Sen Söyleme Hanımım, Yap Artık! (ı)

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Sen Söyleme Hanımım, Yap Artık !

SEN SÖYLEME HANIMIM, YAP ARTIK! (I)

Değerli okurlarım. Güney komşu, Güney’e geçen Türk kamu araçlarına uygulamalar yaparak ya bizi zora sokuyor yahut da engelliyor diye şikâyet ediyoruz. Ancak biz gereken uygulamaları yapmaz; gereken yasaları devreye koymaz; biz de şartlarımızı belirlemezsek, Rum ne yapsın? Adamlar yasalarını uyguluyor, ülkesinin, devletinin ve halkının çıkarlarını koruyor işte. Ancak biz hep muallâkta, hep müdafaada, hep her şey olup bittikten, deve hendeği atladıktan sonra şikâyet etmeye alışmışız bir kere. Çünkü biz laf atar, laf sokuşturur ve karşımızdakinin anlayacağına inanır sonra da kabak gibi ortalarda kalır şikâyet ederiz… Yahut da biz yazar çizer imzalarken; karşımızdakinin havada kalacak sözüne inanır kendimizi açıkta bırakırız. Ve bu her zaman da böyle oluyor… Bunun en bariz örneği de, Rum’la sağlam bir anlaşma yapmadan ve Güney’de yaşayan 200 küsur çocuğumuz Rum okullarında Rum gelenek ve görenekleri hatta dinleriyle eğitim almak zorunda bırakılır ‘değişime’ (asimilasyona) uğratılırken; bizim dünya masrafıyla Karpaz’da, 11 Rum çocuğu için 21 Rum öğretmen ithal edip açtığımız… Papazıyla, hademesi, bahçıvanı ve daha kimleri kimleri ve aileleriyle… Dün ortaokula, bugün Lise’ye yükselmiş, yarın Üniversiteye dönüşecek o beytambal (beytülmal) ilkokul işte! Ve bu, sadece bir örnek!

Şimdi, Güney’de korsan olmasına rağmen ayrı egemen bir devlet vardır, kendine Kıbrıs (Elen) Cumhuriyeti diyen. Ancak Kuzey’de de, en az; - en az diyorum çünkü bizim devletimiz KORSAN da değildir üstelik – evet, en az Güney’deki devlet kadar yasal bir devletiz. Sınırları, yasaları, mahkemeleri, ordusu, polisi… Uzatmayalım, tüm kurum ve kuruluşlarıyla çalışmakta ve ismi de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olan; gururumuz, onurumuz, olmazsa olmazımız, tek kozumuz egemen bir devletimiz vardır. Tanrı zeval vermesin. İşte burada hatırlatmalıyım ki; ne bu devlet, ne de yasaları gösteriş için kurulmuştur… Bunu da kimse unutmamalı; yeminine sadık kalmalı ve bu devlete sahip çıkmalı! Öyle ‘Ben söylerim hanımım, sen duy gelinim’le olmuyor çünkü! Söyleme, yap artık! El âlemin yalan sözüne güvenip, sonra şikâyet etme! Kendini müdafaa etmek zorunda bırakma! İşini sağlama bağla! Yasalarını uygulamaya koy! Sen kendini tanı, kendine saygılı ol ki, başkalarına da beni tanı, bana saygılı ol demeğe hakkın olsun!

Ulu Önder’imiz Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” özdeyişini ve aslında tüm İlke ve İnkılâplarını uygulamaya koymuş ilk Türk halkı olmakla gurur duyarız. Ve hep uyguluyor ve uygulamaya da devam edeceğiz. Bundan da kimsenin şüphesi olmasın. Ancak Atamız bize, Güney komşuyla barışacağız diye ona teslim olunuz demiyor. Yanlış tercüme edilmesin sakın…

Evvela baştan, Güney komşuya biz saldırmadık. Ancak eller istiyor diye; bizi adadan yok etmek için katliamlara hatta soykırıma kadar gitmiş bu komşu ile barışmak için yalvaran, yerlerde sürünen, taviz üstüne taviz veren biz! Bu nasıl bir barışsa! Komşunun ne istediğine kulak vermek ve gönlünü almak için şartlarımızı da komşuyu memnun edecek düzeye indirmek zorunda bırakılan biz! Teslim olmamız için ambargolarla ezilen de biz! . Ama Güney komşu da, bize emredenler de bizi hep aldatmakta, oyuna getirmekte! Ancak insan bir aldanır, hade diyelim iki kez aldanır. İkincide değilse bari üçüncüde önlem almak zorundadır artık. Ama biz...


(Devam edecek)
 
Son düzenleme:

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Sen Söyleme Hanımım, Yap Artık! (2)

SÖYLEME, YAP ARTIK! (2)

Evet değerli okurlarım. İnsan bir aldanır, hade diyelim iki kez aldanır. O zaman ikincide değilse bile, bari üçüncüde artık önlem almak zorundadır. Ama biz, başımızın onca kez tokuşmasına rağmen; hala önlem almamakta… Hala hoşgörümüz ve el âlemle barış içinde yaşayacağız diye dört ucunu koy vermişiz vesselam… Yasalarımız ‘süs’ olsun diye varmış gibi uygulamaya gitmiyoruz. Ülkemizi biz kendimiz ‘sorma gir’ hanına çevirmişiz yahu! Var mı bunun başka bir tanımlaması? Söyleyiniz Tanrı aşkına… Siyasi nüfuzunu kullanan, keyfince hareket etmekte, kendi aklınca yasa uygulamakta. Hani kimse yasalardan üstün değildi? Ancak, değil Anayasamızdaki bazı maddelerin sadece değiştirilmesi; bahse konu olması, düşünülmesi veya değiştirilmesi öngörülmesi yasak olan maddeler bile değiştirilmiş işte! Kıbrıs Türkü’nün malını, mülkünü koruyan yasa sulandırılmış, yerine Mal Tazim Yasası – yani yok oluş - yasası çıkarılarak Rum’a mal, mülk ve manevi (savaş) tazminatı verilmekte; milyonlarca Dolar ödenmekte... Bu, mağdur iken, savaş suçlusu, istilacı olmayı kabullenmek değilse nedir? Halkın, bu ve bu tür uygulamalardan bıkarak, Talat-CTP-vs Hükümeti’ni devirmesine rağmen Mal Tazmin Yasası hala yürürlükte ve biz hala suçluymuşuz gibi Rumlara tazminat ödemekte, Yanni’yi, Mariya’yı Sterlin, Dolar milyoneri yapmaktayız! Neden? Çünkü biz Batılılara barışçı, ılımlı, uyumlu görünmenin, her önerilerine balıklama dalmaktan geçtiğini zannediyoruz. Ve önerilerin getirisini, götürüsünü ölçüp tartmadan… Sağlam, kalıcı ve geçerli bir anlaşmaya varmadan bu önerilerini hemen uygulamaya koyuyoruz. Ve tabii neticede aldatılan da suçlu duruma düşürülen de, hüsrana uğrayan da; şikâyet edip müdafaaya girmek zorunda kalan da yine biz oluyoruz! Müdafaayı da becerebilsek bari. Çünkü çoğu zaman, tavadan sıçrayıp ateşe düştüğümüzün bile farkında değiliz… Ama biz hala verdikleri sözlere kanıyor; dünlerden ders almıyor… Ölümü göstererek, bizi sıtmaya kayıl ettiklerinin farkına bile varmıyor, öğrenmiyoruz…

Bir başka örnek. AB ‘güya’ şuraya buraya yardım yapıyor, mesela. Bu neyin karşılığında acaba? AB’nin, hem de bize (!), karşılıksız yardım yapacağını düşünmek, bence aptallık olur. Yıllardır Rum’a teslim olmadığımız için bize ambargo uygulamakta olan AB, şimdi neden bize ‘karşılıksız’ yardım yapıyormuş? Yok mu düşünen? AB’nin yaptığı üç kuruşluk yardım, kara gözümüz, karakaşımız hatırına değil herhalde. Sahtekâr ve art niyetli AB, kuzu kürkü giyerek, bu yardımlarla bize cici görünme kurnazlığı bir yana… Ve her iki ayağını da sağlam bir şekilde topraklarımıza yerleştirme çabasından maada; Kuzey’in de AB toprağı olduğunu; Kuzey’e de hükmettiğini kanıtlamaya ve hatta bize de kabul ettirmeye çabalıyor da ondan… Anavatan Türkiye’nin yardımları yanında çerez parası bile sayılmayan bu sözde yardımları kabul etmek; - hem de Rum icazetli – efendim, yardımmış, onarımmış bilmem daha neymiş diyerek, okullarımıza kadar sokulmalarına eyvallah etmekle, zavallı durumuna düşüyor; Anayasamızı da, devletimizin varlığını da, kendi kendimizi de alçaltıyor hatta inkâr ediyoruz! Rum’un ‘kuyrukaltı kenesi’ olmak pahasına, AB’ye (güya) üye olmayı kabul etmeye hazırız intibasını yaratıyor, bir şekilde teslimiyeti kabul ettiğimizin mesajını veriyoruz işte! Ancak, tek dayanağımız Türkiye’nin garantörlüğünü ortadan kaldıracak… Tek güvencemiz Türk Askeri’ni adadan çıkaracak ve bizi Rum’a yamalayarak, Rum’un (Kıbrıs (Elen) Cumhuriyeti’nin) azınlığı yapacak Annan Planı’na “Evet” dedirtene kadar, bize vermiş olduğu tek bir sözü hala yerine getirmemiş bu ikiyüzlü...


(Devam edecek)

 
Son düzenleme:

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Sen Söyleme Hanımım, Yap Artık! (3)

SÖYLEME, YAP ARTIK! (3)

Evet. Annan Planı’na “Evet” dedirtene kadar bize vermiş olduğu bir tek sözünde bile durmamış bu ikiyüzlü, sahtekâr AB bir yandan yardım, onarım vb diyerek yüzümüze gülerken; diğer yandan da bizi ambargolar altında ezmekte. Ancak biz barış yanlısıyız ya; bu sahte barış gözümüzü boyamış belli; çünkü AB’nin üç kuruşluk yardımıyla, ambargoları bile göremiyor; AB’nin‘Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez’ anlayışıyla hareket ettiğini hala anlayamıyoruz. Gerçekten yardım etmek isteyen adam, önce ambargoları kaldırır. Ancak AB’nin niyeti kötü…

Evet. Gelelim Karpaz’daki o okula. Biz manyak mıyız ki; daha bu okulun açılışında; Ortodoks Papazların, okul çocuklarının kulaklarına: “Unutmayınız ki Türkler ezeli ve ebedi düşmanımızdır.” Ve “Bu topraklarda ayin yapamayışımızın nedeni de, bu toprakların Türk işgali altında olduğundandır” mesajları vererek çocukları bizim aleyhimize kışkırtmaktaydı. Ancak biz, 50 lira elektrik borcunu ödeyememiş birçok ailenin elektriğini keserken; Türk düşmanı militanlar yetiştirmekte olan bu beytambal okula beleş elektrik vermekteyiz. Bu mu devlet yönetmek? Hade diyelim ki, Talat-CTP-vs hükümetleri tarafından varılmış bir anlaşma bu. Devletin yasalarını çiğneyerek böyle bir karar almak; ne Talat’ın ne de başkasının haddi olabilir. Hem ne münasebet Allah aşkına? Bunları biz besleme mi almışız yoksa? Kışın dondurucu soğuğunda buradaki vatandaş zaten pahalı elektrik kullanmaktan kaçınır; ısınmak için odun veya kömür sobalarından zehirlenirken; militan yetiştiren o beytambal okul da rahat rahat ve üstelik beleş elektrik kaloriferler yaksın, üşümesin velediznacıklar öyle mi? Nasıl olsa ödemeyecekler. Yaksınlar okulu çevreleyen duvarların üzerindeki o kocaman ampulleri gece ve gündüz! Nasıl olsa beleş. Ne derler el, elin malını aşkla kullanırmış. Ve onlar da bizim elektriğimizi aşkla ve sefayla kullansınlar, öyle mi? Ben halkım. Ve halk olarak bunun hesabının sorulmasını ve ya hemen ödenmesini yahut da elektriğin kestirilmesini istemek benim hakkım. Bu borç ödenmeli. Hem de AB’den veya başkasından izin mizin istemeden bu sorumluluk yerine getirilmelidir! Benim egemen bir devletim var. Ve bu devletin kanunları, Anayasası var. Bunları istismar ederek kimse keyfi uygulamalara giremez; şunu bunu memnun etmek için cevizcinin çuvalından misali devletin zaten kısıtlı hazinesinden oynayamaz! Ve ben, bu soysuzların elektriğinin ne benim, ne halkımın ne de devletimin cebinden çıkmasına karşıyım ve bu yasalsızlığı şiddetle protesto ediyorum. Yoksa unuttunuz mu, elektrik sorunumuz olduğu zamanlarda Rum’un bize yaptığı şantajları? Kasıtlı olarak zırt pırt elektriğimizi, hemen her gün saatlerce keserek bizi çok zor durumlarda bıraktıklarını? Biz bu kadar ahmak mıyız? Ne? Böyle hoşgörü, böyle barış yanlılığı batsın, barışmayalım, küs kalalım arkadaş! Bu nasıl yasaları uygulama, bu nasıl devleti yüceltme ve bu nasıl halkını düşünme ve bu nasıl halkın refahını sağlama? Biz hiç akıllanmayacakmıyız?

Rum’a beleş elektrik ha? Adamlar bizi resmen maytaba almış; bize enseleriyle gülüyorlar… Onbir, fazla da değil onbir veledizna için dünya masrafıyla tadil ettiğimiz bu okula karşılık, Güneydeki 200 küsur çocuğumuza bir okul açmayan bu soysuzların bir de, kaloriferlerinin, bahçelerinin ve sokaklarının aydınlatılmasını da ödüyoruz. Az para da değil üstelik. Bu YEDİ TRİLYON TL ARTI bir para! Yok yok! Biz hala öğrenmiyoruz ve bu gidişle öğrenmeyeceğiz de. Kusura bakmayınız ama, biz bu akılla, ülke değil, hamam bile yönetemeyiz...


(Devam edecek)
 

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Sen Söyleme Hanımım, Yap Artık! (4)

SÖYLEME! SORMA! YAP ARTIK! (4)

Evet değerli okurlarım. Biz hep söyler, bol keseden atarız. Yemin billâh ederiz, ant içeriz ama iş başa düşünce, yemini de billâhı da, andı da unutur: ne yapalım, falanca öyle istiyor der, susarız. Yalan mı? Verilmiş sözler, yeminler; kitaba el basıp edilmiş antlar ‘Go desinler, öyle bilsinler’ diyerek mi verilmiştir? Bakınız, Rumların bize kan kusturduğu dönemlerde, canını, malını, varını yoğunu ortaya koyup, canımızı, namusumuzu, çoluk çocuğumuzu, topraklarımızı koruyan TMT mensuplarını düşmanlara ispiyonlayıp öldürten İbrahim Aziz ve gibi vatan hainleri, bugün benim ülkemde elini kolunu sallayarak geziyor! Ama utanmadan, ama yüzü kızarmadan, o da kendi ayıbı. Ancak benim devletimin de yasaları, mahkemeleri var, polisi var. O zaman bunlar neden devreye sokulmuyor? Devletin ve halkın güvenliği hiç mi önemli değil? Bu satılmışın yarın da düşmana istedikleri bilgileri, resimleri vb aktarmayacağı, falanca senin toprağında ev vb inşa etti gibi ispiyonculuklar yapmayacağı veya ne halt yediğini bilenlere pusu kurmayacağı ve sırf bu tür faaliyetler vb için dönmediği ne malum? Yoksa biz yine “Ben söyledim hanımım, o duymuştu”’ gelinim misali susup, neticeyi mi bekleyeceğiz? Ne? Ama biz bağışlayanız. Hoşgörülüyüz ve üstelik biz düşmanlarla barışmak istiyoruz ve aramızda dolaşmakta olan bu ispiyoncu casus da bağışlanma kapsamında; öyle mi? O zaman yırtalım Anayasayı da, iptal edelim yasaları da ve kapatalım mahkemeleri; bu durumlarda ne işe yarayacaklarsa… Çünkü başkalarının siyasi çıkarları yüzünden, yasalarımızı çiğnemek zorunda kalacak; işleme koyamayacaksak; suçluları derdest edip yargılayamayacak, gereken cezayı veremeyeceksek; bunların ne lüzumu var? Hâlbuki 1940’larda Yahudilere soykırım uygulamış, savaş suçlusu addedilen niceleri daha dün gibi yıllar süren kovalamacılarla, uluslararası anlaşmalar ve işbirlikleriyle bulunup yargılanmakta, hatta infaz edilmekteydi. Ancak biz, tüm kurum ve kuruluşlarıyla çalışmakta olan egemen bir devlet olmamıza rağmen, TMT kahramanlarımızı ispiyonlayarak katlettiren… Para karşılığı düşmanın ispiyonculuğuna, casusluğuna soyunmuş bu vatan hainlerinin ayağımıza kadar gelip arzı endam etmelerine rağmen bir işlem yapamayacak mıyız? Haliyle, bir yandan dünyaya bizi tanıması için feryat etmekte iken; diğer yandan kendimizi de, devletimizi ve egemenliğimizi de, yasalarımızı da BİZ kendimiz inkâr ediyoruz!

Üç kuruşluk elektrik borcunu ödeyememiş vatandaştan esirgenen elektrik; eller vb istiyor, efendim siyasetine öyle uygundur diye gerek elektrik kurumu KIBTEK gerekse siyasiler, kendi veya kimlerin çıkarları için yasaları istismar pahasına Rum’a beleş elektrik vermeleri asla kabul edilemez ve üstelik yasaktır! Hele hele 7 trilyonu aşmış bu borç, Türk halkının ve Türk devlet(ler)in cebinden çıkıyorsa; hıyanettir, yazıktır, günahtır!

Evet. Yukarıda saydığım siyasi vukuatların diyelim, sadece bir kaçı. Oysa Talat-CTP-vs Hükümetlerinin devreye sokulduğundan bugüne, yapılmakta olan yasalsızlıklar o kadar çok ki; bunları anlatmak değil makale veya kitap, cilt cilt romanlar gerektirir. Haliyle bunları bu dizide değil, her sırası geldiğince aktarmakla yetinecek; meseleyi arabın yalellisi gibi uzatmaktan imtina edeceğim…

Ancak tekrar etmekte yarar olduğuna inandığım bir şey varsa, o da, KIBTEK yöneticilerinin veya siyasilerinin Rum ‘dostlarına’ veya yandaşlarına bonkörlük yapacaklarsa, devletin ve halkın cebinden değil; kendi ceplerinden yapmalarını, aksi halde, Karpaz’daki okulun elektrik vs borçlarının da, yandaşların borçlarının da ödenmesi için gereken yasaları yürürlüğe koymak Hükümetin yükümlülüğü; DERHAL TAHSİL EDİLMESİNİ TALEP ETMEK; hatta bunda ISRAR ETMEK de, mağdur edilmekte olan bu halkın hakkıdır! Yeter be……….
 
Üst