Suriye Sınırında ki, Mayinlar ve Ziraat

Kartal Gözü

Dost Üyeler
Katılım
6 Eki 2008
Mesajlar
1,388
Tepkime puanı
0
Puanları
0
SURİYE SINIRINDA Kİ MAYINLAR

Doç. Dr. Oya Akgönenç



MAYINLAR, ZİRAAT VE SİYASET

Bugün dünyanın çeşitli ülke ve bölgelerinde tehlikeli mayın yatakları bulunmakta olup, bunlar Afrika’da, Asya’nın çeşitli ülkelerinde, Avrupa’nın ortasında ki Bosna-Hersek ve Kosova gibi ülkelerde hala büyük bir problem teşkil etmekte ve pek çok insanın ölmesine veya sakat kalmasına sebep olmaktadırlar.



BM kararları bunların temizlenmesi ve dünya’nın bir an önce mayınlardan arındırılması kararı alınmışsa da bu son derece yavaş işleyen bir uygulamadır. İşlemin kendisi zordur. Mayınların tespit edilip, tek, tek patlatılması, etkisiz hale getirilmesi gerekmektedir. Ne yazık ki mayın döşeme işini sadece birbiri ile problemi olan ülkeler ve devletler değil, çeşitli terör grupları, tedhişçiler ve istikrarsızlık yaratmak isteyen gruplar da kullanmaktadır. Bu sebeple bunların durdurulması ve sonra da temizlenmesi gayet zor bir iştir.



Suriye ile Türkiye arasında uzun yıllar “kapalı sınır politikası” uygulanmış, tel örgüler ve mayın yatakları ile bu yasaklar pekiştirilmiştir. Son yıllarda ki olumlu gelişmeler sonucunda iki ülke arada ki arazinin temizlenmesine ve mayınların kaldırılmasına karar verilmiştir. Ama bu gün daha başka bir problem ortaya çıkmış bulunmaktadır.



Bu mayın temizleme konusu teknik bir olay olmanın çok ötesinde önemli etkileri olacak bir olaylar dizisinin ilk adımı olarak görülüp, dikkatle izlenmelidir. Muhakkak ki bu konuda daha birçok defa yazılacak ve sizlerin dikkatlerinin bu konuya yoğunlaşması için gayret sarf edilecektir. Bu konuda üzerimize düşen uyarma, aydınlatma, ikaz etme görevlerini yerine getirmeye çalışırken, bu “temizleme işinin” bizatihi kendisinin tam bir gizli mayın yatağı olduğu konusunun da aydınlatılmasına çalışılacaktır.



Olayda ki çelişkiler:

Mayın temizleme konusu:



En az 10-15 yıldır fikri alt yapısı yavaş, yavaş hazırlanan bu olayın eriştiği nokta hem Türkiye ve hem de Orta Doğu açısından tehlikeli bir durum ortaya çıkartmaktadır.



• Mayın temizleme olayına birçok değişik grup sahip çıkmaya veya elde etmeye çalışmaktadır. İşin en garip yanı ise ellerinde bu konuda en son teknolojiye sahip olan ve her türlü imkanı bulunan ve bu mayınların haritalarına da sahip olan Askeriye’nin, bu konu ile ilişkisi kesilmiş bulunmaktadır.

Tekrar ediyorum: elinde teknolojisi ve mevcut mayınların işaretlendiği arazi haritaları bulunduğu halde ve herkesten ve her kurumdan daha ucuza ve daha iyi bir şekilde bu temizleme işini gerçekleştirebilecekleri halde Genel Kurmaya bu görev tevdi edilmemektedir.



* Mayınlı arazinin tüm haritaları Genel Kurmayda bulunmakta ve bu işi 35

36 milyon Dolara halledebileceklerini söylemektedirler. Ama bu da kabul edilmemektedir. Ayrıca, bu işi özelleştirme idaresinin yapmasının önü de hukuken kesilmiştir.

* Tam bu günlerde, TBMM’de bu konuda yeni bir kanun çıkartılmaya çalışılmakta olup, bu kanunla mayın temizleme işi halledilmeye çalışılmaktadır.

Bunun anlamı şudur: kanunda’ki tarife uyan özel şirketlerin bu işi üstlenme hakları doğacaktır. Adeta “şiparişe uygun şartlarda” hazırlanacak gibi görünen bu kanundan kimlerin yararlanacağı BÜYÜK DİKKATLE İZLENMELİDİR.



Böyle bir durumda herhangi bir paravan şirket olabilir, hatta görünürde TC uyruklu kişiler olabilir ama onların kimlerle ortak olduğu bilinmelidir. Şu anda bu mayın temizleme işine en çok İsrail devleti ilgi göstermektedir. Bu şirketlerin ortaklarının İsrail uyruklu kişiler olması adeta kesin gibi görünmektedir.



Arazi mayından temizlendikten sonra 49 yıllığına da tarım için kiralanmış olacaktır. Burada yapılacak olan tarımdan kazanılacak para çok yüksek bir meblağdır. Bu otomatik olarak, mayını temizleyen kim ise o kimseye gidecek muhteşem bir kar’dır.



Böyle bir “Yabancı İhalenin” Sakıncaları:

• Kendi topraklarımızın üstünde, başka bir ülkenin fiili kontrol ve hakimiyetini kabul etme durumunun ortaya çıkmış olacaktır.

• Mayınlı arazi en az 350,000 dönüm olup, buna Ceylan pınar ve diğer devlet çiftlikleri de eklenince söz konusu kiralanacak arazi yaklaşık 650,000 dekar araziye çıkmaktadır. Kimine göre nerede ise iki KKTC toprakları kadar bir yer. Ama , muhakkak ki Aydın ilinin ekili-dikili topraklarının 2 katı kadar yer olacaktır.

Bu topraklar yarım asırlık bir dönem için ( 49 yıl) başka bir devleti beslemek
üzere tarıma açılacaktır. İlaveten içinden (büyük ihtimalle) petrol çıkarsa, bunun da kullanma ve işletme hakları kiralayan devletin veya firmaların olacaktır.

* Zaten Türk devleti GAP projesi ile buraları suladığı için, kiralayan her kim olursa, onların su getirme zahmeti de olmayacaktır. Yani masraf ve zahmet’in tümünü Türk devleti ve sonuçta Türk halkı karşılamış olduğu halde, faydasını ve kar’ını başkaları kullanacak ve yararlanacaktır.



Gözden kaçan büyük tehlikeler:

• AB 2004 İlerleme Raporuna bakıldığı takdirde Türkiyen’nin GAP sularının belli bir tarihte “uluslarararası bir su yönetim idaresine” yerleştirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Bu husus, hernedense hiçbir zaman TBMM de görüşülüp, tartışılmamıştır. (çok garip bir olay ! ) Yine aynı AB raporu’nun su ile ilgili kısmında adeta bu işlemin gerekçesi gibi yazılan bir diğer husus da, bunun İsrail’in ve komşularının eşit su haklarının korunması olduğu hususudur. (bunu yazan AB devletleridir, kısaca niyetlerini belli etmektedirler).( 2004 İlerleme Raporunun Ingilizce metninde, Meseleler Raporu kısmında, sayfa 10 da original hali ile okunabilir)

• Kıbrıs adası da vaktiyle, Ingilizlere , sadece donanmalarının bakım ve ikmali gayesi ile geçici olarak kiralanmış ama ondan sonra da Ingilizler oradan ayrılmamışlardır. İngilizler halen Kıbrıs’ta askeri üs bulundurmaktadırlar. Bu alınacak büyük bir ders olmalıdır.

• Adı geçen alanlar İsrail veya perde arkasında ki İsrail firmalarına kiralandıktan sonra Israil’in hayali ve ideali olan Dicle-Fırat sularına ulaşmış olacağı da gözden kaçmamalıdır. Acaba hükümet bu hususları göz önünde bulundurmaktamı dır?

• Manavgat suyunu “ pahalı “ diyerek almaktan vazgeçen İsrail’in su derdi de böylece halledilirken ilerki yıllarda beklenen “gıda darlığı” sırasında da “gıda derdi” de halledilmiş olacaktır.

• Dünya’nın yakında” gıda kıtlığı ve su sıkıntısı ile “ karşı karşıya kalacağı Dünya Çevre Raporlarında çokça anlatılmaktadır. Böyle bir dönemde yurdumuzda, sınırlarımız içinde gelişeceği açıkca görünen böyle bir durum, vahim bir gelişmedir.

• Diğer taraftan, ilişkilerimizi geliştirmeye çalıştığımız Suriye açısından da son derece zor bir durum ortaya çıkacaktır. Suriye’nin Güneydeki Golan tepeleri( yine su kaynakları ile dolu olduğu için) zaten İsrail’in işgali altındadır. Şimdi de mayın temizleme ve tarım yapma bahanesi ile Kuzeyinde ki topraklar da İsrail kontrol’ü altına girerse ortaya kabul edilemez bir durum çıkacaktır. Kıralanacak araziye katılması düşünülen Ceylan Pınar yöresinin de yer altı suları çok boldur. Bunun da kullanım ve kontrolu yabancıların eline geçmiş olacaktır.



Bu durumda ,Suriye’nin Türkiye’ye güvenmesi zorlaşacaktır. Bunun en vahim sonucunun da Türkiye’nin yalnızlığa itilmesi ve tedricen Müslüman ülkelerden ve OrtaDoğu’dan kopmasıdır.



Buradan tekrarlıyoruz: bütün bu şartlar altında ihaleyi yabancılara vermenin hiçbir alemi ve ihtiyacı yoktur hatta sakıncalıdır, tehlikeli sonuçlar doğurabilir.

İşimizi, en iyi ve doğru şekilde, kendimiz yapabiliriz.
 

Kartal Gözü

Dost Üyeler
Katılım
6 Eki 2008
Mesajlar
1,388
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Mayın Temizlemek Maliyetsiz ve Çok Kolay, Herkesi Kandırmaya Çalışıyorlar

Mayın temizlemek maliyetsiz ve çok kolay,

Herkesi kandırmaya çalışıyorlar

Kimden: Haydar Ates


Değerli Arkadaşlar,

Mayın temizleme tasarısını haklı gösterip destekleyenler ya cahil ya da art niyetli.

Bu kafalar, 1967 yılında bir yahudi ailenin Kudüs'e turist olarak gelip bir otele yerleştiğini, bu aileyi çıkarmaya çalışan Filistin güvenlik güçlerinin müdahale olasılığı ve güya bu yahudi aileyi korumak için İsrailin tüm Batı Şeria'yı işgal ettiğinin ve o tarihten sonra Batı Şeria'nın en verimli kesimlerinde yahudi yerleşim yerlerinin kurulduğunun farkında değiller.

Mayınları temizlemek için ihtiyaç duyulan kaynak yaklaşık 700 Milyon ABD Doları. Yaklaşık 21 Bin dönüm (Halen GAP kapsamında işlenmeyi bekleyen 1 Milyon 800 Bin dönüm daha arazi olduğunu da hatırlatmak istiyorum, demek bize göre gerçekte küçük, ancak İsrailin yaklaşık 2/3!ü kadar olan arazi GAP'taki araziden daha kıymetli ve çok verimli) olan bu toprağın tarımsal olarak işlenmesi sonucu 44 yıl sonunda elde edilecek kazanç yalnızca 900 Milyon ABD Doları. Bu firma 200 Milyon dolar için mi bu ihaleyi alacak. 44 yıl boyunca yapacağı harcamaları neyle finanse edecek.

Hedef farklı.

İsraili'in bir hedefi var.

Güya kendilerine vadedilmiş olan 2 nehir (Fırat ve Nil nehirleri) arasındaki tüm toprakları alarak sözde büyük israili kurmak.

Onlara sorarsanız Kral David (Davut peygamber), Batı Şeria'yı 400 Shekel (İsrail parası) vererek satın almış.

Çok zorlarsanız size bu paranın faturasını ve hatta arazinin tapusunu bile bulurlar.

İlk aşama Batı Şeria (Filistin) idi, bunu hallettiler.

2 nci aşama Suriye idi, ancak ABD'nin yardımı ile onlar 3 ncü aşamadaki Irak'ı ve özellikle Irak'ın kuzeyini planlanandan önce aldılar.

Barzani denen hainin tüm güçleri İsrail ordusu tarafından eğitilmekte ve teçhiz edilmektedir.

2 nci aşama olan Suriye, İsrail'e göre kolay lokmadır, ancak onun kuzey komşusu olan Türkiye ile arasına tampon bölge koyma ihtiyacı var mıdır ?

Türkiye'nin, İsraili'in Suriye'yi işgali esnasında ne yapacağı belli olmaz. İşte güya tarıma açılacak ve memleketin en büyük meselesi haline gelen mayınlı bölge acaba bu tampon bölge ihtiyacını karşılayabilir mi ?

İsrail bu bölgeyi güya Suriye'den korumak ve güvenli tarım (!) için her türlü güvenlik ! tedbirini alacaktır.

Bu tedbirler arasında, halen Batı Şeria'da yaptığı gibi 5-10 metre yükseklikte ve 2-3 metre genişlikteki beton bloklardan oluşan sözde güvenlik duvarı da olabilecektir.

Bunu 49 yıl boyunca kim engelleyecektir.

Tabiiki 49 yıl boyunca, ABD ve AB'nin yardımıyla boş durmayacaklardır.

Hayallerindeki GBOP ile onlara göre o tarihe kadar Türkiye parçalanacaktır.

Çok beklerler. Bu ülke kıyamete kadar dimdik ayaktadır.

Bu arada, bu arazinin toprak yapısını da iyi incelemek gerekir.

Şu anda organik tarım için dünyadaki en iyi arazilerden. Hiçbir kirlilik ve kimyasal madde yok. Burada yapılacak organik tarimla tüm ortadoğuyu besleyebilir, tüm dünyaya tohum satabilirsiniz.

Bizim beceriksiz tarım politikalarımız bunu yapamadı, ancak İsrail'e gittiğinizde, Batı Şeria ile Akabe Körfezi arasındaki Necef Çölünde, İsrail tarafından kurulan seralar vasıtasıyla tüm dünya için tohum üretiliyor ve İsrail tüm gıdasını buradan karşılıyor.

Bunun için gerekli olan suyu da, 350 Km. kuzeyde, Golan tepelerinin dibinde olan Galile gölünden getiriyor. Çöl kumunun üzerine verimli toprak taşıyarak, çölü tarım alanı haline getirmiş.

Bu kanun tasarılarına ve uluslararası anlaşmalara bu maddeleri kimler koyuyor?

Hatırladığım kadarıyla, Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru hattı için hazırlanan anlaşma metni taslağına dahil etmek suretiyle, tüm boru hattı boyunca, başka bir ülkenin kontrolunda bir güvenlik sistemi ve birimi kurmak istemişler, böylece, güya boru hattının güvenliği bahanesiyle Türkiye'yi, sözde büyük Ermenistan ve yine sözde büyük İsrail toprakları bu hattın doğusunda kalacak şekilde ikiye bölmeye çalışmışlardı. Bu hattın doğusuna geçmek için bu güvenlik biriminden izin alacak, belirlenen kontrol noktalarından geçecektik.

Büyük devletlerin Devlet Geleneği vardır. Türkiye büyük bir dünya devletidir. Devletler, devlet adamlığı geleneğine sahip devlet adamları tarafından yönetilir. Otellerde pijama ile pazarlık masasına oturup herşeyi babalar gibi satan bir kafa ile değil.

Aşağıdaki link adresinde bu mayınların ne kadar kolay temizlenebileceğ ini göreceksiniz.

Sevgiyle kalınız.
 

DELİKURT

Dost Üyeler
Katılım
12 Haz 2008
Mesajlar
1,103
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Turan
Cevap: Suriye Sınırında ki, Mayinlar ve Ziraat

Emekli albay:Mayınlar 50 milyon liraya temizlenebilir

TSK’da uzun yıllar görev yapan Emekli Kurmay Albay Saffet Akkaya, hesaplı-garantili mayın temizleme formülünü verdi.

Mayın döşemek ve kaldırmak kara muharebelerinde en önemli faaliyetlerden bir tanesi. Ancak son yıllarda kara mayınlarının kullanılmaması ve mevcutlarının kaldırılması konusunda tüm dünyada ortak bir görüş var.
Türkiye de soğuk savaş döneminde güvenlik ve kaçakçılığı önlemek amacıyla sınır boylarına bol miktarda mayın döşedi. Suriye sınırımız ise en çok mayın döşenen kara sınırımızdır.”
Yukarıdaki sözler emekli Kurmay Albay Saffet Akkaya’ya ait. Şu anda Ortadoğu Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler, küresel güvenlik ve Ortadoğu konusunda doktora çalışmalarına devam eden Em. Kur. Alb. Akkaya, daha önce Suriye sınırında bulunan 250 bin dönüm arazinin temizlenmesi ve arazilerin ekonomiye ve yöre halkına kazandırılması konusunda bir çalışmaya başkanlık etmiş ve rapor hazırlamış.
2001′de Bosna-Hersek’te SFOR Karargahında görev yaparken Hırvatistan sınırında bir Alman firmasının modern makinalarla mayın temizliği yaptıkları haberini aldıklarını ve Türk personel olarak 4-5 kişi bölgeye gittiklerini söyleyen emekli Kurmay Albay Saffet Akkaya, “Bir dozer düşünün. Bunun ucunda aynen biçer-döver makinalarında olduğu gibi yüksek hızda dönen bir silindir ve silindirin üzerinde de dik açı ile tutturulmuş 10-15 cm aralıklı ve 50 cm uzunluğunda çelik bıçaklar var. Bu silindir yaklaşık 50 cm toprağa yüksek bir hızla giriyor ve toprakta ne varsa un-ufak ediyordu. Bu arada rastladığı mayınları da bir bıçağın domatesi kestiği gibi keserek patlatıyordu. Döner silindir ana makinadan yaklaşık 4 metre uzakta ve ileride olduğu için ne araca ne de personele zarar vermiyordu.
Aslında, orijinalinde orman niteliğini yitirmiş vasıfsız arazileri ıslah etmek ve toprağını sürmek amacıyla kullanılan bu araç iki Almanya’nın birleşmesi gündeme gelince, Doğu Almanya’nın döşediği mayınları kaldırmak amacıyla biraz değiştirilerek kullanılmıştı. Mühendisin ifade ettiğine göre, yaklaşık 300 km. uzunluğundaki iki Almanya arasındaki sınır hattı bu makinalarla 2 seneden az bir sürede tamamen ve yüzde yüz garantili olarak temizlenmişti.
Bu cihazın günlük temizlediği arazi 30 dönümdü ve temizleme yüzdesi binde 1000 idi. Klasik usullerle yapılan mayın temizlemede bu oran, örneğin BM standartlarına göre binde 997′dir. Yani arazide klasik yöntemlerle aranan 1000 mayından 3 tanesi bulunamaz ise, bu tam temizlenmiş sayılır. Ama bu mayın temizleme makinasının 3 metre genişliğinde ve 50 cm derinliğinde yaptığı temizlikte A/P veya A/T mayınlarının kaçması mümkün değildi.” şeklinde konuştu.
Mayın temizleyen Alman makinesinin fiyatının yaklaşık 2 milyon dolar olduğunu kaydeden Emekli Kurmay Albay Saffet Akkaya, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türkiye Suriye sınırında yaklaşık 500.000 dönüm arazi var mayınlı olan. Bu makinadan 15 tanesinin (yaklaşık 30 milyon dolar) çalışarak günde 400-450 dekar mayınlı arazi temizlemesi, yaklaşık 3 yıl içinde de tüm araziyi mayından arındırması mümkün görünüyor. Ben şahsen ister sivil, ister asker olsun, bu işi yapmak üzere eğitilmiş 100 kişilik bir ekibin azami 50 milyon dolarlık bir harcama ile bu verimli arazileri birkaç yılda temizleyeblieceğine inanıyorum.”
Akkaya, sözlerini, “Umarım aklı selim galip gelir” diyerek tamamladı.
 

Kartal Gözü

Dost Üyeler
Katılım
6 Eki 2008
Mesajlar
1,388
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Suriye Sınırında ki, Mayinlar ve Ziraat

Tarım konusunda uzman görüşü aşağıda var; ancak bu görüşte de faraziyeler üzerinden değerlendirme de bulunulmuş

Uzun zaman boş duran arazi yağmur ve kar suları ile yıkanır, yani tarım yapmak için sadece toprak değil, yararlı bakterilerden başlayarak pek çok şeye ihtiyaç duyar. Bunun yanında esen rüsgarda aynı şekilde yüzeydeki yararlı şeyleri alır götürür. Toprakta tuzlanma artar. Tuz ise ekilen ürünü yakar. Harran da sulama başladıktan sonra köylüler ekmedikleri arazileri ot bitsin de hayvanlarımız yesin diye suladıkları arazilerde de aynı sorun yaşanmıştı.

Hem toprak yıkandı hemde tuzlanma yükselmiş sonradan ekilen ürünlerden verim alınamamıştı.

Ayrıca bu yazıların hemen hiç birisinde toprağa mayınların neler eklediğine değinilmemiş. Toprağın kimyasal yapısı ne durumda hiç söz edilmiyor. Muhtemeldir ki incelenmemiş.

Neden incelensin ki tarım yapılmayacak nasılsa!

Aramaya devam ediyorum denk geldiğimde paylaşacağım.






MAYINLI ARAZİ ORGANİK TARIMA UYGUN MU?


Mayından temizlenmiş alanlarda organik tarım bilimsel olarak doğru, ancak sınır boyunca bulunmayan sulama alt yapısı kafalarda soru işaretleri oluşturuyor.


Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümünce yapılan bir araştırmada, Şanlıurfa'nın Suriye sınırı boyunca yaklaşık 7 bin hektarlık alanın mayınla kaplı olduğu ve bu arazinin yüzde 82'lik bölümünün tarımsal potansiyelinin yüksek olduğu belirlendi.

HRÜ Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Ali Çullu, yaptığı açıklamada, Türkiye'nin güney sınırında 1959 yılında güvenlik amacıyla mayınlanan arazilerin temizlenerek, tarımsal amaçlı kullanılmasının yoğun bir şekilde tartışılmaya başlandığını hatırlattı.

Yaklaşık 30 bin hektara yakın olduğu belirtilen mayınlı alanların temizlenerek tarıma kazandırılmasının doğru bir karar olduğunu, bununla birlikte ülkenin güvenliğini ilgilendiren bir alan olması nedeniyle kullanımına karar verilirken çok yönlü düşünülmesi gerektiğini ifade eden Çullu, bu konuda üniversite olarak bir araştırma yaptıklarını söyledi.

HRÜ Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü öğretim görevlileri ve öğrencilerce kısa süre önce bölgenin toprak potansiyelini belirlemek amacıyla bir araştırma yaptıklarını bildiren Çullu, mayınlı alana girmeden, uzaktan algılama ve coğrafi bilgi sistemi tekniklerini kullanarak haritalama yaptıklarını, bu şekilde bölgenin toprak potansiyelini belirlediklerini kaydetti.

Şanlıurfa'nın Suriye sınırı boyunca mayınlanan şeridin ortalama genişliğinin 50 ile 400 metre arasında değiştiğini ifade eden Çullu, şöyle devam etti:

''Yapılan araştırmada, Suriye sınırı boyunca yaklaşık 7 bin hektarlık alanın mayınla kaplı olduğu ve bu arazinin yüzde 82'lik bölümünün tarımsal potansiyelinin yüksek olduğu belirlendi. Ayrıca mayınlarla kaplı olan Mardin, Gaziantep ve Kilis'in de toprak potansiyeli yüksektir. Potansiyeli yüksek olan mayınlı alanların, tarımsal üretim amacıyla kullanılması kararı, ülke ekonomisine katkı yapması açısından uygundur. Ancak bölgenin konumu nedeniyle temizlenecek arazilerin nasıl kullanılacağına doğru karar verilmesi ve dikkatle düşünülmesi gereklidir.''

ORGANİK TARIM İÇİN ALT YAPISI EKSİK

Prof. Dr. Mehmet Ali Çullu, kamuoyunun bir kesiminde Suriye sınırındaki arazinin mayınlardan temizlendikten sonra organik tarıma açılması fikrinin oluştuğunu belirterek, bölgede uzun süre tarımsal faaliyetin yapılmamış olması ve toprakların kirlenmemesinin etkisi olduğunu dile getirdi.

Bu yaklaşımın fikirsel olarak doğru olduğunu, ancak GAP bölgesinde organik tarım yapmak için mayınlı alanlar dışında uygun olabilecek geniş araziler bulunduğuna işaret eden Çullu, ''Mayından temizlenmiş alanlarda organik tarım yapmak bilimsel olarak doğru olmakla birlikte, sınır boyunca bulunmayan sulama alt yapısı, arazilerde kimin tarım yapacağı ve üretilecek ürünlerin pazarlanması gibi konular kafalarda soru işaretleri oluşturmaktadır'' dedi.

Organik tarımda sadece toprağın temiz olmasının yeterli olmadığını, çevresel faktörler ve tarımsal faaliyetler sırasında yapılan uygulamaların çeşidinin de etkili olduğunu vurgulayan Mehmet Ali Çullu, şöyle devam etti:

''Mayınlı alanların temizlendiği ve organik amaçlı kullanıldığını düşünelim. Sınır boyunca üretilecek organik ürünlerin pazarlanmasında ilk yıl sorun çıkması halinde, ikinci yıl çiftçinin organik tarım faaliyetine devam etme düşüncesi kesintiye uğrar. Ayrıca organik tarım yapılmak isteniyorsa GAP bölgesinde alt yapı ve transfer imkanları daha uygun olan alanlar bulunmaktadır. Sonuçta mayınlı alanlarda geleneksel tarım yapılsa bile, bölge çiftçisine ve ülke ekonomisine önemli katkı sağlayacaktır.''
 

Kartal Gözü

Dost Üyeler
Katılım
6 Eki 2008
Mesajlar
1,388
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Suriye Sınırında ki, Mayinlar ve Ziraat

Bir tane daha buldum ama bu benim düşünceme daha yakın.







GAZETEPORT



'Yeni ağa çok uluslu şirket olur'






İSTANBUL- Türkiye-Suriye sınırındaki mayınlı arazinin, mayından temizlenmesinin ardından araziyi kimin kullanacağı konusunda tartışmalar devam ediyor.

Yapılacak ihaleyle mayınlı arazinin 5 yıl içinde temizlenmesi ve temizleyen firmaya 44 yıllığına verilmesi gündemde.

NTV'den Göksel Durutuna, sözkonusu arazinin mayınlardan temizlendikten sonra hangi şartlarda tarıma açılması gerektiğini uzmanlara sordu.

Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Tayfun Özkaya, "Arazinin bir şirkete verilmesi durumunda, kendi topraklarında çalışacak 15 bin köylü yerine, düşük ücretle çalışacak 3-4 bin kişiye iş bulunmuş olacaktır. Yeni ağa çok uluslu bir şirket olacaktır" diyor.

Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın da, 50 yıllığına 880 milyon dolar kazanmak için çok uluslu bir şirketin sırf tarım yapmaya gelmeyeceğini belirtiyor: "Nedeni su kaynaklarına yakınlık olabilir. Her ne kadar yasa tasarısı 'Petrol ve maden kanunu hükümleri saklıdır' diyorsa da yasa tasarısında yapılabilecek değişikliklerle petrol ve maden alanlarında tanınan ayrıcalıklardan yararlanmak olabilir. Yine hiç kuşku yok. Bu kadar stratejik bir alanda böyle bir koridora sahip olmak müthiş bir askeri üstünlük anlamına gelir."


Prof. Dr. Tayfun Özkaya
(Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi - Tarım Ekonomisi Bölümü)


Bu arazilerin 49 yıllığına uluslararası bir şirkete verilmesi ve organik tarım yapılması gündeme geldi ama burada mesele organik tarım yapıp yapmama meselesi değil. Amaç bu arazilerin yerli ya da yabancı bir şirkete verilmesidir. Bu uygulama da bir nevi özelleştirmedir.


ORGANİK TARIMA UYGUN OLMAYABİLİR

Ben organik tarıma karşı değilim; yapılsın ama “Burada organik tarım yapılsın” lafı da halkla ilişkiler olayı gibi geliyor bana. Bu alanda organik tarım yapılmasının sıkıntıları var. Mesela alanda genişlik bazı yerlerde 250 metre hatta daha da az. Arazilerin Suriye toprağı olan güneyindeki kısımda ve Türk toprağı olan kuzeyindeki bölgede kimyasal gübreli, ilaçlı tarım yapılıyor. Organik tarım yaptığınız alanda şeritli yerler ayrılması yani izolasyon mesafesi olması gerekir. Bu bazı yerlerde yetmeyebilir. Dolayısıyla birçok yer organik tarım yapmaya elverişli olmayabilir. Bunu da göz önünde bulundurmak lazım. Bir de benim çok hakim olmadığım bir tartışma var. Bu mayınlar bunca yıldır burada duruyor. Acaba toprağa bir sızma var mıdır? Bunu da araştırmak lazım.

Burada organik tarım yapılmasına dair yasal bir zorunluluk yok. Ama yıllardır orası kullanılmamış, dolayısıyla hiçbir ilaç da kullanılmamış, dolayısıyla organik tarıma uygundur, diye düşünülüyor ve bu fikir ortaya atılıyor.


YENİ AĞA ÇOK ULUSLU ŞİRKET OLACAK

Ekonomik-sosyal açıdan şunu düşünmek lazım: Bu kadar büyük bir alanda bir şirket organik tarım yaparsa bunu büyük ölçüde makine ile yapacaktır. Dolayısıyla iş gücünden tasarruf etmeye çalışacaktır. Ziraat Mühendisleri Odası, burada 2880 aileye toprak verilebileceğini, 14400 insanın istihdam edilebileceğini söylüyor. Kendi topraklarında çalışacak 15 bin köylü yerine, düşük ücretle çalışacak 3-4 bin kişiye iş bulunmuş olacaktır. Yani bölgenin yeni toprak ağası çok uluslu bir şirket olacaktır. Topraksız veya az topraklı 15 bin köylü bu alanda mutlaka organik olmasa da daha çok doğa dostu tarım yapacaktır.

Eğer arazi tek bir şirkete verilirse yoğun emek kullanmayacak ve monokültüre, yani tek ürüne dayalı üretim yapacaktır. Mesela sadece buğday yetiştirebilir. Ayrıca hayvancılık da yapmayacağı için gübre olarak da dışarıdan organik gübre denilen, ilaç olarak da yine organik ilaç denilen, ithal edilen ve konvensiyonel ilaçlardan daha da pahalı olan girdileri kullanacaktır. Kısacası bir şirkete verilmesi birincisi istihdamı düşürecek, ikincisi gübre ve ilaçta ithal girdiler kullanacak, bu da ithalat masraflarını artıracaktır.


ÇİFTÇİ ORGANİK TARIMDAN KAZANMIYOR

Bir de “Organik üründe büyük ihracat pazarı var” düşüncesi var. Bu da gerçeklerle uyuşmuyor. Neden derseniz... Türkiye’de organik piyasada az sayıda işletme hakim. Yani büyük tekeller hakim piyasaya. Bunlar çiftçilere ürün fiyatı verirken endüstriyel ürüne çok yakın fiyat veriyorlar. Yüzde 5-10 fazlası, çoğu zaman da eşit fiyatlar veriyorlar. Tabii bunların ihracat fiyatları da çok yüksek olmuyor. Yani endüstriyel tarım ürünlerine verdikleri fiyatla, organik ürüne verdikleri aşağı yukarı aynı. Ama siz tüketici olarak marketten aldığınız zaman iki katı fark görüyorsunuz. Almanya’ya gittiğiniz zaman Türkiye’den gelmiş organik ürün 2 kat fazla ama tekelleşme yüzünden çiftçinin kazancı aynı değil.


TOPRAĞIN KÖYLÜYE VERİLMESİ EKOLOJİK, SOSYAL VE EKONOMİK

Ekolojik açıdan da eğer tek üründe üretim yaparsanız biyo çeşitlilik azalıyor. Makine çok kullanılıyor, dolayısıyla çevre dostu bir tarım değil. Hatta buna şimdi endüstriyel-organik tarım gibi bir isim veriliyor. Ama bu alanlar çiftçinin, köylünün elinde olsa burada hayvancılık da yapacak, ürün çeşitliliği olacak. Dolayısıyla çok daha ekolojik, sosyal ve ekonomik olacaktır. Buradaki arazilerin topraksız ya da az topraklı çiftçilere verilmesi daha doğrudur.


BAKANLIK KÖYLÜYE DESTEK OLMALI

Tarım Bakanlığı burada organik ya da sürdürülebilir tarım konusunda köylüye destek olabilir. Köylüye kooperatif kurmak konusunda destek olabilir. Koorperatifler kurulursa buradaki verimlilik şirketlerden kesinlikle yüksek olacaktır. Emek yoğun ürünler seçecek. Toprak Reformu Müsteşarlığımız devreye girebilir ve köylüye yardımcı olabilir.

Organik tarım dışında düşük dış girdili 'sürdürülebilir tarım' denilen seçenekler de var. Organik tarımı çok hızlı bir şekilde yayamıyorsunuz. Sertifikalar gerekiyor ve sertifikasyon kurulları çok yüksek ücretler alıyor. Organik üreticiler diğer üreticilerden daha fazla kazanmıyor. Bu alanda çok uzun süredir tarım yapılmamış, tabii ki organik tarım yapılmasını tercih ederiz. Ama organik tarım yapılamayacak yerlerde 'kimyasal ilaçları minimum düzeyde' kullanan ya da hiç kullanmayan 'sürdürülebilir tarım' sistemi de yapılabilir. Bence Tarım Bakanlığı sadece burada değil Türkiye’nin tamamında organik tarımı veya sürdürülebilir tarımı desteklemeli.


Gökhan Günaydın
(Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı)


Araziye bakacak olursak arazi 216 bin dekar ancak bu arazinin 170 bin dekarı tarıma elverişli geriye kalan alan mera ve bozuk orman niteliğinde ayrıca volkanik kayalıklar var. Bu alan 510 kilometrelik bir hat boyunca uzanıyor, genişliği 300-700 metre arasında değişiyor. Dolayısıyla bütüncül bir tarım işletmesine tahsis edilmesi çok kolay görünmüyor.

Daha önemlisi bu bölgede tarım yapılacaksa ne yapılabilir? Bunun iyi araştırılması lazım. Biz bu araştırmayı yaptık. Şu anda 'Türkiye tarafında, Suriye tarafında tarım adına ne yapılıyor, ekolojik koşulları nasıl, su kaynaklarına yakınlığı nasıl, toprak yapısı nasıl?' diye baktık. Bu alanda buğday, arpa, mısır, pamuk, mercimek, bunların yanında özellikle Gaziantep civarında Antep fıstığı ve zeytin yetiştirilebilir. Bir miktar meyve sebze ve bostan yapılabilir. Hayvancılık ve organik tarım içinde uygun özellikler sağlıyor.


ŞİRKETLER SIRF TARIM YAPMAK İÇİN GELMEZLER

Peki 'biz bu tarımsal faaliyeti yaparsak yıllık ne kadarlık bir tarımsal gelir elde edebiliriz'in hesabını yaptık. 36 milyon TL, başka bir deyişle 20 milyon dolar bu araziden yıllık net tarımsal gelir elde edilebilir. Bu araziyi eğer mayınları temizleyecek şirkete "5 yıl içerisinde temizle, arkasından 44 yıl araziyi kullan" dersek 2009 yılında ihale edileceğini varsayarsak 2014’te mayınların temizlenmesi ve 2059 yılının başına kadar da buranın yabancı bir firma tarafından kullanılması durumu var.

20 milyon dolardan, aşağı yukarı 44 yıl tarım yaptığınızda elde edeceğiniz gelir 880 milyon dolar. Dolayısıyla çok uluslu bir şirketin 50 yıllık bir yatırımı karşılığında 880 milyon dolar para kazanmak için bu işe gireceğini düşünmemek lazım. Çok daha yüksek getiriye sahip iş var. Yarım yüzyıl için 880 milyon dolar kazanmak için sırf tarım yapmak için gelmezler.

Peki bunun nedeni ne olabilir? Su kaynaklarına yakınlık olabilir. Her ne kadar yasa tasarısı 'Petrol ve maden kanunu hükümleri saklıdır' diyorsa da yasa tasarısında yapılabilecek değişikliklerle petrol ve maden alanlarında tanınan ayrıcalıklardan yararlanmak olabilir. Yine hiç kuşku yok. Bu kadar stratejik bir alanda böyle bir koridora sahip olmak müthiş bir askeri üstünlük anlamına gelir.


15 BİN İNSANA İŞ SAĞLANABİLİR

Peki bizim önerimiz ne? Önerimiz şudur:

Türkiye’de tarım arazilerinin ortalama işletme genişliği 6 hektar, tam söylemek gerekirse 59 dekar... Biz burayı 59 dekarlık işletmelere bölersek bu alandan tam 2881 adet tarım işletmesi çıkıyor. Bu tarım işletmelerinin yıllık geliri 11 bin TL düzeyinde oluyor. Yani 20 milyon doları 2881 işletmeye bölerseniz. Aşağı yukarı yılda 11 bin lira geliri olan tarım işletmeleri elde ediyorsunuz. Bir tarım işletmesinde 15 yaşın üzerinde yani tarımda iş gücü olarak tanımlanan en az 5 insanın çalışacağını öngördüğünüzde 15 bine yakın insana iş anlamına geliyor.

Bu arazilarin kaça temizleneceği hakkında spekülasyonlar yapılıyor ki; '1.5 milyar dolar tutar' diyenler var. 50 yıllık getirisi 880 milyon dolar olan bir yere kim 1.5 milyar dolar para harcar.

Daha önceki ihalelere gelen tekliflerden biliyoruz ki burası maksimum 100-150 milyona temizlenecek bir alan. 20 milyon dolar net getirisi olan bir alan yani 5 yıllık kazancı ile oradaki mayını temizlenecek alan. O zaman biz 5 yıllık kazancıyla temizlenecek bir alanı neden yabancılara veriyoruz? Buranın tarımdan daha çok konuşulması gereken stratejik konumu ve bunun doğurduğu özellikler.


KÖYLÜYE BİLGİ,TEKNOLOJİ, PAZARLAMA DESTEĞİ SAĞLANMALI

Güneydoğu Anadolu bölgesinde su götürmemiz gereken 1.7 milyon hektar alan var. Bizim üzerine konuştuğumuz alan 21 bin hektar yani arazinin sanıldığı kadar büyük bir arazi olmadığını görelim. Kıbrıs adasının iki katı büyüklüğünde olduğunu söylüyorlar. Bunlar hesap bilmiyorlar burası Kıbrıs adasının onda biri kadar.

Bu alandan biz 100 bin ton buğday üretebiliriz. Küçük bir alan ama üretme kapasitesi açısından çok da küçümsenecek bir alan değil. 200 bin tonun üzerinde pamuk üretebiliriz.

Hepsinden önemlisi bu arazide geçiş dönemi açısından bir sorun yoksa doğrudan organik tarıma başlayabiliriz.

Buradaki topraksız köylü tarım işini alıp yapabilecek durumda mı? Hayır değil.

Bunu neyle desteklemek lazım? Öncelikle bilgiyle, teknolojiyle, pazarlama olanaklarıyla desteklemek lazım. Eğer bunları yapmazsanız toprağı dağıtacağınız köylünün elinden o toprakların çok kısa sürede birileri tarafından toplanacağını görürsünüz.

Bu saydıklarımızı yapmanın yolu da köylüleri doğru dürüst bir kooperatif yapı altında birleştirmekten geçer. Bu kooperatif yapıda her işletmeden sorumlu olacak teknik elemanlarla çalışmaktan geçer. Organik tarımı bir köylü 'hadi ben başlayayım' deyip yapamaz.


MAYINLARIN TOPRAĞA KALINTISI VARSA ORGANİK TARIM YAPAMAZSINIZ

Bir alanda organik tarım yapmak istiyorsanız. O alanın kimyasallarla yani zirai mücadele ilaçlarıyla, gübrelerle kirlenmemiş olması gerekiyor. Bu alan 1954’ten beri mayınlı ve dolayısıyla kimyasallarla kirlenmemiş bir alan dolayısıyla bu insanlara öncelikle organik tarımı çağrıştırıyor.

Daha evvel konvensiyonel tarım yaptığınız bir bölgede organik tarıma geçebilmeniz için sertifikasyon kuruluşlarının eşliğinde 2 ya da 3 yıl geçiş süreleri uygulamanız lazım. Burada böyle bir sorun olmadan doğrudan organik tarıma başlayabilirsiniz. Ancak eğer oradaki mayınların toprağa yönelik herhangi bir kalıntı etkisi varsa bunu tamamen bir varsayım olarak söylüyorum. O zaman organik tarım yapmanız mümkün değil. (NTV)


54 mayınların kalıntı bırakmaması mümkün mü, üstelik de en azından üçte biri patlamış durumda.?
 
Üst