Seçim Süreci

Kamil Özkaloğlu

Onursal Üye
Katılım
6 Ara 2008
Mesajlar
359
Tepkime puanı
0
Puanları
0
SEÇİM SÜRECİ

1878’de başladı özgürlük ve varoluş mücadelemiz…

İngiliz Sömürge yönetimindeki ilk 70 yılımız çok zor koşullarda geçti…

Kaderimizle baş başa, her türlü yardım ve destekten yoksun, savunmasız ve korumasız koşullarda çırpındık durduk…

70 yılın sonrası da şölen havasında geçmedi. Her anı Kıbrıs Türklerinin yok oluşuna yönelik haksız, düşmanca ve haince saldırılara karşı bir direniş sürdürüldü.

Yaşamımız, Rumların enosis ütopyasını gerçekleştirmek için, hedeflerinin önünde en büyük engel olarak bildikleri Kıbrıs Türklerine reva gördükleri insanlık ayıbı niteliğindeki saldırı ve katliamlara karşı direniş içinde geçti…

Bu direniş, Anavatan’ın ve Türk Silahlı kuvvetlerinin direnişimize verdikleri yardım ve destek sayesinde başarıya ulaştı.

Her zaman söylüyorum; biz bugün, bizimle benzer mücadeleleri sürdüren toplumların imrenecekleri bir konumdayız. Çünkü bu mücadelelerin son noktası, bir devlete ve bir Cumhuriyet’e sahip olmaktır.

Ne yazık ki devleti yönetme açısından ayni imrenilen noktayı yakalayamadık. Devlet yönetenler, mücadele süresince var olan önceliklerimizi yitirdi… O günlerde önce halkımız, sonra kurumlarımız sonra da biz vardık. Cumhuriyet yönetiminde bu öncelikler; önce kişisel çıkar(biz), sonra akraba-eş-dost-partili çıkarı sonra da yine biz ve yine akraba-eş-dost-partili çıkarı şeklinde tecelli etti…

2010 yılından itibaren yaşadıklarımız ise tam bir fiyasko…

Ne devlet(Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti) kalmış ne egemenlik ne de diğer olmazsa olmaz hak ve değerlerimiz (self-determinasyon hakkı, ayrılma hakkı gibi) .

Bugün 5 devletin hak ve çıkarlarını korumakla görevli olan BM(Birleşmiş Milletler), AB (Avrupa Birliği) ve tüm Avrupa ülkeleri (kısacası EMPERYALİZM) sadece kendi çıkarları gereği, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tasfiye etmeyi ve Kıbrıs Türklerini önce Rum çoğunluğun esiri sonra da adanın Türklerden arıtılması hedefini benimsemişlerdir.

Bu kadar da değil… İçimizde emperyalizmin hedefleriyle birebir örtüşen politikaları savunan işbirlikçi partiler ve kurumlar da var. Ve dahası, iktidardaki parti de kendilerini iktidar yapan seçmene verdikleri vaatleri unutarak(“KKTC’yi biz kurduk, biz yaşatacağız”) KKTC’yi ortadan kaldırmak için açıkça ve acımasızca saldırılarda bulunan ve KKTC’nin hiçbir resmi kuruluşu ile doğrudan ilişki kurmayan AB’ye teslim olarak emperyalizme hizmet etmiştir…

2010’da başlayan süreçte iktidarı ile muhalefeti ile sendika ve işbirlikçi STÖ’leri ile tüm taraflar acımasız bir şekilde emperyalizmin menhus hedeflerine hizmet edercesine KKTC’nin varlığına yönelik her türlü olumsuzluğa imza attılar.

Bugün bünyesinde bir sürü olumsuzluğu ve ayıbı barındıran yeni bir seçim sürecine girdik.

Bir seçim hükümeti oluşturuldu ki evlere şenlik…

Daha ilk günden, taze hükümetin bir bakanı, “ben KKTC’nin varlığına karşı olduğum için bu odadan kovulmuştum” benzeri bir açıklama yapabiliyor. Bu o kadar büyük bir olaydır ki; KKTC’yi ortadan kaldırmayı hedefleyen bir kişi KKTC’nin bir bakanı olabilmiştir.

KKTC’yi tasfiye etmek için KKTC makamlarını işgal etmenin; 134 yıllık mücadelemize vurulmuş bir kara leke olduğu kadar etik olmadığına da inandığım için; bu yola baş koyanların tümünü kınıyorum.

Bugünkü seçim ortamında KKTC’yi tasfiye etmeyi hedef olarak benimsemiş partiler adeta kuzu postuna bürünmüşler halkımızı yanıltmak için her türlü kulağa hoş gelen söylemle yeniden Cumhuriyet Meclisi koltuklarına kurulup; oradan KKTC’yi tasfiye etme çalışmalarını sürdürmeyi planlıyorlar.

İktidar Partisi’nin (UBP’nin) bugünkü iktidarı da 2010 yılından günümüze kadar gelen süreçte Kıbrıs Türklerinin Özgürlük ve varoluş mücadelesine verdikleri zararı unutarak yeniden KKTC’yi yaşatmaktan söz etmeye başladılar.

Bu seçimler yapılmadan önce; seçim yasası, Partiler yasası gibi önemli yasaların değiştirilmesi gerekirken ve bu konuda ortak bir karar alınmışken; UBP ile CTP’nin marifeti ile seçimler bu yasaların değiştirilmesine fırsat vermeyecek şekilde çok yakın bir tarihe çekilmiştir.

Bu da, bu iki partinin seçimlerden önceki kaos ortamının sürdürülmesinden yana olduklarının bir kanıtı değil midir?

Bir de, aslında ne yapmak istediklerini açıkça söylemeyen ama mevcut kaos ortamının sürdürülmesinden yana oldukları sanılan bir başka gurup var.

Her gün medya kanalıyla yüzlerce, binlerce kez; “temiz toplum”, “temiz siyaset” söylemlerini tekrar edip duruyorlar. Bu bize yıkıcı bir propagandanın sloganlarını hatırlatıyor. Yakın geçmişte başlatılan ve hâlâ sürdürülmekte olan dış kaynaklı, Kıbrıs Türklerinin yıkılmasını hedefleyen bir başka yıkıcı propagandanın sloganları (“BARIŞ”, “ÇÖZÜM”, “AB”) her gün tekrarlanıp duruyor. Hâlbuki bu ülkede “BARIŞ”, “ÇÖZÜM” istemeyen bir tek geri kişi bile olmadığı halde sanki varmış gibi göstererek halkı bölmeye çalışıyorlar. Ayni şekilde, bu ülkede “temiz toplum”, “temiz siyaset” istemeyecek bir tek geri zekâlı da yoktur. Ama varmış gibi gösterilerek halkı bu yönden de bölmeye çalışıyorlar.

Bu gurup başlattıkları propaganda ile Kıbrıs Türklerini Sandığı boykot etmeye zorluyor.

Bu davranış ne demokratiktir, ne gururla savunulacak bir olgudur.

Anayasamızın 68. Maddesi ile seçmene verdiği ödevden alıkoymaktır…

(“Seçme ve halkoylamasına katılma, ons ekiz yaşını bitirmiş olan her yurttaşın hakkı ve ödevidir.”)
Doğrudur, bu devlet iyi yönetilmiyor…

Ama ne yukarıda saydıklarım ne de herhangi başka bir neden KKTC’nin tasfiyesini veya ortadan kaldırılmasını sağlayamaz.

Buna hiç kimsenin gücü yetmeyecektir...


Kamil Özkaloğlu
28 Haziran 2013
 
Üst