etmedin mi, o Kobra yılanı tek başınaydı, yılanlığın bile bir şerefi var, avını tek başına avlar, görmüyor musun bunlar 15 tane, var mı öyle 2-3 Türkuaza arkadan saldırmak. Şerefsizce, kalleşçe. Mertliğe sığar mı hiç. Biliyor musun, yılanların teke tek öldüremediği tek hayvan kedidir, teke tek bir mücadelede, kediler yılanları hep boynundan dişi ile yakalar ve boğarak öldürür. Balkan dağlarında bile Çakalofları çil yavrusu gibi dağıtmıştı bu Türkuazlar. Ne yiğittir onlar. İşte görüyorsun bu kalleş tür Kurdaları ki bu yılanlar yıllardır Türkuazların ekmeğini yediler. Bu ihanet bizim ilahi dünyamızda bile asla af edilmez.
A- Kartalım, birden hiddetlendiniz. Ne oldu ki?
K- Angut oğlu Angut ilahi dünyamızda bile denetleyiciler aslan, kaplan, kartal, şahin gibi asil hayvanlardan seçilir senin gibi torpillilerden Angutlardan seçilmez, sanıyorum vereceğim rapor doğrultusunda Ra ,bu hatadan tez geçecektir. Tabii hiddetlenirim, bende aslan gibi asilim, gönlüm razımı olur bu ihanete. Bunlar Kobranın kav derisi bile olamazlar.
A- Aaaa kartalım dediğin çıktı.Türkuazlar şu tepenin arkasında görününce, Kurda yılanlarına bak nasıl kaçışıyorlar, öf nasıl atlıyor bu aslanlar üstlerine, al biri daha parçalandı, çok hızlı kaçıyorlar ama kaçtıkları tarafta da yılan çok, aralarına karıştılar birden çok tuhaf buralarda kara kedilerde, sokak kedileri de çok fazla. Peki, niye soydaşlarına yardım etmiyorlar.
K- Bak, Angut, bunu sana anlatmak zor çünkü anlamazsın. Yeni dünya düzeni böylede ondan desem hiç anlamazsın. Bu düzende senin gibi Angutlar oltaya çabuk gelir, çağdaş olmadığınız için beyninizin algılama ve yaptırım gücü şu ilahi dünyaya sıkışıp kalmış durumdadır, bütün zorlukları aşmada aklınızı kullanmak yerine Ra dan, kutsal bildiğiniz şeylerden veya başkalarından yardım beklersiniz. Buda sizin hep kuş beyinli kalmanıza aynı zamanda mandalar gibi güdülmenize neden olur. Anlatabildim mi.
A- ---------------------
K- Geçelim demek istiyorsun, peki, geçelim. Şimdiki dersimiz Kedi Dili. Al bak, buda Kedi Sözlüğü. Oku bakalım sözlükteki kelimeleri okuyabilecek misin?
A- Okuyorum. Bu bir kedi sözlüğüdür bu sözlüğü Türkuazlar asla kullanmadıkları için harf ve kelimeler genellikle kara kediler ile sokak kedilerinden devşirilmiştir.
Yazan: Mırnav Ül Sarman
BİRİNCİ BÖLÜM:
KEDİ HARFLERİ:

SESLİ HARFLER:
A – I -- İ – O – U

SESSİZ HARFLER:
M- H- P- R- V-Y

KEDİ İSİMLERİ:

FETOŞ, GÜLOŞ, LİBOŞ, MIRNAV, PAMUK, TEKİR, SARMAN, TOMBİŞ,

PELUŞ, PİSİ PİSİ, CİNGÖZ, ZEYTİN, ÇİLOŞ, CİMBOM, BADEM, BADEMBIYIK.

KELİMELER:

MİYAAAV: Acıktım, Seçim paketi ver.

MAAAV: Sahibim seni çok seviyorum

MIR MIR MIRRR: Beni sevmeye devam et sev beni Bush.

MAUUOOVV: Çiftleşme ayı olan Mart ayındaki sevgi dolu muhabbet sözleri

PIHHH: Yaklaşma oyarım ikazı

MAAUVVV: Kuyruğuma bastın hergele

PİSSST: Bu kelime kediler tarafından kullanılmaz genellikle Fenerlilerin kedi isimlerinden cimbom ismini duyduklarında söyledikleri sözdür bilgi olarak konmuştur. Bitti kartalım hepsi bu kadar .
K- Bitmedi Angut şu sözlüğe de bir göz at bak bakalım değişiklik var mı?
A- Hım ------------ yok kartalım ama sadece sözlük kısmında bir ek kelime var.
K- Ne diyor o ek’te
A- MAOOUUFFT yazıyor, Kartalım, aaa burada önceki sözlükteki sessiz harflerden başka F veT harfleri kullanılmış. Birde açıklama konmuş diyor ki ‘’Bu yeni kelime Mart ayındaki çiftleşmelerde erkek kedinin dişi kediye son hamleyi yaptığı zaman dişi kedinin gizlice çıkardığı fakat duyulamayan sözüdür. Yapılan araştırmalara göre yakında Türkuazların yüksek mahkemesinde alınacak olan karardan sonra bazı kedilerden çıkacağı tahmin edilmekte olup bu ses orada algılandıktan sonra sözlüğe ilave edilecektir.’’ İnan kartalım hiç bir şey anlamadım.
K- Anlayacaksın Angut ben Ra ya raporumu verdikten sonra o ses sendede çıkacak o zaman mutlaka anlayacaksın. Peki, söyle bakalım şimdi Türkuazlar zor durumda görünüyor. Türkuazların ne yapması lazım söyleyebilir misin?
A- ------------------------------------
K- Anlaşıldı. Angut Ders bitti. Ben gidip raporumu Tanrı Ra ya sunayım.

Eğitici Kartalın Tanrı Ra’ya Verdiği Rapor:


TANRI RA’YA
Eğitime alınan Angut soy itibari ile kuş beyinlidir. Gördüklerini sadece izleyip anlatabileceği, fakat yorum yaparak ve ileriyi görerek, alınacak tedbirleri içeren bir düşünce sistemine sahip olamayacağı, olaylar meydana gelirken çözüm analizlerinden ziyade teferruatla ilgilendiğinden devamlı surette bir eğiticiye veya yönlendiriciye ihtiyaç duyacağı, algı noksanlığından kaynaklanan nedenle size vereceği raporlarda başkalarının yardımını isteyebileceği değerlendirilerek;
1. Sizin itibarınızı sarsacak kararlar almanıza,
2. İlahi düzeni bozmanıza,
3. Düzenimizde hak edenleri üzmenize,
4. İdare sorunu yaratabileceğinize neden olacağı kaygısı ile düzenimizin bekası açısından, Angutların Aslanlar ile beraber hiçbir yaratık üzerinde denetleyici unvanına sahip olamayacağı kanaatine varılmıştır. İlahi düzenimizin yasası gereği Angutların hiçbir idare tasarrufları olmadan serbest fakat kontrollü yaşam sınıfına kaydırılması hususundaki tensiplerinizi.
Arz ederim.

KARTAL
BJK. TEMSİLCİSİ

Evet, İlahi düzen işte neler oluyor oralarda da kim bilir. Bu masalda anlatılanların bir yerlerle benzeştiği hususunda düşünceleriniz varsa bunu aklınızdan silin. Kartalı gördünüz mü
neler yaptı şimdiden Fenerliler cimbom a Pisst, Cimbomlular da fenerlilere Kuş beyinli diyecekler. Kartal da kendini Asil zannedecek. Haydi, hayırlı kavgalar.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

DELİKURT

Dost Üyeler
Katılım
12 Haz 2008
Mesajlar
1,103
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Turan
Sayın Levent AKINCI bu güzel yazınızdan dolayı teşekkür ederiz.Kitap çalışmanızda yer alacağını söylediğiniz bu güzel yazıyı okurken hem öğrendik,hem düşündük,hemde gülerek büyük zevk aldık.Yüreğinize kaleminize sağlık.Saygılar.
 
Üst