Stockholm Sendromu !

Ahmet Ötüken

Onursal Üye
Katılım
17 Nis 2012
Mesajlar
35
Tepkime puanı
0
Puanları
0
STOCKHOLM SENDROMU !

Dünya Kıbrıs Türkleri Vakfı tarafından düzenlenen “Dünya Kıbrıs Türkleri Vakfı 2nci Kongresi” 18-20 Nisan 2012 tarihlerinde 3 gün süreyle Girne Acapulco Resort Hotel’de gerçekleştirildi.


Kongre’ye ülkemiz başta olmak üzere Anavatan Türkiye ve dünyanın çeşitli ülkelerinden akademisyenler, farklı ülkelerdeki Kıbrıs Türk Dernekleri temsilcileri, siyaset adamları ve Kıbrıs Türk Halkı’nın haklı davasını savunan yabancı davetliler katıldı.


“KKTC Sonsuza Dek” sloganıyla yapılan Kongrede çok sayıda açık oturum yapıldı.


“Son gelişmeler Işığında Kıbrıs’ın Stratejik Önemi”; “Temmuz 1012’ye Doğru Kıbrıs Sorununda Muhtemel Gelişmeler”; “KKTC İçin Siyasi Tanınmanın Önemi ve İzlenmesi Öngörülen Stratejik Plan”; “Yurt Dışındaki Kıbrıs Türklerinin KKTC’de Seçme,Seçilme ve Vatandaşlık Hakları” gibi önemli konu başlıkları katılımcılar tarafından bütün yönleriyle değerlendirildi.


Kongre boyunca; KKTC Cumhurbaşkanlığı ve KKTC Dışişleri Bakanlığı üst düzey yetkilileri açık oturumları izlerken zaman zaman da görüşleriyle Kongre çalışmalarına katkılar sağladılar.


Kongreyi; zamanım elverdiğince izleme olanağı buldum. Konulara ilişkin kendi görüşlerimi kısaca ortaya koyup karınca kararınca katkı sağlamağa çalıştım.


Doğrusu; SN. Vedat Çelik başta olmak üzere Kongreyi düzenleyen Vakıf Yöneticilerini ve fedakarca böyle bir organizasyonun gerçekleştirilmesine katkı koyan diğer ilgilileri yürekten kutluyorum.


Zamanlaması çok iyi yapılan Kongreden çıkacak sonuçlardan 1 Temmuz sonrasına yönelik ulusal stratejilerin belirlenmesinde yaralanılacağı kuşkusuzdur.


“KKTC İçin Siyasi Tanınmanın Önemi ve İzlenmesi Öngörülen Stratejik Plan” konulu açık oturumda Emekli Büyükelçi Sn. Onur Öymen izleyenlerin dikkatini çeken bir olayı gündeme getirdi:


Olay İsveç’in Başkenti Stockholm’da geçiyor.


Anlattığına göre; soyguncular Stockholm’da bir bankayı basarlar ve iki gün süreyle içerde bulunan tüm banka müşterilerini esir alırlar. Ancak ilginç bir durum gerçekleşir. Bankada rehin tutulan bazı kadınlar soygunculara aşık olurlar.”


İşte bu olay siyasi literatüre “Stockholm sendromu” olarak geçer!

Ülkemizde de ne yazık ki çok çarpıcı biçimde bir “Stockholm sendromu” ile karşı karşıyayız.


Bazı siyasilerin, sendika ve örgüt temsilcilerinin, kimi köşe yazarlarının ve programcıların; Kıbrıs Türk Halkına uygulanan soykırım dahil her türlü yok etme ve dışlama girişimlerini ve Rum emellerini bile bile ve Rum’u haklı gösteren davranış ve söylemlerini “Stockholm sendromu”ndan başka nasıl izah edebiliriz ki?


Kıbrıs sorunun bu en kritik döneminde Brüksel’e gidip Rumlarla birlikte Türkiye ve KKTC’yi suçlayanlar bu “sendrom”a yenik düşenler değil midir?


Kıbrıs Türkü’nü sonsuza kadar müzakere masasında tutup, çözümsüzlüğün tutsağı haline getirmek isteyen Rum siyasi liderliğine destek verircesine; “zaman sınırı” ve “hakemlik” olmayan bir müzakere sürecin illa ki devamını savunanlar; Hristofyas’a toz kondurmazken Türk tarafının müzakere masasındaki temsilcisini uzlaşmazlıkla suçlayanlar bu “sendrom”un sarmalında sürüklenip gitmiyorlar mı?


Hristofyas her vesileyle“işgal ve kolonizasyona karşı mücadelemizde bizimle birlikte hareket eden çok sayıda Kıbrıslı Türk ve örgüt temsilcisi vardır” derken Rum politikalarına yenik düşenleri işaret etmiyor mu?


Peki ya; Kıbrıs Türk Halkı’na karşı insafsız ve haksız ambargolar uygulayan; verdiği sözleri tutmayan ve aldığı kararları uygulamayan AB’nin çeşitli fonlarından beslenip; Avrupa’nın Kıbrıs üzerindeki çıkar ve isteklerini insanımıza enjekte etmek için çalışanlar içimizde “Stockholm sendromu”na yakalanmamışlarsa bu garipliği nasıl bir yere oturmak gerekir söylermisiniz?
 
Üst