UNUTULAN KAHRAMANLAR
Mustafa Muğlalı Paşa Kimdir ?
1882 YILINDA GÜZEL Ege’mizin Muğla Vilayetinde dünyaya geldi. 1901 yılında Harp Okulunu, 1904 yılında Harp Akademisini bitirerek genç bir kurmay subay olarak Balkan Savaşı’na katılan Mustafa Muğlalı Paşa, Birinci Dünya Harbi sırasında Adana Bölge Kurmay Başkanlığı, bilahare bugünkü İstihbarat Teşkilatımızın nüvesi ve mümasili olan Teşkilat-ı Mahsusa da grup başkanlığı hizmetlerini yürüttü.
Kurtuluş Savaşı esnasında Mustafa Kemal’in saflarına katılarak, Tümen Komutanlığı yaptı. 1927 de General rütbesini alan Mustafa Paşa, Soyadı Kanunu çıkınca, memleketinin adını soyadı olarak seçti ve Muğlalı soyadını aldı.
1930 Menemen İrtica ayaklanması sırasında, Genç Türk Subayı Asteğmen Kubilay’ı katlettikten sonra, “naçiz kafasını kesip, kanını içen” Derviş Mehmet mürteci haininin başını çektiği Cumhuriyet düşmanı, çağdışı zihniyet sahibi karşıtları yargılayan Harp Divanının Başkanlığını yaptı. Bu görevi nedeniyle yıllar sonra, art niyetli Cumhuriyet ve Atatürk Düşmanı yöneticiler tarafından suiniyetle yargılanacağını nereden bilebilirdi ki.
1939’a kadar 8 yıl Birinci Ordu Komutanlığı, 1945 yılına kadar Üçüncü Ordu Komutanlığı gibi şerefli görevler ifa eden Mustafa Muğlalı Paşa, 1940 lı yıllarda, sonradan hayatını değiştirecek önemli bir vatan görevi ifa etti.
1940 lı yıllar; İkinci Dünya Savaşının devam ettiği bu süreçte Genç Türkiye Cumhuriyeti, Ata’sını kaybetmenin şoku içerisinde, ayağa kalkma çabası içinde, yokluk ve yoksulluk ülkenin her köşesinde kendini gösteriyor.
Organizasyonunu Amerikan Gizli Servislerinin yaptığı misyonerlik çalışmalarının yanında, İngiliz, Fransız, Alman, Rus ve İranlı casusların cirit attığı Doğu Anadolu Bölgesinde bazı olaylar tezgahlanmak isteniyor. Bölgede anarşi ve ayaklanmalar, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı har şey körükleniyor, yabancı casusların çalışmaları ile Doğu Anadolu çok karışık durumdadır. Devlet Bölgede sıkıyönetim uygulaması yaptığı halde, talan, cinayet, hırsızlık, kaçakçılık, soygun, ırza geçme olayları adi vakalar olarak Polis kayıtlarına geçiyor. Bir anarşik ortam yaratılarak,( bugün olduğu gibi) Doğu Anadolu Bölgesi Genç Türkiye Cumhuriyetinden koparılmak isteniyor. Casusların teşvik ettiği ve örgütlediği bazı hain eşkıyalar, Bölgede canla başla güvenlik ve birliği sağlamaya çalışan Kahraman Türk Askerlerine pusular tertip ederek kalleşçe şehit ediyorlar. (bugün olduğu gibi) Bu çeteler eylemlerinden hemen sonra İran’a kaçıyorlar, ortalık durulunca geri dönerek şerefsiz eylemlerine devam ediyorlar.
Bölgede anarşi, soygun ve başkaldırmalar son haddine gelince, Devlet çok deneyimli ve Kahraman bir askeri, Mustafa Muğlalı Paşa’yı 3.Ordu Komutanlığına atayarak bölgede emniyet ve güveni sağlamak üzere görevlendiriyor. Kendilerini İran’da İranlı, Türkiye’de Türk Vatandaşı olarak göstermeye çalışan, aslında Kürt isyancısı olan bu canilere karşı Mustafa Muğlalı Paşa amansız bir mücadele başlatarak, işin üzerine kararlılıkla gider. Sıkıyönetim Komutanı olarak emrindeki birliklere olayları müteakip İran’a kaçan cani ve soyguncu çetelerini gittiği yere kadar, sınır mınır tanımadan sıcak takip emrini verir.
İşte 33 ler vakası denilen olay, bu süreçte, Van’ın Özalp İlçesinde vuku bulur. Olaylar yaratıp akabinde İran’a kaçmaya çalışan bir çete ile Mustafa Muğlalı Paşa komutasındaki güvenlik güçleri arasında çıkan çatışma sonucu, “dur” emrine uymayan eşkıyalardan 33 tanesi Kahraman Türk Askeri tarafından hak ettikleri cezaya çarptırılarak çatışma sırasında öldürülür.
Bölgede sükunetin sağlanması Mustafa Muğlalı Paşa’nın dirayetli ve deneyimli komutası ve çalışmaları ile gerçekleştirilince, İçişleri Bakanlığı; Valilik ve Jandarma Komutanlığına yazılar yazarak TAKDİRLERİNİ bildirir.
Yani 33 Devlet ve insan düşmanı eşkıya, Türk toplum ve insanına zarar verdikleri için hakkettikleri cezaya Türk Ordusu tarafından çarptırılmıştır. 33 ler olayının özeti budur.
Aralık 1943 tarihinde, Van Cezaevinde cezasını çekmekte olan İsmail Özay ismindeki bir ayrılıkçı hainin,TBMM ne yazdığı bir dilekçede, “bu 33 kişinin kaçma imkanlarının olmadığı ve bilerek, kasten katledildikleri” iddiasını ortaya atar. Çamuru at izi kalır kabilinden. Ama dilekçesinde temizlenen mikropların kendisi gibi hain ve ayrılıkçı eşkıya olduklarından, masum vatandaşlara karşı suç işlediklerinden hiç bahsetmez.
TBMM makus dilekçeyi, Adalet Bakanlığına, o da konunun adli takip ve soruşturmasının yapılmasını teminen, Genel Kurmay Başkanlığına havale eder. İşin içine Vatan ve Millet değil, yabancıların da dürtüleriyle, siyaset karıştırılarak, bir kahramanın hayatı karartılmak istenmektedir. Öyle de olmuştur. (Bu gün de böyle yapılmıyor mu ?)
Zamanın Genel Kurmay Başkana Mareşal Fevzi Çakmak, yiğitçe komutanına sahip çıkar ve “3.Ordu Komutanı Mustafa Muğlalı Paşa, o günkü şartların gereğini yapmıştır, Memleketin ve Ulusun Ali menfaatleri için gerekli tedbir ve çalışmaları yürütmüştür. Görevini layıkıyla ve fedakarca yerine getiren bir komutanımı bu işlere alet ettirmem.” kararı ve beyanatıyla Paşaya kalleşçe işlem yapılmasına müsaade etmez.
1946 seçimleri sırasında, yabancı ajan ve casusların yaptıkları bölücü çalışmalarla kaşınan Kürtçülük çıbanı, maalesef bazı siyasetçilerin talihsizce ve ihanet derecesinde bu olayı oya tahvil etmek üzere saptırmak ve tekrar gündeme getirmek istemeleriyle Atatürk’ün yakın bir silah arkadaşını zor durumda bırakarak, aslında Atatürk düşmanlığından örnek verircesine, Menemen Olayının yargılamasını yapan Büyük bir Türk Paşasından intikam alarak, onu mahkum ettirerek, Menemen Mahkemesinin ve asılan Derviş Mehmet ve şürekasının rövanşının alınmak istenmesinin mesajı verilmiştir.
1946 seçimleri sonunda TBMM ne giren Demokrat Parti Milletvekili kisvesindekİ bölücü ve gerici bazı bedhahlar, (bunlar gibilere bugün de rastlamak mümkün.) Milletin kendilerine verdikleri vekalet görevini Memlekete hizmet etmek yerine, başka amaçlarla kullanarak, bölgedeki kürt oylarını avlayabilmek niyetiyle “Van, Özalp’te vuku bulan çatışmada öldüğü iddia edilen 33 vatandaşın (!) (hainler ve bölücüler vatandaş oldu.) masum olduğu ve sebepsiz (!!!) kurşuna dizildikleri iddiasını TBMM gündemine tekrar getirdiler.
Mecliste kurulan araştırma komisyonu, yürüttüğü araştırma ve çalışmalarda, kin ve art niyetli intikam hevesleriyle; “Bu 33 hainin eşkıya, soyguncu, cani ve bölücü olduklarını, Bölgeye ve insanına verdikleri zararları, işlenen cinayetleri ve Mustafa Muğlalı Paşa’nın görevini askerce ve Vatan ve Memleket Sevgisi ve emniyeti için yaptığını…” hiç dikkate almayarak ve değerlendirmeyerek, sonuçta Paşa’nın ve emrindeki bazı subayların yargılanmasına karar vererek, 1947 yılında emekli olan Mustafa Muğlalı Paşa ve bir kısım subaylar yargı önüne çıkarılır. Paşa yargılama sürecinde, kahramanca bir komutanlık örneği daha göstererek, tüm sorumluluğu üzerine alır ve yargılanan diğer subayların dahli olmadığını ileri sürerek, hatta savunmasını “O 33 haine tüm kurşunları BEN SIKTIM, bu çocukların hiçbir suçu yoktur, bu bölücülere ilişkin davranışları normal kurallarla çözmek imkansızdır.” cümleleri ile bitirir.
Oy kaygısı arkasında yürütülen hain amaçlar her türlü hamaseti örtecek şekilde azgınlaşmıştır. Mustafa Muğlalı Paşa, Bu Kahraman Asker, Atatürk’ün silah arkadaşı HARCANMAK İSTENİRKEN devrin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü büyük bir talihsizlik örneği göstererek yargılama aşaması öncesinde ve sonrasında KILINI BİLE KIPIRDATMAZ.
Mahkeme hazin bir şekilde sonuçlanarak, hayatını Türk Vatanı ve Türk Ulusuna adamış, Türk Ordusunda şerefli görevlerle Vatanın Düşman işgalinden kurtarılması için mücadele etmiş, bir bakıma kendisini mahkum ettirmek isteye hain vekillerin mebus olmalarının sebebi hikmetlerinden biri olan bu Kahraman Paşa, EMEKLİ GENERAL MUSTAFA MUĞLALI “33 masum (!!!) insanı öldürmek” suçuyla ölüm cezasına çarptırılır. İhanetin, siyaset oyunlarının ve hatta “Wilson Prensiplerinin” kurbanı edilen bu değerli komutan olayda görev alan asker, tanık olan ahalinin bilgi ve şahitliklerine başvurulmadan eşkıya artıklarının haince ve hilafı hakikat ifadeleri ve iddiaları Türk askerinin ifadelerine tercih edilerek verilen idam cezası sonradan 20 yıl Ağır Hapis Mahkumiyetine çevrilerek idarei maslahata, gayri hukuksuzluğa devam edilmiş ve olay hukuken bu şekilde hitama erdirilmiştir.
Askeri Yargıtay bu kararı bozar ama geç kalınmıştır. Kahraman Türk Ordusunun fedakar bir mensubu ve neferi olan, tüm hayatını Türk Yurdu’nun ve Türk Ulusu’nun özgürlük ve bağımsızlığına ve hizmetine adayan bu değerli Paşa, Kubilay’ı kesen gerici hainlerin ve Yurdu bölmek isteyen ihanet odağı bölücülerin intikamı alınırcasına getirildiği bu hazin durumu hazmedemez ve ne yazık ki döşeğinde, evinde hür olarak değil, hapishane köşesinde 70 yaşında vefat eder. Mekanı Tanrı Dağı olsun.
Türk gibi düşünen tek Kurum olan Türk Silahlı Kuvvetleri, bu değerli Paşasına yıllar sonra hak ettiği yeri vererek, 1997 yılında Aziz Naaşını DEVLET MEZARLIĞINA NAKLEDER ve Genel Kurmay’daki Türk Komutanlarının heykelleri ile temsil edildiği “ÖLMEZLER YOLUNA” heykelini diktirerek, itibarını iade eder.
Bu gün karşı karşıya olduğumuz bölücülük, gericilik ve çıkarcı siyaset belalarının tohumları işte o dönemlerde bilhassa dış güçlerin planlı prensipli (Wilson) çalışmaları ile atılmış ve bugün harcanmak istenen bazı Türk İnsanlarının ilki olarak belki de Mustafa Muğlalı Paşa’nın olduğunu düşünmek mümkündür.
Biz böyle Türk Kahramanlarını hiçbir zaman UNUTMAYACAĞIZ ve UNUTTURMAYACAĞIZ. Allah (CC) onlara rahmetinden birer mekan versin, Türk Ulusu ilelebet Varolsun.
TANRI TÜRKÜ KORUSUN VE YÜCELTSİN.
YAŞASIN KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ.
(Muhtelif alıntılardan derlemedir.)