RUMUN TEK ARZUSU DÜNYADAN TECRİT EDİLMEMİZDİR
24.kez bir araya gelen KKTC Cumhurbaşkan Talat ve Kıbrıs Rum yönetimi lideri Hristofyas, altı ana başlıktan biri olan "AB konulanı görüşerek müzakerelere devam ederken Hristofyas gidişatın rengini belirleyen açıklamalar yapıyor..
Bilindiği gibi liderler, 11 Eylül 2008'de başlayan müzakerelerde daha önce "Yönetim ve Güç Paylaşımı" ile "Mülkiyet" başlıkları üzerindek,İlk tur görüşmeleri tamamlayarak, bunları temsilcilerine havale etmişti.
Hristofyas’ın son yaptığı açıklamada açıkca görüleceği gibi görüşmelerin başarısızlığa uğraması durumunda Hristofyas’ın planı da hazırmış.
Hristofyas diyor ki : “Sorumluluğu Türkiye’ye yükleme planımız var”. Bu Rum tarafının sanki yeni bir düşüncesiymiş gibi..Yıllardır çözümsüzlüğün sorumluluğunu Türkiye’ye ve Türklere yüklemiyorlar mı?
Müzakerelere ilişkin olguların zorluğundan bahseden Hristofyas, 5 yıldır çıkmazı aşmaya çalıştıklarını ancak bu çabanın Kıbrıs sorununun çözümüne yol açacağı sözünü hiç kimseye vermediğini söylemesi bile sonuca ne kadar olumsuz yaklaştığının kanıtıdır.
Bir sonuca varmak için, inanmak, gayret etmek, karşıdakinin haklarına saygılı olmak ve istekli olmak gerekir Sayın Hristofyas.
Bu ada sizin tekelinizde değildir. Eğer eşit paylaşıma hazır değilseniz, ne kendi halkınızı, ne Türk halkını, ne de dünyayı kandırmak için masaya oturmanız gerekmezdi.
Kıbrıs Türk halkı, Rum’un bu megaloman davranışdan da bıkmıştır.
Öte yandan ; Cumhurbaşkanı Talat ile ABD Dışişleri Bakanı Clinton görüşmesi için “o görüşme olmayacak” diyebilecek kadar büyük konuşan bir Kiprianu, “Elbette biz, yabancı bir ülke adına veya başka hükümetlerin bakanlarının görüşme programları konusunda konuşamayız ancak Kıbrıslı Türkler tarafından ilan edilen görüşmenin gerçekleşmesi söz konusu değildir” diyecek kadar da iddialı.
Koskoca ABD’e ne yapacağını söylüyor adeta. Bu dünyanın şımarttığı çığırtkan millet, dünyayı tehdit edecek güce sahipse vay halimize !
Koskoca Amerika Dışişleri Bakanı, GKRY’nin çığırtkanlığına yenilecek kadar küçükse, buyursun Talat’la görüşmesin.
Rum Dışişleri Bakanı Markos Kiprianu ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’la Prag’ta ve İstanbul’da görüşeceklerini belirterek; “Kıbrıs hükümeti olarak talebimiz; bunca yıldan sonra, Kıbrıs ve Birleşik Devletler dışişleri bakanları arasında Washington’da resmî bir görüşme gerçekleşmesidir” diyor.. Yani nispet de yapıyor utanmadan.
Kyprianu, AB’ne de gönderme yaparak; “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 6 Avrupa milletvekili hakkı vardır. Bu sandalyelerin nasıl paylaşılacağı veya nasıl seçilecekleri her üye ülkenin kendi iç hukukudur. AB’nin yetki alanında böyle bir şey yoktur” ifadesini de kullanmaktan çekinmiyor.
Bütün bu beyanatlara bakılacak olursa; Kıbrıs Rum yönetimi ve zihniyeti zerre kadar değişmemiştir ve değişmeye de niyetli değildir.
Açıkcası tek dertleri Kıbrıs’lı Türkleri kimse muhatap almasın.
Bu onlar için tarihi bir dert zaten...
Onları tek mutlu eden durum, Kıbrıs Türklerinin, ambargolar ve izolasyonlar altında ezilmeye devam etmeleridir. Dünyadan tecrit edilmiş halimizin devam etmesi.
Mümkün olsa adanın Kuzeyine kuş uçurtmayacaklar..
Kısacası, Kıbrıs adası üzerinde Kıbrıs Tüklerinin “geleceğini” yok etmeye çalışıyorlar.
Zaten “Kıbrıs adasının tek sahibi kendileri” hastalığına yakalandıklarından bu yana ENOSİS’ten başka bir idealleri de olmadı.
Dünya “Kıbrıs Cumhuriyetini” tanıyor iddiasıyla da “güçlü biziz” edasıyla havalara giriyorlar.
Uluslararası siyasi arenada güçlünün ve könjonktürü iyi değerlendirenin işleri tıkırında gibi görünse de, Kıbrıs adasının jeostratejik ve jeopolitik öneminden dolayı mercek altında olduğumuz da unutulmamalı.
Dolayısıyle, bölgemize yapılan son ziyaretlerin ortaya koyduğu yeni durumlar var. Yeni ABD yönetimi belli ki Ortadoğu’daki devletlere yeni roller biçiyor.
Bölgede havayı yumuşatma gayreti içinde görünüyorlar. Bu durum Kıbrıs görüşmelerine nasıl yansıyacağı henüz belli olmamakla birlikte, ABD başkanı Obama’nın Türkiye’ye yapacağı ziyaretten dolayı Kıbrıs Rumları şimdiden huzursuz. Bu huzursuzluklarının da son yaptıkları açıklamalara yansıdığını görebiliyoruz..
Müzakerelerde bize düşen görev masada zekice var olmak ve Rumların sinsi planlarına ve baskılarına asla boyun eğmemektir..
Neresinden bakarsanız bakın, 3 Eylül'le başlayan müzakere sürecinde, Rumlar, Türkleri azınlık konumuna indirgeyecek, toprak, mülkiyet ve garantiler gibi önemli konularda büyük dayatmalara girişecek olursa, çözüm çıkmaza sürüklenecek ve yeni gelişmeler yaşanacaktır.
Herkes şunu iyi bilmelidir. Kıbrıs Türk Halkı olarak, 40 yıldır verdiğimiz mücadelenin sonunda, ne yeni bir Bosna olmak isteriz, ne de Filistin.
Güven ve huzur içinde, kendi devletimiz ve kendi bayrağımız altında, özgürce yaşamak isteriz.
Dolayısıyle, geldiğimiz noktada da anlaşılan o ki; Rumlar bu zihniyetle devam ettikleri müddet, “hayırlara vesile” bir sonuçla, KKTC’nin tanınması yönünde ilerlemeye devam edeceğiz..
Emine Sütcü
27 Mart 2009