Jeopolitik olarak dünyanın en tehlikeli bölgesinin kilit noktasındaki ülkemizin üzerindeki iç ve dış tehditler açıkça ortadadır. Bütün bu mevcut ve potansiyel tehditler Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde (MGSB) yayınlanmıştır. Bu belgedeki “tek devlet, tek bayrak, tek dil” ifadesi de bütün iç ve dış tehditlere karşı milli savunmamızın, dünyanın en büyük güçleri de hesaba katılarak, tüm tehditlere karşı her an hazırlıklı olması olgusunu da içermek durumundadır.
Özellikle Birinci Körfez Savaşı’ndan bu yana Irak’ın Kuzeyi’nde ABD’nin hamiliğinde adım adım oluşturulan kürt Bölgesi ve bunun getireceği potansiyel tehditler, tarihin en şımarık dönemini yaşayan başta Iraklı kürt aşiretleri ve başlarındakilerin içeride ve dışarıda maceracı ve boylarını aşan arzularının giderek ortaya çıkmasıyla daha somut şekiller almıştır.
Kaldı ki temel olarak, geçmişte çevremizdeki tehditler 1990 öncesi Yunanistan ve Suriye başta olmak üzere Bulgaristan öteki Doğu Bloku ülkeleri yönünden gelirken, konu 1990-1999 arası Yunanistan-Ermenistan-Suriye şekline bürünmüş, bilahare 1999’dan sonra ise Yunanistan-Ermenistan ve kürt oluşumu şeklini almaya başlamıştır. Yunanistan’ın Limni’den başlayan, Kıbrıs’a uzanan Türkiye’yi çevreleme stratejisi Irak’ın Kuzeyi’nde ABD destekli ve himayesindeki kürt oluşumu ve bunların korumasındaki pkk(terör örgütü) unsurlarıyla bütünleşme arzusundadır.
Kuşatma halkasını Ermenistan’a kadar uzatmanın eksik unsurları Suriye ve İran’dır. Çevremizdeki tehditler, bizim olası güçsüz bir anımızda Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarındaki gibi her tarafta, içte ve dışta saldırıya geçecek potansiyeldedirler. Askeri açıdan bizim gücümüze yaklaştıklarında hiç tereddüt etmeden saldırıya geçecek bir Türk düşmanlığı ile yanıp tutuşmaktadırlar. Bu konuda hiç şüphesiz, her vesile ile Türkiye aleyhine kararlar almayı bir siyasal çizgi olarak benimsemiş ABD ve AB’nin yardım ve desteklerine güvenmektedirler.
ULUSAL GÜVENLİĞİMİZ SINIR ÖTESİNDEN BAŞLAR
Türkiye’nin ulusal güvenliğinin yukarıda belirtilen söz konusu hususlar alt alta yazıldığında sınırlarımızın çok ötesindeki belli başlı alanlarda başlaması gerektiği bu bakımdan önemlidir. Bu alanlar aynı zamanda yaşam alanlarımızdır. Yani ulusal güvenliğimizin dışarıdaki uzantılarıdır. Türk soydaşlarımızın sınırlarımızın dışında yaşadıkları bölgelerdir.
Bu yaşam alanlarına sahip çıkmaz isek, anavatanımızda da yaşama şansı bulamayız, boğuluruz.
Çevremizdeki yaşam alanlarımız; bizim için ekonomik, askeri, siyasi açıdan önemli olan Ege Denizi; bizim için etnik, askeri, ekonomik, siyasi açılardan önemli olan ve özellikle ekonomik açıdan giderek önem arz edecek olan Kıbrıs; etnik, siyasi, stratejik, ekonomik ve askeri açıdan son derece önemli olan Irak’ın Kuzeyi, Musul-Kerkük-Telafer ve yine bizim için ekonomik, siyasi, kültürel açıdan önemli olan, bize Orta Asya’ya bağlantıda köprü görevi görüp, enerji güvenliğimizi de sağlayacak olan Güney Kafkasya’dır. Türkiye savunmasını ve siyasetini içte olduğu kadar dışta da bunları hesaba katarak geliştirmelidir.
Üzerimizdeki tehditlerin boyutlarının çeşitliliği ve teknolojik olarak üstün olan ülkelerin, çevremizdeki tehditlere destek olabilme potansiyelleri Silahlı Kuvvetlerimizin dünyanın en güçlü ordularını hesaba katacak bir şekilde gelişmesini zorunlu kılmaktadır. Ancak, Türkiye için çevresindeki çoğu uyduruk ülkenin askeri gücü hiçbir zaman bir ölçü olmamalıdır.
Türkiye, bütün olasılıkları göz önüne alarak, ulusal çıkarlarının gerektirdiği, gerektireceği şekilde, beka ve Türk milletinin refahını da göz önüne alarak, stratejik öngörülerle, ulusal hedeflerini tespit edip, ulusal stratejilerini geliştirmelidir. Türkiye’nin, çevresindeki birçok ülkenin maalesef ki anladığı dil askeri dildir ve Türkiye’nin askeri güç kullanım konseptini, dış politikasının hedefleri ve milletin çıkarları açısından kullanmaktan kaçınmaması gerekir. Çünkü komşularımız bu dilin etkilerinden dolayı, Kıbrıs’ta, terörist başının tesliminde, Kardak Krizi’nde ve S-300 füzelerinin Kıbrıs’tan çekilmesinde geri adım atmışlardır.
Komşularımızın, biz itidalli davrandıkça şımardıkları bir gerçektir ve anladıkları dilden konuşmamızın da stratejilerimizin içinde ağırlık kazanması kaçınılmaz hale gelmektedir. Ancak bu bağlamda değinilmesi gereken bir başka husus da, günümüz teknolojisinin hızlı gelişimine paralel olarak özellikle küresel güç ve potansiyelindeki ülkelerin bu teknolojileri hızla savunma stratejilerine uygulamalarıdır.
Yine bu bağlamda çevremizdeki bize göre güçsüz ülkeleri de özellikle savunma stratejilerinde güdümlü füze ve kimyasal, biyolojik silahlara ağırlıklı olarak yer vermeleri, bizim de buna göre strateji geliştirmemizi gerekli kılmaktadır. Uzayın da gelecekte savunma alanında çok daha büyük rol alacağı hesaba katılmalıdır. Uzaydan gelecek ve uzaydan yönlendirilip kontrol edilecek saldırılara karşı, iletişim teknolojilerinden yararlanarak elektronik harp unsurlarının tamamından yararlanma hususunda ve özellikle uzun menzilli hava savunma füzelerinin Silahlı Kuvvetler envanterine acilen katılması ile caydırıcı güç olarak sistematik bir şekilde ve bağlı bulunduğumuz anlaşmaların dışına çıkarak 300 km. üzeri menzilli güdümlü füzelerin üretimine ağırlık vermemiz gerekir. Bugün artık dünyada ulusal çıkarlarına aykırı düşen anlaşmalara sadakat zayıflara mahsustur.
Türkiye’nin ulusal stratejisi ancak çıkarları doğrultusundaki uluslararası anlaşmalara uymak olmalıdır. Bizce strateji olarak, nükleer güç haline gelip, füze teknolojilerini geliştirmiş olduktan sonra öteki ülkelere bu konularda yasak koyan çifte standartlı zihniyete boyun eğmeyecek bir politika izlenmesi gerekmektedir. Bugün Kyoto Protokolü gibi uluslararası antlaşmalardan kaçınan başta ABD gibi ülkelerin bu tutumları bize, çıkarlar doğrultusunda nasıl hareket edilebileceği hususunda örnek olmalıdır.
Bu bağlamda, strateji olarak, kısa sürede milli güvenirliği olan silah sistemlerine sahip olma gereği vardır ve bunu da günümüzde (çok gelişmiş ve 4. veya 5. nesil savaş uçaklarını kendimiz üretemeyeceğimize göre) ancak kısa, orta ve uzun menzilli füze sistemleri yelpazesine sahip olmakla elde edebiliriz. Milli olarak üretilen uzun menzilli güdümlü füzelerin hedefe varma ve hedefi vurma olasılığı, gayrı milli olarak tedarik edilen savaş uçaklarından kat be kat fazladır ve ulusal olanaklarla üretilen bu sistemler içerisinde ne gibi Truva atları olduğu bilinmeyen, yedek parça açısından dışa bağımlı ve kullanım konusunda üzerinde kısıtlamalar olan savaş uçaklarına göre daha ucuzdur, daha caydırıcıdır.
Bütün bunlara bakarak, teknoloji çağındaki savunma stratejimizin; bilgi toplamada etkinlik, silah platformlarımızın menzil ve çalışabilirliği, bunların hassasiyeti, sürat ve görünmezlik özellikleri ve bütün bunların dayandıkları otomasyon ve koordinasyon sistemlerinin bir bütünlük ve gelişmişlik arz etmesi yönünde ciddi çalışmalar yapılmalıdır.
MİLLİ PLATFORMLAR-MİLLİ YAZILIMLAR
Bu konuda Kara, Hava ve Deniz Kuvvetlerimizin ciddi çalışmaları olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda; özellikle Deniz Kuvvetlerimizin Perry sınıfı firkateynleri için geliştirdiği GENESIS entegre muhabere sistemi, MIL GEM korvet tedarik programı bünyesinde geliştirilen muharebe sevk (yine GENESIS CMS temeline dayanan) sistemi, C3 Türk Seyyar Radar Sistemi, 35 mm. Oerlikon Atış Kontrol Sistemi Modernizasyonu, Deniz Kuvvetleri için geliştirilen Ulusal Atış Kontrol Sistemi, Otomatik Hedef Tespit ve İzleme Sistemi gibi sistemler Türkiye’nin savaş sistemleri elektroniğinde attığı adımları ve bunların milli olma gibi umut verici özelliklerini ortaya koymaktadır. Çünkü savunma elektroniği ve bunların milli programlarının geliştirilmesi HAVELSAN ve ASELSAN gibi ulusal firmalarımızca başarı ile yürütülürken, elektronik alanda silah sistemlerinin köklerinin dışa bağımlılığını da büyük sakıncalarını ortadan kaldırmaktadır.
Elektronik sistemler alanında elde edilen başarılar ve yapılan çalışmalar hiç şüphesiz, Kara Kuvvetlerimiz için, Ulusal Ana Muharebe Tankı projesinde ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nca geliştirilmesi ve alımı planlanan, mayınlara karşı korumalı zırhlı muharebe araçlarında da kullanılacaktır.
Türkiye’nin üretmeyi uzun süredir planladığı Ana Muharebe Tankı Projesi için alınacak teknoloji konusunda Güney Kore’nin bağımsız devlet kuruluşu olan DAPA’a (Defense Acquistion Program Administration) ait XK–2 platformunu seçmesi ve konunun Türk Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nca kabul görmüş olması da ulusal silah platformları edinim ve üretimi açısından önemli bir gelişmedir.
XK–2 platformu, otomatik doldurma sistemli 120 mm.lik bir topa sahip amfibik bir tanktır. “Kara Panter” olarak da isimlendirilen bu platformun helikopterlere karşı da savunma yeteneğine sahip olması önemli bir özelliktir.
Türkiye’nin katılımcılarından olduğu F-35 Müşterek Taarruz Uçağı, A-400M nakliye uçağı projeleri gibi çalışmalara ortak olmak ulusal savunma sanayimize teknolojik birikim ve deneyim aktaracağı gibi, yine Güney Kore Cumhuriyeti ile müştereken üretilecek KT-1 Temel Eğitim Uçağı projesi ve ROKETSAN’ın geliştirdiği 300 mm.lik çok namlulu topçu roket sistemi de her açıdan Savunma Sanayimiz açısından gereken olumlu adımları içermektedir.
BALİSTİK FÜZELERİN ARTAN ÖNEMİ VE ÇALIŞMALARIN VARDIĞI NOKTA
Yukarıda ifade edilen tüm hususlar son derece önemli bir askeri güç olan ülkemiz için önemlidir. Milli şekilde üretilmiş füze programlarının, uçak geliştirme ve üretimine göre kolaylığı ve ucuzluğu hiç şüphesiz Türkiye’nin savunma stratejilerini ele alırken üzerinde daha çok durmasını gerektiren bir husus olarak ortaya çıkmaktadır. Son olarak 30 Ağustos kutlamalarında, Çin Halk Cumhuriyeti’ne ait CPMIEC/SCAIC firması ile işbirliği sonucu üretilmiş olan YILDIRIM füzesinin fırlatma araçlarının teşhiri ile atılan ciddi adımların varlığı da umut verici bir şekilde ortaya çıkmıştır. TOROS Projesinden sonra çalışmalarına (J) serisi adıyla devam edildiği anlaşılan füze programımızın, hatta 1000 km. gibi bir iddialı bir programı da hedef alabileceği söylentileri de Türkiye’nin Savunması adına gurur verici ve bir gelişmedir.
Türkiye’nin 1980’li yıllarda 70 mm. kısa menzilli roket prototipleri üzerinde çalışarak başlattığı roket programları, 1990’larda Pakistan, Çin, İsrail başta eski Doğu Bloku ve Orta Asya Cumhuriyetleri işbirliği ile sürdürdü. Özellikle Çin Halk Cumhuriyeti’nden getirtilen WS-1 füzesinin denemeleri ve incelenmesi sonucu bu sistem üzerinde geliştirme çalışmaları başlatılmıştı. ROKETSAN ve ASELSAN’ın ürünlerinin kullanıldığı balistik füze teknolojilerimizin geliştirilmesi satıhtan-satıha sistemlerimizin çevre ülkelerdeki alabildiğine geliştirilmekte olan balistik füze sistemlerine karşı caydırıcılığı ön plana alındığı da bu çerçevede anlaşılmaktadır.
Yapılan çalışmalar sonucu erişilmiş noktada, öncelikle topçu kuvvetlerimizin vurucu gücünü arttırmayı amaçlayan TOROS füzeleri de milli bir takım halinde Aselsan-MKE-Roketsan-Tübitak/SAGE ekibi tarafından başarı ile geliştirilmiştir.
Geliştirilen;
TOROS-230A, 230 mm. çapında, 4,1 m. uzunluğunda, 326 kg. ağırlığında olup güdümsüz olarak 10-65 km. menzile ve 105 m.lik bir tahrip alanına sahiptir.
TOROS-260A ise 260 mm. çapında, 4,8 m. uzunluğunda, 483 kg. ağırlığında olup güdümsüz olarak 15-100 km. menzile ve 150 m.lik tahrip alanına sahiptir.
Bunların dışında ABD’den alınmış MLRS (Çok Namlulu Roketatar Sistemleri)’den acil durumlarda atılabilecek 227 mm.lik Türk roketlerinin ve yine tamamen milli, 227 mm.lik güdümlü MLRS projelerinin geliştirildiği de söylenmektedir.
Türkiye’nin ilk balistik füzesini denediği 2001 yılından bu yana, özellikle Çin WS-1 üzerine geliştirdiği balistik füze sistemlerinin devamı olan ve özellikle B-611 füzesi üzerinde yapılan çalışmalar ile YILDIRIM gibi bir platforma kavuşulmuştur. Katı yakıtlı ve ağırlığı yaklaşık 2.100 Kg olduğu sanılan YILDIRIM’ın menzilinin 152 km.’a kadar eriştiği( 250 km. söylentileri de vardır) ve hedef sapma değeri(CEP)’in de 150 m.’nin altında olduğu söylenmektedir. J serisi ile ilgili olarak yapılan çalışmaların daha ileri noktalara varabileceği ve ayrıca daha uzun menzilli (Çin WS-1b) üzerinde çalışıldığı da savunma çevrelerince ifade edilmektedir ki bütün bunlar, çevremizdeki tehditlere karşı caydırıcılığımızı arttıracak umut verici gelişmelerdir.
SAVUNMA SANAYİMİZ ve GÜCÜ
Türkiye halen kullanmakta olduğu, zırhlı muharebe araçlarını, 230 ve 260 mm.lik Çok Namlulu Roket Atıcı Sistemlerini, 155 mm. obüsleri, 120 mm.lik havan toplarını, tanksavar füzeleri, insansız hava araçları ve Bora, Atılgan ve Zıpkın hava savunma sistemlerini kendi geliştirdiği çalışmalarla, F-16 uçakları, Cougar helikopterlerini, Çin menşeli WS-1 roketlerini, CN-235 nakliye uçaklarını, 35 mm. Oerlikon uçaksavar toplarını, Popeye havadan-havaya, Paveway Laser güdümlü bombaları, Rapier yerden havaya füzeleri, çeşitli jet motorlarını, Gür ve Atılay sınıfı Denizaltıları, kılıç sınıfı hücumbotları lisans altında üretmektedir. Yine, karadan ve denizden elektronik savaş, çeşitli navigasyon sistemleri, MARS V gözetleme ve keşif sistemleri, İnsansız Hava Araçlarının keşif sistemleri, ARS-2000 Yerden Gözetleme Radarları, çeşitli taktik muharebe sistemleri, çeşitli atış kontrol ve harekat kontrol bilgisayar sistemleri, optik nişan alma sistemleri, gece görüş dürbünleri ve lazerli menzil tespit cihazları da milli imkanlarla tesislerimizde üretilmektedir.
TÜRKİYENİN HALİ HAZIR SAVUNMA GÜCÜ ve KUVVET YAPISI
Stratejik Olanaklar:
a) Nükleer-Biyolojik ve Kimyasal Yetenekler
Çekmece Nükleer Araştırma Merkezinde 5 MW’lık TR-2 ve İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki 250 kW’lık IT V-TRR araştırma reaktörleri.
b) Roket ve Balistik Füze Platformları
- ATACMS sistemleri, 12 fırlatıcılı rampada 72 balistik füze olarak mevcuttur.
- Geliştirilen, TR-122 (Topçu roketleri), TOROS-230, TOROS-260, KASIRGA (WS-1), YILDIRIM (B-611) ve devamı olarak JAGUAR projesiyle geliştirilmekte olduğu söylenen Çin menşeli WS-1B benzeri platformlar Silahlı Kuvvetlerimizin roket ve balistik füze gücünü kapsar.
c) Uzay Olanakları
- BİLTEN Yer İstasyonu (Bilsat Uydusu için)
- SAGRES Yer İstasyonu (SPOT, ERS, RADARSAT ve NOAA’dan iletişim için)
- TURKSAT-2A (Sivil ve Askeri uydu)
- BİLSAT (Sivil uydu)
- TURKSAT-3A (2008’de fırlatılacak uydu)
- Ikonos (Uydu Görüntü Alımı)
- Ofeq 5 (Uydudan istihbarat alımı)
Kara Kuvvetleri:
-420.000 personel ( 4 Ordu, 9 Kolordu, 1 Zırhlı Tümen, 2 Mekanize Piyade Tümeni, 1 Piyade Tümeni, 1 Eğitim Tümeni, 11 Motorlu Piyade/Piyade Tugayı, 16 mekanize Piyade Tugayı, 9 Zırhlı Tugay, 5 Komando Tugayı, 5 Eğitim Tugayı, 2 Topçu Tugayı, 1 Kara Havacılık Tugayı olarak)
- Tank: (yaklaşık) 3100, (298 Leopard 2A4, 77 Leopard 1A3T1/TU120, 150 Leopard 1A3T1, 166 Leopard 1A1A4-Volkan modernizasyon projesiyle, 170 M60T-M60 Modernizasyon projesi kapsamında, 650 M60A3, 105 M60A1, 750 M48A5T2 tankı M60A3 standardına yükseltilmekte, 600 M48A5T1 tankı M60A1 standardına yükseltilmekte ve 100 kadar zırhlı keşif aracı standardına yükseltilen M48T5 tankı vardır).
- Zırhlı Personel Araçları: 6300(yaklaşık) ( 650 FNSS Zırhlı Muharebe Aracı, 1375 FNSS Geliştirilmiş Muharebe Aracı, 48 Zırhlı TOW aracı, 170 FNSS Zırhlı Hava Toplu Araç, 2750 M113 Zırhlı Personel Taşıyıcı, 175 M106A kendinden motorlu M-30 107 mm havan sistemi, 150 M113 TOW, 250 Otokar 4x4 Akrep, 375 4x4 Otokar Cobra, 240 8x8 BTR-80, 50 FNSS 8x8 Pars, 100 8x8 Otokar Yavuz olarak)
- Helikopterler: 290 (21 S-70 A 28, 52 S-70D28 Blackhawk, 28 AS-532 Cougar, 28 Bell AB206, 23 Agusta Bell AB205 AT, 27 Agusta Bell AB205A1, 52 Bell UH-1H, 20 Bell UH-1D, 42 Bell UH-1H). (Bunlara ek olarak önümüzdeki yıllarda; Agusta Westland T129 Taarruz Helikopteri (50+41 opsiyonlu) Türkiye’de üretilecektir.)
Taarruz Helikopterleri: 41 (9 Bell AH-1W Super Cobra, 32 Bell AH-1P/S Cobra).
- Hava Savunma Füzeleri: 30 Atılgan KMS (1x8 FIM-92 B/C Stinger), 24 Zıpkın (1x4 FIM-92 Stinger), 800 FIM 92 B/C RPM Sistemi (4875 füzeli), 1000 FIM-43A Redeye, 40 9M39 Igla (SA-18 Grouse)
- Tanksavar Roketleri:
390 Milan, 365 BGM-71, 40000 M72 A2LAW (66 mm.), 5000 RPG-7 (40 mm), 500 ERYX, 70 9M113M Konkurs (420 roketli).
- Topçu Roketleri:
5 TR-300 Kasırga WS-1A (80 km. menzilli),
25 TR-300 Kasırga WS-1B (180 km. menzilli),
72 ATACMS MGM 140 Blok 1 (165 km),
12 M-270 MLRS, 50 T-122 MLRS (40 km),
48 TR-107 MLRS, 24 RA 7040 MLRS, 36 YILDIRIM B-611 (250 km) ve sayıları bilinmeyen TOROS 230 A (65 km) ile TOROS 260 (110 km menzilli),
- Kundağı Motorlu Top: 100 Fırtına (K9T) 155 mm., 215 M110, 36 M107, 9 M55, 222 M44T, 365 M52T, 25 108T.
- Çeşitli Toplar: Yaklaşık 5000.
Hava Kuvvetleri:
- 217 F-16 C/D, 50 F-4E 2020, 48 F-4 E, 58 F-5 A/B olarak yaklaşık 370 Savaş Uçağı,
- 18 C-160, 7 C-130E, 5 C-130B, 47 C-235 olarak toplam 90 nakliye uçağı,
- 9 KC-135R Tanker uçak,
- 47 F-5 2000 jet ve 70 T-38 eğitim uçağı,
İnsansız Hava Araçları:
6 Gnat 750, 108 Harpy Taarruz platformu
Hava Savunma Füzeleri:
24 Batarya Nike Hercules
18 Batarya Rapier B1X (satın alınması düşünülüyor)
Deniz Kuvvetleri
- 4 Barbaros (Meko tipi) firkateyn, 4 Yavuz (MEKO) firkateyn, 8 Gaziantep (Oliver Perry sınıfı) firkateyn, 4 Tepe (Knox sınıfı) firkateyn, 6 Burak (d’Orves sınıfı) firkateyn olmak üzere toplam 26 firkateyn,
- 8 Doğan sınıfı, 4 Kılıç, 2 Yıldız, 8 Kartal sınıfı olmak üzere toplam 22 Hücumbot,
- 1 Aydın, 5 Silifke, 6 Karamürsel, 5 Edincik, 4 Foça tipi Mayın Arama Gemisi,
- 6 Atılay (1200), 4 Preveze (1400), 4 Gür(1400) tipi toplam 14 denizaltı.
- 9 C-235 Deniz Keşif Uçağı
- 14 AB-212 Deniz Helikopteri
- 7 S-70B Deniz Taarruz Helikopteri
- Toplam 107 adet sahil muhafaza gemisi
- Toplam 50 çıkarma gemisi ve botu