Sanat ve Yaşam

Makbule ÖTÜKEN

Onursal Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
532
Tepkime puanı
0
Puanları
0
SANAT VE YAŞAM
Hazırlayan: Makbule Ötüken

Değerli okurlar, bir Pazar gününde daha yine sizlerle birlikteyiz. Bu haftaki ‘SANAT VE YAŞAM’ köşemize çok yönlü yeteneği olan kardeşimiz, dostumuz Osman Güvenir’i taşımak istedik. Kendisi gerçekten, hayatı dolu dolu yaşayan, üretken ve ürettiği düşün, sanat ve kültür yapıtlarıyla toplumsal yaşamımızda hak ettiği yere ulaşan sahip bir insan..
Osman Güvenir, aynı zamanda bir günlük gazetemizdeki köşe yazıları ve televizyon programcılığı ile de halkın önünü açan, adeta günlük yaşamın vazgeçilmezleri arasında olduğunu kabul ettiren bir fikir ve ideal insanı..
Bu haftaki köşemizde bu değerli insanı bir nebze olsun sizlerle yeniden buluşturabilirsek ne mutlu bize…
İyi bir hafta sonu geçirmeniz dileklerimle..

OSMAN GÜVENİR’İN ÖZGEÇMİŞİ
Osman Güvenir 14 Şubat, 1943’te Lefkoşada doğdu. Haydar Paşa Ticaret Lisesi’nden mezuniyetinden sonra İngiltere’de yüksek muhasebe eğitimi gördü. 35 yıllık memuriyet yaşamında Uulusal lider ve dava adamı Dr. Fazıl Küçük’ün özel kalem görevleri ve çeşitli, bakanlıklarda Bakanlık Müdürlüklerinde bulundu. Ayrıca uzun süre mücahitlik görevi yaptı. Emekliliğini müteakip, özel işleri yanında kendisini tamamen yazın hayatına verdi..
Gençlik yıllarında başladığı gazetecilik hayatının kalıcı ve sürekliliği, Birlik Gazetesi ile başladı. Halkın Halkın Sesi Gazetesi’nde köşe yazarlığı ile devam etmektedir. Gerek yerel, gerekse dış kaynaklı yayınlarda, şiir, öykü ve mülakatları yayınlandı.
Uzun bir süre ‘Yakın’ adlı sanat dergisini arkadaşları ile birlikte yayınladı. Daha ortaokul yıllarında başladığı şiir ve öykü hayatı yıllardan beri sürmektedir. İlk şiir kitabı “BİTMEYEN DUA” 1966 yılında, ikinci şiir kitabı “ÖZÜMDEKİ DAMLALAR” 2003 yılında, tamamen Kıbrıs Türklerinin gerçek yaşamından alınmış olay ve yaşantıları üzerine yazılan birinci öykü kitabı “İLK VE SON RESİM” de 2005 yılında, “KAYBOLAN HAYAT” adlı öykü kitabı ise 2008 yılında yayınlandı.

Günaydın Kıbrıs Gazetesi’nin açmış olduğu Ulusal Marş Yarışmasında bestesini Yılmaz Taner’in yaptığı ve sözlerini Osman Güvenir’in yazdığı eser birincilik ödülü aldı. Ayrıca Gençlik Dairesi’nin açmış olduğu “Ulusal Öykü Yarışmaları”nda bir birincilik, bir ikincilik ve birde mansiyon ödülü aldı.
Rsim çalışmaları da onun en büyük tutkularından biridir. İlk kişisel sergisini 1991 yılında AKM’de açtı. Pek çok devlet resim sergisine katıldı. İlk tablosu devlet tarafından satın alınarak pul olarak basıldı ve dünya filateli kataloğuna geçti.
Kıbrıs Türk Devlet Senfoni Orkestra ve Korosu’nun da kurucu üyelerinden olan sanatcı, halen bir televizyon kanalında program yapımcılığı yapmakta ve Halkın Sesi Gazetesindeki günlük köşe yazılarına devam etmektedir..
Osman Güvenir evli ve iki erkek çocuk babasıdır.

Sn.OSMAN GÜVENİR’in edebi kişiliği üzerine düşüncelerimiz:
Şair Güvenir’in, 1966 da yayınlanan “Bitmeyen Dua” adlı şiir kitabını edinmemiz mümkün olmadı. 2003 tarihinde okurlarıyla buluşturduğu “Özümdeki Damlalar”adlı kitabını birbirinden duygulu, coşkulu, duru ve tertemiz duyguları, güzelim Türçemizin en berrak, en anlaşılır sözcükleriyle örülü yine bizden ve bizim derunumuzdan gelen duygularla örülü dizelerle başarıyla bezemiş şair. Söz konusu kitap 44 şiirden oluşuyor. Şair bu kitabının “Toplumsal ve Sevgi Şiirleri”adı altında iki gruptan oluştuğunu belirtmiş kitabının önsözünde.

Şair Güvenir, öyküleriyle de okurların; gönlüne, yüreğine, her türlü duygu ve düşünce enginliklerine başarıyla ulaşmasını bilmiş.. Öykülerindeki kişiler o denli canlıdır ki; okurken onları karşınızda sanır, kah öfke, kah sevgi ve sadakatla onlarla bir arada, yüz yüze ve iç içe olursunuz. Öykülerdeki güzelim Türkçemiz, en duru, temiz,berrak ve şahane anlatım diriliğiyledir hep. Olayları birebir duygularla dilegetirişindeki ustalık takdire değer!


ÖZGÜRLÜK YOLCULARI
“..Genç kadın büyük bir keder içinde evin içinde dönüp duruken göz pınarlarından sessizce süzülen gözyaşları, unutulmaz ve kabul edilmez bir acının görüntüsünü yansıtıyordu.
Kapının eşiğinde de küçücük kızının minnicik ayakkabıları vardı. Kırmızı ve tokalı ayakkabılar.
Her tarf darmadağındı. Bir de kara sandık vardı oturma odasının dip köşesinde. Üstünde kakma lale desenleri olan kara sandık. İçi ağzına kadar genç kadının çeyizi ile doluydu..
O ne yaptığının bilmezliği içinde genç kadın sandığı açtı ve uzun uzun sandıktaki çeyizini inceledi.Öylece dalıp gitti orada. Sonra eşi ile kendisinin duvardaki gelin resimlerine baktı. Ne kadar da genç ve diriydiler.
Elleri ile işlediği dantelleri ve yastık başlarını uzun uzun inceledi durdu. Sonra yastık kılıflarını bağrına bastı ve gidip o resmin karşısında durdu.
“Artık o günler mazide kaldı Mehmetim.” Dedi. Sonra hıçkırıklarla sözlerine devam etti bir deli gibi.
“Sen bu vatanın toprakları için canını verdin, kanının verdin. Vatan uğruna şehit oldun. Senin cansız bedenini buralarda ben nasıl bırakıp giderim? Alçak gavur! Utanmaz gavur. Aslan gibi bir insanı nasıl öldürdüler ki?”
Oracıkta öylece kaldı. Belki on dakika, belki onbeş, belki yirmi dakika. Suskun, zaman, zaman isyankar bir tavır içinde geçmişle gelecek arasında köprü kurmaya ve anılarını da yüreğinin derinliklerine gömmeye çalıştı genç kadın….”

(OSMAN GÜVENİR’İN “İLK VE SON RESİM” Adlı öykü kitabından)

ÇAN KULESİ
“…ayini izleyişimizde, o yarım yamalak Rumcamız, biraz da ayindeki konuşmaları anlamamamıza neden olacak kadardı. Ayindeki kalabalık arasında duran bazı Rum çocukları bizi farketseler de pek bir şey söylememişlerdi, fakat biz, rahatsız olmuştuk onların bu bakışlarından.
Bir mıh gibi çakılıp kalmıştık oracıkta, kapı eşiğinde.
Papazın gür sesi duyulunca herkes sus pus olmuştu, Allah’ın evinde. Yarım yamalak duyduklarımız oydu ki papaz, durmaksızın Türklerin aleyhine atıp tutuyordu kürsüden.
İşte o an jetonumuz düşmüştü.
“Gördün mü papazın içindeki kini?” demiştim, Yılmaz’a.
O da gördüm demişti.
Demek her ikimiz de farkına varmıştık, Rumların Türk düşmanlıklarını. Hatta bazı Rumların Türk mahallelerindeki evlerini satıp savdıklarını ve Rumlarla meskun bölgelere yerleştiklerini, bazı Türklerin de Rum mahallelerindeki evlerini satıp savıp Türklerin yoğun oldukları bölgelere yerleştiklerini o zaman anlamıştık.
Sonra bir kere daha o kilisenin avlusuna ayağımızı atmamıştık. Hatta yorgancı ibrahim dayı bile, artık yorganlarını yastıklarını satmak için, götürmez olmuştu panayırlara. Yılmaz anlatmıştı babasına duyduklarını. Bizim mahallenin helvacısı da, artık katılmaz olmuşlardı o panayırlara.
Çok geçmeden “EOKA” kelimeciğini görmüştük asfaltın üstünde. Bir de “ENOSİS” kelimesini…”

(OSMAN GÜVENİR’İN “KAYBOLAN HAYAT” adlı öykü kitabından)

Şiirlerinden örnekler

REZİL DÜNYA

Toy rüzgarların oynaştığı dallarda
Aradım yalnızlığımı,
Çıktım ülkemin en yüksek tepelerine
Ve güneşe tutuldum orada kor kor…
Sıcak bir şey filizlendi içimde
Yavaştan
Sevgim büyüdü deryalar kadar
Bu kentte,
Haykırdım yüksek tepelerden
Sevdiğim insanlara
Ve gördüm yalnızlığımı
En derin vadideki kırlara…

Ter kokmuş toprak buram buram,
Nasırlaşmış çiftçinin avuçları
Ekmek ekmek,
Ve en acı hayat yokuşuna
Tırmanmış insanlar oralarda.
……………………………….


GÖRMEK İSTEMİYORUM

Beni de götürün martılar uzaklara
Çok uzaklara götürün..
Dinsin bu kulaklarımdaki uğultu,
Sokaktaki çocukların coşkun sesleri,
Lastik toplardan kırılan
Komşu pencereleri
Ve büyük caddelerdeki tırlar…

Beni de götürün martılar uzaklara
Çok uzaklara götürün..
Unutmak istiyorum yaşadığım dünyayı,
Sokak kaldırımlarında
Yasemin satan fakir kent çocuklarını, Cami avlusundaki sakat dilenciyi,
Ve köhne rıhtımlardaki yaşlı balıkcıyı
Unutmak istiyorum….



GELİRMİSİNİZ?

Gelir misiniz beni öldürmek için
Dost bildiklerim?
Gelir misiniz gecelerimi böldüğüm umutlarıma?
Gelir misiniz bir akşam üstü çığlıklarıma?
Gelir misiniz umutlarımı sattığım inançlarıma?
Gelir misiniz?

Gelir misiniz dost bildiğim ellerinizle?
Gelir misiniz ihanet duvarlarına
Tükürmeye buralarda?
Gelir misiniz yorgun yüreğimdeki sızıya
Ortak olmaya?
Gelir misiniz sevgi dolu ellerime
Zincir vurmaya?
Gelir misiniz?
……………..

1 Haziran 2001


ATATÜRK’ÜN SANATLA İLGİLİ SÖZLERİ
wwwkibris1974comrg4.jpg

“Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki fennin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.”
“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”
“Yüksek bir insan topluluğu olan Türk Milleti’nin.tarihi bir özelliği de, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir.”
“Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz… Hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Fakat sanatkar olamazsınız.”
“Sanatkar, toplumda uzun çaba ve çalışmalardan sonra alnında ışığı ilk duyan insandır.”
“Bir millet sanattan ve sanatkardan mahrumsa, tam bir hayata sahip olamaz.”
“Bir milletin sanat yeteneği güzel sanatlara verdiği değerle ölçülür.”
“Güzel sanatların hepsinde, ulus gençliğinin ne türlü ilerletilmesini istediğinizi bilirim. Bu yapılmaktadır. Ancak bunda en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk musikisidir. Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir.”
“Güzel sanatlara da alakanızı yeniden canlandırmak isterim. Ankara’da bir Konservatuvar ve Temsil Akademisi kurulmakta olmasını zikretmek, benim için bir hazdır. Güzel Sanatların her şubesi için Kamutay’ın göstereceği alaka ve emek, milletin insani ve medeni hayatı ve çalışkanlık veriminin artması için çok etkilidir.”
“Milletimizin güzel sanatlar sevgisini her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek milli ülkümüzdür.”
“Güzel sanatlarda muvaffak olmak, bütün inkilaplarda başarıya ulaşmak demektir. Güzel sanatlarda muvaffak olamayan milletler ne yazık ki, medeniyet alanında yüksek insanlık sıfatıyla yer almaktan ilelebet mahrum kalacaklardır.”
 
Üst