Türk Adları

Bülent Baysal

Dost Üyeler
Katılım
21 Ağu 2008
Mesajlar
481
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Tanrı ve Hıra Dağlarında
TÜRKÇE ADLAR

Eski Türklerin çocuklarına ad verirken, ne gibi tören yaptıklarını, ne gibi ad verdiklerini bildiren tarih kayıtlarına rastlanmamakla beraber, XIX. yüzyılın başından beri Türkolog etnografların araştırmalarıyla toplanan bilimsel malzemelerin ve İslâm devrinde yazılan tarih kaynaklarında çok rastlanan Türkçe adların yardımıyla eski çağlardaki ad verme töreninin nasıl yapıldığını tahmin etmek mümkündür. Bu tahmine göre,

Eski Türkler çocuklarına, doğduğu sırada gördükleri nesnelerin veya o günlerde olup biten önemli bir olayın adını vermişlerdir.

Saldıran düşmanı yendikleri sırada doğan çocuklara Yağıbastı, Yağıbasan, Yağıgeldi, Kurtulmuş,
güneş doğarken doğan çocuklara Gündoğdu, Akkuyaş, Güngördü, Akgün;
koyunların ağılına kurt saldırdığı gece doğan çocuklara Kurt, Kurtgeldi, Kurtbeg, Börübeg, Börübay... gibi

adlar verilirdi.

Bundan başka, çocukları yaşamayan kimseler, gelenek olan bir inanca uyarak, çocuklarına

Yaşar, Binyaşar, Ölmez, Durdu, Dursun, Mengütemir, Satı, Satılmış, Satık, Satıbaldı... gibi adlar verirlerdi.

Fakat ana - babanın verdiğivakitli adolurdu. “ Gerçek ad “, yiğitlik çağına gelip avda veya savaşta ya­rarlıklar gösterdikten sonra boy başbuğu veya boyun büyük kamı tarafın­dan verilir ve bu gerçek adı alan yiğit, boyun üyesi ilân edilirdi.
Türk destanlarından anlaşıldığına göre, boyun yiğitleri, savaş atını da bu törende alıyorlardı. Destan kahramanları, hep at­larıyla beraber anılırlar:
« Boz aygırlu Bamsı Beyrek », « Ak atlı Ay Bahadır » gibi.

Altay - Yenisey, Yakut ve Müslüman Türklerden Kırgız - Kazak destanlarında çok eski bir devirde Türk boylarının ad verme törenlerinin bıraktığı derin izler, bizi tarihin en karanlık çağına kadar ulaştırabiliyor. Bu izleri Oğuzların Dede Korkut hikâyelerinde de bulunuyor. Bu Oğuz hikâyelerinde adlar ve ad verme törenlerinin en eski hatıralarını görmek mümkündür. Eski devirdeki yasaya göre,
« bir oğlana, baş kesmez ve kan dökme­se ad konmazdı ».

Seroşevski'nin anlattığına göre,
« Yakut Türkleri çocuk oturmaya başladığı zaman, ilk adını verirler, ikinci adını ise yay çekip ( ok atmaya ) başladığı zaman verirlerdi» ( Yakutî sh. 530).
Altay-Yenisey bölgesinde yaşayan Türk boylarının folklorunu toplayan ve araştıran B. Titov adlı bir etnograf da aynı göreneği tespit etmiştir.
Türkler İslâm dinini kabul etmelerinden çok önce, Buda, Mani, Zerdüşt ve Hıristiyan dinlerine girip çıktıkları halde, hiç bir devirde Türkçe adlarını ihmal etmemişlerdir.
Çok tutucu Budist olan Uygur Türklerinin dinî kitapları, yabancı Hint adlarıyla dolu olduğu halde, çocuklarına Türkçe adlar vermişlerdir. Kazılarda bulunan hukuk belgeleri, bunu göstermektedir.
Manihizm’e ait eserlerde de durum böyledir. Yabancı dinin kuvvetli etkisi altında bulunan hakan soyundan olan tiginler, beyler ve hatunların hepsi Türkçe ad taşımışlardır. Türkistan'ın Yedisu vilâyetinde bulunan Nasturî Hristiyan Türklerinin mezar taşlarındaki adların % 95'i Türkçe'dir.
Örneğin: 885 tarihli mezar taşında Mengü Tınş ( = ebedî, dinç ), Tigin ( 911 ), Altuntaş ( 1267 ), Kız Türk ( 1292 ), Gümüş Hatun.
Bunların papazlarının adı da Türkçedir: Akbaş papaz (1327), Yolu Kutuğ papaz ( 1335 ).
Türk uluslarında yabancı adlar ( Arapça, Farsça ) Orta Asya'da İslâmiyet'in iyi­ce yerleşmesinden sonra yayılmaya başlıyor. Bilindiği gibi, Türklerin Müslüman Araplarla ilk karşılaşmaları VIII. yüzyılın başlarında Horasan bölgesinde İran - Turan sınırında oldu. Bu tarihten sonra İslâm diniyle beraber Arapça, Samanoğulları'nın egemenliği devrinde Farsça adlar Türk aristokrat sınıfı tarafından önce unvan, sonra ad olarak kabul edilmeye başlamıştır. Taberî'nin ( II, 1221 ) rivayetine göre, Horasan'daki Türk beylerinden Nizak Tarhan'm bir yeğeninin de adı Osman idi. Kuteybe'nin emriyle 709 yılında öldürülen bu Osman, Arapça ad alan ilk Türklerden olsa gerek.
Arapça adların bu kadar erken girmeye başlamasına ve Türklerin X. yüzyılın ilk yarısında devlet dini olarak İslâmiyet'i kabul etmelerine rağmen, Türkçe ad alma geleneği zamanımıza kadar sürüp gelmiştir.
Büyük Türk - İslâm İmparatorluklarının kurucuları ve kumandanları, Türkçe ad taşıyorlardı.
Gazneliler Devleti’ni kuranlar ve kumandanları Alptegin, Sevüktegin, Boğracık, Begtigin, Belgeliğin... gi­bi adlar taşımışlardır. Karahanlılar Hakanlığının Karahan, Togan, Satık Boğra' iar, Selçuklular devletini Tuğrul Bey, Çağrı Bey, Alparslanlar kurmuştur. Türk - Harezm Devleti’ni de Atsız, Tekeş, İlarslan'lar kurmuştu. Son hükümdarının adı da Mengüberdi ( Celâlettin) oldu.
Dikkate değer ki, geleneklerine çok bağlı olan halk tabakası içinden gelen bu devlet kurucularının torunları, Arapça yahut Farsça ad almaya başlıyorlardı. Sebüktigin'in oğlu Mahmut, torunları Mesut, Mevdut, Muhammed gibi Arapça adlar almışlardır.
Selçuklu soyunda da gitgide Arapça ve Farsça adlar çoğalmıştır. Hele son Anadolu Selçukluları « Şehname » deki tarihî veya efsanevî İran hükümdarlarının adlarını beğenmişlerdir.

Büyük Türk-İslâm devletlerinin dağı­lışından sonra beylikler kuran kimseler gene Türk halk tabakasından çıktıkları için Türkçe ad taşıyorlar. Selçuklu devletinin dağılışından sonra:
Herat'ta Aytigin, Horasan'da Yağmur, Boğra Tigin, İnak;
Anadolu'da İnal, İlaldı, Demir Han, Yahşi, Tursunbey, Bunsuz, Turgut... gibi adlar taşıyan beyler görüyoruz.
Danişmendliler'de Gümüş Tigin, Yağıbasan,
Şam Atabegleri'nde Tuğtigin, Börü ( Kurt ),
Erbil Atabegleri'nde Küçük b. Begtigin, Gökbörü,
Ermenşahlar'da Bektemir, Kutlug, Aksungur. Seğmen, Balaban;
Azerbaycan Atabegleri'nde İldeniz., Kızıl Arslan, Kutlug İnanç, Özbek... gibi adlar vardır.
Sinop'ta son Selçuklulara ve Candaroğulları'na ait 1212 -1446 tarihli mezar taslarında Tuğrul, Kutlugca, Yavaş, Artuk, Ayaş, ildeniz, Tayboğa, İlbasmış, Koçkar, Oğulbeg, Yaşbeg, Beklemiş, Töre Hatun, Uslubeg b. Gündüz, Kaymaz adları okun­muştur.

XIII-XIV. yüzyıllarda Türkçe adlara en çok önem veren Türkler ( birbirlerin­den çok uzak yabancı ülkelerde yaşadıkları halde ) Mısır'da ve Hindistan'da egemen olan Türkler olmuştur. Mısır'da ve Hindistan'da yazılan tarih ve tabakat ( biyografi ) kitapları, baştanbaşa Türkçe adlarla doludur.
Mısır Kölemenleri'nin Türkçe ad ve unvanlarından 209'u J. Sauvaget tarafından toplanmış ve yayımlanmıştır ( JA, 238. Cilt, sah. 31-58 ). Bu adları taşıyanların hepsi devlet adamlarıdır. Benim topladığım Kölemenlere ait adların pek çoğu Sauvaget'nin listesinde bulunmuyor. Dikkate değer ki, Mısır'da hükümdarlık veya kumandanlık eden Kölemenlerin hepsinin adı ( Çerkesler de dahil ) Türkçe'dir ( Aybeg, Kutuz, Baybars, Berke, Sülemiş, Kılavun, Ketboğa, Çakmak, Laçın, Küçük, Tatar, Barsbay, înal, Temirboğa, Kayıtbay, Karaca, Yağmur, Yaruk, Başlamış, Aksungur, Demiröz, Kutlu, Tulu « Tuvlu » gibi ).

Mısır'da egemen olan Türklerin adlan, Arap yazarlarının dikkatini çekecek derecede çok ve önemli olmuştur. XIV. asırda Mısırlı tarihçilerden Kalkaşandî ( 1355 – 1418 ) « Subhu'1-A'şâ » adlı büyük eserinde, Türklerin ad ve ad verme geleneklerine değinmiştir. Onun verdiği bilgiye göre, Türkler, ad koyarken, gördükleri ve bildikleri kuvvetli ve cesur şeylerin adlarım koyarlar. Onlar en çok Boğa adını seçerler. Bunun önüne de bir hayvan, ya da bir maden adı eklerler. Örneğin, “ Tayboğa, Demirboğa “ gibi. Kalkaşandî gene şu Türkçe adları sayıyor:

Altınboğa, Karaboğa. Demir, Arslan, Tengiz, Yelboğa, Menekli ( Benli ) boğa, Tanrıvermiş, Aydemir, Bektemir, Akkuş, Doğan, İnal, Baybars... “
gibi. Gene Mısırlı Türk tarihçisi ibn Tangriberdi « El-Munhelu's-Sâfî » adlı eserinde Türkçe adlardan bahsederek Tulu adını şöyle açıklıyor:

« Tulu ve Tuh da caizdir, birinci şekil ünlüdür. Bu adın anlamı gariptir. Bunun anlamını ancak Türkçenin fasihleri biliyorlar. “ TU “ Türkçede sancak üzerindeki nakışlı çelik parça demektir. Lu - ise izafe ekidir ki, TULU demek « sancak - tuğ sahibi » demektir.
XIII - XV. yüzyıllarda Hindistan'da devletler kuran Türk hükümdar ve kumandanlarının çoğu Türkçe ad taşımışlardır. “ Kutlu, Kutlug, Aybeg, İltutmuş, Boğrahan, Arslan, Tatar, Tuğrul, Kadırhan, Alphan, Toğluk, Küçlü v.b.”.

Devlet kuran Türk soyları arasında, Türkçe adlara en az önem veren soy, Osmanlı soyu olmuştur.
Türk Osmanlı Devletinin ilk kuruluşu sırasında Ertuğrul, Gündüzalp, Savcıalp, Orhan Bey gibi Türkçe adlar gördüğümüz halde, 600 yıllık egemenlikleri süresinde Osman soyundan gelen hakanların, Orhan'dan başka hiç biri Türkçe ad taşımamıştır.

Bu arada şehzadeler içinde:
6 Orhan, 2 Cengiz, 2 Korkut, 2 Savcı, 4 Ertuğrul, l Oğuzhan, Sultan ( prensler ) içinde 3 Selçuk'la, 2 Beyhan vardır.

Dede Korkut hikâyelerinde 55 kahraman adı geçmektedir. Bunlardan ancak ikisinin adı ( Gaflet Kocaoğlu Şir Şemsettin ve Alp Rüstem ) yabancıdır.

Manas destanında 300 kadar kahramandan ancak Yakıp Han adı kuşkulu olup, kalan­ları hep Türkçe adlardır.

Türkler arasında Arapça ve Farsça adların yayılmasına dinî sebepten çok, dîvan edebiyatı se­bep olmuştur.




Prof.Abdülkadir İnan'a teşekkürler.
 
Üst