RESULULAH Çanakkale'de...

BURLAHATUN

Yasaklı Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
5,116
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE
Alay Sancağı
Aşagıdaki sancak resmi Çanakkale'de ele geçirilen gerçek bir alay sancağının.
alaysancagith2.jpg

"Bu alay sancağı Gelibolu savaş alanından getirilmiştir. Ama esir edilememiştir.
Çünkü Türk Ordusunun milli geleneklerine göre bir Alay'ın sancağı, Alay'ın son eri ölmeden teslim edilmez.
Bu sancak, son muhafızının da altında ölü olarak yattığı bir ağacın dalında asılı olarak bulunmuştur.
Kahramanlık emsali olarak karşımızda duran bu Türk Alay Sancağını selamlamadan geçmeyiniz."
RESULALLAH ÇANAKKALE'DE
Tarihler 1928 yılını göstermektedir. Osmanlının son devir âlimlerinden, ilmi ile amil Alasonyalı Cemal Öğüt Hocaefendi hacca gider. Cumhuriyet yeni kurulmuş, hızlı bir değişim yaşanıyor, Çanakkale savaşının üzerinden de on yılı aşkın bir zaman geçmiştir.
Cemal Öğüt Hocaefendi Mekke'deki vazifesinin tamamladıktan sonra Medine'ye gider. Medine'de her zamankinden fazla kalır. Bu esnada Osmanlı coğrafyasının değişik bölgelerinden gelen hacılarla istişarelerde bulunur. Osmanlı devleti yıkılmıştır, Osmanlı'dan geri kalan toprakların büyük çoğunluğu ya işgal altındadır ya da sömürge durumuna düşmüştür.
Cemal Öğüt Hocaefendi vaktinin çoğunluğunu Mescid–i Nebevî'de geçirir. Bu arada Efendimizin türbesindeki görevlilerle yakınlık hâsıl olur. Hiçbir dünyalık beklemeden, sadece Resûlullah'a sevgi ve muhabbetinden dolayı türbeye hizmet eden bu güzel insan da Cemal Öğüt Hocaefendiye yakınlıkduyar ve güzel bir dostluk kurulmuş olur.
Cemal Öğüt Hocaefendi türbedarla yaptığı sohbetlerde bir şey dikkatini çeker. Türbedar Osmanlı devletine son derece bağlıdır, hatta o kadar ki Osmanlı adı geçtiği yerde muhakkak bir hürmet ifadesi belirtisi gösteriyordu. Bu nuranî ihtiyarın Osmanlı'ya bu derece bağlı ve hürmetli olması Cemal Öğüt Hocaefendinin merakımı celbeder, bir gün sorar:
"Sizde Osmanlı'ya karşı derin bir sevgi ve muhabbet görüyorum, bunun özel bir sebebi var mı?" Nurani ihtiyar derin bir düşünceye daldı, kısa süre sonra başını kaldırdı ve şöyle dedi:
"Allah ve Resûl'ünün muhabbeti, Osmanlı'yı sevmemi gerektirir." Cemal Öğüt Hocaefendi bu açıklamadan pek bir şey anlamaz. Anlamadığı da zaten yüz hatlarından anlaşılmıştır. Türbedar pek fazla bilgi vermek niyetinde değildir, ancak Cemal Öğüt Hocaefendi bir şeylerin olduğunu anlar ve ısrar eder. Nur yüzlü ihtiyar anlatmaya devam eder:
"Osmanlı'yı sevmem için şu anlatacağım hâdise yeter de artar bile."
1915 senesinde Medine'de başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlatır.
1915 yılının hac mevsimi idi. Her hac mevsiminde olduğu gibi, dört bir yandan mü'minler geliyordu, bu gelenlerin içinde Hindistan ulemâsından, âlim, zahit, keşfi açık gerçek bir Allah dostu da bulunuyordu. Bu Allah dostu ile sizinle olduğu gibi yakınlık oluştu, sohbetine katıldık. O kadar güzel sohbetleri oluyordu ki, kendi ağlıyordu, dinleyenleri de ağlatıyordu. O zamanlar Osmanlı'nın çok sıkıntıda olduğu zamanlardı, ehl–i küffar, İslâm'a karşı saldırıya geçmiş, Payitahtta Çanakkale Boğazı'nda büyük savaş oluyordu.
Hindistanlı âlimde bir şey dikkatimi çekmişti, sohbetlerinde ağlıyor, namazlarında ağlıyor, yolda yürürken bile gözünden yaş eksik olmuyordu. Ağlamadığı zamanlar bile devamlı hüzünlü idi. Merakım artıkça artı ve bir gün kendisine bunun sebebini sordum:
"Efendi! Bu mübarek yerdesin, gözün gönlün açılacağı yerde devamlı ağlıyorsun, ağlamadığın zamanlarda yüzünde hüzün var, bunun sebebi, hikmeti nedir?" Beni yayına oturttu, gözlerindeki yaş damlaları daha da hızlanarak akmaya başladı. Sonra yaşlarını sildikten sonra bana dedi ki:
"Ben uzun yılların hasreti ile çok uzaklardan buralara geldim. Ben Kâinatın Efendisi'nin kokusunu, ruhaniyetini Hindistan'dan alırdım. Şimdi buralara geldim, Efendimin kabr–i şerifi başındayım, ama Hindistan'da aldığım feyiz ve nuranîliği burada bulamadım. Bu ne hâldir diye düşünüyorum, acaba bir günah mı işledim, bir suçum mu var? Efendim benim üzerimden himmetini çekti mi? Ya da Efendim, burada değil, burada olsa onu hisseder, onun ruhaniyetinden bereketlenirdim. Bu hâl beni perişan etti… Ağlamamın sebebi budur."
Türbedar bu Allah dostunu dikkatle dinledi, ancak o da bu işe ne bir yorum getirebildi, ne de bir şey diyebildi. Ancak nur yüzlü türbedarın da kafası karışmıştı. Bu Hindistanlı âlimin, yalan söyleme, abartı yapma gibi bir durumu söz konusunu değildi. Son derece samimî bir hâl içindedir. Hindistanlı âlimin söylediklerine yabancı değildi. Her hac mevsiminde değişik bölgelerden gelen Allah dostları ile karşılaşır, onları Allah Resûlü'nün ruhaniyeti ile nasıl bağlantılar kurduklarını bilirdi. Bu Hindli âlim de onlardan biri idi, türbedarın bunda zerre şüphesi yoktu. Peki, bu âlimin söyledikleri nasıl açıklanacaktı?
Yaşlı türbedar gündüz dinlediklerinin etkisinde kalmıştı, gece yatağına yattığında da kafasındaki soru işaretleri gitmemişti.
Sabah namazına kalkmadan önce türbedar bir rüya görür. Rüyasında Kâinatın Efendisini görür. Nur yüzlü türbedar, edebinden Efendimize bir şey soramaz. Dün yaşananlar aklına gelir, bir şey diyemez. Türbedarın düşüncelerine Kâinatın Efendisi cevap verir:
"O kardeşimin hissettiği doğrudur. Ben her zamanki makamımda değilim, birkaç zamandır Çanakkale'deyim… Çok zor durumda bulunan kardeşlerimi yalnız bırakmaya gönlüm razı olmadı. Onlara yardım ediyorum…"
Hindistanlı âlim, Allah dostunun vaziyeti anlaşılmıştı. Burada akla şöyle bir soru gelebilir: Efendimiz bulunduğu makam itibariyle, bir anda birden çok yerde bulunamaz mı? Elbette bulunur, başta Hızır Aleyhisselâm'ın ve Allah'ın veli kullarının bulunduğu gibi. Buradaki, hâdise birine gösterirler, ondan da herkese duyururlar mahiyetindedir.
"Yetiş ya Muhammed Kur-an’ın elden gidiyor!
Çanakkale en zorlu günlerinden birini geçiriyor. Küffar ordusunun askerleri ilk defa karaya ayak basmıştır, ellerindeki üstün silah ve teçhizatla saldırıya geçerler. O zamanlar Osmanlı'nın müttefiki olan Almanya ordusuna mensup bazı subaylar da cephede bulunmaktadır. Şimdi bu subaylardan birine kulak verelim.
Alman Subay Sanders anlatıyor:
Çok dehşetli bir saldırı karşısında kalmıştık. Karaya çıkan İngiliz askerlerini gemiden top atışları ve makineli tüfekler destekliyordu. Bulunduğumuz siperlerden değil hareket etmek, en küçük bir hareket belirtisi bile onlarca mermiyi hemen o hareket noktasına çekiyordu.
Mevzilerden elini kaldıranın eli, miğferini kaldıranın miğferi parçalanıyordu. Böyle bir sağanak altında çaresizlik içinde beklemekten başka bir şey yapamıyorduk.
Bu şekilde ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Birden bulunduğum yerden yaklaşık on beş metre uzağımızdan korkunç bir ses geldi. Sesle birlikte bir Türk askeri siperden kalktı, düşmana doğru koşmaya başladı. Hem koşuyor hem kollarını sağa sola sallıyor, hem de sesi çıktığı kadar bağırıyordu. Yanımda bulunan tercümanıma dedim ki:
–Şu koşan asker ne diyor?
–Komutanım! "Yetiş ya Muhammed Kitabın elden gidiyor!" diye bağırıyor.
Böyle bir manzarayı tarih görmemiştir. Asker sanki üzüm toplar gibi düşman mermilerini elleriyle topluyordu. Onu gören diğer askerler de siperlerinden hareketlendi ve o anda çok çetin bir savaş başladı. Kısa zaman sonra karaya çıkan İngiliz birliğinden geriye yerde yatan asker cesetlerinden başka bir şey görünmüyordu.
Çanakkale'de Namaz
canakkaledenamazhx6.jpg


alıntı​
 

kerem71

Guest
Katılım
25 May 2008
Mesajlar
1,739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
iman olmadan vatan olmaz eline yüğregine saglık kardesim
 

ÇAĞATAY

Dost Üyeler
Katılım
27 Şub 2008
Mesajlar
473
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
"ADRİYATİK'DEN ÇİN SEDDİNE SAVAŞ NEREDE İSE ORADAY
Sayın BURLAHATUN; yazınızı ibretle okudum.

Yalnız kafama takılan bazı sorular oldu. Yukardaki yazıda Osmanlı Devletinin yıkıldığı, topraklarının işgâl altında olduğu, sömürge duruma düştüğü belirtiliyor.

Bu arada Osmanlının son devri alimi; ilim ile âmîl Alasonyalı Cemal Öğüt Hocaefendi, kendisini yetiştiren, bu makamlara getiren devletini en zor günlerinde terk ederek uzaklara neden gitmiş acaba? Vatanın o zor günlerinde neden vatan evlatlarının yanında kalıp, onlara nasihatlar vermemiş? Vatan savunmasına katkıda bulunmamış vereceği hutbelerle. Neden Halide Edip ADIVAR Hanımefendi gibi olamamış?

orada Mescid-i Nebî'de bulunan Hintli kadar sevememiş Osmanlıyı?

Kainatın Efendisi Çanakkale'ye geliyor da, Hocaefendi neden Çanakkale'de din için, vatan için savaşan askerlerimizin yanında yer almıyor? Neden o Mehmetleri coşturacak kelimeler konuşmuyor?

Konunun yazarı Alman subayını örnek vererek konuşturmuş, sanki Çanakkale Savaşları'ndaki zeferin kazanılmasında Alman subaylarının katkısı olmuş gibi.

İşte burada duralım! Şuradaki yalvarış ve yakarışa bakın:

"Yetiş ya Muhammed Kur'an elden gidiyor!"

o siperden kalkan ve düşman mermilerini üzüm gibi elleri ile toplayan KEMAL'in askerleri değil miydi?

Osmanlı Devleti yıkılmış, toprakları işgal edilmiş, sömürge durumuna düşmüş diye yazılıyor da, neden bu devletin ATATÜRK tarafından tekrar kurulduğu ve şu anda kulağımıza gelen ezan seslerinin ATATÜRK'ün sayesinde geldiği düşünülemiyor bazı kesimler tarafından!

Paylaşım için teşekkürler Sayın BURLAHATUN.
 

KÜLTEGİN

Genel Koordinatör
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,731
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Tanrı Dağlarında
Konuyu okumadım sadece göz attım.Okusamda birşey anlamayacağımı iyi biliyorum...

Çağatay üstadım,gayet güzel açıklamış. Ona buradan teşekkür ediyorum.Kendisi genelde nokta vuruşları yapar.Tıpki realde olduğu gibi.


Konuya gelince, inanmadan hiç birşey elde edilemez doğrudur katılıyorum.Ancak kahramanlık adledilen dünyanın en büyük kara+deniz savaşlarından birisi olan Çanakkale savaşı sadece ve sadece,Türk askerinin yüreğinden gelen Motun ruhuyla kazanılmıştır.

639 yılında budunu yok olmaktan kurtaran Kürşad ihtilalinde acaba hangi peygamber vardı?
İsa mı ?, Musa mı ? yoksa Türk'ün Tanrısı Erlik Han mı ?

Bir takım kahramanlık ulusun yada milletin kendi öz benliğinde vardır.
Türk milleti kahramandır bahadırdır fırsatını bulduğunda öz kimliğindeki baturluk ortaya çıkar ve mucizeler yaratır.Bunlar ne kadar manevi ne kadar maddi tartışılır. Şu an hala acunda seyr-ü sefer yaptığım için olayın 3. boyutlarını bilemiyorum:)

TTK
 

Bige-tuğ Tulken

Halkla İlişkiler
Katılım
10 Haz 2008
Mesajlar
890
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Her yer benim vatanım..
Çok teşekkürler BurlaHatun. Bütün tüylerimi diken diken etmeğe yetti bir anda. İman her zaman Türk`ün yanında olmuş, Allah Türk`ü hep korumuştur. Ondan başka dostumuz olmadı. Dilerim nankör olmayız.
 

Bige-tuğ Tulken

Halkla İlişkiler
Katılım
10 Haz 2008
Mesajlar
890
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Her yer benim vatanım..
Bu öykünün anlatıldığı ağızlara ve tarihe bakıldığı zaman bu sorular çözüm bulacaktır, inanıyorum. Mustafa Kemal Atatürk, dünyanın en iyi lideridir, bunu tüm dünya kabul ediyor. Ancak zaten bunu Kurtuluş Savaşımızdan sonra -tüm- olarak kabul etmişlerdir. Bu öyküyü sorgulamak bu konuda yersiz, çünkü sonrasını ya da öncesini değil, o anı anlatıyor. Yorum yapılmaksızın bir öykü anlatılıyor. Her şeyin 3. boyutu vardır. Her inançta da mevcuttur. Sevgiler.
 

ÇAĞATAY

Dost Üyeler
Katılım
27 Şub 2008
Mesajlar
473
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
"ADRİYATİK'DEN ÇİN SEDDİNE SAVAŞ NEREDE İSE ORADAY
Sanılmaya ki bizler yanlışlarla iştigal ediyoruz; aklımızda, dilimizde hep Tanrı vardır. Öyle bir olaydır ki Tanrı sevgisi; hiç kimseden yardım gelmeyeceğini bildiğimiz zaman ve mekânlarda, kimsenin kimseye yardım edemediği, herkesin başının çaresine baktığı anlarda, bir biz varızdır bir de Tanrı. Mutlaka ki "O" koruyucumuzdur.
 

Göktuğ

Halkla İlişkiler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
1,534
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Anadolu
Çanakkalede gizemli bir şekilde kayıp olan Norfolk birliği var. Kayıp 267 Norfolklu'dan 122 sinin ceseti bulunabilmiş geri kalan 145 kişinin cesedi halen kayıp! Bedir savaşında 3 bin Meleğin Müslümanlara yardım ettiğinide biliyoruz...

Vatansız İman, İmansız Vatan Muhafaza edilemez.
 

BURLAHATUN

Yasaklı Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
5,116
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE
TÜRK MİLLETİ bağımsızlık zaferini ve de devletini Mustafa Kemal ATATÜRK'e, ATATÜRK'ü de ALLAH'a borçludur...Vatan sevgisi imandandır...Bu hikayeye benzer olaylar Kıbrıs Harekatı sırasında da olmuştur...Bu bir inanç meselesidir...Bizim inaçlarımız böyledir...Yorumlarınızı yaparken benim ve benim gibi inananların değerlerine saygı gösterelim lütfen.Size inanın demiyorum...Sadece paylaştım.Ve ben son derece inanıyorum.Bu inancım da, TÜRK olmaktan gurur duymamı engellemiyor ayrıca...Biraz Çanakkale savaşları sırasında yaşananlarla ilgili olarak, Mustafa Kemal Paşanın neler anlattığını, okursanız bazı şeyleri daha iyi anlayacaksınız...Saygılarımla...

NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!
 
Son düzenleme:
Üst