Sorun Sadece Rum Değil Ki...

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
SORUN SADECE RUM DEĞİL Kİ...

Değerli okurlarım. Ömrünün yarıdan fazlasını Kıbrıs Türkü’nün haklarını aramak ve korumakla geçirmiş… 1960 Antlaşmalarının Kıbrıs Türklerine tanınmış olduğu hakları A’sından Z’sine savunmuş… Güney Yönetimi ile görüşmeleri, Rum’un inatçılığına ve anlaşmaları kasıtlı engellemelerine rağmen yürütmüş ve birçok kazanımlar da elde etmiş Sn. R.R. Denktaş’ın görüşmecilikten alınması, ne bir tesadüf, ne de kaderdi.

Başta AB ve ABD olmak üzere emperyaller, Kıbrıs’ı birleştirmek için başvurmadıkları sahtekârlık, oynamadıkları oyun, kurmadıkları tuzak bırakmamıştır… Haliyle, anlaşmalardaki sorun sadece Rum tarafı değil; Rum yanlısı ve kendi çıkarlarını düşünen emperyalist güçler ve işbirlikçileridir büyük ölçüde...

Doruk Antlaşmalarında, Türk ortaklı Kıbrıs Cumhuriyeti’ne garantör üç ülkeden biri olan Türkiye’nin garantörlüğünü ortadan kaldırıp, KKTC’yi tasfiye ederek Kıbrıs Türklerini Rum’a yamalayacak nitelikteki Annan Planı’nın baş senaristleri Emperyallerdir! İşte bu oyuna gelmemiş ve verilmiş sözlerin tutulmayacağını sezinlemiş ve Annan Planı’na “Hayır” kampanyası yürüten Sn. Denktaş; “Mr. NO” sıfatıyla suçlanarak, ABD, AB ve işbirlikçilerinin de yardımıyla etkisizleştirilmiş ve ‘görüşmeci’ görevinden alınarak, yerine teslimiyetçi Talat getirilmişti. Nitekim gerek Ab, gerek ABD ve AKP’nin de bu ucube plana “Evet” dememiz için veriş oldukları özler, bugün hala yerine getirilmiş olmaması; Sn. Denktaş’ın ne denli doğru olduğunun kanıtıdır! Haliyle bizim sorunumuz sadece Rum değil; kendi çıkarları için Rum’un tarafını tutan AB ve ABD’dir aynı zamanda...

Türk ortaklı KC’ni, Türk ortağını silah zoruyla dışlayıp istila etmekle de kalmamış; adadaki tüm Türkleri ortadan kaldırıp ENOSİS emellerini gerçekleştirebilmek için soykırıma kadar gitmiş… Ve tümü de Rumlardan oluşan korsan K (Elen) C’ni kurarak dünyaya adanın tek meşru cumhuriyeti olarak da tanıtmış… Dolayısıyla istediğini şimdilik elde etmiş Rum’un, ENOSİS’e kapı açacak bir yol bulana kadar; kalıcı ve yaşayabilir bir çözümü kasıtlı olarak engellemeye devam etmek zorundadır. Ancak buna rağmen… Taviz vermeden müzakereleri sürdürmüş olan Sn. Denktaş; AB’ne üyelik sevdasında olan AKP’den de gelen baskı şantaj ve hatta tehditlere karşı çıktığı için de görüşmecilikten alınmıştı. Hâlbuki O’nun bu dik duruşu, sadece elimizdeki en büyük koz KKTC’yi ve Kıbrıs’taki Türklerin haklarını korumakla kalmayıp; Akdeniz’deki Türk Yunan Dengesi’ni korumakla Türkiye’nin Akdeniz’deki çıkarlarını ve Lozan Antlaşmalarının da delinmesini önlemek bakımından da vazgeçilmez bir duruştu.

Ancak Talat-CTP-vs hükümetlerinin teslimiyetçiliğine dur demiş ve UBP’yi tek başına Hükümet yapmış Kıbrıs Türkü’nün cefası burada da bitmemekte. Cumhurbaşkanımız Sn. Eroğlu’nun dik duruşuna rağmen; gerek adanın stratejik konumu ve Akdeniz’deki petrolü paylaşmak istemediği Türkiye’yi Akdeniz’den çıkararak, kendi kontrolüne alma sevdası… Gerekse Haçlı zihniyetiyle, Akdeniz’i bir Hıristiyan gölüne çevirerek kendi çıkarlarını koruma yolundaki Emperyaller, hala değişik planlar, öneriler ve dayatmalarla üzerimize gelmeye devam etmekte.

Dolayısıyla, bir yandan bu güne dek Lozan Antlaşması’nı imzalamamış ABD’nin, İsrail çıkarlarına hizmet amaçlı Büyük Ortadoğu Projesi… Diğer yandan adadaki ve Akdeniz’deki kendi çıkarlarını koruma yolundaki AB’nin Kıbrıs’ı birleştirme sevdası… Her ikisinin de, KKTC’yi tasfiye etmenin ve adayı birleştirebilmenin tek yolunun, Türkiye’nin garantörlüğünü ortadan kaldırmak ve Türk Askeri’ni de adadan çıkarmak olduğuna inanmaktaki ısrarları var bu sözde anlaşma, sözde müzakere masasında.

Haliyle, bir yandan kalıcı ve yaşayabilir bir anlaşmaya gelmeyen, çeşit zırvalamayla çözümü engelleyen Rum Yönetimi bir yandan... Bu garantörlüğü ortadan kaldırabilene kadar da çeşit öneri ve kendi çıkarlarına hizmet edecek planlar ve tuzaklarla karşımıza dikilmekten bıkmayan… Sözde arabuluculuk, müfettişlik, gözlemcilik maskesi altında, ortalarda tavukayağı gibi karıştıran AB’ler, ‘büyük abi’ler diğer yandan… Müzakere masasında olduğumuz sürece de, uzun vadeli bir sinir savaşı sürdüreceğimiz de kaçınılmazdır.

Haliyle; hala “Türkiye’nin garantörlüğü kaldırılmalıdır” yaygaraları koparmakta olan Hristofyas’ın: “Federasyonu, garantörlükten ve Türk Askeri’nden kurtulmanın tek çaresi olduğundan kabul ediyorum” ifşaatını da… Tüm anketlerin her iki halkın da bir arada yaşamak istemedikleri yolunda neticelendiğini de göz ardı etmekte ve ille de Kıbrıs’ı kendi çıkarları doğrultusunda birleştirme sevdasında olan AB ve ABD iledir bizim en büyük sorunumuz...

Yoksa varsın Hristofyas, dilediği kadar şuraya, buraya da Yunan Bayrağı dikeceğim. Veya Girne’yi de, Karpaz’ı da… Maraş’ı da; Güzelyurt’u vb da isterim yaygaralarına devam etsin. “Topraklarımızdan bir çakıl taşı bile vermem” dediği için iktidara getirilmiş Eroğlu’nun; egemenlik ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yaşatılmasından… Anavatan Türkiye’nin garantisinden ve tek güvencesi Türk Askeri’nin adada kalmasından ve TC’den ‘hoş gelmiş’ kardeşlerinin de asla pazarlık konusu yapılmamasından yana olan çoğunluğun iradesine rağmen, bu arsızlara kulak vereceği yoktur ve asla olamaz da!

Ve çünkü, her haksızlığa, her saldırıya ve katliamlara, hatta soykırıma karşı soylu bir direniş vermiş… Bu emanet toprakların 400 küsur yıl serhat bekçiliğini yapmış Kıbrıs Türkü, Emperyallere ve başkalarına rağmen; Rum’un kuyruğunda AB’ye üye olacak diye; topraklarının elinden alınmasına… Kanla canla kurduğu devletinin tasfiyesine ve Rum’un azınlığı, kölesi olmaya; yine canı pahasına da olsa; ASLA İZİN VERMEYECEKTİR! Bu da böyle biline…
 
Üst