Tuğra Sanatı

leylileyli

New member
Katılım
9 Kas 2008
Mesajlar
208
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Türkiye
Tuğra, Osmanlı padişahlarının imza mahiyetinde kullanmaya başladığı bir formdur. Sonraları ise sultana özgü tüm alanlarda, eşyanın, mekanın veya ifadenin en yüksek yönetsel erke mahsus olduğunu ifade eden bir sembole dönüşmüştür.

Osmanlı Padişah vesikalarında “nişan-ı şerif-i alîşân, misâl-ı meymun, alâmet-ı şerif, tuğra-yı garâ” gibi isimlerle de geçen tuğra, Osmanlı tuğrakeş ve hattatlar eliyle işlenerek güzelleşmiştir. Üçüncü Ahmet Han gibi bazı padişahların tuğralarını bizzat kendileri sanatlı bir şekilde yazmışlardır.

İlk defa Orhan Bey (1326-1359) zamanında görülür. Bildiğimiz tuğra formunun temelini oluşturan bu form, tuğradan çok bir imza istifi olarak görülebilir. Orhan Bey’in tuğra kullanımını Anadolu Selçukluları’ndan aldığına yönelik bazı yorumlar da vardır.(Orhan Bey’in tuğralarından biri H.724 Rebiulevvel, diğeri ise H.749 Rebiulahir tarihlidir.)

Tuğranın ilk örnekleri, padişahlar arasında babadan oğula farklılıklar ve hızlı bir gelişim gösterir. Daha sonra Murat Han’dan itibaren tuğralara hükümdarların adları ile birlikte babalarının adları da yazılmaya başlandı (Orhan Gazi ile oğlu, Murat bin Orhan; Emir Süleyman bin Bayezid gibi). Aynı dönemde tuğralardaki üç keşide ve çifte kavisli şekil de görülmeye başlanmıştır. Murad Han döneminde basılan paralarda da tuğra kullanılmıştır.

Çelebi Mehmed’den itibaren Han sıfatı da ilave edilen tuğra formuna, sultan II.Murat Han döneminde ise cümle-i duaiyye (dua cümlesi) olarak (muzaffer daima) veya (el-muzaffer daima ) cümleleri de yazılmıştır.

Osmanlı padişahlarının tuğrasını buna mahsus vezir taşırdı. Basılması Sultan Orhan Han zamanında olan altın paraların ve gümüş paraların bir yüzünde tuğra, arka yüzünde basıldığı şehrin adı ile padişahın tahta cülus ettiği yıl yazılırdı. Tuğra, kâğıtların ve yazıların büyük, orta ve küçük oluşuna tabi olup yazı ve kâğıtlarla mütenasip bir büyüklükte çekilirdi.

Tuğraların sağ tarafına çiçek koymak veya mahlas yazmak adeti sonradan ihdas edildi. Bu adet Sultan ll.Mustafa Han (1695-1703) zamanında olmuştur. Sultan ll. Mahmud Han’ın son yıllarında da tuğra hat ve istif olarak en mükemmel şeklini almıştır. Bu padişahın iyi bir hattat olduğu bilinmektedir. Bu sebeple, büyük ihtimalle tuğra formunun bu gelişimi bizzat II. Mahmud’un yeteneğine de bağlanır.

Padişahların tuğraları; nâme-i hümayun, ferman, berat, menşur, ahitnâme gibi belgelerin üstüne ve ortaya; paralara, defter hâne defterlerinden arazi defterleri, tımar defterleri ve bunlar gibi resmî defterlerin başlarına (bugünkü noter tasdiki gibi) çekilirdi. Daha sonraları bir arma olarak senetlerde, pullarda, bayraklarda, nüfus kâğıtlarında, binalarda, çeşmelerde, camilerde, imaret kitâbelerinde yapılarak genelleşti.
tugra.JPG

TUĞRANIN YAPISI

Bir tuğraya baktığımızda dört belirgin bölüm göze çarpar.

1.Sere veya Kürsü
2.Beyze (yumurta)
3.Tuğ veya Elif
4.Hançere veya Kol

1.SERE-KÜRSÜ:
Halk arasında sele de denilen, sözlük anlamı açık duran baş parmağın ucundan işaret parmağının ucuna kadar olan uzaklık demek olan sere veya kürsü, metin kısmıdı ve tuğranın kaidesini oluşturur. Burada padişahın adı, babasının adı, “şah” kelimesi, “han” kelimesi, “el-muzaffer” dua cümlesi yazılıdır.

2.BEYZE:
“Bin” ile “han” kelimelerinin Nûn harfinin kıvrılmasıyla meydana gelen ve iç içe yazılan iki kavise denir. İç beyze ve dış beyze adı verilen bu iki kavis tuğranın sol tarafındadır. “Daima” kelimesi iç beyzenin ortasına yazılır.

3.TUĞ veya ELİF:
Tuğranın yukarıya uzanmış olan mızrak şeklindeki çekmeye (elife) verilen addır. Bunların üzerine kurdela gibi çekilen kıvrımlara zülüf veya zülfe adı verilir.

4.HANÇERE veya KOL:
Beyzelerin devamı olan ve el-muzaffer kelimesinin üzerinden geçerek tuğranın sağına doğru paralel iki çizgi halinde uzanan kısma denir.
 
Üst