Sn. Talat’ın "Görüşmeci" Sıfatı Şaibeli!...

Salih Mehmet Ersoy

Onursal Üye
Katılım
18 Ağu 2008
Mesajlar
191
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
KKTC
GÜNEŞ DOĞARKEN
Salih Mehmet Ersoy


Sn. Talat’ın “görüşmeci” sıfatı şaibeli!...



YENİ VOLKAN GAZETESİ



05 Haziran 2009 Cuma – Sayı: 486





Şu bir gerçek ki Sn. Talat’ın Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturmasına bir diyeceğimiz yoktur.

Ancak 19 Nisan 2009 Genel Seçimlerinden sonra, anayasamızda kayıtlı olmamasına rağmen, halkımız adına Sn. Talat’ın Rum tarafıyla görüşmeci sıfatıyla görüşmelere katılması hem etik değil ve hem de halk iradesinden yoksun olduğu için hukuken geçerli değildir.

İşin püf noktası, Sn. Talat’ın Rum lideri Hrsitofyas ile yaptığı özel ve ikili gizli toplantılarda ne konuşulduğu halkımızdan saklanmasıdır.

Eğer bu özel ve ikili gizli toplantılarda Akdenizde ikinci Kûba’yı yaratma çalışmaları değilse,ozaman Kıbrıs için yeni bir şeylerin pişirildiği açıktır.

Peki neden Akdenizde ikinci Kûba yaratılmasından dem vuruyoruz. Çünkü bizzat Hristofyas’ın, SSCB’nin dağılmasından sonra Akdenizde temelli bir sosyalist düzen kurulması için ta 1990 yılından sonra kolları sıvadığını bildiğimiz içindir de ondan.

Sayın Talat da tıpkı Hrsitofyas gibi Sosyalist düzenden medet umduğuna göre, iki yoldaşın bu konuda özel ve ikili gizli anlaşmalar yapmasından daha doğal ne olabilir ki?

Ancak şunu hemen ilave edeyim ki, küçük balıklar daima büyük balıkların yemi olmaktan kurtulamazlar. Tıpkı Makarios’un 15 Temmuz 1974 darbesiyle yüz yüze kaldığı kendi açısından hazin manzara gibi.

Biz Sn. Talat’ın Kıbrıs Türk halkı adına görüşmeci sıfatını sürdürmesinin yasal olup olmadığına bakmak istiyoruz.

Şu bir gerçek ki, 19 Nisan 2009 seçimleri, Sn. Talat’ın halk iradesini yitirdiğinin en büyük kanıtıdır. Hele Hristofyas ile yapılan görüşmelerde alınan kararlardan meclis habersiz kalıyorsa, yapılan görüşmelerin demokratik olmadığı su götürmez bir gerçektir.

Kimse unutmamalıdır ki, kendi yetki sınırlarını aşan kim olursa olsun, doğacak kötü sonuçlardan da o nisbette sorumludur. Hele halkın iradesinden yoksun bir kişinin halk adına anlaşma yapması, yaptığı anlaşmalara imza atması ve sonunda halkın geleceğine ipotek koyması, kabul edilebilir bir durum değildir.

Bakıyoruz da ikide birde 29+ dan bahsetmek bazılarının hoşuna gidiyor. Halbuki 29+’yı halkımız kabul etmemiştir. Hele böyle bir durumu düşünürken bile, 29+ ‘yi kabul ettiğimizi halk olarak beyan etmediğimiz ve hele bu konuda Rum tarafı ile bütünlüklü bir anlaşma sağlanmadığı halde, ikide birde 29+’dan bahsetmek kimin işine yarar, bunu da sormak hakkımız değil mi?

Endişemiz odur ki, bu gün Sn. Talat’ın kapı arkasında Hristofyas ile yaptığı özel ve ikili gizli anlaşmalarda bazı konularda anlaşmaya varmış olmasıdır. İşte ileride başımızı ağrıtacak olan da bu görüşmelerde sözde sağlanan mutabakatlar olacaktır.

Ancak kimse akıldan çıkarmasın ki halkın iradesini taşımayan kararların yeri sadece çöp sepetidir.

Bu gün adanın genelinde koçanlı Türk mallarını düşünürsek, %50’nin üzerinde olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Sadece Vakıf Mallarını düşündüğümüz zaman ve Vakıf Mallarının oranının tüm ada genelinde %30 olduğu gerçeği ortada dururken, bunun yanında Türk vatandaşlarımızın kendi tapularını da ilave ettiğimiz zaman bu oranın %50’nin üzerinde olduğu şüphe götürmez bir gerçektir.

Hal böyle iken, “29+’yı nasıl olsa biz kabul ettik” deyip, ata emaneti mallarımızı Rum’a peşkeş çekmenin kime ne yararı olacağını sormak hakkımız değil mi?

Lütfen Gazi Magosa Kaza Mahkemesinin almış olduğu Vakıf Malları ile ilgili kararı kimse akıldan çıkamasın.

Çünkü günü geldiği zaman halkımız bunun hesabını mutlaka soracaktır.
 
Son düzenleme:
Üst