Sakat Keçi Yüksek Dağ’a Tırmanacam Derse!Tek egemenlik ve vatandaşlık konusu!

Ayşe Kocatürk

Onursal Üye
Katılım
17 Tem 2008
Mesajlar
4
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Sakat Keçi Yüksek Dağ’a Tırmanacam Derse!
Emete GÖZÜGÜZELLİ
(Ayşe KOCATÜRK)




Son günlerde Kıbrıs’taki gündem; Talat ve Hristofyas’ın 1 Temmuz’da vardıkları sözlü mütabakatta ki “Tek egemenlik ve tek vatandaşlık” hususunda ortaya çıkan tehlikenin boyutlarının tartışmalarından oluşmaktadır. Nedense 1 Temmuz tarihinde gerçekleşen ve Kıbrıs Türkünün geleceğini ilgilendiren bu tarihi olayın sonuçlarında yaratılan tablo, Türkiye’deki Ergenekon operasyonu kapsamında alınan yeni gözaltılarla denk düşmesinden ötürü bir anda Türk kamuoyunun gündemden düşürülmesine imkan yaratmıştır. Ne üzücüdür ki Türk kamuoyunun medyası Talat ve Hristofyas arasında varılan tek egemenlik ve vatandaşlık konusundaki uzalaşısını sade başlıklarla geçiştirmiştir.

1 Temmuz 08 Anlaşmasına itiraz eden KKTC’deki bazı siyasi partiler, sivil toplum örgütleri alabildiğince çırpınarak bu konuya itirazlarını gerçekleştirirken,Anavatan Türkiye Cumhuriyeti’ndeki Türk Hükümetinin hiçbir şekilde konuya ses çıkartmaması ve sessiz oyunu sergiler pozisyonda olması öyle gösteriyor ki AKP hükümeti de tek egemenlik ve tek vatandaşlık konusunda Talat’ı desteklediği anlaşılmaktadır.

Kısa bir süre önce Türkiye’deki CHP,DSP gibi partilerin varılan mutabakatla ilgili itirazlarının Yavruvatan’dan işitilmesi de Anavatandaki Türk kamuoyunun KKTC Devletinin tasviyesini öngörmediğini bir kez daha ortaya koymuştur. Hal böyleyken adada bir “işgal” sorunu varmış gibi “Türk işgaline karşı mücadele vereceğiz” şeklindeki Rum yönetimi liderliğinin politik çizgisi, dünya kamuoyuna karşı sürdürdüğü yayagarası neticesinde Kıbrıs Türklerine dayatılan uzlaşı önerileri tamamı ile Rum önerileri ile örtüştüğü anlaşılmaktadır. Rum siyasi liderliğinin tüm yaklaşımları gerek iktidar partileri,gerekse muhalefet kesimlerince desteklenmesi de halen Kıbrıs anlaşmazlığının Rumlar tarafından nasıl algılandığının da göstergesidir.

1960 “Ortaklık Cumhuriyeti” kurulduğunda Kıbrıs Türkü bu oluşturulan “Devletin” eşit egemen tarafıydı. Antlaşmalara imza koyan Makarios her ne kadar bu “Cumhuriyet”in kurulmasına karşı çıksa da, istemeyerek bu anlaşmalara imza koyduğu bilinen bir gerçektir. Makarios bu tatminsizliğini de ileride değiştirebileceği kanısındaydı. Bunun içindir ki 30 Kasım 1963’te 13 maddelik değşiklik önerisini sundu.

Bu 13 madde Kıbrıs Türk tarafının kurulan “Ortaklık Cumhuriyeti”ndeki eşit egemenliğini ortadan kaldırmaktaydı. Hristofyas’ın adadaki Türk askeri varlığı, Anavatan’ın garantörlüğü, 1974’ten sonra adaya gelen Türk göçmenlerin pozisyonları, egemenlik, vatandaşlık hususlarında yıllardan beri ileri sürdüğü tezleri bugün AB ve diğer emperyalist güçler tarafından da açıkça desteklenmektedir. Bunun içindir ki bugün ortaya atılan federal çözüm modelinde tek egemenlik ve tek vatandaşlık tezi desteklenmektedir. Özellikle de bu durumun KKTC Cumhurbaşkanı tarafından kabul görmesi oldukça üzücüdür.

O halde iki ayrı halkın yaşadığı Kıbrısta tek egemenlik konusu ne demektir? Bunu anlamak lazımdır. Rum hükümet sözcüsü Stefano’nun ve eski başsavcı Markides’in “Hristofyas bugüne kadar hiçbir Türk liderin kabul etmediği tek egemenliğin Talat’a kabul ettirdi” şeklindeki açıklamaları, Talat’ın yapmış olduğu çok büyük bir hatayı da gün ışığına yeniden çıkartmış oldu. Talat’ın, 8 Temmuz 2006 mutabakatı dahil, bugüne kadar gerçekleştirdiği Rumlarla olan anlaşmalarda (23 Mayıs, 1 Temmuz gibi) sergilediği tavizkar tutum, bilerek yada bilmeyerek Kıbrıs Türkünü Rum egemenliğine sokacak niteliktedir. Bu lider konumunda olan bir kişinin böylesine ciddi hatalarda bulunması iyi niyeti sergilememektedir.

Özellikle de, 23 Mayıs antlaşması “Tek egemenlik, tek vatandaşlık ve AB üzerine kurulduğu ilkelere dayanma gerekliliği” düşüncesinde olan bir anlaşmaydı. Daha sonra 5 Haziran’da İngiltere ve Güney Kıbrıs Rum yönetimi arasında imzalanan memorandumda öngörülen “Bakir doğum ve yeni bir Ortaklık Devleti olamayacağı,Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devam edeceği, Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasının değiştirilerek federal bir içeriğe kavuşturulacağı, AB antlaşmasının da bunu öngördüğü” belirtilmişti.

Hristofyas’ın Temmuz ayında yaptığı açıklamalarında ise “Tek egemenlik ve tek vatandaşlık” konusunda Talat’la anlaştıklarını vurgularken, kurulacak olan federasyonun, iki toplumu, iki kesimli, iki eyalet şeklinde olacağını, ilaveten, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin mevcut olduğunu ve iki toplumun ürünü olduğunu” belirtmişti. Burada Hiristofyas yıllardan beri Güney Kıbrıs Rum yönetiminin ulaşmaya çalıştığı “Birleşik Kıbrıs” mücadelesinin hangi anlama geldiğini de ortaya koymaktadır.

Öyle görünüyorki Rumlar, Kıbrıs Türklerini Rum yönetimi altında “eyalet” bir toplum olarak barındırmak ve egemenliklerini adadan kaldırmak peşindedirler. Hedef,Rumların Kıbrıs Türklerini yasa dışı olan “Kıbrıs Cumhuriyeti”ne yeniden nasıl katabilecekleri hususudur. Bunu da eşit statüde eşit egemenlik temelinde yürüteceklerinden bahsetmektedirler. Bu ne demektir onu iyi anlamak lazımdır. Rumlar 1960 Ortaklık Cumhuriyeti anaysasına yeni bir düzenleme getirerek, Kıbrıs Türklerinden ve rumlardan oluşacak iki eyaletli bir sistem kurmayı, bu düzende “Kıbrıs Türklerinin kendilerini kuzeydeki parça devletçiklerinde, belirli alanlarda idare etmelerini, ancak ana yetkinin tek egemenlik hakkı olacak olan Rum Merkezi Devleti’nin egemenliğinde olmasını” istedikleri ortaya çıkmaktadır. 8 Temmuz 2008 tarihinde GKRY lideri Hristofyas’ın açıklamaları da buna dayanmaktadır.

Bu gelişmeler yaşanırken özellikle de Amerika ve AB yetkililerinin 1 Temmuz antlaşması temelinde öngörülen “Tek vatandaşlık ve tek egemenlik ve bölünmemiş bir ülke yaratılması” yönündeki çalışmalara müthiş bir destek verdikleri görülmüştür. Kısa bir zaman önce Amerika’nın Avrupa ve Avrasya’dan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Daniel Fred’in Kıbrıs’a gelerek temaslarda bulunması ve gelişen süreci destekleyen açıklamalarda bulunması bu desteğe ufak bir örnektir. Güney Kıbrıs’a göre çözümün anahtarı Ankara’nın elinde olduğu defalarca kez açıklanmıştır. Bu söylem ile Rumlar ne demek istemektedirler?Rumlar, Türk hükümetinin AB üyesi olan Güney Kıbrıs Rum yönetimini tanımasını, KKTCdeki Türklerin (yani yerleşiklerin) geri gönderilmesini ve Türk askerinin adadan tahliyesini istemektedirler. Bu taleplerinin de yerine gelmesi için Eylül ayında başlatılmak istenen özlü görüşmelerde Rumların istediği şekilde “Birleşik Kıbrıs” yaratılması için Türk hükümetinden destek beklenmektedir.

Sakat Keçi Yüksek Dağ’a Tırmanacam Derse!(II)

Türk hükümetinin iktidara geldiğinden beri “çözümsüzlük çözüm değildir” diyerek Kıbrıs konusunda verdiği tavizler saymakla bitmez. Mülkiyet konusu gibi hassas bir konuda kendi topraklarımızın Rumlara geri iadesi takası ve tazmin edilmesini kabul gören Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sonuçlarından olan Loizudu kararını kabul etmeleri ve hiçbir şekilde Kıbrıs Türklerinin güneyde bıraktıkları toprak,mülkiyet,kültürel mirasına sahip çıkan bir siyaset izlememeleri esasen AKP’nin kimin siyasetine hizmet ettiğinin de apaçık bir göstergesidir. Gerçekte, Loizidu, Arestis davaları AİHM’de iç hukuk yolu tüketilmeden kabul edilmiştir. KKTCde kurulan Mal Tazmin Komisyonu sanki de AİHM’in alt kuruluşuymuş gibi yansıtılarak tamamıyla Rumlara hizmet eder işlerlikte olması ve mevcut yönetimimizin buna destek vermesi oldukça düşündürücüdür. Çünkü ortaya çıkan tabloda hiöbir şekilde Kıbrıs Türk hakları savunulmamakta, bilakis Rumlar memnun edilmek istenmektedir.

Nitekim, açıkça anlaşılacağı üzere, mevcut durumda Kıbrıslı Türklerinin mülkiyet ve tazminat haklarının gözardı edildiğidir. Mülkiyet konusundaki global takas ve tazmin yönteminin rafa kaldırıldığı, Rumların savundukları geri dönüş ve eski evlerine yerleşme tezlerinin uygulamaya geçilmesidir. Bu yolla da iki kesimliliğin ortadan kalkacağı ve adanın üniter bir yapıya doğru gideceğidir.

Özellikle de AİHM’de görülen Tymvios davası, takas kapsamında Kıbrıslı Rumlara maddi ve manevi olarak mülkleri için tazminat ödenmesini öngördüğü gerçeği dikkate alındığında, acaba Kıbrıs Türklerinin gasp edilen, istimlak edilen mülkleri için hiçbir girişimde bulunmayan bir iktidarın ne kadar ahlaki ve adil davrandığı konusunu doğurmaktadır. Bunun içindir ki derhal AİHM’e mülkiyet, kayıplar, tarihi miraslarımızın tahrip edilişi ile ilgili dava açılması gerekmektedir.

Hal böyleyken, 1963-74 yılları arasında defalarca kez evinden barkından göçmen duruma getirilerek adanın %11 lik bir alanına hapsedilen, toplu katliam ve soykırımlarla ortadan kaldırılmak istenen Kıbrıs Türkünün hakkını kim savunacak? Keza, Güney’de bırakılan binlerce dönüm arazimiz,mülkümüz ve kültürel tarihi yerlerimizin, ayni şekilde tahrip edilen mezarlıklarımızın, şehitliklerimizin, camilerimizin hesabını kimin soracakğı da ayrı bir merak konusudur. İlle de birleşik Kıbrıs diyerek gözü kapalı bir şekilde Rum taleplerini yerine getiren bir iktidarın apaçık bir şekilde Rum siyasi çizgisine hizmet ettiği gerçeği gerçekleştirilen son mutabakatlarca da açık bir şekilde belirgin hal almıştır. Bunun da en büyük suçlusu Anavatan’daki Türk Hükümeti’nin Kıbrıs’ı yeniden birleştirmek için KKTC’nin tasfiyesini dolaylı olarak kabul etmesinden kaynaklanmakta ve KKTC ikidarına sıvazlamalarda bulunmasından ötürüdür.

Efendiler, AB yolunda KKTC Devleti pazarlık konusu yapılamaz. Var olan Devletimizi pazarlık etmek isteyen her kim ya da taraf olursa olsun bilinsinki Devleti’nin yaşatılması için and içen neferlerin de amansız düşmanları olacaklardır. Kıbrıs Türkü ne geçmişte ne de bugün Rum’a ve batı dünyasına uşak olmayı kabul etmemiştir,bundan sonra da etmeyecektir. Buna imkan kılmak isteyen içteki unsurlara da asla müsaade etmeyecektir.

Varılması hedeflenen “eyalet” temelindeki çözüm sisteminde Kıbrıs Türk tarafı Rum yönetimi altında merkezi yönetime ait olan bazı hak ve yetkilerin kendisine yani yerel yönetimine verilerek kendini idare etmesi istenmektedir. Buna federal çözüm demektedirler. Tarihten kısa bir örnek vermek gerekirse, eyaletler zaman içinde yokolabilirler veya başka uluslar tarafından ele geçirilebilirler. Örneğin Amerika geçmişte Rus Çarlığı’ndan Alaska eyaletini almıştır. Bir başka örnek de Almanya Federal Devleti tamamıyla Alman ırkından oluşmaktaydı. Şuan güneydeki Kıbrıs Cumhuriyeti olarak bilinen güney Kıbrıs Rum yönetimi de federal bir anayasanın sonucunda kurulmuştur(ama işlemedi) ve şuan tek egemen gücü Rumların elindedir. Almanya modeli birleşik Kıbrıs’ı savunanlar adada tek millet yaşamadığının bilincide değillerdir. Bu modelin işlerlik kazanması içindir ki tek vatandaşlık dedikleri “Kıbrıslılık” kimliği ülkemizde yaratılmak istenmekte ve okullarımızda bu yönde eğitim sistemi uygulaması hayata geçirilmiştir. Bundan da açıkça anlaşılacağı üzere, adada 1989 yılından sonra adım adım “Kıbrıslı milleti” yaratılması yönünde Kıbrıs Türklerine uygulanan psikolojik harp eksenindeki operasyonlardaki iki toplumlu etkinlikler ve medyanın buna destek veren rolü, şuan önümüze sunulan eyalet sisteminin kabul görmesi için planlanan bir projenin parçası değil midir? Ayni zamanda son BMGK raporlarına da geçirilen “Kıbrıslı” tanımlaması veya Amerika’nın, İngiltere’nin harcadıkları milyonlarca dolarların iki toplumlu etkinlikler temelinde gençlerimize, kadınlarımıza yeni bir “ırk ve kültür” yaratma projeleri bu planın bir parçası değilmidir? Veya GKRY’nin Kıbrıs Türklerine verdiği kimliklerde “Kıbrıslı” tanımlaması yapılarak Türklük kimliklerinin göz ardı edilmesine neden sessiz kalınmaktadır? Bu ve buna benzer birçok uygulamanın Kıbrıs Tüklerinin Devletlerinden, kimliklerinden, egemenliklerinden, kültür ve hatta dinlerinden yoksunlaştırılması için milyonlarca dolarlar ülkemizde STÖ’lere aktarılmıyor mu? Bu paraların göstermelik adı rüşvet değil de barış için katkı fonları adı altında gerçekleşmiyor mu? O halde tüm bunlar kime hizmeti öngörmektedir?

Ne diyelim sakat keçi yüksek dağa çıkacam diyerek yola çıkarsa yarı yolda kalmaz mı? Kurt'a yem olmaz mı? İşte birleşik Kıbrıs’ın sevdalıları beyinciklerindeki bu hayallerinin asla mümkün olamayacağını anlamayarak ille de birleşik Kıbrıs diyerek yola çıkmaya heves ederlerse, işte o zaman el mi yaman bey mi yaman anlayacaklardır...Çünkü KKTC Devleti ortadan kaldırılmak için kurulmamıştır! Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az...

17 Tem. 08
14:54
 

Gök Yeleli Bozkurt

New member
Katılım
29 Nis 2008
Mesajlar
1,947
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Bozkurtlardan Birine Sorun
Öncelikle aramızda sizin gibi yüce Bir Türk'ü gördüğümüz için çok mutluyuz.

Yazınız da her zaman ki gibi çok önemli konulara değinmişsiniz.

Son günlerdeki olayları göz önüne aldığımızda,askerin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görüyoruz.

Vatanı peşkeş çekmek isteyenlerin tek korkusu ve tek düşmanı asker.

Malesef yıllarca Anavatanın başına gelen iktidarsızlıklar yüzünden,verilen tavizlerin haddi hesabı yok

Hangi şehidimizin kemikleri sızlamıyor?

Fakat durum ne olursa olsun,

Kurt postuna bürünen kuzuları bizler biliyoruz ve azgın pençelerimizden nasiplerini alacaklar!

Vatanı peşkeş çekmeye çalışan herkesi elbet bir gün cezalandıracağız.

Rahat uyu Fazıl Küçük ve yüce şehitlerimiz..
 

BURLAHATUN

Yasaklı Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
5,116
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE
Ne diyelim sakat keçi yüksek dağa çıkacam diyerek yola çıkarsa yarı yolda kalmaz mı? Kurt'a yem olmaz mı? İşte birleşik Kıbrıs’ın sevdalıları beyinciklerindeki bu hayallerinin asla mümkün olamayacağını anlamayarak ille de birleşik Kıbrıs diyerek yola çıkmaya heves ederlerse, işte o zaman el mi yaman bey mi yaman anlayacaklardır...Çünkü KKTC Devleti ortadan kaldırılmak için kurulmamıştır! Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az...AYŞE KOCATÜRK

Sevgili Emete...Seninle burada karşılaşmak ne kadar güzel.Çok mutlu oldum...Kayserideki TÜRK DÜNYASI KADIN KURULTAYINDA yaptığın konuşmalarla hayranlık uyandırdın.Türkiyemizin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin üzerinde oyanan oyunları dile getiren konuşmalarını ve yazılarını takdirle karşılıyorum.KIBRIS davası ne yazıkki TÜRKİYE'mizin aleyhine geliştiriliyor.Sayın DENKTAŞ gibi bir kahraman harcanarak bu gelişme başlatıldı.Kıbrıs Türklerinin o acılı esaret yıllarını nasıl unutabildiğini ve Rum siyasetçilere nasıl inanabildiğini ve Birleşik Kıbrıs'ın sonunda kendi sonlarının da gelebileceğini nasıl düşünemdediklerini doğrusu anlayabilmiş değilim.Demekki yeni yetişen ve oy kullanabilen gençler milli değerlerden ve bağımsız yaşamanın öneminden, TÜRKLÜK şuurundan uzak yetiştirilmişler.Bence Kıbrıs TÜRK Cumhuriyeti Devleti, TÜRKİYE'nin güvenliği için mutlaka ayakta tutulması gerekir.Bunu siyasetçilerimiz göremiyorsa, görmek istemiyorsa ordumuz bunun önemini bizden daha iyi görüyor olmalıdır.Dileriz ki bu gerçekleri göremeyenlere etkili ve yetkili işi bilen birileri anlatır da büyük bir hatadan dönülür.

TANRI TÜRKÜ KORUSUN!
 
Üst