Barış Harekatı Sonrası Gelişmeler; (8)
Türkiye, barış harekatı ile 1963-1974 arası 11 yıldır huzur ve güvenden uzak Kıbrıs’a barış, huzur, güven, özgürlük ve de demokrasi getirmiştir. Dolayısı ile sadece Türkler açısından değil adadaki Rumlar açısından da huzur ve güven sağlanmıştır. Yunanistan’da da bu harekat sonrası askeri yönetim son bularak, demokrasiye geçiş yapılmıştır.
20 Temmuz 1974 tarihli Cenevre anlaşması ve 1 Kasım 1974 tarihli BM genel kurulu karaları sonucu “adada iki toplumun varlığının ve eşitliğinin kabul edilmesi”, aynı günlerde tüm dünyanın Kıbrıs için federasyonu seslendirmeleri Kıbrıs Türk Federe Devletinin 13 Şubat 1975’te kurulma sürecini getirmiştir. 1975 yılında Viyana’da altı tur görüşme sonuçsuz kalır, anlaşma sağlanamaz. Görüşmeler 12 Şubat 1977 de tekrar başlar. Dört maddelik ilke anlaşması imzalanır. 1977 yılında BM. Genel Sekreteri Waldheim-Makarios’u ikna ederek yeniden iki toplumlu Kıbrıs’ı hayata geçirmeye çalışırken Makarios Yunanistan’a çağırılarak gece ‘kalp krizi’ sonucu ölüyor. BM. Genel Sekreteri de Yahudi düşmanı Nazi yanlısı olarak yıpratılmaya çalışılıyor. Bu süreç askıya alınıyor. 1978 yılında AB Kıbrıs’taki varlığı ile Yunanistan’ı kınar.
Makarios’un ölümünden sonra yapılan görüşme sonucu 1979 yılında da 10 maddelik bir çerçeve anlaşma imzalanır. Bu toplumlararası görüşmeler mayıs 1983 yılına kadar aralıklı devam edecektir. Mayıs 1983 yılında Rumların tek yanlı olarak BM genel kurulundan Türklerin gıyabında haksız karar çıkartması sonrası 15 Kasım 1983 tarihinde Kıbrıs Türkleri ‘Self Determinasyon Hakkını’ kullanarak kendi bağımsız devletini, KKTC’yi ilan etmişlerdir. Self determinasyon hakkı, ‘halkların kendi geleceklerini özgürce belirleme hakkı’ olarak BM ve AGİK sözleşmelerinde yer almaktadır. Her ne kadar Türkiye dışında tanınmasa da fiilen KKTC Kuzey Kıbrıs’ta egemen ve bağımsız bir devlettir.
Kıbrıs Türkleri 1960 yılında oluşan iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyetinden Rumların tek taraflı dışlamaları sonrası 1963 yılından itibaren kendi kendini yönetmiştir. 1963-1967 arasında ‘Genel Komite’, 1967-1974 arası ‘Geçici Türk Yönetimi’, 1974-1975 ‘Otonom Kıbrıs Yönetimi’, 1975-1983 arası KTFD ve 1983 sonrası da KKTC olarak şekillenmiştir.
1988-1990 tarihleri arası yeni bir görüşme sağlansa da bir sonuç alınamaz. 1990 yılında Kıbrıs Rum kesimi Kıbrıs adına AB’ye üyelik için başvurur. KKTC ve Türkiye’nin 1960 anlaşmaları ışığında itirazlarına rağmen AB Rumların başvurusunu incelemeye alır.
1992 yılında BM “Gali fikirler dizisi” adıyla ortaya atılan planı Türkler müzakere edilebilir bulsa da, Rumlar tümüyle reddeder.
Rum ve yunan lobisi uzlaşmaz tutumunu sürdürerek yeni maceralara hazırlanıp 1993 yılında “ortak savunma doktrini” hazırlarlar. Bunun üzerine BM 1994 yılında güven artırıcı önlemler paketi hazırlar. 1995 yılında AB Kıbrıs’la ilgili üyelik sürecini başlatır. Bunun üzerine 1997 yılında KKTC’nin Türkiye ile bütünleşme süreciyle sonuçlanabilecek Türkiye ve KKTC cumhurbaşkanları ortak deklarasyon yayınlarlar. Bu bir yerde uluslar arası politik manevra olarak da adlandırılabilinir.
1997 yılında iki kez görüşme sağlansa da sonuç yok. Aralık 1997 tarihinde AB Lüksemburg zirvesinde Rumlarla tek yanlı müzakerelere başlanacağı açıklanır. Bu ayni zamanda bir yerde bugüne kadar yürütülen toplumlararası görüşmelere de noktayı koymuştur.
1998 yılında Türk tarafı, barışçı girişimlerini sürdürerek “Fiili garanti, iki kesimli, iki toplumlu konfederasyon” önerir. Türkiye’nin garantörlüğü özellikle vurgulanır. Rumlar isi 30 seneden bu yana oluşmuş fiili yapıyı ve bu yapının nasıl oluştuğunu görmezden gelerek, “Üniter devlet, Türkiye’den gelen göçmenlerin geri gönderilmesi, evleri kuzeyde olan Rumların evlerine dönmesi, TSK’nin adadan çekilmesi” esasları üzerinde kilitlenirler.
Barış Görüşmeleri ve Annan Planı;
1998 yılında BM yeni genel sekreteri Annan iki toplum arasında yeni görüşmelere ön ayak olur. 1999-2000 tarihlerinde görüşmeler sürdürülür. Kıbrıs Rum Lideri Vasiliu ile BM Kıbrıs Temsilcisi De soto bu planı ortaya koyanlar. Bu ikili aynı zamanda ticari ortak olarak Uluslar arası faaliyet göstermektedirler 2001 yılındaki New-York görüşmelerine KKTC politik açıdan bir değişiklik olmadığını ve sonuç alınamayacağını gerekçe göstererek katılmaz. İşte daha sonraları masadan kaçan taraf olarak Rumlar bunu her platformda seslendirecekler, hatta Türkiye’de ve KKTC de taraftar bulacaklardır. 2001 yılının sonlarına doğru Türk tarafı atağa geçerek doğrudan görüşme teklifi üzerine 2001-2002 yıllarında doğrudan görüşmeler sürdürülür.
2003 yılı içersinde Kıbrıs’ta serbest geçiş olayını başlatan KKTC Rumların oyununu bozup, dünyayı şaşırtıyor. Bugüne dek uyuşmaz olarak gösterilen Türk Kesimi bir ilki başlatarak Rumlara gol atıyor. Bir hafta içersinde karşılıklı olarak insanlar birbirlerinin topraklarına geçiyorlar. Binlerce insan sevinç içersinde 30 sene öncenin özlemini yaşıyorlar. Binlerce insan Kuzeyden-Güneye, Güneyden-Kuzeye geçiyor. Daha çok Rumlar bu işe seviniyorlar. Bu şunu gösteriyor. Ulusların iradelerine dışarıdan karışılmaz, karıştırılmazsa onlar ayni topraklarda bir arada barış içersinde yaşayacaklardır. Ancak geçmişte yapılan, yaptırılan katliamlar bir arada yaşamanın uzun sürmeyeceğinin canlı göstergesi olarak karşımızda durmaktadır.
Sonrasında BM devreye girerek Annan planını görüşmeye açar. Bu plan her görüşme sonrası değişime uğrar. Taraflar planda anlaşamayınca boşluklar BM tarafından doldurularak 5. kez değişime uğrayan Annan planı 28 Nisan 2004 tarihinde Kıbrıs’ta referanduma sunulacaktır. Referandum sonucunda Türklerin evet, Rumların hayır demesi bir şeyi değiştirmeyecek Rumlar Kıbrıs olarak 1 Mayıs 2004 tarihinde AB’ye girer.
1974 yılında yaşanan Kıbrıs’taki Rumların katliamları sonucu açılan toplu mezarlar TV kanallarından tüm dünyanın gözleri önüne serilmiş. Hem BM gözetiminde buna rağmen adada bizler işgalci konumuna sokularak, adanın temsilcisi Rumlar kabul edilmiş. Yine dünyaya kendimizi haklılığımızı anlatamamışız. Ve sonuçta da Yunanistan dan sonra Kıbrıs Rum kesimi de AB ye tam üye olurken, biz beklemeye daha da devam edeceğiz. Rum lobisi, AB ve Batı dayanışması karşımızda duruyor.
Atatürk’ün Türk silahlı kuvvetlerinin 1930’lu yıllarda Antalya bölgesinde yaptığı muhtemel bir düşman kuvvetinin bölgeyi işgal ettiği varsayımına dayanan bir tatbikatında komutan ve subaylara söylediği sözler son derece anlamlıdır:
“Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için çok önemlidir.”
Türkiye Cumhuriyeti de Önderinin sözlerini hiçbir zaman göz ardı etmeyerek, Kıbrıs’ı Ulusal bir dava olarak savuna gelmiştir. Kıbrıs davası belki çoğu yeni nesil insanımıza anlamsız gelebilir. Buda tarih bilincini sürekli canlı tutmanın ulusların gelecekleri için ne kadar önemli olduğunun kaçınılmaz bir göstergesidir.
Dip Not / Kaynakça:
(*) Kıbrıs Barış Harekatının 30. yıldönümüne ithafen bu yazı kaleme alınmıştır.
(1) Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, Cilt-13, Milliyet yayınları, s.6678/6684
(2) AXİS 2000 Büyük Ansiklopedi, cilt-7, Milliyet/Hachette yayınları, s.230-233
(3) “Kıbrıs’ın Tarihçesi”, Derleyen Talat Ürer, ATO yayınları, Mart-2003
(4) MANİSALI, Erol, “Gündemdeki Kıbrıs”, Ankara Barosu Yayınları, konferanslar dizisi-5, Ankara-2002,
(5) Kıbrıs’ın Tarihçesi, age.
(6) Kıbrıs’ın Tarihçesi, age.
(7) Kıbrıs’ın Tarihçesi, age.
(8) Atatürk Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin “Kıbrıs konulu” Paneli, Erzurum-2002
Remzi KOÇÖZ
1.Sınıf Emniyet Müdürü, Merkez Emniyet Müdürü