Türkiye ermenistan siniri

Kartal Gözü

Dost Üyeler
Katılım
6 Eki 2008
Mesajlar
1,388
Tepkime puanı
0
Puanları
0
TÜRKİYE ERMENİSTAN SINIRI





20 Mayıs 2009 Çarşamba akşamı, Boğaziçi Grubu'nda yaptığım konuşmanın smetnidir:

1- Ermenistan sınırının kısa tarihçesi:

30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütârekesi’nden sonra Osmanlı Ordusu, Kafkasya Cephesi’ndeki birliklerini çekmek mecburiyetinde kaldı. Bu fırsattan yararlanan Ermeniler, Doğu Anadolu’daki bâzı şehirlerimizi işgal etti.

Doğu Cephesi Komutanı Korgeneral Kâzım Karabekir, Millet Meclisi'ne başvurarak askerî harekât için izin istedi. Gerekli izin verildi ve Paşa, 7 Kasım 1920 günü, yarım saat içerisinde Gümrü şehrini Ermeni işgalinden kurtardı.

26 Kasım 1920’de Ermenilerle barış görüşmelerine başlandı.

3 Aralık 1920’de Gümrü Barış Sözleşmesi imzalandı. Bu sözleşme ile Türkiye Ermenistan sınırı belirlendi.

Bu gün konuşacağımız sınır, 3 Aralık 1920’de belirlenen sınırdır.

Türkiye’nin, biri batıda Yunanistan, diğeri doğuda Ermenistan olmak üzere problemli iki komşusu vardır. Türkiye Ermenistan problemlerine geçmeden önce, bir-iki satırla Ermenistan’ın tarihine bakalım:

2-Ermenistan’ın kısa tarihçesi:

Ermeni adı verilen kavmin tarih sahnesine çıkışı Milattan Önce 6. yüzyılda Urartu Krallığının yıkılışından sonradır. Bölgeye Medlerle birlikte geldiler ve onların hâkimiyeti altında yaşadılar.

Sonraki yıllarda Persler ve Büyük İskender Ermenilere hükmetti. Milattan Önce 190 yılında Romalılar bölgeye gelince, Ermeniler bağımsız bir krallık kurma imkânı buldular. Krallık uzun ömürlü olmadı, Roma İmparatorluğu, Ermenileri yönetimi altına aldı. Yönetim daha sonra Bizans İmparatorluğu’nun eline geçti.
Ermeniler, tarih boyunca bölgedeki güçlü devletlerin sınırları içerisinde dağınık bir şekilde yaşadılar. Bugünkü Ermenistan toprakları, 1200’lü yıllarda Selçuklu, 1582 yılında da Osmanlı hâkimiyeti altına alındı. Bir ara Safevîlerin eline geçen Ermenistan toprakları, 1635 yılında tekrar Osmanlı’nın oldu. 1827’de Rusların eline geçinceye kadar bir problem yoktu.

3-Ermeni probleminin ortaya çıkışı:

Ruslar, 1700’lü yıllardan itibâren sıcak denizlere açılma projeleri hazırlıyorlardı. İstanbul ve Çanakkale Boğazları’ndan geçemeyeceklerini anlayınca, Kafkaslardan, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan Akdeniz’e inmeyi tasarladılar ve Ortodoksluk zeminde birleşebilecekleri Ermenileri kullandılar. Ermeniler Türklere karşı ilk hareketlerini, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda başlattılar. Bilindiği gibi Yeşilköy Antlaşması ile Ruslar, Ermenilerin müdafii olma hakkını elde ettiler. 1880’li yıllarda Ermenilerde milliyetçi düşünceler gelişti. Düşüncelerin gelişmesi ile değişik militan ve terörist gruplar oluştu. Hınçaklar ve Taşnaklar bu grupların en çok bilinenleridir.

Nihayet Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeniler, Ruslarla birlikte olup Osmanlı askerini arkadan vurunca, erkekleri savaşta olan Türk köylerinde, çocukları, yaşlıları ve kadınları işkencelerle öldürmek suretiyle katliam yapınca, İttihat ve Terakki Hükümeti; o dönemde Türk orduları başkomutanı olan Alman General Liman Von Sanders’in yönlendirmesi ve hatta baskılarıyla Ermenileri savaş bölgelerinin dışına yerleştirme kararı aldı ve uyguladı.

Türklerin incelemeye açtığı, ‘Gelin bakın!’ Dediği arşivlerde bu durum açıkça görülmektedir. Elbette; ‘Almanya istedi, biz yaptık!’ demek suretiyle işin içinden sıyrılmayı düşünmek yanlış olur. Buna gerek de yoktur. Ancak tehcir kararının uygulanmasında, Ermenilerin iddia ettiği gibi tehcirin soykırıma dönüştürülerek uygulanması söz konusu değildir. Zâten Ermeniler tehcirin değil, akıllarınca soykırım iddialarının peşinde koşuyorlar.

Yine de bütün gerçeklerin olanca çıplaklığı ile ortaya çıkması gerekir. Çünkü söz konusu olan, Türk milletinin, milletlerarası arenalarda itibarıdır, karşı karşıya kaldığı maddî tazminat ve toprak talebidir. Böyle bir meselenin kuru iftiralarla karara bağlanması, insanlık tarihine sürülen leke olur. İnsanlığa böyle bir lekenin sürülmemesi için, önemli veya önemsiz… bütün bilgi ve gelgelerin değerlendirilmesi gerekir.

Almanya’nın yönlendirme ve baskılarının sebebi nedir diye sorulacak olursa şunlar söylenebilir:

Ermenilerin dağınık olarak azınlıkta bulundukları Anadolu’dan çıkarılması ve topluca bir bölgede bulunmaları, devlet kurmaları isteniliyordu. Tehcir, bu isteğin yerine gelmesini sağlayacaktı.

Tehcir uygulamaları çarpıtılmak suretiyle Ermenilerde Türk düşmanlığının oluşturulmasında kullanıldı.



4- Azerbaycan-Ermenistan ilişkileri:

Ermeniler, yalnızca Anadolu Türkleri için, Azerbaycan’da yaşayan Türkler için de problemli insanlardır.

1905 yılındaki birinci Rus ihtilali sırasında, otorite boşluğundan yararlanarak toprak kazanmak için Azerbaycan’a saldırdılar. Yüzlerce köyü yaktılar, yıktılar. Çocukları, kadınları ve yaşlı erkekleri işkencelerle öldürdüler.

Rusya’da 1917 yılında Komünist İhtilali olduktan sonra 1918 yılında Ermeniler bu defa Bolşeviklerle birlik olup Azerbaycan’da saldırdılar.

Azerbaycan’da Mehmet Emin Resulzâde başkanlığındaki bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti Kızıl Ordu tarafından yıkıldıktan sonra Ermeniler tekrar Azerbaycan’a saldırdılar. Hedefleri, Karabağ’ı Ermenistan topraklarına dâhil etmekti.

Bu maksatla Sovyetler Birliği dağılıncaya kadar saldırılarına, cinâyetlerine devam ettiler. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra da Rus askerlerinin desteğinde; Karabağ’ı işgal ettiler.

Özet olarak şunu söylemek mümkün: Türkiye Ermenistan ilişkileri, 1877’den günümüze, 132 yıldır, Azerbaycan Ermenistan ilişkileri 1905 yılından günümüze kadar 104 yıldır problemlidir.

5-Türkiye-Ermenistan ilişkileri:

Sovyetler Birliği’nin dağılması üzerine Ermenistan 1991 yılında bağımsızlığını ilan etti. Türkiye, 1980’li yıllarda Ermenilerin Türk diplomatlarına yönelik saldırılarına ve cinâyetlerine rağmen Ermenistan’ı ilk tanıyan ülkelerden biri oldu.

Ermenilerin Hocalı’da yaptığı katliam ve Karabağ’ı işgal etmelerinden sonra Türkiye, Ermenistan ile diplomatik ilişkilerini kesti ve Mart 1992’de Türkiye Ermenistan sınırını kapattı.

ABD, 2009 yılının başlarında Türkiye-Ermenistan sınırının açılması konusunu gündeme getirmeye başladı. Mart 2009’a gelindiğinde, Amerika’nın istekleri ‘dayatma’ hâline geldi.

Türkiye’ye; ‘Ermenistan ile ilişkilerinizi normalleştirin!’ Deniliyor. Bu ‘Sınırı açın!’ demektir.

İlişkilerin normalleştirilmesi konusunda ilk adımı, Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül attı. Dünya Kupası Futbol Şampiyonası eleme maçlarından olan Türkiye-Ermenistan arasındaki maçı seyretmek vesilesiyle Ermenistan’a gitti.

6- Türkiye Azerbaycan ilişkileri:

Abdullah Gül’ün Ermenistan’a gidişi, Azerbaycanlı kardeşlerimizi fevkalade tedirgin etti.

Azerbaycanlı kardeşlerimiz, kendi açılarından haklı olarak, Karabağ topraklarındaki Ermeni işgali kaldırılmadan sınırın açılmasının Türkiye-Azerbaycan ilişkilerini olumsuz yönde etkileyeceğini belirtiyorlar. Kullanılan ifâdelerin ve davranışların bir milletin iki devleti arasındaki yakınlığa gölge düşürdüğünü de belirtmekte yarar var. Buna rağmen Türkiye’nin milletlerarası ilişkilerindeki esnekliğini göz önünde tutarsak Azerbaycanlı kardeşlerimizin endişelerini anlayışla karşılayabilmemiz mümkündür.

7- Yol haritası:

Olayların tarihî seyri ve gelinen noktanın sebebi düşünülmeden, sebep-sonuç ilişkisi bir tarafa bırakılarak Türkiye – Ermenistan ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi için yol haritası hazırlanmıştır. Yol haritasında, Türkiye ile Ermenistan karşı karşıya getirilmiştir.

Türkiye, Ermenistan ile sınırını, Ermenilerin soykırım iddialarının kabul edilmesi için yaptığı çalışmalar, toprak ve maddî tazminat istekleri, diplomatlarımızın katledilmeleri gibi sebeplerle değil. Yalnızca ve doğrudan doğruya, Karabağ’ın işgali sebebiyle kapatmıştır. O halde sınırın açılması da işgalin kaldırılmasıyla mümkün olur. İşgalin kaldırılması konusunda Ermenistan söz sâhibi değildir. Söz sâhibi olan da hazırlanan yol haritasına göre taraf değildir.

Yol haritası 5 maddeden oluşuyor:

1-Ermenistan, Kars Anlaşması’nı tanıyacak.
2-Sınır açılacak
3-Diplomatik ilişki kurulacak, karşılıklı büyükelçiler tâyin edilecek.
4-Vergi ve ticaret konularında iyileştirmeler yapılacak, okullarda okutulan tarih kitaplarında iki ülke arasındaki ilişkiyi zedeleyecek bölümler çıkartılacak.
5- Soykırım iddialarını incelemek üzere oluşturulan tarih komisyonuna üçüncü ülkeler de katılacak.

Yol haritasına maddelere bakalım:

Kars Antlaşması, 13 Ekim 1921 tarihinde; Rusya, Ukrayna, Azerbaycan, Gürcüstan ve Ermenistan Sovyet delegeleri ile Türk tarafını temsilen Kâzım Karabekir Paşa başkanlığındaki Türk heyeti arasında imzalanmıştı. Kars Antlaşması, Türkiye ile Rusya arasında imzalanan 16 Mart 1921 tarihli Moskova Antlaşması’nın Kafkas Cumhuriyetleri olan Azerbaycan, Gürcüstan ve Ermenistan tarafından tanınmasını sağlamıştı. Moskova ve Kars Antlaşmaları ile Türkiye Batum’u Gürcüstan’a bıraktı. Nahçıvan, Türkiye’nin garantörlüğünde özerk bölge statüsüne kavuşturuldu.

Ermenistan’ın Kars Antlaşması’nı tanıması, toprak talebinin olmayacağı anlamına gelir mi? Emin değilim. Gelirse, tereddütleri ortadan kaldıracak bir ifade kullanılmalıdır.

Hem, 88 yıldır yürürlükte bulunan bir anlaşmanın tanınması bir anlam ifade etmemeli. Tanınmaması ise ciddiye alınmamalı. Diye düşünüyorum.

Sınırın Açılması: Bütün mesele burada düğümleniyor. Şartlar yerine getirildikten sonra Türkiye’nin de Azerbaycan’ın da sınırın açılmasına hiçbir itirazı olamaz.

Şartlar ise, maraton yarışında uzun ve yüksek atlamalı engeller koymak gibi bir durumu çağrıştırıyor.

Yol haritasının tarafları Türkiye ve Ermenistan. Türkiye’nin şartı, işgalin kaldırılması. Bu şartın yerine getirilmesinde yetki, Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı (AGİT) bünyesindeki Minsk Grubu’na verilmiştir. Minsk Grubu’nda üye ülkeler: Alfabetik sıralamaya göre: ABD, Almanya, Azerbaycan, Beyaz Rusya, Çek Cumhuriyeti, Ermenistan, Fransa, İsveç, İtalya, Rusya, Slovakya ve Türkiye. Grubun eş başkanları ABD, Fransa ve Rusya.

Minsk Grubu’nun 12 yıllık faaliyet raporları değerlendirildiğinde, tekliflerde Azerbaycan’ın millî güvenliğini zedeleyici planlar var. Buna rağmen Ermenistan da bu teklifleri menfaatlerine uygun bulmamıştır.

Mesele böylece çözümsüzlüğe mahkûm edilmiştir.

Yol haritasının üçüncü maddesini teşkil eden Diplomatik ilişki kurulması, karşılıklı büyükelçiler tâyin edilmesinde problem yaşanmayacağı belirtilmektedir.

Vergi, ticaret, okullarda okutulan tarih kitaplarında iki ülke arasındaki ilişkiyi zedeleyecek bölümlerin çıkartılması konusunda da problem yaşanmayabilir.

Gelinen bu noktada, Türkiye’nin soykırımı kabul etmesi, Ermenistan’ın da soykırımın yapılmadığını söylemesi beklenmemeli.

Soykırım iddialarını incelemek üzere oluşturulan tarih komisyonuna üçüncü ülkeler de katılması konusuna gelince:

Bu güne kadar soykırım iddiaları tarihî belgelere değil, siyasî iddialara dayandırılmakta idi. Ermenilerin ortaya koyduğu belge yok. Türkiye’nin, arşivlerin açılması konusundaki teklifi de kabul görmüyor. Dolayısıyla yol haritasının bu maddesine işlerlik kazandırmak mümkün olmayacak gibi.

Diğer taraftan komisyona üçüncü ülkelerin katılması, Türkiye’nin önüne konulmuş bir tuzaktır. Çünkü üçüncü üyenin, ‘Soykırım yapılmamıştır’ Diyenleri hapse mahkûm etmeyi kararlaştıran İsviçre olması son derece ihtimal dâhilindedir.

Göz ardı edilen gerçekler:

Yol haritasını hazırlayanların dikkate almadıkları konular hemen göze çarpıyor. Türkiye’nin bu konuları gündeme getirmesi gerekir.

Birleşmiş Milletler Teşkilatı Güvenlik Konseyi kararlarında Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğuna dair hükümler vardır. Bir ülkenin toprağında, başka bir ülkenin askerinin bulunmasını târif eden tek bir kelime vardır: İşgal. Birleşmiş milletler Teşkilatı, işgali önleyemeyecekse ne işe yarayacak ki?

Birleşmiş Milletler Teşkilatı zaten devamlı olarak çifte standart uyguluyor. Londra ve Zürih Anlaşmalarına dayanarak Kıbrıs’ta asker bulunduran Türkiye’yi askerlerini çekmesi için zorluyor, Karabağ’da ise hiçbir milletlerarası anlaşmaya dayanmaksızın asker bulunduran Ermenistan’a herhangi bir yaptırım uygulamıyor.

Bir başka çifte standart ABD tarafından sergileniyor: ABD’nin Minsk Grubu eş başkanı; ‘Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğuna dair kararın, Karabağ’ın Azerbaycan’a iade edilmesi gerektiği’ anlamına gelmediğini söylüyor.

TEK ÇÖZÜM:

Dolayısıyla, Karabağ’daki işgal gerçeğinin milletlerarası zeminlerde görüşülerek kaldırılması mümkün gözükmüyor. Meselenin çözümü; resmen ve açıkça; Türkiye’nin vereceği tâvizlere bağlanmış durumda.

Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın Azerbaycan Millet Meclisi’nde konuştuğu güne kadar bu tâvizin verileceğinden şüphe edilmiyordu.

Şüpheler ortadan kalkmış mıdır? Ona birlikte karar vereceğiz.

DURUM MUHAKEMESİ

Kararımızı vermeden önde bir durum muhakemesi yapmak mecburiyeti vardır. Onu yapalım.

Tuzak aynı zamanda çelişkilerle dolu.

1- Azerbaycan toprağını işgal eden, Ermenistan değildir. Ermenistan’ı maşa olarak kullanılan Rusya’dır. Türkiye’ye ‘Ermenistan’la ilişkilerini normalleştirin’ Deniliyor. Yol haritası, Türkiye ile Ermenistan arasındaki görüşmeler için hazırlanıyor.

2- İlişkilerin normalleştirilmesini isteyenler vaktiyle bu işgale ilgisiz kalmışlardı. Bu gün de ilgileniyormuş gibi yapıyorlar.

3- Rusya, sınırın açılıp açılmaması konusunda görüş bildirmemek suretiyle tarafsız kaldığı görüntüsü vermeye çalışsa bile, hesapları başkadır. Doğu Almanya’nın Batı Almanya ile birleştirilmesinde olduğu gibi, bir pazarlık ortamının oluşturulmasını bekliyor.

4- ABD insiyatifinde oluşturulan kriz grubu; Ermenistan’ın, işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmesi ile ilgili taleplerin, ilişkilerin normalleştirilmesi sürecinin önüne engel olarak konulmasının doğru olmayacağını söylüyor. Bir de tavsiyede bulunuyor: ‘Siz, ilişkilerin normalleştirilmesi ile, işgalin sona ermesinin başlama sürecinin hızlanacağı konusunda Azerbaycan’ı ikna edin!’ Diyor. İkinci sürecin bir ucunun açık olduğunu gizlemiyorlar..

5- ABD, üyesi bulunduğu Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı (AGİT) bünyesindeki MİNSK Grubuna, işgali kaldırma yönünde hiçbir telkinde bulunmuyor.

6- Ermenistan, soykırım iddialarından; dolayısıyla toprak ve tazminat talebinden vazgeçmiyor. Türkiye’nin fedakârlığı ve kayıpları çok net, muhataplarının vaatleri ise son derece fludur, hatta hiç yoktur.

7- Obama’nın, 24 Nisan bildirgesinde ‘Soykırım’ kelimesini kullanmayışı, Türkiye’nin lehine değerlendiriliyor. Kullansaydı daha dürüst, mertçe davranmış olurdu. Daha kötüsünü yaptı.

8- Ermenistan, uygulamaya koymak için fırsat kolladığı yayılmacı politikalar gereği, bütün komşularından toprak istiyor. Hayâlî ‘Hayistan’ devletinin kurulabilmesi için, fedakârlık konusunda batının ilk ve en uygun gördüğü ülke Türkiye’dir. Bu yönlendirme, Ermenistan’a da câzip geliyor.

Batı, bu tuzakları fark etmeyecek kadar saf ve enayi insan bulamaz. Tuzakların düzenleyicileri olan beceriksiz aptallar, ancak bulabileceklerini hayal edebilirler.

Türkiye-Azerbaycan-Ermenistan sınırının huzur ve refah ekseni olabilmesi şartları vardır. O şartlar bilinmektedir. Fakat batının hedefi, öyle bir eksen oluşturmak değil.


PERDE ARKALARINDA NELER VAR?

Ermenistan’daki iktidar, ‘Türkiye, Karabağ’ı ön şart olarak ileri sürmekten vazgeçti.’ Diyerek iç konumunu güçlendirmeye çalışıyor. Sarkisyan iktidarı Milletlerarası olayları iç politika malzemesi yapmakla, zâten zayıf olan güvenilirliğini kaybetmiştir. Bu hafiflik, muhalifi olan siyasî parti tarafından yüzlerine vurulmuştur.

Mutlak barış, ne pahasına olursa olsun barış…’ taraftarlarının görmezlikten geldikleri diğer hususları da ortaya koymakta fayda var: Bakû-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı, Azerbaycan’ın gelirlerini artırmıştır. Bu gelirlerle Azerbaycan, savunma donanımlarında ciddî atılımlar gerçekleştiriyor. Gelişmelerden Ermenistan tedirgindir. Çünkü gerektiğinde donanımların kendisine karşı kullanılacağını biliyor.

Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkilerini normalleştirmesi, gerçekte tam anlamıyla Türkiye’nin Ermenistan’a tâviz vermesi anlamına geliyor. Bu tâvizlerin, sözde Ermeni soykırım tasarısının ABD Senatosu’ndan geçmesini engelleyeceği yalanı pompalanıyor. Bu mum, 2010 yılının Nisan ayına kadar yanabilir. Sonra mum söner, Demokles’in kılıcı sallanmaya devam eder.

Türkiye, Ermenistan sınırını; asılsız soykırım iddiaları sebebiyle kapatmış değildir. O iddialar seslendirilmekte iken de sınırlar açıktı. O iddialar varken karşılıklı elçiler tâyin edilmiş, konsolosluklar açılmış, diplomatik ilişki kurulmuştu. Sınır; Ermenistan’ın (maşa olarak kullanılıyor olsa bile), haksız ve milletlerarası teamüllere aykırı olarak dost ve kardeş Azerbaycan topraklarını işgal etmesi üzerine kapatılmıştır. O halde açılması da, işgalin kaldırılması şartına bağlıdır.

Rusya razı edilmediği sürece işgalin kalkması beklenmemeli.

Rusya râzı edilebilir mi? Elbette. Doğu Almanya’nın Batı Almanya ile birleştirilmesini hatırlayalım. Gerçi o tarihten bu yana Rusya’nın siyasî, iktisadî, askerî konumunda çok büyük değişmeler oldu. Fakat mesele karşılıklı menfaatler söz konusu olunca, milletlerarası ilişkilerde, sistem itibariyle değişen fazla bir şey yoktur. Yalnızca menfaatlerin hacmi değişir.

TÜRKİYE’YE TUZAK KURULDU
Batılı ülkeler, Türkiye-Ermenistan sınırı ile neden bu kadar yakından ilgileniyor? Bu soruya ilgili ülkelerin vereceği cevap yok. Bizim, kurulan tuzağı görmemiz lâzım.

Batı, Türkiye ile Türk dünyasının bütünleşmesini istemiyor. Bütün hesaplar ve oyunlar ilişkileri engellemek için düzenleniyor. Türk cumhuriyetleri ile Türkiye’nin arası açılabilirse, düşman kardeşler hâline getirilebilirse batı, sessizce ve top-tüfek, askerî silah kullanılmaksızın başlattığı Üçüncü Dünya Savaşı’nı kazanmış olacak.

Türkiye-Türkistan bütünlüğünü insan vücudu olarak kabul edersek, Türkiye baş, Azerbaycan boyun, Türk Cumhuriyetleri; kalbin, akciğerin ve diğer organların bulunduğu gövdedir. Baş ile gövde arasındaki bağlar koparılırsa, her iki tarafın da hayat damarları kesilmiş olur.

Dikkat edilirse yalnızca Türkiye’ye; ‘İlişkilerinizi normalleştirin’ Deniliyor. İlişkileri normalleştirmek için Türkiye’nin hiçbir tâviz almadan ve hatta Azerbaycan ile ilişkilerini anormalleştirmeyi göze alarak, istenilen her şeyi kayıtsız şartsız vermesi bekleniyor. Ermenistan’a yöneltilmiş bir talep yok. Olsa da fark etmez. Azerbaycan biliyordur. Türkiye’nin de bilmesi gerek: Azerbaycan topraklarını işgal eden, Ermenistan değil, Ermenistanı maşa olarak kullanan Rusya’dır. Dolayısıyla çözüm anahtarı da Ermenistan’ın elinde değildir. Herkes biliyor; Sınırın açılması için Rusya’nın beklentilerini karşılamak gerek. Tıpkı Doğu Berlin-Batı Berlin birleşmesinde olduğu gibi. Bu iş bu kadar basittir.

Eğri otursak bile doğru konuşalım: Azerbaycan, 20 yıla yakın bir süreden beri bağımsız bir ülke. Yer altı-yerüstü kaynakları zengin. İmkânları var. İşgal altındaki topraklarını kurtarmanın şartlarını bizzat oluşturabilirdi. Bunu yapmayıp, Türkiye’ye; ‘İşgalin kalkmasını sağlamadan sınırı açarsan, ilişkilerimiz bozulur.’ Demek hakkına sâhip olup olmadığını düşünmesi gerekir. Her şeye rağmen biz o sözü söylenmemiş kabul etmeliyiz.

KISIR DÖNGÜ…

Görünen odur ki Türkiye, gecikmeli olsa bile sınırı açacaktır. İçerisinde bulunduğu şartlar sebebiyle açmak mecburiyetinde kalacaktır.

Bu nasıl olacak?

Türkiye’de, herhangi bir hükümete… kendisinden sonraki dönemlerde uygulamaya konulacak bir takım hükümler kabul ettirilecek. Sonraki dönemlerde gelecek hükümet de; ‘Ne yapayım?, benden önce taahhütte bulunulmuş, ben uygulamak mecburiyetindeyim.’ Deyip, sorumluluğu üstlenmeksizin gerekeni yapacak.

Veya Azerbaycan için uygun bir Mehmet Ali Talatov bulunacak.

MESELE ÇÖZÜMSÜZ MÜ?

Ermenistan’ın içerisinde bulunduğu durum kullanılırsa, Rusya ikna edilirse çözüm kendiliğinden ortaya çıkar. Ermenistan elbette işgali kaldırma konusunda insiyatif sâhibi değildir. Fakat yapabileceği çok şey vardır. Onların bir kısmı bile, sınırın açılma sürecini başlatır.

Ermenistan’ın durumu nedir:

1-Ermenistan’ın dört komşusu var: Türkiye, Azerbaycan, Gürcüstan ve İran. Bunlardan 3’ü ile ihtilaflı. Üçünden de toprak istiyor. İstekleri Rusya ve İran tarafından da destekleniyor. Ancak bu destek, Ermenistan’ın kalkınması ve batı ile ticarî ilişkilerini geliştirmesi açısından yeterli değildir.

2-Türkiye; yayılmacı ve saldırgan olmayan gerçekçi bir Ermenistan’a olumlu yaklaşacaktır.

Gerçekçi Ermenistan’ ne demektir? Veya Ermenistan, hangi şartlarda gerçekçi olur?

1-Türkiye’nin toprak bütünlüğüne sayfı gösterirse.

2-Soykırım iddialarından vazgeçerse…

Elbette, Ermenistan’ın ‘soykırım iddialarından vazgeçtim’ demesi beklenemez. Ancak, susmak suretiyle konuyu gündemden düşürmesi mümkün olabilir.

3-Türkiye, ülkesindeki yerleşik Ermenilere ilişemez. Fakat geçici olarak gelip Türkiye’de çocuk bakıcılığı ev hizmetleri gören 50.000’e yakın kaçak Ermeni vardır. Onları sınır dışı etmeye kalkışması bile, Ermenistan’ı zor duruma düşürür.

4-Batılı ülkeler ve ABD, Ermenistan’ın Rusya’ya olan bağımlılığını sona erdirmek istiyorlar. Ermenistan, Rusya desteğini kaybettiğinde yalnız kalacağını düşünmektedir. O’na yalnız kalmayacağı teminatı verilebilir. Bu cümleden olarak 1997 yılında Rusya ile Ermenistan arasında ortak savunma antlaşması imzalandı. Ermenistan’a bu anlaşmaya ihtiyacı olmadığı telkin edilebilir.

5-Karabağ probleminin anahtarı Rusya-Azerbaycan ilişkilerindedir. Rusya son zamanlarda Azerbaycan ile uzlaşmaya hazır görünmektedir. Rusya; NATO’nun genişlemesinden endişe duyuyor. Gürcüstan’ın NATO üyeliğini engelleyemeyeceğinin farkındı. Hiç değilse, Azerbaycan’ın NATO dışında kalmasını istiyor. Bir başka adım da Rusya’nın NATO’ya alınması şeklinde olabilir.

6- Rusya ayrıca, Azerbaycan’ın doğalgaz ve petrolünü satmaya tâliptir. Bu konuda anlaşma sağlanabilir.

7- Ermenistan’ın hibe ve kredi yardımlarına ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacı karşılamak eğiliminde olanlarla iyi geçinmeye hazırdır.

8- İran Ermenistan’ın batı ile yakınlaşmasından endişe ediyor. Tam anlamıyla kendisine çekemediği takdirde Rusya ile bağlantısını ehven-i şer olarak kabul eder. Bir faydası olur mu bilinmez. Fakat bu gerçeğin bilinmesi gerekir.

9- Türkiye; Karabağ’daki Ermeni işgalini kaldıramayabilir. Fakat Azerbaycan’ın Karabağ dışındaki toprakları üzerindeki işgalin kaldırılmasında etkili olabilir. Çözüme bu kapıdan girilmesi denenebilir.

10- ABD, Rusya ve İran; Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesinin mümkün ve hatta kolay almadığını biliyorlar. Bildikleri halde, istiyormuş gibi görünüyorlar. Bizim de istiyormuş gibi görünmemiz, milletlerarası teamüllere uygun bir manevradır.

10-Ermenistan, denizle bağlantısı olmayan bir kara ülkesidir. Denize açılabilmesinin en uygun yolu Türkiye’dir. Bu yolu kullanmasının tek şartı, geçmişteki husumetlerini unutmasıdır.

11-Türkiye üçüncü ülkelerin istiyormuş gibi görünmelerinin ardındaki tuzağı görmek mecburiyetindedir. Görmeyip oyuna gelirse;

A-Türkiye-Azerbaycan ilişkileri kesintiye uğrar.
B-Türkiye’nin bölgede güvenilir bir ortak olmayacağı kanaatine varılır.
C-Türkiye’nin Türk dünyası ile irtibatı kesilir.

Bunların sonucunda Türkiye, yalnız kalır, yutulması kolay bir lokma hâline gelir.

Görülüyor ki Türkiye-Ermenistan sınırı, çok bilinmeyenli bir denklemdir. Denklemin çözümünde zorluklar olduğu kadar, çözüm alternatifleri de vardır.

Bakû-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı’nı düşünmek gerek. Rusya bu projenin gerçekleşmemesi için çok direndi. Sonunda, boru hattından bedelsiz hisse verilerek ikna edildi.

Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın Azerbaycan Millet Meclisi’nde yaptığı konuşma Azerbaycanlı kardeşlerimizi rahatlattı. Türkiye de stresten kurtuldu. Diğer taraftan Ermenistan parlamentosundaki Taşnaklar, Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasından rahatsız oluyorlar. Bu sebeple hükümetteki ortaklıklarını bitirdiler. Her ne kadar Ermenistan Hükümeti, 131 milletvekilinden 91’ine sâhipse de, tedirginlik vardır. Bu tedirginlik Ermenistan’da bölünmelere yol açabilir. Türkiye’nin bölünmeler üzerinde etkili olabilmesi şartları araştırılabilir.

Ermenistan eski cumhurbaşkanlarından Levon Tr-Petrosyan; ‘1918 yılındaki bağımsız Ermenistan ancak 2 yıl yaşayabildi. Bu günkü Ermenistan’ın bağımsızlığını devam ettirebilmesi için Türkiye ve batı ile yakın ilişkiler kurması lâzım.’ Diyor. Bu düşünceye sâhip olanların sayısı artıyor. Ermenistan’da siyasî görüşlerin çeşitlenmesine ilgisiz kalmamalıyız.

Her şey aleyhimize değil.

Milletlerarası ilişkilerde, çözümsüzlük de bir çözüm olarak kabul edilmektedir. Karabağ probleminin çözümünde milletlerarası irade olmadığı gibi, mahallî irâde de yoktur. Mahallî irâde ile, tarafsızlığını koruyan Gürcüstan bir tarafa bırakılarak; Rusya, İran ve Ermenistan kastedilmektedir.

Batılı ülkeleri, çözüm anahtarının yalnızca Türkiye’de olmadığına ikna etmek için yeterli gayreti gösterip göstermediğimizi sorgulamakta yarar vardır.




OĞUZ ÇETİNOĞLU
 
Üst