Terbiye Yolunun Temel Tabirleri

Firuze

Dost Üyeler
Katılım
18 Tem 2011
Mesajlar
1,270
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Maviliklerde





Tasavvuf, Kuran ve sünnet çerçevesinde terbiye veren kudsî, nuranî, insanî eğitimin genel adıdır. Hedefi, insan-ı kamil yetiştirmektir. (0)

Tasavvuf, insan terbiyesini hedefe alan ve insanı gündemde tutan bir sistemdir. Dünyada insan bulunduğu sürece, insan da güzel ahlakla mükellef olduğu müddetçe ki bu, kulluğun bir gereğidir- tasavvuf var olacaktır.

Tasavvufun Kaynağı Kuran ve Sünnettir.

Hedefi Allah rızası olan bir hareketin, ilahi ölçülere uyması şarttır. İlahi ölçüler, Kuran ve Sünnet ile belirlenmiştir. Kur’an ve sünnetin ortaya koyduğu ölçülerin tamamına İslam denir.

Allahu Teala İslamdan başka bir din, yol, felsefe ve hareketi kabul etmeyeceğini açıkça bildirmiştir.[1] Peygamber olarak gönderilen resulü Muhammed Mustafa (s.a.v) ise, dini hayatımızda kendisinin konumunu şöyle belirlemiştir:

Kim, hakkında bizim (açık veya işaret yollu) emrimiz (ve müsaademiz) olmayan bir iş yaparsa o, (kişi ve işi Allah katında) reddedilir.[2]

Bütün hak mezhepler ve meşrepler, asla bir din değildir. Ancak dinin tefsirinden ve yaşanmasından ibarettir. Hiçbirisi dini tahrif ve tahrip etmez. Aksine dine hizmet eder. Her iki ekol de İslam’ın sukut ettiği ve içtihat yapılmasına imkan verdiği konularda, din adına sözcülük yapmış, mühim vazifeler görmüştür.

Tasavvuf yeni bir din değildir, dini yeni bir anlayışla takdim şeklidir. Bu takdim her devre göre az-çok değişse bile, değişmeyen şey onun temel usulü ve hedefidir.

Tasavvuf terbiyesi, Allah ve Rasulünün (s.a.v) öğrettiği edep üzere kurulmuş manevi bir ahlak eğitim sistemidir. Bu sistemin hedefi, takva ve edeple Allahu Tealanın rızasına ulaşmış olgun insan yetiştirmektir.

Tasavvuf terbiyesinin merkezinde olgun bir mümin (mürşidi kamil) bulunur. Bu kişiye mürşit denir. Mürşit insanları terbiye yetkisini halktan değil, Cenab-ı Hak’tan alır. İnsanları terbiye etme işi, ilim ve irfan ister. Gerçek anlamda terbiye görmeyen kişi, bir başkasını terbiye edemez.

Bu anlamda büyük mürşit, Ebu Hafs Haddad (k.s) tasavvufun ne olduğunu kısaca şöyle tarif etmiştir:

“Tasavvuf bütünüyle edepten ibarettir. İnsanın yaşadığı her anın, her halin ve her makamın kendine göre bir edebi vardır. Bu edebe her zaman riayet eden kimse, Allah dostu olur.

Edebi korumayan kimse, her ne kadar kendisini güzel bir halde zannetse bile, esasen onun Allah katında yeri ve bir değeri yoktur. Bu kimse kendisinin ilahî huzurda kabul gördüğünü düşünse de, aslında oradan çok uzaktadır.[3]

Tasavvuf yolunun büyüklerinden Cüneyd-i Bağdadî Hazretlerinin şu sözü ne kadar anlamlıdır!..

“Biz tasavvufu ondan bundan nakil ve kuru laf ile elde etmedik. Ona Allah için açlık çekerek, dünyalık isteklere rağbeti terk ederek ve sevip alıştığımız şeylerden uzaklaşarak sahip olduk.[4]

İnsanın terbiye edilip eğitildiği bu okula, samimiyetle girilir. Sabredip bu eğitime devam edenler Allahın izniyle hedefe ulaşır, ilahi dostluk diplomasını alır. Nihayet bu okuldan edeple mezun olur.

Tasavvuf güzel ahlaktan ibarettir. Güzel ahlak, Allahu Tealanın edebi ile edeplenmektir. Bu, içi ve dışıyla Allah adamı olmak demektir. Bu güzelliği elde etmenin yolu, samimiyetle Allahın Sevgilisi Hz. Muhammed e (s.a.v) uymaktır.

Ona uyan Yüce Allaha dost olur. Allaha dost olan kimse, dünya ve ahiretin şerefini bulur, ebediyyen kurtulur. Bu sonuç her insan için en büyük hedeftir. (1)

Tasavvuf, bir mürşidin etrafında Allah için Allah yolunda cemaat olmaktır. Tasavvuf, başında mürşidi, yanında mümin kardeşleri olduğu halde topluca Allaha gitmektir. (7)

Cüneyd-i Bağdâdî (k.s.) Hz. Leri Tasavvufu şöyle tarif etmiştir:

Tasavvuf, on şeyi içerisine alan bir isimdir.

Birincisi, dünyâdan (lâzım olan) az bir miktârı edinmek.

İkincisi, kalbin Allahû Teâlâya güvenip dayanması.

Üçüncüsü, Allahû Teâlânın beğendiği şeylere rağbet.

Dördüncü, helâl lokma yemek.

Beşincisi, kalbin Allahû Teâlâ ile meşgul olması.

Altıncısı, Gizlide ve gizli Allahû Teâlâyı hatırlamak.

Yedincisi, İhlâs sahibi olmak.

Sekizincisi, şek ve şüpheden kât-i imâna sâhib olmak.

Dokuzuncusu, Allahû Teâlâya tam teslimiyet

Onuncusu, ihtiyaçları başkasından istememek, şikayette bulunmamak.

İbn-i Hafîf (k.s.) Hz.leri: Tasavvuf, Allahû Teâlâya giden yolu bulmaktır. Demiştir.

Şiblî (k.s.) Hz.leri: Tasavvuf; tam olarak beş duyu organını günahlardan korumak, her nefes alış verişinde günah işlememeye dikkat etmektir. Diye belirtmiştir.

Şirvânî es-Sagir (k.s.) Hz.leri: Tasavvuf yolunda bulunmak; gönül, kalb hâlidir. Dil ile bâzı şeyleri söylemek kâfi değildir. Demiştir.

Seyyid Şerif Cürcani (k.s.) Hz.leri tasavvufu: Tasavvuf; şeriatın zahirini ve batınını, ahkâmını ve adabını bilip, onunla amel etmektir. Şeklinde tarif etmiştir.

Sehl b. Abdullah Et Tüsterî (k.s.) Hz.leri tasavvuf ehlinin esaslarını şöyle sıralamıştır:Bizim (Tasavvuf ehlinin) esasları şu altı prensiptir: Allahû Teâlâ (c.c.)ın kitabına sımsıkı sarılmak, Resûl-i Ekrem (s.a.v.)in sünnetine asla muhalefet etmemek, helâl yemek, insanlara ezâ ve cefâ etmekten kaçınmak, günahlardan sakınmak, tevbe etmek ve insanların haklarına riayet etmektir.

Kuşeyrî (k.s.) Hz.leri Tasavvufu: Tasavvuf yolunun temeli ve esası; şeriatın âdâb ve erkanına riayet etmekten, eli harama veya mübah olduğu şüpheli olana uzatmaktan, iç ve dış organları haram olan şeylerden korumaktan, Allahû Teâlâ ile nefes zamanlarını gaflet saymamaktan, genişlik ve rahat zamanı şöyle dursun, zaruret zamanlarında bile mübah olduğu şüpheli olan bir susam tanesini dahi helal saymamaktan ibarettir. Diye tarif etmiştir.

Marûf el-Kerhî (k.s.) Hz.leri Tasavvuf hakkında: Tasavvuf, hakikatlere sarılmak ve mahlûkâtın elindekilerden yüz çevirmektir. Demiştir.

Ebû Hafs el-Haddâd (k.s.) Hz.leri tasavvuf hakkında: Tasavvuf, edebten ibârettir. Her bir vaktin edebi vardır. Her bir makâmın edebi vardır. Her bir hâlin edebi vardır. Vaktin âdâbına dikkat eden, kâmil insanların mertebesine ulaşır. Edebe dikkat etmeyen ise, kurbiyet mertebesinde olduğunu zannetse de uzak,makbûl olduğuna inansa da merdûddur. Demiştir.

Amr b. Osman el Mekkî (r.a.) Hz.leri tasavvufu: Tasavvuf, kulun her vaktinde, olabileceği en hayırlı işle meşgul olmasıdır. Şeklinde tarif etmiştir.

Ebul-Kâsım el-Cüneyd (k.s.) Hz.leri:Tasavvuf, kula verilen bir hâldir. Demiştir.

Ebû Muhammed el-Cerîrî (k.s.) Hz.leri: Tasavvuf, ahlâktır. Şeklinde tarif etmiştir.

Câfer el-Huldî (r.a.) Hz.leri: Tasavvuf, nefsi kulluğa zorlamak, beşeriyetten çıkararak külliyen Hakka yönelmektir. Demiştir.

Abdullah b. Muhammed Mürteiş (k.s.) Hz.leri: Tasavvuf güzel ahlâktır. Bu da üç kısımdır: Birincisi, Hakk ile beraber olmak yâni Allahû teâlânın emirlerine uymak ve bu hususta gösterişten uzak durmaktır.

İkincisi, halk ile beraber olmak. Bu da büyüklere karşı saygı ve edeb, küçüklere karşı şefkat, emsallere ise insaflı ve âdil davranmakla olur.

Üçüncüsü nefse sâhib olmak. Bu ise nefsin boş isteklerine, hevâ, heves ve şeytana uymamakla olur. Kim bu üç hûsusu nefsinde doğru bir şekilde tatbik ederse güzel huylulardan olur. Şeklinde açıklamıştır.

Abdülkâdir Sühreverdî (k.s.) Hz.leri: Tasavvufun başı ilim, ortası amel, sonu mevhibe yâni Allahû Teâlânın lutf ve ihsânı olan mânevî ilimdir. İlim, murâdı, maksadı açar. Amel, isteme ye yardımcı olur

 

Firuze

Dost Üyeler
Katılım
18 Tem 2011
Mesajlar
1,270
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Maviliklerde
Cevap: Terbiye Yolunun Temel Tabirleri

icon1.gif
Tasavvuf Terbiyesinde ilk temel niyet
Hak yolu kalple başlar. Kalp, karar merkezidir. Kalbin kesin kararına niyet denir. Niyet işin evvelidir. Niyet, amelden hayırlıdır. Niyet, samimiyettir. Samimiyet, bütün hayırların anahtarıdır. Yüce Allah her işimizde kalbe ve kalpteki niyete bakar. Niyeti güzel olan güzel sonuç alır; kötü olan, yolda kalır. Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v), bu konuda şöyle buyurmuştur.

“Hiç şüphesiz ameller ancak niyetlere göre değerlendirilir ve karşılık bulur.

Herkese niyet ettiği şey verilir.

Kim, hicretini Allah ve Resûlü için yapmışsa, onun hicreti Allah ve Resûlü için olmuştur.

Kim de hicretini elde edeceği bir dünyalık ve evlenmek istediği bir kadın için yaparsa, onun hicreti de niyet ettiği bu şeylere olmuştur. ”

Bu hadis-i şerif, mükellef olan bir kulun yaptığı bütün ibadet ve işleri içine almaktadır. Bu hadisin beyan edilmesine sebep olan olay da konumuz için ibretlik bir olaydır. Rivayet şöyledir:

Mekke-i Mükerreme’de adamın birisi bir kadına talip olup onunla evlenmek istedi. Kadının ismi Ümmü Kays idi. Kadın adama Medine’ye hicret etmeyi şart koştu. Adam da hicretin fazilet ve sevabına ulaşmak için değil, sırf kadına kavuşmak için Mekke-i Mükerreme’den kalkıp Medine-i Münevvere’ye hicret etti. Görünüşte bu adam da diğer Müslümanlar gibi vatanını terk etti. Fakat diğer Müslümanlar bu hicreti sırf Allah ve Resûlü için yaptılar. Adamın durumu Resûlullah (s.a.v) Efendimize sorulunca, bu hadisi beyan buyurdular. Arkadaşları ona, Allah için değil de kadın için Medine’ye göç ettiği için: “Ümmü Kays’ın muhâciri” diyorlardı.

Herkes, amelden önce niyetine bakmalıdır. Niyet Allah rızası olmayınca, ne yapılsa boştur; sahibine faydası yoktur. Ta ki niyetini düzeltene kadar.

Hadis-i şerifte niyetin önemi şöyle belirtilmiştir:


“Müminin niyeti amelinden hayırlıdır. Mümin (Allah için) bir amel yaptığı zaman kalbinde bir nur yayılır.”

Bütün arifler, bu konu üzerinde çok durmuşlardır. Öyle ki, terbiye yolunda ilerlemenin veya geri kalmanın temelde niyete bağlı olduğunu söylemişlerdir.

Büyük veli Cüneyd-i Bağdâdî (k.s), bu mühim konuya şöyle dikkat çekmiştir:

“Manevi terbiyeye giren kimseyi hak yolunda gerileten, manevi yükselmesini engelleyen ve yolunu tıkayan şeylerin çoğu, başlangıç hâlinin ve niyetinin bozukluğundan kaynaklanır.”

Gavs-ı Sâni Hz.leri de bu konu üzerinde çok durmakta ve sık sık şu uyarıyı yapmaktadır: “Sizler niyetinizi Allah için güzel yapın, her işiniz güzel olur, güzel sonuç verir. Kulun güzel niyetini Allah bilsin yeter.”

Yine Gavsımız (k.s), niyet konusunda şöyle buyurdular:

“Bir insan sabah kalkınca, güzelce abdestini alsa, evinden işine giderken: “Ya Rabbi, sen Rezzâk-ı mutlaksın/bütün yaratıkların rızkını verensin. Biz çalışsak da çalışmasak da sen bizim rızkımızı verirsin. Lakin rızık için çalışmayı bize sen emrettin. Biz senin emrine uyup rızkımızı aramaya, kazanmaya gidiyoruz.” diyerek niyet etse ve bu niyetle işe başlasa, bütün gün boyunca başını secdeden kaldırmayıp nafile namaz kılan kimse gibi sevap kazanır. İnsan için bunu yapmak çok kolaydır. Bu sevabı kazanmak için güzel niyet etmek yeterlidir.”

Güzel niyetin güzel sonuç vermesi, amelin salih olmasına bağlıdır. Kötü amelde iyi niyet olmaz. Haram bir iş, iyi niyetle helal olmaz, yapana fayda vermez.

Münafık kimse, görünüşte güzel işler yapabilir; namaz kılar, hacca gider, sadaka verir, zikir çeker, fakat niyeti Allah rızası olmadığı için bunların bir faydasını göremez. Hatta bütün yaptıkları azap sebebi olur. Bu, münafıklığın cezasıdır.

Bir mümin, kötü bir işe niyetlense, fakat kötü işi yapmadan düşünse ve yapmaktan vazgeçse, bu davranışı kendisine bir sevap kazandırır. Günahı yaparsa, bir günah olarak yazılır. Günaha samimi olarak tövbe eden kimsenin ise, bütün günahları affedilir. Bütün bunlar, imanın kerameti ve faziletidir.

Mümin, iyi bir işe niyetlense de yapmasa, bir sevap kazanır. İyiliği yapınca, en az on sevap kazanır; bu sevap ihlasına göre yüz, yedi yüz ve daha fazlasına kadar devam eder.

Bütün ibadetlerin özü, Yüce Allah’a karşı samimiyet ve ihlastır. İhlassız amel, ruhsuz insan gibi ölüdür, faydasızdır.

Allah rızasını hedefe almayan hiçbir terbiye sistemi kulu Allah’a ve ebedi saadete ulaştıramaz.

Tasavvuf terbiyesinin hedefi, kulu ihlasa ve rıza makamına ulaştırmaktır. İhlas her işini Yüce Allah’ın istediği şekilde O’nun rızası için yapmaktır. Rıza da, Yüce Allah’ın her emrine ve tecellisine teslim olmaktır.

Bu yola Allah için girmeyen kimse, niyetini düzeltmeden bir fayda göremez. Niyeti güzel ve düzgün olan kimse, ameli az olsa bile fayda görür.

Hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:



“Allah’ın zikri ve Allah için olan şeyler hâriç, dünya ve içindekiler lanetlenmiştir.”

Baştan sona zikir ve edeb için kurulan tasavvuf terbiyesini, nefsinin kötü arzularına ve dünya menfaatine alet edenlerin hesabını Allah görür. Bütün peygamberler ve arifler ondan davacı olur.

Bu yol, hak yoludur. Bu yol cennet yoludur. Bu yol, terbiye yoludur. Bu yol, Yüce Allah’ın yoludur. Bu yol, nazik ve kıymetli bir emanettir. Ona ihanet edenin sonu felakettir.

__________________
394420_213627905395552_100002450322208_448900_1475620128_n.jpg
 
Üst