Solun Çıkış Yolu; 'Ulusalcılık'tan Kaçış Mıdır ?

Makbule ÖTÜKEN

Onursal Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
532
Tepkime puanı
0
Puanları
0
SOLUN ÇIKIŞ YOLU;
'ULUSALCILIK'TAN KAÇIŞ MIDIR ?


Bu soruyu ben sormuyorum. Çünkü ülkemizde ne yazık ki; uzun bir süreden beri siyasal ve toplumsal arenada ciddi boyutlarda “sosyalist” bir düşünce karmaşası hatta sapması yaşanıyor.

Özellikle; SSCB’nin dağılmasından ve ‘perestroyka’dan sonra, sadece ülkemizde değil, tüm dünyada solun nasıl bir zemine oturtulması gerektiği noktasında henüz net bir fikir ve düşünce birliğine ulaşılmış değil.

Rusya dahil, bir zamanlar doğu blokunda yer alan bir çok ülkede komünist partiler adlarını değiştirerek yollarına devam etmeğe çalışıyorlar. Yani farklı isimler altında lider oligarşisi hız kesmeden devam ediyor.

Adının içinde komünist ibaresi bulunan dünyanın çeşitli yerlerindeki partiler de marjinal küçük siyasi yapılanmalardan öteye geçemiyor.

Ekonomik anlamda sola baktığımızda; komünist sistemi yaşatmağa çalışan Fidel Kastro’nun Kubasında bile kısmi de olsa özelleştirmelere kapı aralandı.

Komünist çin’in ise kendine özgü, totaliter bir siyasi ve liberal kurallara dönük ekonomik bir yapılanması söz konusu

Güney Komşumuz Rumlarda ise halen iktidarda bulunan Akel güya Komünist Partisi. Yani Ülkemizdeki CTP’nin ve son zamanlarda da BKP’nin ‘derin’ ilişki içinde oldukları parti. Rum Yönetimi lideri Hristofyas da bu partinin hem eski başkanı hem de halen ruhani lideri konumunda bulunuyor.

Akel güya komünist bir partidir ama sınıfsal mücadele zemininde bir siyasi duruş yerine Ortodoks düzeyde Rum fanatizmini savunan bir yapıya sahip.

Nitekim ta 1950’li yıllardan beri en az Ortodoks Kilisesi kadar tüm Enosis faaliyetleri içinde yer alan Akel, kendi kongresinde bile Enosis kararı aldığını ve Rum Meclisindeki Enosis kararlarına oy verdiğini dikkate alırsak, bu partinin sınıfsal mı yoksa ulusal bir temele dayalı olup olmadığı noktasında daha rahat fikir sahibi olabiliriz.

Açıktır ki; Akel’in; Sosyalist ve komünist söylemleri sadece bir hikaye hatta masaldan ibaret. Bizdeki yandaşlarını avutmanın ötesinde gerçek sol bir içeriğe sahip değiller. Ekonomide ise; dışa açık batı kaynaklı liberal bir sistemi uyguluyorlar.

Ancak nedendir bilinmez; bizdeki ‘maşrapaları’ ısrarla Akel’in gerçek yüzünü toplumdan ve insanımızdan kaçırmaya çalışıyorlar! Bunun sebebi nedir, gerçekten anlamak mümkün değil.

Eğer bu ülkedeki ‘solum’ diyen ve Akel’le içli dışlı sarımsak başlı’ olan siyasi partiler, kimi köşe yazarları ve örgüt yöneticilerinde zerre kadar samimiyet varsa, eğer gözleri ve gönülleri tamamen dumura uğramamışsa; kendi solculuklarını tanımlarken, bu tanımlama sürecinde akelin konumunu da masaya yatırma cesareti sergilerler.

Zaten bunu yapmadıkları sürece; Akel’in içimizdeki acentesi olma görüntülerini bu halkın düşüncesinden silip atamazlar.

Kanımca; “iktidar programı” hazırlamak adına çalışma başlattıklarını ve en geç 2012’nin ikinci yarısında erken seçim olacağı varsayımını ileri süren CTP kadroları öncellikle Akel-CTP ilişkilerini öncelikle masaya yatırmaları gerekir. CTP aydınlıkta bir siyaset yapma politikasını ileri götürecekse, vatandaşa; Akel’le olan yakınlıklarının ne düzeyde olduğunu ve Akel’in gerçek yüzünü de açıkça söylemeleri de gerekmez mi?

İktidardaki UBP’yi Türkiye Hükümeti ile yakın ilişkilerinden dolayı; ‘kukla’ olmak ve bir ‘vesayet yönetimi’ sergilemekle suçlayıp duranlar, sanırım öncelikle kendilerinin ‘Akel’in’ vesayetinden kurtarmaları gerekecektir.

Anavatan Türkiye ile işbirliği yapmayı neredeyse ‘ülke satıcılığı’ olarak takdime çalışanların, Hala Kıbrıs Türk Halkı’nın haklarını görmezden gelen emperyalist dış odaklarla ve Güneydeki Akel’le sürdürdükleri yakın teması nasıl bir yere yerleştirmek gerekir, asıl buna bakmak lazım.

Yenidüzen Gazetesinde; Sami Özuslu’nun ‘Yahudi anne sendromu ve solun çıkış yolu’ başlıklı köşe yazısı dikkatimi çekti. Murat Belge’nin ‘Birikim Dergisi’nde yayınlanan bir yazısından alıntılar yapan Sami de ‘solda ideolojik bir boşluk’ yaşandığından şikayetçi olurken, Türkiye solunun ‘ulusalcılık’tan öteye gidemediğinden yakınıyor.

Samiye sormak lazım; batı emperyalizmi; Türk Ulus devletini yıkmak için her türlü yolu denerken, bu gerçeği Türkiye solu’nun görmezden gelmesini mi istiyor?

Türkiye solu’nun ulusalcı bir içeriğe sahip olması niçin yadırganıyor? Dünyadaki tüm sol hareketler zaten ulusalcı bir öze sahip değiller mi? Ulusalcılar ezilen katmanların sesi olmasında ne gibi bir engel var.

Ulusalcılık ve halkçılık birbirini bütünleyen kavramlar değimlidir?

Hem Türkiye’deki solun ulusalcı olmasını yadırgayacaksınız, hem de Akel’in ortodoks düzeydeki ırkçılığını perdelemeye çalışacaksınız!

Bu olmadı işte !
 
Üst