Türkistan’da Türkler -Tarih-Kimlik

SALUR

Dost Üyeler
Katılım
23 Ara 2008
Mesajlar
859
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
(the_aci_show)
Türkistan’da Türkler -Tarih-Kimlik


Kimlik araştırmaları günümüzde başta sosyoloji ve sosyal psikoloji olmak üzere çeşitli kültür bilimleri arasında revaçta olan bir konudur.

Jeo-politik araştırmalarda da özel olarak bu konuya ilgi göstermeleri araştırma nesnelerinin çözümlemesinde ve sorunların teşhis edilip sağlam çözümlerin konulmasında birincil önemdedir. Çünkü son kertede bu alan insan unsuru üzerine kurgulanmıştır ve bu beşeri güç coğrafyayla kesişme noktasında hem o toplumu ve bölgeyi ve hem de bütün çevresini biçimlendirici güce sahiptir. Bu sebeple insanın anlam ve eylem ürettiği bütün etkileşim ve ilişkinin çok farklı boyutlarının bilinmesi ve anlaşılması gerekmektedir. Bu eksende etkin ve etkili politika üretebilmek için araştırma nesnesi olarak o toplumun çok boyutlu olarak tanınması yani bilinmesi yani egemen olunması gerekir. Bütün bunlara binaen özne kaynaklı bütün ontolojik, epistemolojik ve aksiyolojik etkinlik alanlarının bilinmesisırrının çözülmesi gereklidir.

Kimlik bir tanımlamadır; sınırlamadır; içeriklemedir; değer atfetmedir. Kimlik öznenin birlikte yaşadığı grup ve toplumla olan ilişki ve etkileşiminin sonucunda tebarüz eder. Bir başka deyişle, öznenin toplumsal ve kültürel alandaki statü ve rolünün konumlanmasıdır. Şu noktanın özellikle bilinmesi gereklidir ki kimlik inşası öncelikli olarak “öteki”nin mevcudiyeti ile kendini var kılar. Bu tanımlamaya bağlı olarak kişi ve gruplar kendi kimliklerini insan-grup varlığı kategorilerinin biri veya hiyerarşik olarak bir kaçı içinde konumlandırır. Öznenin kimlik inşasının tamamlanması grup ve toplumla olan ilişkilerde tutarlılık, süreklilik, güven gibi unsurları da beraberinde getirir. Bu psikolojik, toplumsal ve kültürel tamlaşma hali özdeşleşmedeki istikrarın bir başka ifadesidir. Yani insan artık hem kendisini algılayışı hem de öteki tarafından algılanışında bir uyumluluk söz konusu olmaktadır. Toplumun sahip olduğu düşünme biçimi, tarihsel kazanımlar, gelenek, değer ve normlar, inanışlar, ritüeller, simgesel anlamların kabul edilişi uyumun derecesini gösterir. Kimlik olgusu insan tarafından doğuştan getirilen veriler değildir. Belli toplumsal ilişkiler örüntüsünün sonucunda bu dünya da oluşur. Aile, okul, sokak, her tür grup ilişkileri bu örüntüyü meydana getirir. İnsan fizyolojik değişimine bağlı olarak kendi hakkındaki ve toplumsal ilişkilerdeki konumu hakkındaki kanaati sürekli değişiklik gösterir. Yani bireysel kimliği değişime bağlı olarak bir değişiklik ve dönüşüm sergilerken kolektif kimlikten farklılığını da ortaya koymuş olur. Kolektif kimlik öznenin özenle koruduğu, zamanla içselleştirmiş olduğu aitlik alanıdır. Bu alanda tarihsellikle belirlenir. Tarihsellik veçhesi kolektif kimliğin tözsel yapısıdır. Dil, din, destanlar, mit, tarihsel kurgular ve bunların belirleyiciliği kolektif kimliğin niteliğini de gösterir. Boy, ulus, etnik, imparatorluk gibi. Öznenin verili ve toplumsallaşma ile kazandığı kimlikler de olan bu insan grup varlıkları kimliğin etkin ve edilgen veçheleri olarak ta tebarüz eder. Etken ve edilgenlik alanları sahip olunan siyasi yapının biçimine göre bir belirginlik kazanır. Yani ulus devlet olan bir iktidar biçiminde ulusal kimlik etkin diğer kimlikler varlığını korumakla birlikte edilgendir.

Bu çerçevede Türk Dünyası’nın sosyo-kültürel varlığının tarihsel zeminde başta sosyoloji olmak üzere antropoloji, sosyal psikoloji, siyaset bilimi, uluslar arası ilişkiler, felsefe gibi disiplinler bağlamında çözümlemesinin yapılması gereklidir. Bunun içinde öncelikli olarak sözü edilen beşeri alanla ilgili kimlik sorunlarının çok yönlü olarak irdelenmesi zorunludur. Karşılıklı olarak toplumlarımızın birbirlerini nasıl algıladıklarını bilmemiz gereklidir. Kazak, Özbek, Kırgız, Türkmen, Hakas, Altaylı kimdir? Biz bu toplulukları etno-kültürel noktada nasıl tasavvur ediyoruz? Onlar bizi nasıl algılıyor? Kendilerine biz Türkiyelilerin yaygın kanaatinde ki gibi Türk olarak adlandırırlar mı? Esas önemlisi de kendilerini Türk kabul ederler mi?

“Türk toplulukları”, “Türk Dünyası” gibi ifadeler bizim var olan bir topluluğa etno-kültürel temelde atfettiğimiz bir etiketlemedir. Yani dışardan bir kimlik atfedilmesi vardır.

Türk kültür dairesine mensup hiçbir topluluk kendini “Türk” olarak adlandırmamaktadır*. Tarihsel noktada sözü edilen topluluklar kendilerinin “Türk soylu” olduklarını bilmekle birlikte bu tanımlama tarihsel referanslıdır. Bütün zaman ve mekânlarda etkin bir kimlik olarak tecessüm etmemiştir. Ortak bir kültürel yaşantı evreni olarak dil, din, gelenek, gibi mensubiyetler yanında toplumsal birimler zaman ve uzama bağlı bir görece adlandırma vardır. Kimi zaman diliminde Saka, Hun, Üysin, Uygur, Oğuz olmakla birlikte bütün bu farklılıkların ortak bir adlandırmaya müteallik olması Türk Kağanlığı(Gök-Türkler) iledir. Fakat bu birlik projesi de kendi toplumsal-kültürel bütünlüğünü her bir bireyi tarafından mündemiç kılınan bir kimlik olarak teşekkül etmeden parçalanmıştır. “Türk” adı siyasi bir yapılanmaya konulmuş olması diğer devletler tarafından bu birliğin içinde yer alan toplulukların Türk olarak adlandırılması yani bir kimlik tanımlaması süreci de başlamıştır.

Ortak kültürel yaşantılarına rağmen farklı boy birlikleri halinde örgütlenmiş olan Türklerin öteki tarafından algılanışı ve kimlik tasavvuru “Türk” isminde yansımasını bulmuştur. Bu sebeple bu topluluklar kendilerini, Uygur, Kırgız, Oğuz, Kıpçak olarak adlandırmış olsalar da gözlemlenebilir verilerin kaynaklık ettiği bir olgu olarak komşuları tarafından “Türk” olarak anılmışlardır. Bilimsel çalışmalarda özellikle bağımsızlık dönemine kadar yapılmış çalışmalarda bu bölgeler idari ve coğrafi alanda Türkistan olarak geçmiştir. Şimdi bu kullanım Batı kaynaklı olarak bilinçli bir şekilde terk edilmekte, yerine de “Orta Asya” terimi kullanılmaktadır.

Sosyolojik olarak hiçbir birey ve grup tek kimlikli bir karakter sergilemez. Yukarda ifade ettiğimiz gibi Türk topluluklarında kimliklere aitlik hiyerarşik bir yapılanması vardır. Genel Türk kültür çevresi içinde sosyolojik olarak bir alt kültür unsuru kabul edilen “Kazak” önce etnikleştirme sonrada ulus statüsünde bir inşaya maruz kalmıştır. Bugün itibariyle bu kimlik kategorisi önemli ölçüde kendini işlevselliğiyle tecessüm ettirirmiş ve sosyo-kültürel sistem bu eksende kendini yeniden üretir hale gelmiştir. Yani Kazak kimliği toplumsal-kültürel ilişkilerdeki belirleyiciliğiyle ülkede öne çıkmaktadır. Bunun yanında her Türk cumhuriyetinde farklılık arz etmekle birlikte örneğin Kazakistan’da önemli bir aydın tabaka kendi tarihlerinin Türk köküne atıfta bulunur ve bu çok önemsenir. Her yıl üniversitelerde ve devlet kurumlarında bütün Türklerin ortak tarihi olarak kabul edilen Türk Kağanlığı dönemi özel bir ilgiyle gündeme getirilmekte, araştırma konusu yapılmaktadır. Bu politikaların da sonucu olmak üzere halkın kimlik algılanmasında “Türk soyluyuz” diyerek bir tarihsel aitlikten söz edilebilir. Fakat asla biz “Türk’üz” gibi bir aitlik kategorisi söz konusu değildir. “Biz Kazakız” bugün toplumsal ilişkilerde belirleyici olan işlevsel-merkezi kimliktir. Ulusal devlet olmanın gereği olarak ta merkezi eğitim sisteminde bu olgu doğrultusunda yapılandırılmıştır. Alp Er Tungalar, Meteler, Bilge Kağanlar ise Kazakların Türk atalarıdır.

Millet olma sürecinde hatırlama ve unutma edimlerinin çok önemli bir işlevi vardır. Kazaklarda bu sürece önemli “hatırlama”larla katkıda bulunmaktadırlar. Kolektif hafızanın canlandırılması ve bireylerin yaşamında yer etmesi bütün Türk toplulukları açısından hedeflenmemiş bir sonuca götürecektir. Çünkü hatırlanacak olan tarih “ortak tarih” unsurlarıdır. Bu yönde Kazakistan devleti, “Kültürel Miras” olarak adlandırılan bir program başlatmıştır. Bu eksende Kazak tarihi olarak ortak Türk tarihi kaynakları yani Saka, Hun, Türk kağanlığı ile bağlantılı birinci derece kaynaklar Kazak diline çevrilmektedir. Bunlar içinde başta komşular olmak üzere diğer ülkelerdeki Türk tarihiyle ilgili kaynakların satın alınması bu mümkün olmadığı yerde mikro-filmlerinin alınması kararlaştırılmış ve uygulanmaya başlanmıştır.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, Türkistan cumhuriyetlerinde etkin, merkezi kimlik yerel kimlikleridir. Yani Kazak, Özbek, Kırgız vb. bu süreç onlar açısından normaldir ve desteklenmelidir. Çünkü bu kimlikler merkezi bir konumda bulunmakla birlikte kendi alt bağlılık aidiyetlerine de sahiptir ve kimi zaman önemli çatışma unsuruna dönüşebilmektedir. Gelecekte hedeflenen Türk birliği gibi projelerin sağlam sosyolojik ve politik alt yapısının oluşması için bu topluluklar önce Kazak, Kırgız, Özbek uluslaşmasını gerçekleştirmelidir. Sonra kendi doğal süreçleriyle Türk Milletleşmesine giden yolda toplumun yapısal sorunları en alt seviyeye indirilerek istikrar kazandırılmasının yolu açılacaktır.

* Milli mücadeleyle birlikte, Rusya ile siyasi sınırlarımız çizilirken sınırlarımızın ötesinde kalan Türk grubu olan Ahıska Türkleri bütün SSCB dahilinde Türk olarak adlandırılmıştır. Ayrıca Kırgızistan’da kendilerinin Gök-Türkler’in soyundan geldiklerini belirten ve pasaportlarında Türk olarak geçen Türk-Ata topluluğu vardır. Türk-Atalılar konusunda yapılmış güzel bir tanıtma çalışması için bkz. M.A.Arslan, “Bilinmeyen Türkatalar”, Orkun, sayı: 101, 2006

Alıntıdır.
 
Üst