Rolandis ve Sona Gidişteki Gerçek !

Makbule ÖTÜKEN

Onursal Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
532
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ROLANDİS VE SONA GİDİŞTEKİ GERÇEK !
Kıbrıs konusunda sona yaklaşılıyor. BM ve AB çevreleri ve gerekse diğer uluslar arası ortamların kurmayları dolaylı anlatımlarla bu gidişatı belli biçimde dile getiriyorlar. Kimilerine göre böyle bir sonuç ‘korku filmi izlemek kadar ürkütücü’

Kim bilir, Ocak 2012 ortalarına doğru NewYork’ta yapılacak son tangoyla belki de dananın kuyruğu kopacak. Nitekim, Alitia gazetesine verdiği mülakatta, Rum yönetimi eski Dışişleri ve Ticaret Sanayi ve Turizm bakanlarından Nikos Rolandis de Kıbrıs sorununun çözümün de artık sona gelindiğini; “kötü haberci olmak istemem ama fırsat trenini kaçırdık”, “Kesin taksimin eşiği” ifadeleriyle dile getirdi.

Tekrar tekrar irdelemekte yarar var. Neden 43 yıldır Kıbrıs’ta sürdürülen toplumlararası görüşmelerde bir türlü çözüme ulaşılamıyor? Nedeni gayet açık iki taraf müzakere masasına dış odaklarca eşit statüde oturtulmuyor da ondan! Rum tarafı BM Güvenlik Konseyinin 4 mart 1964 de aldığı 186 numaralı kararıyla, adanın tek meşru hükümeti sayılıyor. Üstüne üslük Mayıs 2004’de Rumlar, uluslar arası hukuk hilafına tüm Kıbrıs adına AB’ye tam üye edilerek BM’nin 40 yıl önce aldığı hak ve hukuktan yoksun yanlı kararı bu kez de AB tarafından tescillenmiş oldu.

Böylesi bir desteği arkasına alan Rum yönetiminin çözüme ihtiyacı kalır mı, çözüme yanaşır mı? Adamlar uluslararası ortamlarca Kıbrıs’ın tek egemeni sayılıyorlar. Kıbrıs Türk tarafı ise Rumların ve dünya kamuoyunun gözünde bir azınlık(!)

Kurucu Cumhurbaşkanımız Sn. Denktaş, yıllarca bu adaletsiz ve yanlı tutumun adada bir çözüme ulaşmaya engel olduğunu anlattı durdu. Ama nafile! Batının gönlünde yatan ‘Rumların tek egemen olduğu bir Kıbrıs’. Oysa 1960’ da Kıbrıs Cumhuriyeti, iki ayrı toplumun otaklığı esasında kurulmuştu. Cumhurbaşkanı Rumlar, Cumhurbaşkanı Muavini Türkler tarafından seçiliyordu. Mecliste nüfus oranları ölçüsünde temsil edilmekteydiler. Veto hakları vardı.

Ne var ki, Rumlar ve zamanın cumhurbaşkanı Makarios tarafından bu durum kabulenilmedi. Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası değiştirildi ve Türkler ortaklık devletinden ite kaka atılıp dışlandılar. Ama yine uluslar arası ortamların indinde Türkler ‘asi damgası’ yemekten kutulamadılar! Kıbrıs Türküne yapılan tüm haksızlıklar işte hep bu bakış açısıyla yapıldı.

Türk halkı ENOSİS canilerince silah zoruyla evlerinden yerlerinden defalarca göç ettirildiler. Toplu kıyımlara maruz bırakıldılar. Kendi can mal, ırz ve namusunu koruma adına efsanevi TMT teşkilatını kurdular. Güç şartlarda görkemli bir ulusal mücadele vererek 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatının gerçekleşmesini sağladılar.

Kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri Türkiye’nin ‘Garantörlük Hakkını kullanması sonucunda adaya ayak basarken, Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasına ve Kıbrıs Türk Halkının tamamına yakınının yok edilmesine son anda engel oldu.

Ne var ki, bu kez de Türkiye’nin uluslar arası anlaşmalardan kaynaklanan “Garantörlük Hakkını Kullanması”na karşı başta garantör İngiltere, ABD olmak üzere, çeşitli taraflarca muhalif tutum geliştirildi. Rumlar hiç boş durmadılar. Adanın işgal edildiği safsatasıyla dünya kamuoyunu Türkiye aleyhine kışkırtıcı propangandalara giriştiler.Maalesef bunda başarılı da oldular.

Son üç yıldır Türk ve Rum liderler arasında BM gözetiminde yüz yüze müzakereler sürdürülüyor.Henüz iki taraf arasında; kalıcı, adil, eşitlikçi bir çözüm konusunda ortak paydada bir anlaşmaya varmanın alt yapısı daha oluşturulamadı.

Rum Lider, daha önceki görüşmeciler gibi Türklerle ortaklaşa bir paylaşıma yanaşmıyorlar. BM yetkililerinin iki tarafı çözüme ikna konusunda gerçekleştirdiği üçlü zirvelerden de elle tutulur bir gelişme sağlanamadı.

Rolandis’in dediği gibi Rumlar treni çoktan kaçırdılar ama Biz Türk tarafı olarak, bizim mutlaka bir çözüme ihtiyacımız var dedikçe Hristofyas’ta masadaki uzlaşmaz tutumunu daha da derinleştirdi. Sn. Cumhurbaşkanımız Derviş Eroğlu müzakere masasında insanüstü bir sabır ve çözüme yönelik iyi niyetlilik sergilemektedir. Ne var ki, Sn. Ereroğlu’nun sık sık vurguladığı gibi ‘karşı tarafında aynı iyi niyeti ve çözüm istencini göstermesi gerekir. ’ Eğer hep bir tarafın isteklerinin kabulü şeklinde bir çözüm öngörülürse bunun adı çözüm değil bir tarafın makumiyeti olur. Buna da ne görüşmecimiz sıfatıyla Sn. Eroğlu’nun ne de Türkiye’nin onay vermesi söz konusu olamaz.

GERÇEK ÇÖZÜM​

Fransa Devlet başkanı Generel de Gaulle’nin 1968 Türkiye ziyaretinde söylediği gibi; Kıbrıs’ta birbirinden farklı iki toplumu tek devlet olarak birleştirmek yapay ve geçici bir çözüm olacaktır. Bu toplumların ayrı ayrı yönetimleri olmalıdır. Trakya’da bir Türk-Yunan sınırı benzeri Kıbrıs’ta da olmalıdır. Oradaki sınır ayrıca Uluslar arası süper güçlerin güvencesine alınabilir’ Büyük devlet adamı DeGaulle’nin 43 yıl önce altını çizdiği gerçek çözümün sınırları 20Temmuz 1974’ çizilmiştir. Sadece KKTC’nin tanınması, BM tarafından bağımsızlığının tescili kalmıştır.
 
Son düzenleme:
Üst